Tevhide Davet

28 Şevval 1445, 10:24
Hatırlatma: Bugün ayın 28'i.

Haberler:

Telegram adresimiz: https://t.me/darultawhid

Ana Menü

Son İletiler

#71
Tevhide Davet / Ynt: İSLAM DİNİNİN ASLI RİSALE...
Son İleti Gönderen Tevhîd Müdafaası - 31.12.2023, 00:20

Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâh'ın şu sözüne gelince:

Alıntı Yap"9- Bu kimselerin en tehlikeli olanları ise; tevhid ile amel eden; fakat onun önemini bilmeyen, tevhidi terk edenlere buğzetmeyip onları tekfir etmeyenlerdir."

Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâh'ın şu sözüne gelince:

Alıntı Yap"Bu kimselerin en tehlikeli olanları."

Bunun sebebi, amel ettikleri şeyin önemini bilmemeleri ve tevhidlerini sahih kılan kaçınılmaz ağır şartları gereğince yerine getirmemeleridir. Zira tevhid, şirki nefyetmeyi, şirkten beri olmayı, şirk ehline düşmanlık göstermeyi, onlara hüccet ikame ederek onları tekfir etmeyi gerektirdiğini bilmektesin. Belki bu kişi, kendi hâliyle aldanmaktadır. Bu kişi, üzerine vazife olan ihlas kelimesinin nefy ve isbat bakımından delalet ettiği şeyleri gereğince yerine getirmemiştir.

Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâh'ın şu sözü de böyledir:


Alıntı Yap"10- Onlardan bir kısmı ise şirki terk edip onu kerih görür; fakat şirkin önemini bilmeyip..."

Bu çeşit kimseler, önceki çeşide göre doğruya daha yakındır, ancak şirkin önemini bilmemektedir. Zira o, eğer şirkin önemini bilseydi, o zaman muhkem ayetlerin delalet ettiği şeyleri yapardı, nitekim (İbrâhîm) Halîl Aleyh'is Selâm'ın şu sözü gibi:

"Ben, sizin ibâdet ettiklerinizden beriyim (uzağım). Ancak beni yaratan hâriç." (ez-Zuhruf, 43/26-27)

Yine onun şu sözü:

"Biz, sizlerden ve Allâh'ın dışında ibadet ettiklerinizden gerçekten uzağız. Sizi inkâr ettik. Sizinle aramızda, sürekli bir düşmanlık ve buğz (öfke) belirmiştir." (el-Mumtehine, 60/4)

Şirki tanıyıp terkedenlerin, vela hususunda, ibadet eden ve edilenlerden bera hususunda, şirke ve ehline buğz edip düşmanlık göstermesi hususunda böyle olması kaçınılmazdır.

İşte bu iki çeşit, İslam iddiasında bulunan kimselerin çoğunluğunun hâline galebe çalmıştır. Hakikati hususundaki cehaletleri nedeniyle, ihlas kelimesini ve onun gerektirdiği kişinin kendisiyle muvahhid olduğu vacip olan kemalini yerine getirmeyi men edecek şeyler kendilerinden sadır olur. Dinin hakikati hususunda cahil olup aldanmışlar ne kadar da çoktur!

Allâhu Teâlâ'nın şirk ehlini tekfir edip onları muhkem ayetlerde küfürle vasfettiğini bildiğinde, Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu gibi:

"Müşriklerin, kendi küfürlerine kendileri şahid iken Allâh'ın mescitlerini imar etme hakları yoktur." (et-Tevbe, 9/17)

Sünnette de böyledir.

Şeyhülislam (İbnu Teymiyye) Rahimehullâhu Teâlâ diyor ki:

"Tevhid ve sünnet ehli, rasûllerin haber verdikleri şeyler hususunda onları tasdik edip emrettikleri şeylerde onlara itaat ederler. Rasûllerin söylediklerini ezberler, fehmeder ve onunla amel ederler. Aşırıların tahriflerini, batıl ehlinin intihallerini ve cahillerin tevillerini ondan nefyederler. Allâhu Teâlâ'ya yaklaşarak ve onlardan değil Allâh'dan mükafat talep ederek Rasûllere muhalefet edenlerle cihad ederler.

Cehalet ve aşırılık ehli, rasûllerin emrettiği şeylerle nehyettikleri şeylerin arasını ayırmaz, onlardan sahih olarak nakledilen ve onlar hakkında iftira olan şeylerin arasını ayırmaz, rasûllerin muradının hakikatini fehmetmez ve rasûllere itaat etme yollarını araştırmazlar. Aksine, rasûllerin getirdiği şeyler hakkında cahildirler, sadece kendi emelleri için onlara tazim ederler."7

Ben (Abd'ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Şeyhulislam'ın (İbnu Teymiyye'nin) anlattıkları, (Muhammed bin Abd'il Vehhâb'ın zikrettiği) son iki çeşidin hâline benzemektedir.

Geriye yeni ortaya çıkan bir mesele kaldı ki bu mesele hakkında Şeyhulislam İbnu Teymiyye konuşmuştur. Bu mesele, bir sebepten dolayı ilk başta muayyen tekfir yapılmamasıdır. Şeyhulislam İbnu Teymiyye Rahimehullâh, kendisine hüccet ikame edilmeden önce böyle birisinin tekfiri hususunda kendisine tevakkuf etmeyi (duraksamayı) gerekli kılan bu sebebi zikretmiştir.

Şeyhulislam İbnu Teymiyye Rahimehullâhu Teâlâ şöyle dedi:

"Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hiç kimseye ölülerden -nebi olsun sâlih olsun başkası olsun- hiç kimseye dua etmeyi ne medet umma lafzı ile ne de başka bir lafız ile meşru kılmadığını zaruri olarak biliyoruz. Tıpkı ümmetine ölüler için ve ölü olmayanlara secde etmeyi ve benzeri şeyleri meşru kılmadığı gibi. Aksine biz, bunların hepsinden nehyettiğini de bunların Allâh ve Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in nehyettiği şirk olduğunu da biliyoruz.

