Tevhide Davet

23 Zu'l-ka'de 1445, 04:22

Haberler:

Telegram adresimiz: https://t.me/darultawhid

Ana Menü

Son İletiler

#1
E-Kitaplar / PDF DÖRT KÂİDE | ŞEYH’UL İSLÂM...
Son İleti Gönderen Subul’us Selâm - 28.05.2024, 22:21

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Oku        İndir
#2

بيان غلط من زعم أن من عبد الأوثان لا يكفر بعينه

Mürtede Mektup
-Putperestlerin Muayyen Olarak Tekfir Edilmeyeceğini Zannedenin Hatasının Açıklanması-1


Şeyh'ul İslam Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh

Şeyh Muhammed bin Abd'il Vehhâb'ın, Ahmed bin Abd'il Kerîm denilen (Ahsâ diye de bilinen) Hasâ beldesinden bir adama gönderdiği bir mektubu bulunmaktadır. Bu adam tevhidi biliyordu ve müşrikleri tekfir ediyordu. Sonradan Şeyh Takiyy'ud Dîn'in (İbnu Teymiyye'nin) kelamında bazı ibareler gördü, bu ibarelerden de Şeyh Rahimehullâh'ın kastetmediği bazı şeyler anladığı için bu hususta şüpheye düştü.

Şeyh Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh bu mektupta şöyle dedi:

Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla.

Muhammed bin Abdilvehhâb'tan Ahmed bin Abd'il Kerîm'e,

Gönderilmiş elçilere selam olsun. Hamd, alemlerin Rabbi olan Allâh'a mahsustur.

Bundan sonra;

Mektubun ulaştı. Orada zikrettiğin meseleyi anlatıyor, bir müşkülün olduğundan bahsediyor ve onun izalesini istiyorsun. Sonra senden bir mektup daha geldi, Şeyh'in (İbnu Teymiyye'nin) kelâmına denk geldiğinden ve müşkülünü izale ettiğinden bahsetmişsin. Allâh'tan dileğimiz seni İslâm dinine iletmesidir.

Şeyh'in (İbnu Teymiyye'nin) kelâmı hangi meseleye delâlet ediyor? Şeyh'in kelâmı, Lât ve Uzzâ'ya ibadet edenlerden daha çok putlara ibadet eden, tıpkı Ebû Cehil'in sövdüğü gibi (hak olduğuna) şahit olduktan sonra Rasûl'ün dinine söven kimsenin muayyen olarak tekfir edilmeyeceğine mi delâlet ediyor?

Bilakis, bu ibâreler başkaları bir yana İbnu Feyrûz'un, Sâlih bin Abdillâh'ın ve onların benzerlerinin2 İslâm dininden çıkaran açık bir küfür ile tekfir edileceği hakkında gayet sarih ve açıktır. Bu husus zikrettiğin İbn'ul Kayyim'in ve Şeyh'in -müşkülünü izale ettiğini söylediğin- sözlerinde; Yûsuf ve benzerlerinin kabirleri üzerindeki putlara tapanların, darlıklarda ve rahatlıkta onlara dua edenlerin, ikrar ettikten sonra Rasûl'ün dinine sövenlerin ve bunu (bu amellerin şirk olduğunu) ikrar ettikten sonra, putlara ibadeti din edinenlerin küfürleri hakkında açıktır.

Bu söylediğim sözlerde bir mücâzefe (demagoji, laf kalabalığı) yoktur. Bilakis, bu hususta onların aleyhine sen de şahitlik edersin! Lâkin Allâh bir kalbi kör ederse onun için bir çıkış yolu yoktur. Ancak ben senin hakkında Allâhu Teâlâ'nın şu kavlinden korkarım:

"Bu, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleri, bu yüzden de kalplerine mühür vurulması sebebiyledir. Artık onlar anlamazlar." (el-Munâfikûn, 63/3)

Sana gelen bu şüphe aslında elindeki bir lokma etten ibarettir. Sen, müşriklerin diyarını terk ettiğin zaman, senin ve ailenin yiyeceğini kaybedeceğinden korkuyorsun. Böylece Allâh'ın rızkından şüphe ediyorsun. Bunun yanı sıra kötü arkadaşlar da âdetleri olduğu üzere seni yoldan çıkarttılar.

Sen, -Allâh'a sığınırız- derece derece düşüyorsun! Önce şüphe, ardından şirk beldesi(ne gitmek) ve onlara dostluk göstermek, arkalarında namaz kılmakla işe başlayıp, müşriklere yağcılık yaparak Müslümanlardan beri oldun. Sonra İbnu Gannâm ve başkalarının yanına savruldun ve onları -İbrâhîm'in milletinden teberri edip ikrah olmaksızın sırf korku ve müdara sebebiyle- müşriklere tabi olduğuna dair kendi aleyhine şahit kıldın. Allâhu Teâlâ'nın Ammâr bin Yâsir ve benzerleri hakkında buyruğu senin gözünden kaçmış:

"Herkim kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allâh'ı inkâr ederse..."

Allâhu Teâlâ'nın şu kavline kadar:

"Bu, onların dünya hayatını sevip ahirete tercih etmelerindendir." (en-Nahl, 16/106-107)3

Allâh, ancak ikrah altında olup da kalbi imanla dolu olanları kalplerinin imanla dolu olması şartıyla istisna kılmıştır. İkrah akide üzerinden olmaz, aksine kavil ve fiil üzerinden olur. Burada açık bir şekilde ifade etmiştir ki herkim küfrü gerektiren bir şeyi söyler yahut işlerse, zikredilen şart ile ikrah altında kalan kişi dışında küfre girmiş olur. Bunun sebebi ise dünyayı seçmesidir, akide sebebiyle değildir.

Kendin hakkında bir düşün! Seni Ammâr Radiyallâhu Anh gibi ikrah altında tutup kılıca arzettiler mi yoksa etmediler mi? Bir düşün; bunun sebebi akidesinin değişmesinden mi yoksa dünyayı tercih etmesinden mi kaynaklanır?

Senin için tek bir mertebe kaldı ki o da senin, Nebî'lerin dinini İbnu Rafî'in sövdüğü gibi açıkça sövmen ve Aydarûs'a, Ebû Hadîde'ye ve benzerlerine ibadet etmeye geri dönmüş olmandır. Ancak işler, kalpleri çevirenin elindedir.

Sana nasihat edeceğim ilk şey, şu husus üzerinde düşünmendir: Üzerinde bulunduğunuz şirkin, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in Mekke ehlini nehyetme sadedinde zuhur ettiği şirk midir? Yoksa Mekke ehlinin şirki başka bir şirk olup sizinkinden daha mı şiddetlidir? Yoksa sizin şirkiniz Mekke ehlinin şirkinden daha şiddetli midir?

