İbadet, Şirk Gibi Kavramların Sınırlarının Bilinmesi Vaciptir
İtina gösterilmesi gereken konulardan bir tanesi de Allah'u Te'ala'nın Rasulü'ne indirdiği hududların bilinmesidir. Çünkü Allah Subhanehu Rasulü'ne indirdiği hududları bilmeyen kimseleri kınamıştır. Allah'u Te'ala şöyle buyurmaktadır:
ألْأَعْرَابُ أَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا وَأَجْدَرُ أَلاَّ يَعْلَمُوا حُدُودَ مَا أَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَى رَسُولِهِ
"Bedeviler inkâr ve nifak bakımından daha ileri ve Allah'ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar." (Tevbe 9/97)
Şeyh'ul İslam (İbnu Teymiyye) şöyle demektedir: "İsimlerin sınırlarını bilmek vaciptir. Çünkü bununla Âdemoğullarının, Allah'u Te'ala'nın onlar için bir rahmet kılmış olduğu, konuşmalarındaki maslahatları yerine gelir. Bilhassa da Allah'u Te'ala'nın Rasulü'ne indirmiş olduğu isimlerin sınırlarını bilmek böyledir. Hamr (sarhoş edici şeyler) ve riba (faiz) gibi. Zira bu sınırlar; müsemmaya dâhil olan ve sıfatlardan ona delalet eden ile böyle olmayan şeylerin arasını ayırd etmektedir. Muhakkak ki Allah Subhanehu Rasulü'ne indirdiği sınırları bilmeyenleri kınamıştır." (İbnu Teymiyye'den yapılan) alıntı burada sona erdi.[1]
Mükellef üzerine, Allah'u Te'ala'nın bizleri kendisi için yarattığı ibadetin sınırını ve onun hakikatini bilmesi ve aynı şekilde büyük günahların en büyüğü olan şirkin sınırını ve hakikatini bilmesi farzdır.
Sen ilimle iştigal eden kimselerin çoğunlunun, büyük şirkin hakikatini bilmediğini görürsün. Şayet o kimse: Bu ibadette şirk koşmaktır, deyip Allah'u Te'ala'nın şu kavline dayansa:
وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلاَ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا
"Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın!.." (Nisa 4/36);
وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا
"Rabbine ibadetinde hiçbir kimseyi ortak koşmasın!.." (Kehf 18/110)
Ayrıca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu kavlini:
«حَقُّ اللّٰهِ عَلَى العِبَادِ أَنْ يَعْبُدُوهُ وَلاَ يُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا»
"Allah'ın kulları üzerindeki hakkı, Kendisine ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmamalarıdır."[2] zikretse ve her ne kadar Allah'u Te'ala'nın haram kıldığı şirkin; ibadette şirk koşmak olduğunu itiraf etse bile, bu kimse ibadetin sınırını ve hakikatini bilmemektedir. Öyle ki bu kişi muhtemelen şöyle diyecektir: "Allah'u Te'ala'dan başkası için yöneltilen ibadetin şirk olanı; namaz ve secdedir."