Lâkin sonraki dönemdekilerin çoğunda cehaletin yaygın oluşu ve risaletin eseri hakkındaki ilmin az oluşu sebebiyle onları bununla tekfir etmemiz mümkün değildir, ta ki Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in getirdiği ve kendilerinin muhalefet ettiği şey onlara açıklanana kadar."

Şeyhulislam İbnu Teymiyye'den yapılan alıntı sona erdi.8

Ben (Abd'ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Şeyhulislam İbnu Teymiyye Rahimehullâh, -beyan ve ısrardan sonra olması müstesna- onlar hakkında özellikle muayyen kimselere küfür ismini vermemesini gerekli kılan hususu zikretmiştir. Hiç kuşkusuz ki o, tek başına bir ümmet oldu. Zira o, kendilerini ibadette şirk koşmaktan nehyettikten sonra bazı alimler onu tekfir etmiştir. Bundan dolayı, onun söylediği şekilden başka bir şekilde onlara davranması imkansızdır.

Şeyhimiz Muhammed bin Abd'il Vehhâb'ın davetinin başlangıcında başına geldiği gibi. Nitekim o, bazı insanların Zeyd bin Hattâb Radiyallâhu Anh'a dua ettiklerini işittiğinde şöyle dedi: "Allâh, Zeyd'den daha hayırlıdır!" Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh, yumuşak sözlerle şirki nefyetme hususunda onları eğitti ve maslahatı ve de nefretin söz konusu olmamasını göz önünde bulundurdu.

Allâh Subhânehu ve Teâlâ en doğrusunu bilir!

[Allâh'ın salatı ve selamı efendimiz Muhammed'in, alinin ve ashabının üzerine olsun!]



7- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, Mektebetu Dâr'il Minhâc, sf. 327.

8- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, Mektebetu Dâr'il Minhâc, sf. 411.
#72
Selef-i Salihin Akidesi / Ynt: ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ...
Son İleti Gönderen İ'tisam - 25.12.2023, 20:45

Kullâbiyye Taifesinin İmamı, İmam Ebû Muhammed Abdullâh bin Sa'îd bin Kullâb'ın Görüşünün Zikri

Allâh'ın sıfatlarını, yukarıda olmasını ve arşının üzerinde olmasını kabul etme hususunda ve Cehmiyye'nin görüşünü inkâr etme hususunda insanların en önde gelenlerindendi. O, ihtiyari fiillerin, Rabbin zatı ile kaim olduğunu inkâr edenlerden ve Kuran, (Allâh'ın) zatı ile kaim olarak bir manadır ve de o dört mana üzeredir diyenlerden, bilinen ilk kişidir.[220]

Ebu'l Abbâs el-Kalânisî ve Ebu'l Hasan el-Eş'arî ona destek oldular ancak Ebu'l Hasan el-Eş'arî, bazı şeylerde ona muhalefet etti. Lakin Eş'arî, İnşallahu Teâlâ, lafızlarıyla birlikte nakledilecek olan sözlerinde olduğu gibi, Allâh'ın sıfatlarını, yukarıda olmasını ve arşının üzerinde olmasını kabul etme hususunda İbnu Kullâb'ın yolu üzeredir.

İbnu Fûrak, İbnu Kullâb'ın sözlerini derlediği el-Mucerrad isimli kitabında onun şöyle dediğini nakleder:

"Allâh'ın âlemin içinde veya dışında olmadığını söyleyen, aklın da naklin de dışına çıkmış, düpedüz Allâh'ın varlığını nefyetmiştir. Çünkü ona, Allâh'ı yok olmakla vasıflandır denilse, bundan fazlasını söyleyemez. Böyle diyen kişi, Allâh'ın verdiği haberleri de reddetmiş ve ne bir nassın ne de aklın caiz gördüğü bir şeyi söylemiştir." [221]

İbnu Kullâb sonra şöyle dedi: "Allâh indinde mahlukatın en seçkini ve yaratıkların en iyisi olan Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, Allâh'ın nerede olduğunu mahlukat arasında en iyi bilendir ve o, Allâh'ın gökte olduğunu söyleyenin bu sözünü tasvip edip onun mümin olduğuna şehâdet etmiştir, ancak Cehm bin Safvân ve ashabı, Allâh hakkında nerede sorusunun sorulmasını caiz görmüyor ve nerede olduğunu söylemenin mümkün olmadığını söylüyorlar." [222]

İbnu Kullâb şöyle dedi: "Eğer bu bir hata olsaydı, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem buna karşı çıkma hususunda daha fazla hak sahibiydi ve bunu söyleyen cariyeye şöyle demesi gerekirdi: "Böyle deme! Bu sözünle Allâh'ın sınırlı olduğunu ve bir yerde olup başka yerde olmadığını vehmettiriyorsun. Ancak Allâh her yerdedir diyesin, zira dediğin yanlıştır, doğrusu ise budur!"

Ne var ki, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem böyle bir şey demedi ve cariyenin bu sözünün ne anlama geldiğini ve onun imandan olduğunu, dahası, onun kendisini söyleyenin imanını gerektiren bir şey olduğunu bilmesine rağmen bunu caiz gördü. Bu sebepledir ki bu sözü söylediği zaman Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem o cariyenin imanına şahitlik etti.

Kitap bunu söylemiş ve buna şahitlik etmişken, en açık ve en vurgulanmış biçimde fıtratın bünyesine ve insanların bilgilerine yerleştirilmişken, hak nasıl bunun aksi olabilir ki?

Zira Arap olsun, acem olsun; hatta mümin veya kâfir olsun, her kime "Rabbin nerededir?" diyerek O'nun hakkında sorsan, mutlaka: "Semadadır," karşılığını alırsın. Dili varsa, bunu açık açık söyler, eğer dili yoksa eliyle ima eder veya gözüyle işaret eder, ama hiçbir zaman başka yerlere işaret etmez.

Aklına dua geldiğinde ellerini göğe kaldırmayan bir kişiyi görmedik. Cehmiyye dışında da kendisine Rabbi hakkında sorulduğunda -onların dediği gibi- "Her mekândadır," diyen başka kimseyi de bulamadık. Bunun yanı sıra, onlar, insanların en faziletlisi olduklarını iddia ediyorlar. Buna göre akıllar yitirilmiş ve rivayetler sakıt olmuş ama Cehm ve onunla beraber olan elli kişi hidayet bulmuş! Fitnelerin saptırmalarından Allâh'a sığınırız."