Bu meseleye hâkim olduğunda ve yanınızdakilerin çoğunun, ayetleri ve öncekilerden ve sonrakilerden olan ilim ehlinin sözlerini işitmiş, bunu ikrar edip "Şahitlik ederim ki bu haktır ve biz bunu İbnu Abd'il Vehhâb'tan önce de biliyorduk" demiş, bütün bunlardan sonra da hak olduğuna şahitlik ettikleri şeye açıkça sövmüş ve şirkin ve tabilerinin güzel olduklarını ve şirk ehlinden uzaklaşmamak gerektiğini açıkça söylemiş bulunduklarını anladığında bir düşün; bu [müşkül] bir mesele midir yoksa bu ilim ehlinin riddet bablarında zikrettikleri apaçık riddet meselesi midir? Lakin şaşılacak şey senin zikrettiğin delillerdir, sanki bunlar, işitmeyen ve görmeyen birisinden gelmiştir.

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in ve ondan sonrakilerin münafıkları tekfir etmeyi ve onları öldürmeyi terk etmeleri hakkındaki istidlaline gelince; akıl sahibi olan avam havas herkes bilir ki şayet onlar putlara ibadet etmek ve Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kendisiyle geldiği tevhide sövmek babından tek bir kelime veya tek bir fiil ortaya koymuş olsalardı, muhakkak ki en şiddetli şekilde öldürülürlerdi.

Eğer sen yanınızda bulunanların, Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in dini olduğuna şahitlik ettiğin dine ittiba ettiklerini izhar ettiklerini, şirkten hem sözlü hem de fiili olarak teberri ettiklerini, yüz ifadelerine veya dil sürçmelerine yansıyan gizli düşüncelerden başka bir şey kalmadığını, geçmiş dinlerinden tövbe ettiklerini, tağutları öldürdüklerini, ibadet edilen evleri yıktıklarını iddia ediyorsan, bunu bana söyle.

Şayet sen Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in karşı çıktığı şirkin bundan daha büyük olduğunu iddia ediyorsan, yine bunu bana söyle.

Eğer sen, bir insan İslam'ı izhar ettikten sonra, putlara ibadet ettiğini izhar etse ve bunun dinin ta kendisi olduğunu iddia etse, nebîlerin dinine sövmeyi izhar ederek ve onu Ârız ehlinin4 dini olarak isimlendirirse, dini Allâh'a has kılan bir kimsenin öldürülmesine, yakılmasına ve malının helal olmasına dair fetva verse bile kafir olmadığını iddia ediyorsan işte bu senin meselendir ve bunu ikrar ettin. Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in zamanından günümüze kadar ümmetin, milletin ehlinden hiç kimseyi öldürmediklerini ve hiç kimseyi tekfir etmediklerini zikrettin.

Allâhu Teâlâ'nın şu kavlini hatırlamadın mı:

"Andolsun, eğer münafıklar ve kalplerinde bir hastalık bulunanlar (tuttukları yoldan) vazgeçmezlerse..." (el-Ahzâb, 33/60)

Allâhu Teâlâ'nın şu kavline kadar:

"Lanetlenmiş olarak, nerede bulunurlarsa yakalanır ve hem de öldürülürler." (el-Ahzâb, 33/61)5

Allâhu Teâlâ'nın şu kavlini hatırla:

"Diğer birtakım kimselerin de hem sizden emin olmak hem de kavimlerinden emin olmak istediklerini göreceksin. Bunlar fitneye (küfre) her döndürüldüklerinde ona atılırlar." (en-Nisâ, 4/91)

Allâhu Teâlâ'nın şu kavline kadar:

"Onları yakalayın ve öldürün." (en-Nisâ, 4/91) Ayetin sonuna kadar.6

Allâhu Teâlâ'nın nebîler hakkında batıl itikada sahip olanlarla alakalı kavlini hatırla:

"Size Müslüman olduktan sonra, hiç kafir olmayı emreder mi?" (Âl-i İmrân, 3/80)

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den sahih olarak rivayet edilen bir adamı beraberinde bir sancakla beraber babasının hanımıyla evlenen bir adamı öldürmeye ve malını almaya göndermesini hatırla! Bu iki şeyden hangisi daha büyüktür? Babanın hanımıyla evlenmek mi yoksa öğrendikten sonra nebîlerin dinine sövmek mi? Haberi getireni Allâhu Teâlâ yalanlayana kadar, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in, zekâtı vermedikleri söylenince Benî Mustalik ile savaşmaya niyetlenmesini hatırla!

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in bu ümmetin ibadete en düşkünleri, en çok çabalayanları (olan Hâricîler) hakkında şöyle dediğini hatırla:

"Eğer onlara ulaşırsam Âd'ın öldürüldüğü gibi onları öldürürüm. Siz onlara nerede rast gelirseniz öldürün! Çünkü bunları öldürmekte öldüren kişiye kıyamet gününde ecir vardır."7

Sıddık'ın ve ashabının zekâtı vermeyenlere karşı savaşmalarını ve onların çocuklarını esir almalarını ve mallarını ganimet almalarını hatırla!

Museylime'nin nübüvvetini ikrar sadedinde bir söz söylediklerinde Küfe mescidinin ehli hakkında sahabenin öldürülmeleri, küfürleri ve riddetleri hakkındaki icma etmelerini hatırla!

Ne var ki sahabe, tövbe ettikleri zaman onların tövbelerinin kabul edilip edilmeyeceği hakkında ihtilaf etmiştir. Bu mesele Buhârî'de ve şerhinde Kefalet kitabında geçmektedir.

Allâhu Teâlâ'nın,

"İman edip, salih amel işleyenlere daha önce tattıklarından dolayı bir günah yoktur." (el-Mâ'ide, 5/93)

Kavlini delil getirerek -Bedir ehlinden olmasına rağmen- içkinin seçkin kimseler için helal olduğunu zanneden kişi hakkında Ömer Radiyallâhu Anh, fetva istediğinde sahabenin icmasını hatırla!

Sahabe, bu kişilerin Abd'ul Kâdir hakkında sahip oldukları itikadın aynısını Alî hakkında sahip olan kimselerin küfürleri, riddetleri ve onlara karşı savaşılması hakkında icma etmiştir. Alî bin Ebî Tâlib Radiyallâhu Anh, onları diri diri yakmıştır. İbnu Abbâs ise ona yakma meselesinde muhalefet ederek onların kılıçla öldürülmeleri gerektiğini söyledi. Bu böyledir, hâlbuki bu kişiler ilk asırdandı ve ilmi sahabeden alan kimselerdi.

Tabiinden ve başkalarından ilim ehlinin Ca'd Bin Dirhem'in öldürülmesi hakkındaki icmasını hatırla!