Sonra bu kimseden; Allah'u Te'ala'dan başkası için kılınan namazı ve O'ndan başkasına yapılan secdeyi, Allah'u Te'ala'nın şirk olarak isimlendirdiğine dair delil talep edildiği zaman bu delili bulamayacak ve muhtemelen şöyle diyecektir: "Çünkü burada hudu (boyun eğme) vardır. Allah'u Te'ala'dan başkasına boyun eğmek ise şirktir." Ona şöyle denilse: "Sen Kur'an'da veya Sünnette bu tür boyun eğmenin şirk olduğuna dair bir şey bulabilir misin?" Buna dair bir şey bulamayacaktır. Şu halde onun: "(Bu şirktir) çünkü bu Allah'u Te'ala'dan başkasına ibadet etmektir" demesi gerekir. O kimseye, devamla şöyle denir:
"Dua, kurban kesmek, adak adamak gibi ibadetler de bunun gibidir ki bunlar zilleti, boyun eğmeyi, sevgiyi, tazimi, tevekkülü, korkuyu, ümidi veya bunun gibi kalp amellerini gerektirir. Bir hadiste şöyle buyrulmaktadır:
«اَلدُّعَاءُ مُخُّ الْعِبَادَةِ»
"Dua ibadetin özüdür."[3]
Allah Subhanehu şu kavlinde namazı ve kurbanı bir arada zikretmiştir:
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
"Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!.." (Kevser 108/2)
Yani namazını ve kurbanını Allah'u Te'ala'ya has kıl demektedir. Allah'u Te'ala'dan başkasına namaz kılmanın şirk olması gibi namazın kendisi ile bir arada zikredildiği Allah'u Te'ala'dan başkasına kurban kesmek de şirktir. Allah'u Te'ala şöyle buyurmuştur:
قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَبِذٰلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ
"De ki: Benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun bir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim." (En'am 6/162-163)
Kabirperestlerin Ölülerden Yardım İstemediği İddiasının Reddi
Hayret edilecek hususlardan birisi; ölüleri (Allah'u Te'ala'ya) ortak edinen müşrikleri savunanlardan bazılarının şu ve benzeri sözleridir: "Onlar ölüden ihtiyaçlarının giderilmesini ümit etmezler."
Biz deriz ki: Bu bir mükabere (kibirle inad etmek, çekişmek) ve mugalata(demagoji, safsata)dır. Çünkü akıl sahibi herkes nezdinde malumdur ki, onlar ölülere ancak istediklerine ulaşmak ve ihtiyaçlarının onlar tarafından giderilmesini ümit ederek; dua eder, onların karşısında tezellül eder (alçalır), onlara boyun eğer, adaklar ve kurbanlar yolu ile mallarını onlar için cömertçe harcarlar.
Aklı başında olan bir kimsenin ölüye veya gaibe ihtiyacını istemek için seslenerek: "Bana şunu ver" veya: "Bana sen yetersin" diyen ve ölülerden ve gaibde olan kimselerden, düşmanı def etmek veya zararı ortadan kaldırmak amacıyla yardım isteyen, onlara karşı alçalıp boyun eğen kimseleri işitip de: "Bu kişi, onun tarafından isteklerinin yerine getirilmesini ve korktuğu şeylerin ortadan kalkmasını ümid etmiyor" diyeceği nasıl tasavvur edilebilir?
Mal, sahibi nezdinde pek kıymetli bir şey olmakla beraber kişinin; kendisinden hiçbir şey ummadığı, kendisine bir fayda veremeyeceğine ve zararları def edemeyeceğine i'tikad ettiği bir kimse için kurban ve adak yoluyla malını cömertçe harcayacağı nasıl tasavvur edilebilir? İşte bu açıkça muhal (imkânsız) olan ve batılların en batılı olan bir iddiadır.
Bu insanlar onlar tarafından ihtiyaçları giderildiği ve üzüntüleri ortadan kalktığı için iftihar ederlerken böyle bir şey nasıl vehmedilebilir? Onlardan bazıları ölü ve benzerlerinin bu işleri bizzat yaptığına inanır, bazıları ise: "Onlar, bizi Allah'u Te'ala'ya ulaştıran vesilemizdir" derler. Bununla da tıpkı önceki müşriklerin yaptıkları gibi, kendileri ile Allah arasında bir vasıta olduğunu kasdederler. Tıpkı Allah'u Te'ala'nın onlardan haber vererek şöyle dediklerini buyurduğu gibi:
هٰـؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللّٰهِ
"Bunlar, Allah katında bizim şefa'atçilerimizdir." (Yunus 10/18);
مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللّٰهِ زُلْفَى
"Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz (derler)." (Zümer 39/3)
Bilakis, bu ümmetteki bidatçilerin çoğu, dostları (velileri, ilahları) hakkındaki i'tikad ve aşırılık yönünden önceki müşriklerden daha kötü durumdadır. Çünkü Allah Subhanehu ve Te'ala, Kur'an'ın nüzulü esnasında yaşayan müşriklerin musibet hallerinde kendi ilahlarını unutup, duayı yalnızca Allah'u Te'ala'ya has kıldıklarını haber vermiştir. Zamanımızdaki aşırıların çoğu ise önemli işlerde ve şiddetli anlarda bile duayı yalnız kendi dostlarına (ilahlarına) has kılarlar. Bu husus onlar hakkında yaygın olarak bilinen bir şeydir.