Sözleri burada bitti. [223]


[220] İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın vasf ettiği şekliyle, sünnet ve bidat ehlinden akıl sahiplerinin cumhuru nezdinde fasitliği zorunlu olarak bilinen İbn Kullâb'ın bu görüşü, ehlisünnete muhaliftir. Geniş izahat için bkz. Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 12/162-234; İbnu Ebi'l İzz el-Hanefî, Şerh'ul Akîdet'it Tahâviyye, Mu'esseset'ur Risâle, 1/172-174; Ahmed bin Îsâ, Tevdîh'ul Mekâsid, 1/266-268.

[221] İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 433.

[222] Yakın lafızlarla İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 435.

[223] İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 435-436.
#73
Tevhide Davet / Ynt: İSLAM DİNİNİN ASLI RİSALE...
Son İleti Gönderen Tevhîd Müdafaası - 24.12.2023, 00:21

Sonra Şeyhimiz (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ şöyle dedi:

Alıntı Yap"Bu hususta muhalefet edenler çok çeşitlidir:

1- Bunların muhalefet bakımından en şiddetli olanları, bu hususların hepsine birden muhalefet edenlerdir."

Böylece şirki kabul edip din olarak itikat eder, tevhidi inkâr edip onun batıl olduğuna itikat ederler, nitekim bu, insanların çoğunun hâlidir.

Bunun sebebi ise, Kitap ve sünnetin delalet ettiği tevhidi bilmek ve onu nefyeden şirk, nidd edinme ve hevalara ve de ataların üzerinde bulunduğu şeye tabi olmak hususundaki cehalettir. Bu, onlardan önce gelen ve onlara benzeyen rasûllerin düşmanlarının hâli gibidir.

Onlar tevhid ehlini yalanla, iftirayla, bühtan ve fücurla itham ettiler. Hüccetleri ise şuydu: Biz "atalarımızı böyle yaparken bulduk." (eş-Şu'arâ, 26/74)

İnsanların bu çeşidi ve bunlardan sonra gelenler, ihlas kelimesinin delalet ettiği hususlara, onun için konulan hususlara ve dinden gerektirdiği hususlara muhalefet ettiler. O din ki, Allâhu Teâlâ ondan başkasını kabul etmez ve bu, Allâhu Teâlâ'nın kendisiyle bütün nebî ve rasûllerini gönderdiği İslam dinidir. Onların daveti bunun üzerine ittifak etti, nitekim bu, Allâhu Teâlâ'nın Kitabı'nda onlardan naklettiğinde hafi değildir.

Sonra Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ şöyle dedi:


Alıntı Yap"2- Onlardan bir kısmı sadece Allâh'a ibadet eder; fakat şirki inkâr etmez, şirk ehline de düşmanlık göstermez."

Ben (Abd'ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Şirki inkâr etmeyen kişinin tevhidi bilmediği gibi onu yerine getirmediği de malumdur. Tevhidin, ancak şirki nefyedip ayette zikredilen tağutu reddetmekle hasıl olduğunu bilmektesin.

Sonra Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ şöyle dedi:


Alıntı Yap"3- Onlardan bir kısmı şirk işleyenlere düşmanlık gösterir, fakat onları tekfir etmez."

İşte bu çeşit de La İlâhe İllallâh'ın delalet ettiği şirki nefyetmeyi ve onun gerektirmekte olduğu şirk işleyenleri, beyan sonrasında tekfir etmeyi, icmaen yerine getirmemiştir. Ayrıca bu, İhlâs suresinin ve şu surenin muhtevasıdır:

"De ki: Ey Kâfirler!" (el-Kâfirûn, 109/1)

Yine Allâh'ın Mumtehine suresindeki şu ayetteki buyruğunun muhtevasıdır:

"Sizi inkâr ettik..." (el-Mumtehine, 60/4)

Herkim Kuran'ın tekfir ettiklerini tekfir etmezse, rasûllerin getirdiği tevhidi ve tevhidin gerektirdiği şeylere muhalefet etmiştir.

Sonra Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ şöyle dedi:


Alıntı Yap"4- Onlardan bir kısmı tevhidi sevmez, fakat ona buğz da etmez."

Buna cevap şudur: Tevhidi sevmeyen kişi muvahhid olamaz. Çünkü tevhid, Allâhu Teâlâ'nın kulları için razı olduğu dinin bizzat kendisidir. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Sizin için din olarak İslam'dan razı oldum." (el-Mâ'ide, 5/3)

Şayet kişi, Allâh'ın razı olduğu şeyden razı olup da onunla amel etseydi, tevhidi mutlaka severdi. Sevgi de kaçınılamazdır, zira sevgi olmaksızın İslam elde edilemez; binaenaleyh tevhidi sevmeksizin İslam yoktur.

Şeyh İbnu Teymiyye Rahimehullâhu Teâlâ şöyle dedi:

"İhlas, Allâh'ı sevmek ve O'nun vechini istemektir. Kim Allâh'ı severse, Allâh'ın dinini de sever, kim de Allâh'ı sevmezse dinini de sevmez. İhlas kelimesinin [gerektirdiği] tevhidin şartları sevgiden kaynaklanır."

Sonra Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ şöyle dedi:


Alıntı Yap"6- Onlardan bir kısmı şirke buğzetmez fakat (aynı zamanda) onu sevmez."

Ben (Abd'ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Durumu böyle olan şahıs, La İlâhe İllallâh'ın nefyettiği şirki nefyetmemiş, gerektirdiği Allâh'tan başka ibadet edilenleri reddetmeyi ve bunlardan beri olmayı gerçekleştirmemiştir. İşte bu kimsenin, İslam'la aslen hiçbir bağı yoktur, kanı da malı da korunmuş değildir. Nitekim geçen hadis, buna delalet etmektedir.

Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâh'ın şu sözüne gelince:


Alıntı Yap"7- Onlardan bir kısmı şirki tanımaz, (dolayısıyla) onu inkâr da etmez."