İbn'ul Kayyım Rahimehullâh şöyle demiştir:

"Her sünnet sahibi, bu kurban için şükretti. Kardeşim, ne güzel bir kurbandı o!"8

Eğer biz âlimlerin, İslam iddiasında bulunmasına rağmen tekfir ettikleri, riddetine ve öldürülmesine dair fetva verdikleri kimseleri saymaya kalkarsak, söz uzardı. Ancak son vuku bulan olaylardan biri de Mısır'ın kralları Benî Ubeyd'in ve onların taifesinin vakıasıdır. Onlar kendilerinin Ehli Beyt'ten olduklarını iddia eder, cumayı kılar ve cemaatle namaz kılar, kadılar ve müftüler tayin ederlerdi. Âlimler onların küfürleri, riddetleri, onlarla savaşma, onların ülkesinin Dâr'ul Harp olması ve -ahalisi ikrah altında olsa ve onlara buğzetse bile- onlarla savaşmanın vacip olması hususunda icma etmişlerdir.

Riddet hakkında (Haccâvî'nin) İknâ'da ve (Mansûr el-Buhûtî'nin) şerhinde geçen sözlerini hatırla! Nasıl da sizin yanınızda mevcut olan birçok çeşit riddeti zikrettiler! Sonra Mansûr (el-Buhûtî) şöyle dedi: "Bu fırkalar sayesinde bela yayıldı ve tevhid ehlinin akidesinden birçok şeyi ifsat ettiler. Allâh'tan af ve âfiyet dileriz." Bu kelimesi kelimesine Mansûr'un lafzıdır.9

Mansûr daha sonra onlardan birisinin öldürülmesinden ve malının hükmünden bahsetti. Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in ashabı olan sahabe zamanından, Mansûr'un zamanına kadar, bu kimselerin muayyen olarak değil de sadece nevi olarak tekfir edildiğini söyleyen oldu mu?



1- Er-Rasâil'uş Şahsiyye, 33. Mektup, sf. 216-225; ed-Durar'us Seniyye, 10/63-74; İbnu Gannâm, Ravdet'ul Efkâr, sf. 431-440.

2- Burada zikredilen kişiler, ilme mensup olup tevhid davetine muhalif olan bazı kimselerdir.

3- Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Herkim kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allâh'ı inkâr ederse, kalbini küfre açarsa işte Allâh'ın gazabı bunlaradır. Onlar için büyük bir azap da vardır. Bu, onların dünya hayatını sevip ahirete tercih etmelerindendir." (en-Nahl, 16/106-107)

4- Ârız, Dir'iyye ve Riyad'ı da içerisine alan Suudi Arabistan'da bulunan bir bölgenin ismidir.

5- Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ve Medine'de kötü haberler yayıp ortalığı karıştıranlar (tuttukları yoldan) vazgeçmezlerse, elbette seni onların üzerine gitmeye teşvik edeceğiz. Sonra çevrende az bir zamandan fazla kalamazlar. Lanetlenmiş olarak, nerede bulunurlarsa yakalanır ve hem de öldürülürler." (el-Ahzâb, 33/60-61)

6- Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Diğer birtakım kimselerin de hem sizden emin olmak hem de kavimlerinden emin olmak istediklerini göreceksin. Bunlar fitneye (küfre) her döndürüldüklerinde ona atılırlar. Eğer bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde yaşamak istemezler, ellerini savaştan çekmezlerse, onları yakalayın ve onları nerede bulursanız öldürün. İşte bunlara karşı size apaçık bir yetki verdik." (en-Nisâ, 4/91)

7- Benzer lafızlarla Buhârî, Hadis no: 3611, 7432; Muslim, Hadis no: 1064, 1066.

8- İbn'ul Kayyim, el-Kâfiyet'uş Şâfiye [Nûniyye], Dâr'u Atâ'ât'il İlim, 1/62 no: 52. Konu ile alakalı beyitler şu şekildedir:

"Bu yüzden Ca'd'ı kurban etti, Hâlid el-Kasrî, kurbanların boğazlandığı günde.

Ca'd şöyle dediğinde, İbrâhîm asla Halîl'i değildir, Mûsa da konuşulan ve yakın olan değildir.

Her sünnet sahibi, bu kurban için şükretti. Kardeşim, ne güzel bir kurbandı o!"

9- Buhûtî, Keşşâf'ul Kinâ, Vezârat'ul Adl, 14/233.
#3
Selef-i Salihin Akidesi / Ynt: ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ...
Son İleti Gönderen İ'tisam - 22.05.2024, 10:27
Büyük Tefsirin Müellifi, İmam, Âlim, Allâme, Ebû Abdillâh el-Kurtubî'nin Görüşünün Zikri
 
Tefsirde dedi ki: "Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğuna gelince:
 
‌﴿ثُمَّ ‌اسْتَوَى ‌عَلَى ‌الْعَرْشِ﴾
 
"Sonra arşa istivâ etti." (el-A'râf, 7/54)
 
Bu, bizim alimlerin kendisi ile ilgili sözlerini el-Esnâ fî Şerh'il Esmâ'i'l Husnâ adlı eserimizde açıklamış olduğumuz bir meseledir. Kitabımızda bu konuya dair on dört görüş olduğunu belirtmiştik."[287]
 
Nihayet şunları söyledi:
 
"İlk dönemdeki selef, -Allâh onlardan razı olsun- cihetin nefyedileceğini söylemedikleri gibi bunu sözlü olarak ifade etmiyorlardı. Aksine onlar ve herkes, Kitabının açıkça belirttiği ve Rasûlü'nün de haber verdiği şekilde Allâhu Teâlâ hakkında onun sabit olduğunu söylemiş ve salih seleften hiç kimse onun hakiki manada arşın üzerine istivâ ettiğini inkâr etmemiştir. Bu hususta arşını ayırmasının sebebi, arşının mahlûkatın en büyüğü oluşundan dolayıdır. Onlar sadece istivânın keyfiyetini bilmiyorlardı. Çünkü bunun keyfiyetinin hakikati bilinemez. Nitekim İmam Mâlik şöyle dedi, "İstiva malumdur," yani lügat açısından malumdur. "Keyfiyeti meçhuldür. Onun hakkında soru sormak bidattir." [288]
 
Hafız Zehebî dedi ki: Yine Kurtubî, istivâ hakkında şöyle demektedir:
 
"Mütekellim olan mütekaddim ve müteahhir alimlerin çoğu şöyle derler: El-Bârî Celle Celâluhu'nun cihetten ve yer kaplamasından tenzih edilmesi gerektiğinde, bunun gerekli kıldığı ve buna mülhak olan lazimî şeylerden biri de el-Bârî'nin bir cihetle has kılındığında O'nun bir mekânda olması ve yer kaplamasıdır. O'nun bir mekânda olması ve yer kaplaması da hareket etmesini, yer kaplaması için sükun bulmasını, değişikliğe uğramasını ve O'nda yeniliklerin meydana gelmesini gerektirir. Bu görüş, mütekellimlerin görüşüdür." [289]
 
Sonra Zehebî dedi ki: "Derim ki: Evet, Azîz ve Celîl olan Rabbi[n yukarıda oluşunu] nefyedenlerin dayanakları budur. Onlar Kitap'tan, sünnetten, selefin görüşlerinden ve mahlûkatın fıtratlarından yüz çevirdiler. Hâlbuki onların sözünü ettikleri bu hususlar, ancak cisimler hakkında gereklidir. Allâhu Teâlâ'nın ise bir benzeri yoktur. Nassların açıkça söylediği hususların gereği haktır, ancak bizler, hiçbir ibareyi rivayet olmaksızın mutlak olarak kullanmayız.
 