Allah'u Te'ala evvelki müşriklerden haber vererek şöyle demiştir:
فَإِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ إِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ
"Gemiye bindikleri zaman, dini O'na has kılarak yalnızca Allah'a dua ederler. Onları kurtarıp, karaya çıkardığı zaman hemen şirk koşarlar." (Ankebut 29/65);
قُلْ أَرَأَيْتُكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ أَغَيْرَ اللّٰهِ تَدْعُونَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ بَلْ إِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ إِنْ شَاءَ وَتَنْسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ
"De ki: Eğer doğru söylüyorsanız bana haber verir misiniz, Allah'ın azabı size ulaşır veya kıyamet saati size gelip çatarsa, Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız? Hayır, sadece O'na yalvarırsınız. O da dilerse, kaldırılmasını istediğiniz belayı kaldırır da siz, ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz." (En'am 6/40-41);
وَإِذَا مَسَّكُمُ الْضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَن تَدْعُونَ إِلاَّ إِيَّاهُ
"Denizde size bir zarar dokunduğu zaman, Allah'tan başka dua ettikleriniz kaybolur." (İsra 17/67);
قُلْ مَنْ يُنَجِّيكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً لَئِنْ أَنْجَانَا مِنْ هٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
"De ki: Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz gizlice O'na yalvararak şöyle dua etmektesiniz: Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz." (En'am 6/63)
Hayret edilecek hususlardan birisi de; ilme ve dine nisbet edilenlerden bazılarının: "Onların kabirdekilerden veya gaiptekilerden istekte bulunması, dua değil bilakis sadece nida etmek (seslenmek)tir!" sözleridir.
Bunu söyleyen kişi (veya kişiler) insanların ayak takımı arasında yaydıkları bu fasid ve çirkin iddialarından ötürü insanlardan utanmazlar da, Allah'u Te'ala'dan da mı hayâ etmezler? Hâlbuki Allah Subhanehu şu ayetlerde, duayı nida olarak isimlendirmiştir:
إِذْ نَادَى رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيًّا
"O Rabbine gizlice nida etmişti (dua etmişti)." (Meryem 19/3);
فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَنْ لَا إِلٰهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
"Karanlıklar içinde: 'Sen'den başka hiçbir -ibadete layık, hak- ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum' diye dua etti." (Enbiya 21/87)
Kulun; ihtiyacından dolayı Rabbinden istekte bulunması ile bunu Rabbinden başka ölü veya gaipte olan birisinden istemesi arasında ne gibi bir fark vardır ki; birincisi dua olarak isimlendirilirken, ikincisi nida olarak isimlendirilsin.
Bu söz ne kadar çirkin bir sözdür, daha da kötüsü -şayet bu söz; cahiller nezdinde, bilhassa da ilmine ve dinine inandıkları kişilerden işittiklerinde, şöhret bulmasaydı- nakletmekten hayâ edilecek bir sözdür; ihtiyacını ölüden talep etmekle, onu bir puttan veya ona benzer bir şeyden talep etmek arasında ne gibi bir fark vardır ki; ikincisini dua olarak isimlendirilirken, birincisi nida olarak isimlendirilsin.
Şayet (muhalif) şöyle derse: "Nida olarak isimlendirilen şeylerin hepsi dua değildir, bu Kur'an'a muhalefet etmek ve Allah'u Te'ala'ya ve Rasulü'ne (karşı) haddi aşmaktır.[4] Bunun batıllığını beyan etmek için onun (uydurup) anlattıklarından daha fazlasına ihtiyaç yoktur (bu sözün kendisi zaten batıllığını her yönden göstermektedir).