[Ben (Abd'ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Her kim şirki tanımaz ve onu inkâr da etmezse, şirki nefyetmemiştir.] Şirki nefyeden, ondan ve şirk işleyenlerden teberri eden ve onları tekfir eden kişi ancak muvahhid olur. Şirk hususunda cehaletin varlığıyla La İlâhe İllallâh'ın delalet ettiği şeyler elde edilemez.

Kim, bu kelimenin manasını ve muhtevasını yerine getirmezse, İslam'la hiçbir bağı yoktur. Çünkü bu kişi, bu kelimeyi ve muhtevası olan ilmi, yakini, sıdkı, ihlası, mehabbeti, kabulü ve inkiyâdı (bağlılığı) yerine getirmemiştir. Bu çeşit kimseler ise bunlardan hiçbirine sahip değildir. La İlâhe İllallâh deseler bile, bu kelimenin neye delalet ettiğini ve muhtevasının ne olduğunu tanımamaktadırlar.

Sonra Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ şöyle dedi:


Alıntı Yap"8- Onlardan bir kısmı tevhidi tanımaz ve (dolayısıyla) onu inkâr da etmez."

Ben (Abd'ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Bu çeşit kimseler, bir önceki çeşit gibidir. Bu kimseler, kendisi için yaratıldıkları ve Allâhu Teâlâ'nın rasûllerini kendisiyle gönderdiği dine aldırış etmezler. Bu hâl, Allâhu Teâlâ'nın haklarında şöyle buyurduğu kimselerin hâlidir:

"Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar." (el-Furkân, 25/44)
#74
Selef-i Salihin Akidesi / Ynt: ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ...
Son İleti Gönderen İ'tisam - 18.12.2023, 12:45

Hadis, Fıkıh ve Selefin Kavillerini Bilme Hususunda Kendi Zamanındaki Hanefîlerin İmamı, İmam Tahâvî'nin Görüşünün Zikri

Hanefîler katında maruf olan akidesinde dedi ki:

"Allâh kendilerinden razı olsun, dinin fukahasından olan Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Muhammed'in mezhebi üzere olan ehlisünnet ve'l cemaat'in akidesinin beyanın zikredilmesi:

Allâh'ın tevhidi hakkında, Allâh'ın tevfikine inanarak deriz ki: Allâh birdir, O'nun hiçbir ortağı yoktur. Hiçbir şey, O'nun benzeri değildir. O, mahlûkatı yaratmadan önce de sıfatlarıyla kadim idi. Kuran, Allâh'ın kelamıdır; keyfiyetsiz ve sözlü olarak O'ndan sadır olmuştur. Nebisine, onu vahiy olarak indirmiştir. Müminler de bu şekilde onu hak bilerek tasdik etmişlerdir. Kuran'ın, hakikî olarak Allâhu Teâlâ'nın kelamı olduğunu, mahlûk olmadığını yakinen bildiler. Her kim, onu işitip de onun beşer kelamı olduğunu iddia ederse kâfir olur. Cennet ehli için ru'yet (Allâh'ı görmek), kuşatma ve keyfiyet söz konusu olmaksızın haktır. Bu hususta Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den sahih olarak gelen her hadis, onun buyurduğu gibidir ve bunların manası onun murad ettiği şekildedir. Şahsi görüşlerimizle tevil ederek bu konuya dalmayız. İslam'ın ayağı ancak teslim oluşun ve teslimiyet gösterişin üzerinde sapasağlam durabilir.

Her kim, bilinmesi mahzurlu olan bir bilgiyi elde etmek isteyip, anlayışı ile teslimiyete kanaat göstermeyecek olursa, onun bu amacı kendisinin katıksız tevhide ve sahih imana sahip olmasına engel olur. Her kim (sıfatları) nefyetmekten ve teşbihten kendisini korumayacak olursa, ayağı kayar ve tenzihi isabet ettiremez."[218]

Nihayet şöyle dedi: "Arş ve Kürsî, Allâh'ın Kitabı'nda açıkladığı gibi haktır. Allâh, arştan da arşın altındakilerden de müstağnidir (onlara muhtaç değildir). Her şeyi kuşatmıştır ve her şeyin üstündedir." [219]

Sonrasında diğer inanç esaslarını zikretti.

[Burada zikredilen Tahâvî, Ahmed bin Muhammed bin Selâme el-Ezdî'dir. Zamanında Ebû Hanîfe'nin ashabının reisiydi. İbnu Uyeyne ve İbnu Vehb'in ashabından rivayette bulunmuştur. Tasnifleri meşhurdur. 321 H senesinde 83 yaşında vefat etti. Allâhu Teâlâ kendisine rahmet etsin.]


[218] Tahâvî, Metn'ul Akîdet'it Tahâviyye, sf. 31-44.

[219] Tahâvî, Metn'ul Akîdet'it Tahâviyye, sf. 54-56.
#75
Tevhide Davet / Ynt: İSLAM DİNİNİN ASLI RİSALE...
Son İleti Gönderen Tevhîd Müdafaası - 17.12.2023, 00:04

Sonra Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâh şöyle dedi:

Alıntı Yap"2. Allâh'a ibadet hususunda şirk koşmaktan sakındırıp bu hususta sert davranmak ve düşmanlığı bundan dolayı yapıp şirk işleyenleri tekfir etmektir."

Çünkü tevhid makamı, bu olmaksızın tamama ermez. Bu, rasûllerin dinidir ve onlar, kavimlerini şirkten sakındırmışlardır, nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Andolsun ki biz her ümmete, Allâh'a ibadet edin ve tâğûttan sakının! diye (emretmeleri için) bir Rasûl gönderdik."
(en-Nahl, 16/36)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Senden önce hiçbir rasûl göndermedik ki ona: Benden başka -ibadete lâyık, hak- ilah yoktur; şu hâlde yalnız Bana ibadet edin, diye vahyetmiş olmayalım." (el-Enbiyâ, 21/25)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Kendisinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçmiş olan Âd kavminin kardeşini (Hûd'u) hatırla. Hani Ahkâf'taki kavmini: Ancak Allâh'a ibadet edin, çünkü ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum, diye uyarmıştı." (el-Ahkâf, 46/21)

Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ'nın şu sözüne gelince:


Alıntı Yap"Allâh'a ibadet hususunda."