Sonra da şöyle diyoruz: Bizler el-Bârî'nin semalarının üstünde, arşının üzerinde olmasının, O'nun bir yer kaplamasını ve bir cihette olmasını gerektirdiğini kabul etmiyoruz. Çünkü arşın altındaki şeyler hakkında yer kaplamaktan ve cihetlerden bahsedilir. Ancak arşın üstü böyle değildir. Allâh da birinci asırdakilerin icmâ ettikleri ve imamların onlardan naklettikleri üzere arşı üzerindedir.
 
Onlar bunu, Allâh'ın şu buyruğunu delil göstererek O'nun her yerde olduğunu söyleyen Cehmiyye'yi reddetme sadedinde söylemişlerdi:
 
﴿وَهُوَ مَعَكُمْ
 
"O sizinle beraberdir." (el-Hadîd, 57/4)
 
İşte tabiîn ve onlara tabi olanların döneminde var olan iki görüş bunlardı.
 
Sonradan ortaya çıkan üçüncü görüşe gelince... Bu görüşe göre, Allâhu Teâlâ hiçbir mekânın içinde olmadığı gibi dışında da değildir, arşının üzerinde değildir, mahlûkata bitişik olmadığı gibi onlarla bitişmemiş de değildir, O'nun mukaddes zatı mahlûkattan farklı olmadığı gibi mahlûkattan ayrı da değildir, hiçbir cihette olmadığı gibi cihetlerin dışında da değildir, değildir de değildir! İşte bu ne akıl ile anlaşılabilir ne de kavranabilir bir şeydir. Bununla birlikte bu görüş, ayetlere ve rivayetlere aykırıdır.
 
O halde dininle beraber kaç! Kelamcıların görüşlerinden kendini koru! Allâh'a ve Allâh'tan gelenlere, Allâh'ın murat ettiği şekilde iman et! İşini de Allâh'a havale et! Lâ Havle ve Lâ Kuvvete İllâ Billâh!"
 
Zehebî'nin sözleri sona erdi. [290]


[287] Yakın lafızlarla Kurtubî, el-Câmi li Ahkâm'il Kur'ân, 7/219.

[288] Yakın lafızlarla Kurtubî, el-Câmi li Ahkâm'il Kur'ân, 7/219-220.

[289] Yakın lafızlarla Kurtubî, el-Câmi li Ahkâm'il Kur'ân, 7/219.

[290] Yakın lafızlarla Zehebî, el-Uluvv, sf. 267-268.
#4
E-Kitaplar / PDF İSLÂM’I BOZAN HÂLLER | ŞEY...
Son İleti Gönderen Subul’us Selâm - 21.05.2024, 22:30

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Oku        İndir
#5
Tevhide Davet / TEVHİD VE ŞİRKİN BEYANI HAKKIN...
Son İleti Gönderen Subul’us Selâm - 19.05.2024, 20:52

رِسَالَةٌ إِلَى أَهْلِ الْمَغْرِبِ فِي بَيَانِ التَّوْحِيدِ وَالشِّرْكِ

Tevhid ve Şirkin Beyanı Hakkında Mağrip Ehline Mektup1

Şeyh'ul İslam Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh

Allâh ruhunu takdis etsin ve kabrini aydınlatsın, Şeyh'in Mağrip ehline gönderdiği bir mektubu vardır. İçeriği şu şekildedir:

Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla.

Hamd Allâh'a aittir. O'na hamd eder, O'ndan yardım diler, O'ndan bağışlanma diler ve O'na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden O'na sığınırız. Allâh'ın hidayete erdirdiğini saptıracak, saptırdığını da hidayete erdirecek yoktur.

Şehadet ederim ki Allâh'tan başka -ibadete layık, hak- ilah yoktur, O tektir ve ortağı yoktur ve yine şehadet ederim ki; Muhammed O'nun kulu ve Rasûlü'dür.

Her kim Allâh'a ve Rasûlü'ne itaat ederse doğru yolu bulmuş, her kim de Allâh'a ve Rasûlü'ne isyan ederse sapıklığa düşmüş olur ve ancak kendisine zarar vermiş olur, Allâh'a ise hiçbir zarar veremez. Allâh Muhammed'e, ailesine ve ashabına çokça salat ve selam eylesin.

Bundan sonra:

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Bu, benim yolumdur; ben ve bana uyanlar basiretle Allâh'a çağırırız. Allâh'ı tenzih ederim. Ben asla müşriklerden değilim." (Yûsuf, 12/108)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Eğer Allâh'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (Âl-i İmrân, 3/31)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Rasûl size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin." (el-Haşr, 59/7)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'dan razı oldum." (el-Mâ'ide, 5/3)

Allâh Subhânehu dinini kemale erdirdiğini ve Rasûl'ü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in diliyle tamamladığını haber vermiştir.

Bizler Rabbimizden bize indirilene sarılmakla, bidat çıkarmayı, fırkalaşmayı ve ihtilafa düşmeyi terk etmekle emrolunduk, nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Rabbinizden size indirilene uyun; O'ndan başka velilere uymayın. Ne kadar az öğüt dinliyorsunuz!" (el-A'râf, 7/3)

Yine Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İşte bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun, sizi O'nun yolundan ayıracak yollara uymayın. Kendinizi korumanız için işte size böyle tavsiye ediyor." (el-En'âm, 6/153)

Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, ümmetinin kendisinden evvelki ümmetlerin yolunu karışı karışına arşını arşınına takip edeceğini haber vermiştir.2

Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu Sahîhayn'da ve başka yerlerde sabit olmuştur:

"Sizden öncekilerin gittiği yolu karışı karışına, arşını arşınına izleyeceksiniz. Hatta onlar bir kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de ona gireceksiniz. Dediler ki: Ey Allâh'ın Rasûl'ü! Yahudileri ve Hıristiyanları mı kastediyorsun? Şöyle buyurdu: Başka kim olabilir ki?"3

Bir diğer hadiste Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ümmetinin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını, biri hariç hepsinin Cehennemde olacağını haber verdi. Dediler ki: "O fırka kimdir ey Allâh'ın Rasûl'ü?" Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bugün benim ve ashabımın üzerinde olduğu yolu takip edenler."4

Bu bilindiği zaman, her yeri kaplamış ve sonradan ortaya çıkmış belaların ne olduğu bilinir. Bu belaların en büyüğü, Allâh'a ortak koşmak, ölülere yönelmek ve yeryüzünün ve göklerin Rabbi dışında kimsenin gücünün yetmediği düşmanlara karşı yardım için, ihtiyaçların görülmesi için, sıkıntıların giderilmesi için ölülerden istemektir. Adak adayarak ve kurban keserek onlara yaklaşmak, sıkıntıların giderilmesi ve menfaatlerin talep edilmesi hususunda onlardan medet ummak ve bunların dışında Allâh'tan başkasına yöneltilmesi caiz olmayan ibadet çeşitlerini onlara yöneltmek de böyledir.