(Cevaben denilir ki:) Akıl sahibinin bunu kendisinin uydurup/tasarlayacağını zannetmem, aksine bu; ancak inat ve mükabereden ibarettir. Böyle şeyler ancak, hayvanlara benzeyen (görgüsüz, düşüncesiz) kimseler nezdinde, revaç bulur. Aslında Allah'u Te'ala'nın şu kavlinin, onu içinde barındırmasından korkulur:
وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ
"Batılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi." (Gafir/Mü'min 40/5)
Allah Subhanehu ve Te'ala Kitabı'nın birçok yerinde Kendisinden başkasından istekte bulunmayı "dua" olarak isimlendirmiştir.
إِن تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءَكُمْ
"Onlara dua etseniz bile sizin duanızı duymazlar." (Fatır 35/14)
Kur'an'da geçen dua (kelimesi); ibadet duasını ve istek duasını içinde barındırır.
DİPNOT
[1] İbnu Teymiyye, Mecmu'ul Fetava, 19/235-259.
[2] Buhari, 128-129, 2856, 5967; Müslim, 30.
[3] Tirmizi, 3371; Ebu Davud, 1479.
Tirmizi hadis hakkında şu notu düşmüştür: "Hadis bu vecihten garibtir. Biz bunu İbnu Lehia hadisinden başka bir yolla bilmiyoruz."
Aynı manaya delalet eden: "Dua, ibadetin bizzat kendisidir." hadisini ise Tirmizi bunun hemen ardından 3372'de rivayet etmiş ve: "Hasen Sahih" kaydını düşmüştür. Bu ikinci hadisi Nevevi "sahihlemiş" (Nevevi, el-Ezkar, 333), İbnu Hacer de senedinin "ceyyid (iyi)" olduğunu beyan etmiştir. (İbnu Hacer, Feth'ul Bari, 1/49)
[4] Dua kelimesi ile alakalı olarak Ragıb el-İsfahani'nin el-Müfredat adlı eserinde verilen bilgiler özetle şöyledir:
"Dua kelimesi, Kur'an'da yirmisi mastar olarak türevleriy¬le birlikte iki yüz küsur ayette geçmektedir. D-a-v kök harflerinden türeyen dua kelimesi çağırmak, seslenmek, yalvarıp yakarmak, sığınmak, ilgi kurmak gibi anlamlar taşımaktadır. Aynı kökten türeyen da'va ve da'vet gibi dua da "talep ve niyaz anlamında" mastar kalıbında bir isimdir." (el- Müfredat, d-a-v maddesi)
Dua kelimesi ibadet niteliği taşımayan davet anlamındaki sesleniş ve çağırmalarda lugat manasıyla Allah'u Te'ala'dan başkaları için kullanılabilir. Ancak ne zaman ki; zillet içinde bir yöneliş ve yakarış şeklinde bir yardıma çağırma haline dönüşür, işte o zaman şirk sözkonusu olur. Nida da aynı şekilde seslenmek anlamına gelir ve salt seslenme anlamında her nidanın dua olmayacağı aşikardır. Ancak müellif Rahimehullah'ın reddiyede bulunduğu kimseler bizzat dua ve ibadet olan yani ölülere yalvarıp yakarma, onlardan Allah'u Te'ala'dan başkasının kadir olamayacağı şeyler isteme içerikli olan seslenişleri bile, bunlar nidadan ibarettir diyerek yumuşatmaya ve şirk olmaktan çıkarmaya çalışmaktadırlar. Şeyh Rahimehullah da nidanın dua oluşunu inkâr edenlere bundan dolayı reddiyede bulunmaktadır.
Allah'u Te'ala şöyle buyuruyor:
أُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِين
"Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez." (A'raf 7/55)
Her kim Allah'u Te'ala'dan başka birtakım varlıklara bu şekilde nida edip seslenerek tazarru ve niyazda bulunur, yalvarıp yakarırsa işte o kimse o yöneldiği varlığı ilah edinmiş demektir. (Ragıb el-İsfahani'nin el-Müfredat, D-a-v)