İbadet, Allâhu Teâlâ'nın sevdiği ve razı olduğu gizli ve açık sözleri ve amelleri kapsayıcı bir isimdir.4

Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ'nın şu sözüne gelince:


Alıntı Yap"Bu hususta sert davranmak."

Bu husus, Kitap ve sünnette mevcuttur, Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu gibi:

"O hâlde Allâh'a koşun. Şüphesiz ben, size O'nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım. Allâh ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allâh tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım." (ez-Zâriyât, 51/50-51)

Bu konuda "sert davranmak" olmasaydı, siyerde (siyer kitaplarında) tafsilatlı olarak anlatıldığı gibi Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ve ashabına Kureyş'ten çok ağır eza gelmezdi. Zira onların dinlerine sövmeye ve ilahlarını ayıplamaya başlayan Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'di.

Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ'nın şu sözüne gelince:


Alıntı Yap"Düşmanlığı bundan dolayı yapıp."

Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Bu Allâh'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin."
(et-Tevbe, 9/5)

Bu konudaki ayetler gerçekten çok fazladır, Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu gibi:

"Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allâh'ın oluncaya kadar onlarla savaşın!" (el-Enfâl, 8/39)

Ayette geçen "fitne"den maksat şirktir.

Allâhu Teâlâ müşrikleri, sayılamayacak kadar çok ayette küfürle damgalamıştır. Bundan dolayı onları tekfir etmek de kaçınılmazdır.

İşte bu, ihlas kelimesi olan La İlâhe İllallâh'ın gereğidir. La İlâhe İllallâh'ın manası, ancak Allâhu Teâlâ'nın ibadetinde O'na ortak koşanları tekfir etmekle tamamlanır. Nitekim sahih bir hadiste şöyle buyurulmuştur:

"Kim La İlâhe İllallâh der ve Allâh'tan başka ibadet edilenleri reddederse, malı ve kanı haram olur. Hesabı da Allâh'a kalmıştır."5

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şu kavli: "Allâh'tan başka ibadet edilenleri reddederse" ifadesi, nefyi tekit etmektedir. Kişinin kanı ve malı, ancak bunun varlığıyla dokunulmaz olur. Eğer kişi bu hususta şüphe yahut tereddüt ederse, kanı ve malı dokunulmaz olmaz.

İşte bunlar, tevhidin tamamıdır. La İlâhe İllallâh kelimesi, hadislerde birçok ağır şartla; ilimle, ihlasla, sıdkla (doğrulukla), yakinle ve şekkin (şüphenin) olmamasıyla kayıtlanmıştır. Bunların hepsi bir arada bulunmadan; bunlara itikat beslemeden, bunları kabul etmeden, bunları sevmeden, düşmanlığı bundan dolayı yapmadan ve dostluğu bunun üzerine bina etmeden kişi muvahhid olamaz. Şeyhimiz (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâh'ın zikrettiklerini bir araya getirmekle bu elde edilir.



4- Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 10/149.

5- Muslim, Hadis no: 23; Ahmed, Musned, 3/472.
#76
Tevhide Davet / Ynt: İSLAM DİNİNİN ASLI RİSALE...
Son İleti Gönderen Tevhîd Müdafaası - 15.12.2023, 00:40

شرح رسالة أصل دين الإسلام وقاعدته الأمر بعبادة الله والإنذار عن الشرك

İslam Dininin Aslı ve Allâh'a İbadeti Emredip Şirk Koşmaktan Sakındırma Olan Kaidesi Risalesinin Şerhi2

Abd'ur Rahmân bin Hasen bin Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh3

Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla.

Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ'nın şu sözüne gelince:


Alıntı Yap"İslam dininin aslı ve kaidesi iki husustan oluşmaktadır:

1. Bir olan ve ortağı bulunmayan Allâh'a ibadeti emredip buna teşvik etmek ve dostluğu bunun üzerine bina ederek bunu terk edenleri tekfir etmektir."

Ben (Abd'ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Buna dair Kuran'da bulunan deliller, sayılamayacak kadar çoktur. Nitekim Allâhu Teâlâ'nın şu kavli gibi:

"De ki: Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allâh'a ibadet edelim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allâh'ı bırakıp da kimimiz kimimizi rabler edinmesin." (Âl-i İmrân, 3/64)

Allâhu Teâlâ, Nebî'si Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e kitap ehlini, Arapları ve başkalarını kendisine davet ettiği La İlahe İllallâh'ın manasına davet etmesini emretmiştir.

Ayette geçen söz, La İlâhe İllallâh'tır. Allâh bunu, "Yalnız Allâh'a ibadet edelim" kavli ile tefsir etmiştir.

La İlâhe'nin manası, "Yalnız ibadet edelim" kavlinde yer almaktadır ki bu, Allâh'tan başkasından ibadeti nefyetmektir.

Allâh'ın "Yalnız Allâh'a" kavli, Kelimet'ul İhlas'da (La İlâhe İllallâh'da) istisna edilen şeydir.

Allâhu Teâlâ Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e, insanları sadece kendisine ibadet etmeye ve Allâhu Teâlâ'dan başkasına ibadet etmeyi nefyetmeye davet etmesini emretmiştir. İlah edinmenin ibadet etme manasına geldiğini ve ibadetten hiçbir şeyin, Allâh'tan başkasına yöneltilmesinin uygun olmadığını açıklayan buna benzer ayetler çoktur. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Rabbin, Kendisinden başkasına değil, ancak O'na ibadet etmenize hükmetti." (el-İsrâ, 17/23)

Ayette geçen "hükmetti" kelimesinin manasının, emretti ve tavsiye etti olduğu yönünde iki görüş bulunmaktadır ki her ikisi de aynı manadadır.

La İlâhe kelimesinin manası, "ibadet etmemenize" kavlinde yer almaktadır.

İllallâh kelimesinin manası, "ancak O'na" kavlinde yer almaktadır.