İbadet çeşitlerinden herhangi birisinin Allâh'tan başkasına yapılması, bütün ibadet çeşitlerini Allâh'tan başkasına yöneltmek gibidir, zira Allâh Subhânehu kendisine ortak koşulanlar arasında ortaklar edinmekten en uzak olandır. Allâhu Teâlâ amelleri, ihlas ile yapılmadıkça kabul etmez. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Öyleyse, dini O'na tahsis ederek Allâh'a kulluk et! Bil ki halis din Allâh'ındır. Ondan başka veliler edinenler: Biz bunlara, bizi Allâh'a yaklaştırmalarından başka bir sebeple kulluk etmiyoruz derler. Allâh, anlaşmazlığa düştükleri konuda aralarında hükmü verecektir. Şu kadar var ki Allâh; yalancı, inkârcı kimseye yol göstermez." (ez-Zumer, 39/2-3)

Allâh Subhânehu, ancak veçhi için halis kılınan dinden razı olacağını haber vermiştir. Allâh, müşriklerin meleklere, peygamberlere ve salihlere kendilerini Allâh'a daha çok yaklaştırsınlar ve Allâh katında şefaatçileri olsunlar diye dua ettiklerini haber vermiştir, yine yalancı ve inkârcı kimseye hidayet etmeyeceğini de haber vermiştir. Allâh bu iddialarında ve küfürlerinde onları yalanlamış ve şöyle buyurmuştur:

"Şu kadar var ki Allâh; yalancı, inkârcı kimseye yol göstermez." (ez-Zumer, 39/3)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Allâh'tan başka kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere kulluk ederler ve: Bunlar Allâh katında bizim şefaatçilerimizdir, derler. De ki: Allâh'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Allâh, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir." (Yûnus, 10/18)

Böylece Allâh, kendisi ile Allâh arasında vasıtalar edinen ve onlardan şefaat isteyen kimsenin onlara kulluk ettiğini ve onları Allâh'a ortak koştuğunu haber vermiştir. Bunun sebebi ise şefaatin bütünüyle Allâh'a ait olmasıdır. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Şefaatin hepsi Allâh'ındır." (ez-Zumer, 39/44)

O'nun katında izni olmadan kimse şefaat edemez. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir?" (el-Bakara, 2/255)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığı kimselerden başkasına şefaat fayda vermez." (Tâ-Hâ, 20/109)

Allâh Subhânehu ancak tevhidden razı olur. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Onlar, O'nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler." (el-Enbiya, 21/28)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Allâh'tan başka inandıklarınıza yalvarın. Onlar ne göklerde ne de yerde zerre miktarı bir şeye malik değildirler. Ve oralarda hiçbir ortaklıkları yoktur. Allâh'ın, onlardan bir yardımcısı da yoktur. Katında izin verdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermez." (Sebe, 34/22-23)

Şefaat haktır, ancak dünyada Allâhu Teâlâ'dan başkasından şefaat talep edilmez. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Mescitler Allâh'ındır. O halde Allâh ile birlikte başkasına dua etmeyin." (el-Cin, 72/18)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Allâh'ı bırakıp, sana fayda da zarar da veremeyecek olan şeylere yalvarma! Eğer böyle yaparsan kesinlikle zalimlerden olursun!" (Yûnus, 10/106)

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şefaat edenlerin efendisiyken, Makâm-ı Mahmûd'un sahibiyken, Âdem Aleyh'is Selâm ve diğerlerinin hepsi onun sancağının altındayken, Rasûlullâh bile Allâh'ın izni olmadan şefaat edemezken, hatta ilk başta bile şefaat edemeyecekken, bilakis "gelip Allâh'a secde ederek yere kapanır, sonra Allâh'ın ona öğreteceği bir hamd şekliyle O'na hamd eder ve sonra ona denilir ki: (Ey Muhammed!) Başını kaldır, söyle, işitileceksin; iste, istediğin sana verilecektir; şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır! Sonra ona bir had çizilir ve sonra cennete sokulurlar."5 (Peygamberimizin hali bile böyleyken,) diğer enbiya ve evliyanın durumu nicedir?

Bu zikrettiklerimize Müslümanların âlimlerinden hiçbiri muhalefet etmemiştir. Bilakis selef-i salihin olan sahabe ve onlara tabi olanlar, dört imam ve onların yoluna uyup menhecleri üzerine ilerleyenler bu zikrettiklerimiz hakkında icma etmişlerdir.

Öldükten sonra nebîlerden ve evliyadan şefaat talep etmeye, kabirlerin üzerlerine kubbeler yaparak ve lambalar yakarak kabirlerini tazim etmeye, kabirlerinde namaz kılmaya, kabirlerini bayram yerine çevirmeye, kabirlerine bekçiler ve adak adamaya dair sadır olan şeylere gelince, bunların hepsi Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in gerçekleşeceğini haber verdiği ve sakındırdığı sonradan ortaya çıkan şeylerdendir. Nitekim hadiste Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu geçer:

"Ümmetimden bir grup müşriklere katılmadıkça ve ümmetimden bazı topluluklar putlara tapmadıkça kıyamet kopmayacaktır."6

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem tevhidin her yönünü en iyi şekilde muhafaza etmiş, şirke ulaşan her bir yolun önünü kapatmış, kabirleri kireçlemeyi ve üzerlerine bina yapılmasını yasaklamıştır. Nitekim bu, Muslim'in Sahihi'nde Câbir Radiyallâhu Anh hadisinde sabittir.

Yine Muslim'in Sahihi'nde Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in Alî bin Ebî Tâlib Radiyallâhu Anh'ı gönderdiği ve düzlemediği hiçbir yükseltilmiş kabir bırakmamasını ve tamsetmediği hiçbir heykel bırakmamasını emrettiği sabittir.7

Bu sebepledir ki âlimlerin birçoğu Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e masiyet üzere kurulduğu için kabirler üzerine inşa edilmiş kubbelerin yıkılmasının vacip olduğunu söylemişlerdir.

İşte, insanlarla bizim aramızda ihtilafı gerekli kılan şey bunun ta kendisidir. Bu iş onların gözünde o kadar büyüdü ki bundan dolayı bizi tekfir ettiler, bizimle savaşıp canlarımızı ve mallarımızı helal kıldılar. Bu Allâh onlara karşı bize yardım edip, bizi onların üstüne muzaffer kılıncaya kadar devam etti.

İşte bu, bizim insanları davet ettiğimiz ve kendilerine Allâh'ın Kitabı, Rasûlü'nün Sünnet'i ve selef-i salihin imamlarının icmasını hüccet olarak ikame ettikten sonra Allâh Subhânehu ve Teâlâ'nın şu kavline uyarak onlarla savaştığımız meseledir:

"Yeryüzünde fitne (şirk) kalmayıp din, tamamıyla Allâh'ın oluncaya kadar onlarla savaşın." (el-Enfâl, 8/39)

Her kim hüccet ve beyan ile davete icabet etmezse onunla kılıç ve mızrak ile savaşırız. Nitekim Allâhu Teala şöyle buyurmaktadır:

"Andolsun Biz, rasûllerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allâh'ın, Kendisine ve Rasûllerine gayba inanarak yardım edenleri bilmesi içindir. Şüphesiz Allâh kuvvetlidir, daima üstündür." (el-Hadîd, 57/25)

İnsanları meşru bir şekilde cemaatle namaz kılmaya, zekâtı vermeye, ramazan ayının orucunu tutmaya, Allâh'ın haram evini haccetmeye çağırır, iyiliği emredip kötülükten de sakındırırız. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Eğer onlara yeryüzünde imkân ve güç verirsek, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler, kötülüğü yasaklarlar. İşlerin sonu Allâh'a aittir."
(el-Hac, 22/41)

İşte bu bizim inandığımız ve kendisiyle Allâh'a itaat ettiğimiz şeydir. Herkim bununla amel ederse Müslüman kardeşimizdir. Onun lehine olan bizim lehimize, onun aleyhine olan da bizim aleyhimizedir.

Biz aynı zamanda Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in sünnetine ittiba eden ümmetinin asla sapıklık üzere birleşmeyeceğine, onun ümmetinden Allâh'ın emri onlar bu hâldeyken gelinceye kadar hak üzere yardım görmüş bir topluluğun mutlaka var olacağına ne onları terk edip gidenlerin ne de onlara muhalefet edenlerin onlara bir zarar veremeyeceklerine inanırız.

Allâh, Muhammed'e salat etsin.




1- Er-Rasâil'uş Şahsiyye, 17. Mektup, sf. 110-115; ed-Durar'us Seniyye, 1/83-88.

2- Buhârî, Hadis no: 7319.

3- Buhârî, Hadis no: 3456; Muslim, Hadis no: 2669.

4- Tirmizî, Hadis no: 2641.

5- Buhârî, Hadis no: 4476; Muslim, Hadis no: 193.

6- Yakın lafızlarla Tirmizî, Hadis no: 2219; Ebû Dâvûd, Hadis no: 4252; Ahmed, Hadis no: 22395.

7- Muslim, Hadis no: 969.
#6
E-Kitaplar / PDF DİNDE İHLAS VE SÜNNETE İT...
Son İleti Gönderen Subul’us Selâm - 16.05.2024, 01:33

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Oku        İndir
#7
Selef-i Salihin Akidesi / Ynt: ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ...
Son İleti Gönderen İ'tisam - 13.05.2024, 19:24

Et-Tergîb ve't Terhîb'in Müellifi, İmam, Hâfız, Ebu'l Kâsım İsmâ'îl bin Muhammed İbn'il Fadl et-Teymî el-Asbahânî'nin Görüşünün Zikri

El-Hucce kitabında şöyle dedi: "Sünnet âlimleri şöyle demişlerdir: Şüphesiz Allâh Azze ve Celle yarattıklarından ayrı olarak arşının üzerindedir. Mutezile ise şöyle demiştir: O, zatı ile her mekândadır."[282]

Dedi ki: "Allâhu Teâlâ'nın,

﴿مَا يَكُونُ مِنْ نَجْوَى ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ

"Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur." (el-Mucâdele, 58/7)

Buyruğunun tefsiri hakkında İbnu Abbâs'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "O, arşının üzerindedir, ilmi ise her mekândadır." [283]

Sonra rivayetleri nakletti.

Dedi ki: "Onlar,

﴿الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى﴾

"Rahmân arşa istivâ etti." (Tâ Hâ, 20/5)

Ayetinin anlamının onu mülk edindi manasında olduğunu ve arşın -diğer mekanlara nazaran- Allâh için bir hususiyeti olmadığını iddia ettiler. Bu iddia, arşın hususi olmasını ve şereflendirilmiş olmasını iptal eder.

Ehli Sünnet dedi ki: Nasslarda varit olduğu üzere Allâh, gökleri ve yeri yarattıktan sonra arşa istivâ etmiştir. Bu temas ettiği anlamına gelmez. [284] Bilakis, Kendi nefsinden haber verdiği gibi arşının üzerine keyfiyetlendirilmeksizin istivâ etmiştir." [285]

Dedi ki: "Yine bunlar, baş ve parmaklarla yukarıya doğru Allâh'a işaret etmenin caiz olmadığını iddia ettiler. Çünkü bu sınırlandırmayı gerektirir. Müslümanlar icma etmiştir ki Allâh yüceler yücesidir ve Kuran da bunu söyler. Ancak bunlar, bunun Allâh'ın galebe çalma manasında uluvvda (yüce) olduğunu, zatı itibari ile uluvvda olmadığını iddia ettiler.

Müslümanlara göre ise, Allâh galebe çalma manasında uluvvdadır ve uluvvun diğer vecihleri ile de uluvvdadır. Çünkü uluvv, medih sıfatıdır. Böylece Allâhu Teâlâ'nın zatının uluvv olduğu, sıfatlarının uluvv olduğu ve kahredip galebe çalmasının uluvv olduğu sabit olur.

Yukarı cihete doğru Allâhu Teâlâ'ya işaret etmeyi men etmelerinde de diğer dinlerle ihtilaf ettiler. Zira Müslümanların cumhuru, dua ettiklerinde ve isteklerinde yukarı doğru Allâh'a işaret etme hususunda icma ettiler. Hepsinin bu husus üzerindeki ittifak etmeleri ise bir hüccettir.

Allâh, Firavun'un şöyle dediğini haber vermiştir:

﴿يَاهَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ ۞ أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَى إِلَهِ مُوسَى

"Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap; belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ'nın İlâhı'nı görürüm..." (Gâfir, 40/36-37)

Firavun, Mûsâ'nın, semanın üzerinde olan bir ilâhı isbat ettiğini fehmetmişti. Hatta kule yoluyla Onu görmeyi istedi ve Mûsâ'yı bu konuda yalan söylemekle itham etti.