İşte bu, Rasûllerin daveti olup ibadet tevhididir. Hani onlar kavimlerine şöyle demişlerdi:

"Allâh'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka hiçbir ilah yoktur." (el-A'râf, 7/59 ve başka ayetler)

En başta ibadette şirki nefyedip şirkten ve müşriklerden uzak durmak kaçınılmazdır. Nitekim Allâhu Teâlâ, Halîli İbrâhîm Aleyh'i Selâm hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Hani İbrâhîm, babasına ve kavmine şöyle demişti: Ben, sizin ibadet ettiklerinizden beriyim (uzağım). Ancak beni yaratan hâriç." (ez-Zuhruf, 43/26-27)

O hâlde Allâh'dan başka ibadet edilen şeylere ibadet etmekten beri olmak kaçınılmazdır. Allâh, İbrâhîm Aleyh'is Selâm'dan bahsederek şöyle buyurdu:

"Sizden ve Allâh'tan başka ibadet ettiklerinizden i'tizal ediyorum." (Meryem, 19/48)

İşte şirkten ve ehlinden beri olarak i'tizal etmek vaciptir. Nitekim Allâhu Teâlâ şu kavlinde bunu açıkça ifade etmiştir:

"İbrâhîm ve onunla beraber olanlarda, sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: Biz, sizlerden ve Allâh'ın dışında ibadet ettiklerinizden gerçekten uzağız. Sizi inkâr ettik. Sizinle aramızda, siz sadece Allâh'a iman edinceye kadar, sürekli bir düşmanlık ve buğz (öfke) belirmiştir." (el-Mumtehine, 60/4)

"Onlarla beraber olanlar" rasûllerdir, nitekim İbnu Cerîr (et-Taberî) bunu zikretmiştir.4

Bu ayet, şeyhimiz (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâh'ın zikrettiği tevhide teşvik etmeyi, şirki nefyetmeyi, tevhid ehline dostluk göstermeyi, tevhidi nefyeden şirki işleyerek tevhidi terk edenleri tekfir etmeyi kapsamaktadır.

Hiç kuşkusuz ki şirk işleyen kişi tevhidi terketmiştir, zira şirk ile tevhid bir arada bulunmayan zıtlardır. Nerede şirk bulunursa, tevhid yoktur. Allâhu Teâlâ, şirk işleyenler hakkında şöyle buyurmuştur:

"O'nun yolundan saptırmak amacıyla Allâh'a eşler koşmaya başlar. De ki: Küfrünle biraz (dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen, ateş ehlindensin." (ez-Zumer, 39/8)

Allâhu Teâlâ, bu kişiyi niddler edindiği için tekfir etmiştir ki niddler, ibadette koşulan ortaklardır. Bu ayetlerin benzeri çoktur. Bir kimse, ancak şirki nefyetmekle, şirkten beri olmakla ve şirk işleyenleri tekfir etmekle muvahhid olur.



2- Mecmû'at'ut Tevhîd, sf. 47-54; ed-Durar'us Seniyye, 2/202-211. Nüshalarda yer alan farkları gerekli olduğunda köşeli parantezle belirttik.

3- İmam, alim, allame, fakihlerin ve mütekellimlerin mercii, ikinci müceddid, şeyhülislam Abd'ur Rahmân bin Hasen Rahimehullâh, 1196 H senesinde Dir'iyye'de doğmuştur. Dedesi Şeyh Muhammed bin Abd'il Vehhâb'dan, amcaları Şeyh Abdullâh, Şeyh Alî ve Şeyh Huseyn'den, Şeyh Hamad bin Nâsır bin Mu'ammer'den, Şeyh Huseyn bin Gannâm'dan ve birçok alimden ders almıştır. Talebeleri arasında Âl'uş Şeyh ailesinden gerek kendi zürriyetinden gerek amcazadelerinden birçokları bulunmaktadır, kendi oğulları Şeyh Abd'ul Latîf ve Şeyh İsmâ'îl, Şeyh Abdullâh bin Abd'il Latîf ve Şeyh Hasan bin Huseyn bunlardan bazılarıdır. Şeyh Hamad bin Atîk gibi birçok talebe yetiştirmiştir. Allâh hepsine rahmet etsin. Birçok kitap ve risale telif etti. Bu eserleri arasında en meşhurları şunlardır:

Kitâbu Feth'il Mecîd Şerh Kitâb'it Tevhîd.

Kurratu Uyûn'il Muvahhidîn Hâşiyetun ale't Tevhîd.

Keşfu mâ Elkâhu İblîs alâ Dâvûd bin Circîs.

Kitâbun fi'r Raddi alâ Osmân bin Mansûr.

Amcası Abdullâh'ın Zeydîlere Reddiye kitabının telifinde de payı bulunmaktadır.

Şeyh'ul İslâm İbnu Teymiyye'nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebinin Tahkiki.

Bunların haricinde Dâvûd bin Circîs ve Osmân bin Mansûr'a yazdığı başka reddiyeler bulunmaktadır.

Ed-Durar'us Seniyye ve Mecmû'at'ur Rasâ'il ve'l Mesâ'il'in Necdiyye gibi meşhur mecmualarda birçok risalesi ve fetvası bulunmaktadır.

8 Zu'l Hicce, 1285 H tarihinde vefat etti. Allâh kendisine gani gani rahmet etsin. Âmîn.

Özetle: ed-Durar'us Seniyye, 16/404-413.

4- Taberî, Tefsir, 28/41.
#77

أَصْلُ دِينِ الْإِسْلاَمِ

İslam Dininin Aslı1

Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh

İslam dininin aslı ve kaidesi iki husustan oluşmaktadır:

1. Bir olan ve ortağı bulunmayan Allâh'a ibadeti emredip buna teşvik etmek ve dostluğu bunun üzerine bina ederek bunu terk edenleri tekfir etmektir.

2. Allâh'a ibadet hususunda şirk koşmaktan sakındırıp bu hususta sert davranmak ve düşmanlığı bundan dolayı yapıp şirk işleyenleri tekfir etmektir.

Bu hususta muhalefet edenler çok çeşitlidir:

1- Bunların muhalefet bakımından en şiddetli olanları, bu hususların hepsine birden muhalefet edenlerdir.

2- Onlardan bir kısmı sadece Allâh'a ibadet eder; fakat şirki inkâr etmez, şirk ehline de düşmanlık göstermez.

3- Onlardan bir kısmı şirk işleyenlere düşmanlık gösterir, fakat onları tekfir etmez.