Cehmiyye ise Allâh'ın zatı ile semanın üzerinde olduğunu bilmiyor. Böylece onlar, Firavun'un anlayışından bile aciz bir anlayışa sahipler, hatta Firavun'dan daha sapıktırlar.

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den, cariyenin "Şüphesiz Allâh semadadır" demesi üzere imanına hükmettiği sahih olarak rivayet edilmiştir. Cehmî kişi ise bunu söyleyen kimsenin küfrüne hüküm verir!"

Ebu'l Kâsım Rahimehullâh'ın sözleri sona erdi. [286]

535 H yılında vefat etti.


[282] Yakın lafızlarla Asbahânî, el-Hucce fî Beyân'il Mehacce, 2/112.

[283] Yakın lafızlarla Asbahânî, el-Hucce fî Beyân'il Mehacce, 2/113-114.

[284] 271. dipnota müracaat ediniz.

[285] Yakın lafızlarla Asbahânî, el-Hucce fî Beyân'il Mehacce, 2/116.

[286] Yakın lafızlarla Asbahânî, el-Hucce fî Beyân'il Mehacce, 2/116-118.
#8
Tevhide Davet / YEMEN LİDERİ EL-BEKBELÎ’YE MEK...
Son İleti Gönderen Subul’us Selâm - 12.05.2024, 01:16

رِسَالَةٌ إِلَى ‌الْبَكْبَلِيِّ صَاحِبِ الْيَمَنِ

Yemen Lideri el-Bekbelî'ye Mektup1

Şeyh'ul İslam Muhammed bin Abd'il Vehhâb
ve Abd'ul Azîz bin Muhammed bin Su'ûd Rahimehumâllâh

Şeyh'ul İslam Muhammed bin Abd'il Vehhâb'ın Yemen'in liderine gönderdiği bir mektubu vardır.

Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla,

Kitabı'nda hakkı indiren, Kitabı'nı akıl sahipleri için bir öğüt kılan, ihsanda bulunduğu kullarını doğruya, yani cevapları bulmaya ileten Allâh'a hamd olsun.

Yıldızlar doğup battıkça, gökten sağanak yağmur boşaldıkça Allâh'ın salatı, selamı ve bereketi Nebî'si, Rasûl'ü ve yarattıklarının en seçkini olan Muhammed'e, onun ailesine, taraftarlarına ve ashabının hepsinin üzerine olsun.

Abd'ul Azîz bin Muhammed bin Su'ûd ve Muhammed bin Abd'il Vehhâb'dan,

Allâh yolunda kardeşimiz Ahmed bin Muhammed el-Adîlî el-Bekbelî'ye, Allâh onu her türlü kötülükten korusun, ona sürekli kalacak olan salih ameller işlemeyi nasip etsin, onu her türlü beladan korusun, iyi amellerini arttırsın ve kötü amellerini bağışlasın.

Allâh'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Bundan sonra:

Mektubunuz bize ulaştı. Gerek zikrettiğiniz sorular gerekse uzaktan size dair bize gelen haberler ve bizim ne üzere olduğumuz ile insanları neye davet ettiğimize dair sorduklarınız gönlümüzü mutlu kılmıştır.

Bunun üzerine biz de sizin şüphelerinizi tafsilatlı açıklamalarla gidermek ve size delilleri ile racih olan kavli açıklamak istedik. Allâh Subhânehu ve Teâlâ'dan sizleri ve bizleri en güzel yol ve menhec üzere suluk etmeyi nasip eylemesini dileriz.

Üzerinde bulunduğumuz dine gelince; Allâh'ın kendisi hakkında şöyle buyurduğu İslam dinidir:

"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır." (Âl-i İmrân, 3/85)

İnsanları davet ettiğimiz şeye gelince; biz Allâh'ın, kendisi hakkında Nebî'si Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e hitaben şöyle buyurduğu tevhide davet ederiz:

"De ki: -Bu, benim yolumdur; ben ve bana uyanlar basiretle Allâh'a çağırırız. Allâh'ı tenzih ederim. Ben asla müşriklerden değilim." (Yûsuf, 12/108)

Yine Allâhu Teâlâ'nın şu kavli:

"Mescitler Allâh'ındır. O halde Allâh ile birlikte başkasına dua (ibadet) etmeyin." (el-Cin, 72/18)

İnsanları kendisinden nehyettiğimiz şeye gelince, biz insanları, Allâh'ın kendisi hakkında şöyle buyurduğu şirkten nehyederiz:

"Kim Allâh'a şirk koşarsa, Allâh ona cenneti haram kılar, onun yeri cehennemdir." (el-Mâ'ide, 5/72)

Yine Allâhu Teâlâ'nın, Nebî'si Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e sakındırma babından şu buyruğudur ki o ve kardeşleri (diğer nebiler), şirkten münezzehtir:

"Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi: Eğer Allâh'a ortak koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun. Bilâkis Allâh'a ibadet et ve şükredenlerden ol." (ez-Zumer, 39/65-66)

Bundan başka da (şirkten nehyetmeye dair) birçok ayet vardır. Biz insanlarla bu uğurda savaşırız, nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Fitne," yani şirk, "ortadan kalkıp din büsbütün Allâh'ın oluncaya kadar onlarla savaşın." (el-Enfâl, 8/39)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp hapsedin; her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse yollarını serbest bırakın." (et-Tevbe, 9/5)

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Allâh'tan başka -ibadete layık, hak- ilah olmadığına ve Muhammed'in Allâh'ın Rasûl'ü olduğuna şahitlik edinceye, namaz kılıncaya ve zekât verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Şayet bunu yaparlarsa İslâm'ın hakkı hariç kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, hesaplarını görmek ise Allâh Azze ve Celle'ye aittir."2

Yine Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Bil ki Allâh'tan başka hiçbir -ibadete layık, hak- ilâh yoktur." (Muhammed, 47/19)

Allâh Subhânehu bu kelimeyi "kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulp" ve "takva kelimesi" olarak isimlendirdiği halde Tağutlar bu kelimeyi "fücur kelimesi" olarak isimlendirmişlerdir. Onlara göre her kim La İlahe İllallâh derse kanı ve malını korumuş olur, İslam'ın beş esasını yerle bir edip, imanın altı esasını inkâr etse bile!

İtikadımızın hakikati, imanın kalp ile tasdik etmek, dil ile ikrar edip azalarla amel etmek olduğudur. Ancak münafıklar La İlahe İllallâh demelerine, hatta namaz kılıp, zekât verip, oruç tutup, hacca gidip cihad etmelerine rağmen ateşin en alt derecesindedirler. Hatta Firavun ailesinin bile altında ateşin en alt derecesindedirler.

Allâh Subhânehu'nun, Bel'âm hakkında anlattıkları ve Allâh'ın onu, İsm-i Azam'ı bilmesi bir yana, sahip olduğu ilmine rağmen köpeğe benzetmesi de buna benzer.