4- Onlardan bir kısmı tevhidi sevmez, fakat ona buğz da etmez.

5- Onlardan bir kısmı tevhid ehlini tekfir eder ve tevhidin sâlih kimselere sövmek olduğunu iddia eder.

6- Onlardan bir kısmı şirke buğzetmez fakat (aynı zamanda) onu sevmez.

7- Onlardan bir kısmı şirki tanımaz, (dolayısıyla) onu inkâr da etmez.

8- Onlardan bir kısmı tevhidi tanımaz ve (dolayısıyla) onu inkâr da etmez.

9- Bu kimselerin en tehlikeli olanları ise; tevhid ile amel eden; fakat onun önemini bilmeyen, tevhidi terk edenlere buğzetmeyip onları tekfir etmeyenlerdir.

10- Onlardan bir kısmı ise şirki terk edip onu kerih görür; fakat şirkin önemini bilmeyip (şirk) ehline düşmanlık göstermez ve onları tekfir etmez.

İşte bütün bunlar, Nebîlerin Allâh Subhânehu ve Teâlâ'nın dininden getirdiklerine muhalefet eden kimselerdir.

Vallâhu A'lem (Allâh en doğrusunu bilendir)!



1- Ed-Durar'us Seniyye, 2/22.
#78
1445H / 1 CUMÂD’EL ÂHİRE 1445 H
Son İleti Gönderen Tevhîd Müdafaası - 14.12.2023, 19:03

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
١ جُمَادَي الْآخِرَةُ ١٤٤٥

1 CUMÂD'EL ÂHİRE 1445 H
15.12.2023 M

Cumâd'el Âhire ayının hilali bu akşam 29 Cumâd'el Ûlâ 1445 H (14.12.2023 M) tarihinde Allâh'ın izni ve yardımı ile muvahhidler tarafından gözetlenmiş ve görülmüştür.

«اللَّهُ أَكْبَرُ، اللَّهُمَّ أَهِلَّهُ عَلَيْنَا بِالأَمْنِ وَالإِيمَانِ، ‌وَالسَّلَامَةِ ‌وَالإِسْلَامِ، وَالتَّوْفِيقِ لِمَا يُحِبُّ رَبُّنَا وَيَرْضَى، رَبُّنَا وَرَبُّكَ اللَّهُ.»
"Allâh en büyüktür. Allâh'ım! Bunu üzerimizde emniyet, iman, selamet, İslam ve Rabbimizin sevdiği ve razı olduğu şeylerde başarı ayı kıl! (Ey Hilal!) Benim ve senin Rabbin Allâh'tır." (Tirmizî, Hadis no: 3451; Dârimî, Sünen, Hadis no: 1729-1730)

Hicri takvime göre 1 Cumâd'el Âhire 1445, Miladi 15.12.2023 Cuma gününe denk gelmektedir. Vallâhu A'lem!
#79
E-Kitaplar / PDF KELİME-İ TEVHÎD’İN TEFSÎRİ...
Son İleti Gönderen Subul’us Selâm - 06.12.2023, 23:07

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Oku        İndir
#80

[Kabirleri Hac Yeri Edinenler]

(İbnu Teymiyye Rahimehullâh devamla şöyle dedi:)

"Şeriattan ayrılmaları nedeniyle, kralların, kadıların, âlimlerin ve avamın kendisine yöneldiği insanların nezdinde en büyük şeyhlerden bir kısmı, İbnu Seb'în140'in (669 H) yolunu takip etti. İbnu Seb'în'in şöyle söylediği söylenmektedir: "Kendisine haccedilen evler üçtür: "Mekke, Beyt'ul Makdis ve Hindistan'da bulunan müşriklerin Buda'sı." Bunu söylemesinin sebebi onun Yahudilerin dininin hak olduğuna ve Hristiyanların dinini hak olduğuna itikat etmesidir.

İbnu Seb'în'in hakikatini bilmeden evvel ârif bir kardeşimiz onun yanına gidip şöyle demiş: "Senin elinden suluk yoluna girmek isterim." İbnu Seb'în şöyle dedi: "Yahudilerin dini üzere mi, Hristiyanların dini üzere mi ya da Müslümanların dini üzere mi?" Ona şöyle dedi: "Yahudiler ve Hıristiyanlar kâfir değil mi?" İbnu Seb'în şöyle dedi: "Onlara karşı sert davranma, ama İslâm daha faziletlidir!"

Bunlardan bazıları, kabirlere haccetmeyi Allâh'ın Evine haccetmeye tercih ederler. Bazılarıysa, Allâh'ın Evini haccetmeyi tercih eder ancak biri şöyle der: "Şeyhin kabrini iki veya üç kez ziyaret edersen, bir kez haccetmiş gibi sayılırsın."

İnsanlardan bazıları şeyhin kabrini Arafat'la eş değerde tutar, oraya mevsiminde seyahat eder, Müslümanların Arafat'ta mescitlerde zikir için toplandığı gibi orada toplanır hem batıda hem de doğuda yapıldığı gibi.

Onlardan bazıları, tazim ettiği meşhede ve kabre seferi hacdan daha faziletli kılarlar. Allâh'ın Atik Evine yedi kez haccetmiş müritlerden biri, bir başka müride şöyle der: "Yedi haccı, şeyhin kabrine ziyarete karşılık satın alır mısın?" O da şeyhiyle istişare etti, şeyhi de şöyle dedi: "Eğer satarsan mağdur olursun!"

Bazıları şöyle der: "Herkim şeyhin kabrini yedi defa tavaf ederse sanki bir kez hac yapmış gibidir." Bazıları şöyle der: "Falanca mağarayı üç kez ziyaret etmek bir kez hac yapmak gibidir." Bazıları da ölmüş bir şeyhten şöyle dediğini hikâye etmişlerdir: "Benim kabrime doğru atılan her adım bir hac gibidir, kıyamet gününde de ben onu bir hac karşılığında satmam." İnsanlardan biri bunu inkâr etmiş, bunun üzerine şeytan uykusunda şeyhin suretinde ona görünmüş ve bunu inkâr etmesinden dolayı onu azarlamıştır.

Bunlar ve bunların benzerlerinin namazları ve ibadetleri âlemlerin Rabbi olan Allâh'tan başkasınadır. Bunlar, Haniflerin imamının (İbrâhîm Aleyh'is Selâm'ın) dini üzere değiller ve Allâh'ın haklarında şöyle buyurduğu Allâh'ın mescitlerini imar edenlerden de değiller:

"Allâh'ın mescidlerini, ancak Allâh'a ve ahiret gününe inanan kimseler imar eder." (et-Tevbe, 9/18)

Allâh'ın mescidlerini imar edenler, Allâh'tan başkasından çekinerek korkmazlar, kabirlerdeki meşhetleri imar edenler ise Allâh'tan başkasından çekinerek korkarlar ve Allâh'tan başkasından ümit ederler. Öyle ki yaptıkları iğrençlikler hususunda Allâh'tan çekinerek korkmayan büyük günah işleyenlerin taifesinden biri, ölünün kubbesini veya kubbenin tepesindeki hilali görse, ahlaksızlık yapmaktan korkar ve içlerinden biri, arkadaşına şöyle der: "Yazıklar olsun sana! Bu, kubbenin hilalidir." Onlar, hilalin altında gömülü olanlardan çekinerek korkarlar, ancak gökleri ve yeri yaratan ve göklerin hilallerini insanlar ve hac için vakitler olarak yaratandan çekinerek korkmazlar!

Bunlarla münazara edildiğinde, kendileriyle münazara eden kişiyi korkuturlar, tıpkı müşriklerin İbrâhîm Aleyh'is Selâm'a yaptıkları gibi. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Kavmi onunla tartışmaya girişti. Dedi ki: "Beni doğru yola iletmişken, Allâh hakkında benimle tartışmaya mı kalkışıyorsunuz? Hem sizin O'na ortak koştuklarınızdan ben korkmam; ancak Rabbimin bir şey dilemiş olması başka." (el-En'âm, 6/80)

Allâhu Teâlâ'nın şu kavline kadar:

"Öyle ise iki taraftan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız söyleyin." (el-En'âm, 6/81)

Sonra da Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır." (el-En'âm, 6/82)

Bazıları da ölüyü ilah mertebesine koymuş, ona bağlı olan canlı şeyhi ise Nebî gibi kılmışlardır. Ölüden ihtiyaçların giderilmesi ve sıkıntıların giderilmesi talep edilir, dirinin ise helal kıldığı helal, haram kıldığı haram kılınmaktadır. Sanki kendi içlerinde Allâh'ı ilah edinilmekten azledip Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'i de rasül edinmekten azletmişler!

Yeni İslam'a girenler veya onlara hüsnü zan ile tabi olanlar ve başkaları gelip de ölmüş şeyhten kendisine zulmetmek isteyen bir kralın zulmünü defetmesini veya başka bir şey isteyebilirler. Mezarın bekçisi onun yanına girer ve şöyle der: "Ben şeyhe söyledim, Şeyh ise Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e söyler, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem de Allâh'a söyler, Allâh da falanca sultana bir elçi göndermiştir!" Bu saf müşriklerin ve Hıristiyanların dininden başka nedir ki? Bunda öyle yalanlar ve cehaletler vardır ki hiçbir müşrik ve Hristiyan bunlara cevaz vermez ve bunları yaymaz.

Kabirlere yapılan adakları, adak olarak verilenleri ve adaklarla beraber gelen şeyleri yerler ki bununla, Allâhu Teâlâ'nın şu kavline dahil olurlar:

"Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allâh'ın yolundan alıkoyuyorlar." (et-Tevbe, 9/34)

Kendileri Allâh'ın yolundan yüz çeviriyorlar ve başkalarını da alıkoyuyorlar, zira onların tabileri bunun Allâh'ın yolu ve dini olduğuna itikat ederler. Bundan dolayı da Allâh'ın kendisiyle rasûllerini gönderip kitaplarını indirdiği hak dine girmekten imtina ederler."141



140- İbnu Kesîr Rahimehullâh, İbnu Seb'în hakkında şöyle dedi:

"İbnu Seb'în, Abd'ul Hak bin İbrâhîm bin Muhammed bin Nasr bin Muhammed bin Nasr bin Muhammed bin Seb'în, Kutb'ud Dîn Ebû Muhammed el-Makdisî er-Rukûtî. (İspanya'da) Murcia yakınlarında bir belde olan Ricote beldesine nispet edilmiştir. İbnu Seb'în, H 614 senesinde doğdu. Eskilerin ilmi ve felsefe ile iştigal etti. Bu yüzden kendisinde bir nevi ilhad meydana geldi ve bu konuda eser tasnif etti. Simya ilmini bilirdi. Bu ilmi sayesinde bazı geri zekâlı emirleri ve zenginleri aldatırdı. Bunun, milletin hallerinden bir hal olduğunu söylerdi. Kitâb'ul Buddi, Kitâb'ul Huve eserleri arasındadır. Mekke'de ikamet etti. Mekke emiri Ebû Numeyy'in, aklını çeldi. Kendisinden nakledildiğine göre bazı vakitlerde Hira mağarasında itikafa girerdi, nübüvvetin çalışılarak elde edildiği ve nübüvvetin, Allâh'ın saflaşan akla ilka ettiği bir ilkası olduğu fasit inancına sahip olduğundan Hira mağarasında Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e geldiği gibi kendisine de vahiy geleceğini ümit ederdi. Şayet bu inanç üzere ölmüş ise, dünyada ve ahirette sadece rüsvaylık elde etmiştir. Kabe'yi tavaf edenleri gördüğünde, şöyle derdi: "Bunlar medarın etrafında dönen eşekler gibidirler." Halbuki kendisini tavaf etseler, Kabe'yi tavaf etmelerinden daha faziletli olduğunu söylerdi. Allâh onun ve onun gibileri hakkında hükmünü verecektir. Ondan bazı vahim söz ve fiilleri nakledilmiştir. (669 H senesinin) Şevval ayının yirmi sekizinde Mekke'de öldü." (İbnu Kesîr, el-Bidâye ve'n Nihâye, thk. Turkî, 17/497-498)

141- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 306-309.
🡱 🡳