"İlmiyle amel etmeyen bir alime... Putperestlerden bile önce azap edile."3

İçtihad'ın hakikati hakkında bahsettiklerinize gelince, biz Kitap, Sünnet ve bu ümmetin salih selefinin ve de Ebû Hanîfe en-Nu'mân bin Sâbit, Mâlik bin Enes, Muhammed bin İdrîs (eş-Şâfi'î) ve Ahmed bin Hanbel Rahimehumullâhu Teâlâ'dan oluşan dört imamın görüşlerinden mutemet olanların mukallidiyiz.

İmanın hakikati hakkındaki sorunuza gelince, iman tasdiktir, salih amellerle artar ve aksiyle eksilir. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İman edenlerin imanı artsın diye..." (el-Muddessir, 74/31)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"O (nazil olan sure), iman eden kimselerin imanını artırmıştır. Onlar, bunu birbirlerine müjdelerler." (et-Tevbe, 9/124)

Yine Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Müminler ancak, Allâh anıldığı zaman kalpleri ürperen, ayetleri kendilerine okununca imanları artanlardır." (el-Enfâl, 8/2)

Buna benzer ayetler çoktur. Eş-Şeybânî Rahimehullâh şöyle demiştir:

"İmanımız söz, fiil ve niyettir... Takva ile artar, kötülük ile eksilir."4

Yine Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

"İman yetmiş küsur şubedir. En üst mertebesi La İlahe İllallâh sözü, en alt mertebesi ise yoldan eziyet veren bir şeyi kaldırmaktır."5

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

"Şayet gücü yetmezse kalbi ile değiştirsin ki bu imanın en zayıf mertebesidir."6

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Kim de orada zulmederek haktan sapmak isterse, Biz ona elem dolu bir azaptan tattıracağız. Hani biz İbrâhîm'e, Kabe'nin yerini, Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle, diye belirlemiştik." (el-Hacc, 22/25-26)

Allâhu Teâlâ'nın haklarında şöyle dediği tağutlara gelince:

"Hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan başka rabler edindiler." (et-Tevbe, 9/31)

Onlar şöyle dedi: "Mekke'nin fasıkları cenneti dolduracaktır!" Halbuki orada yapılan iyilikler kat kat arttığı gibi, kötülükler de kat kat arttırılır. Fakat, iş tam tersine dönmüştür. Hatta o kadar ki zinayla tanınan Huteym kabilesine mensup kadınlar ve Mısırlı kadınlar büyük Hacc günü kafileler halinde gelirler ve eşrafın hepsinin, onlarla açıktan zina yaptığı maruftur. Livata yapanlar, şirk ehli, Rafıziler ve Allâh ve Rasûlü'nün düşmanı olan bütün taifeler Mekke'de güven içinde olduğu da maruftur. Aynı şekilde Ebû Tâlib'e dua edenler güven içindedir. Allâh'ı tevhid edip ona tazim edenlerin ise oraya girmesi yasaktır. Hatta onlar Kabe'ye sığınsa himayelerine almazlar. Ama Ebû Tâlib (Kubbesi) ve Huteym kabilesinden kadınlar, kendilerine sığınanları himayesine alır.

"Seni eksikliklerden uzak tutarız Allâh'ım! Bu, çok büyük bir iftiradır." (en-Nûr, 24/16)

"Üstelik onun (Mescid-i Haram'ın) sahipleri de değiller. Onun sahipleri yalnızca muttakilerdir. Fakat onların çokları bunu bilmez." (el-Enfâl, 8/34)

Biz nakle muhalif olan ve aklın inkâr ettiği bir şeyle gelmedik. Lakin bu kişiler amel etmedikleri şeyleri söylerler, ama biz hem söyler hem de amel ederiz.

"Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allâh katında büyük gazap gerektiren bir iştir." (es-Saff 61/3)

Putperestlerle, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in savaştığı gibi savaşırız. Namazı terk edenlerle, zekâtı vermeyenlerle, bu ümmetin sıddığı Ebû Bekir es-Sıddîk Radiyallâhu Anh'ın zekâtı vermeyenlerle savaştığı gibi savaşırız.

Ancak durum, ancak Varaka Bin Nevfel'in söylediği gibidir: "Senin getirdiğin bu dava ile gelen hiç kimse yoktur ki düşmanlığa uğramamış, eziyet görmemiş ve yurdundan çıkarılmış olmasın!"

Yeterli gelecek kadar az olan, çok ve oyalayıcı olandan hayırlıdır.

Allâh'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.




1- Er-Rasâil'uş Şahsiyye, 14. Mektup, sf. 94-98; ed-Durar'us Seniyye, 1/94-99.

2- Buhârî, Hadis no: 25; Muslim, Hadis no: 21-22.

3- Bu beyitler Şâfi'î ulemasından İbnu Raslân'a (844 H) aittir. (İbnu Raslân, ez-Zubd, sf. 4)

4- Mecmû'ul Mutûn'il Kebîr içerisinde bulunan eş-Şeybâniyye, sf. 37.

5- Muslim, Hadis no: 35.

6- Muslim, Hadis no: 49.
#9
1445H / 1 ZU’L KA’DE 1445 H
Son İleti Gönderen Tevhîd Müdafaası - 09.05.2024, 04:04

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
١ ذُو الْقَعْدَةِ ١٤٤٥

ZU'L KA'DE 1445 H
09.05.2024 M

Zu'l Ka'de ayının hilali bu akşam 29 Şevval 1445 H (08.05.2024 M) tarihinde Allâh'ın izni ve yardımı ile muvahhidler tarafından gözetlenmiş ve görülmüştür.

«اللَّهُ أَكْبَرُ، اللَّهُمَّ أَهِلَّهُ عَلَيْنَا بِالأَمْنِ وَالإِيمَانِ، ‌وَالسَّلَامَةِ ‌وَالإِسْلَامِ، وَالتَّوْفِيقِ لِمَا يُحِبُّ رَبُّنَا وَيَرْضَى، رَبُّنَا وَرَبُّكَ اللَّهُ.»
"Allâh en büyüktür. Allâh'ım! Bunu üzerimizde emniyet, iman, selamet, İslam ve Rabbimizin sevdiği ve razı olduğu şeylerde başarı ayı kıl! (Ey Hilal!) Benim ve senin Rabbin Allâh'tır." (Tirmizî, Hadis no: 3451; Dârimî, Sünen, Hadis no: 1729-1730)

Hicri takvime göre 1 Zu'l Ka'de 1445, Miladi 09.05.2024 Perşembe gününe denk gelmektedir. Vallâhu A'lem!
#10
E-Kitaplar / PDF ÜÇ TEMEL ESAS | ŞEYHULİSL...
Son İleti Gönderen Subul’us Selâm - 08.05.2024, 19:14

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Oku        İndir
🡱 🡳