Tevhide Davet

17 Şevval 1445, 17:19

Haberler:

İletişim adresimiz: info@darultawhid.com

Ana Menü

Son İletiler

#91
E-Kitaplar / PDF ALLÂH’A İBÂDETİN GENEL ES...
Son İleti Gönderen Subul’us Selâm - 01.11.2023, 16:57

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Oku        İndir
#92
Selef-i Salihin Akidesi / Ynt: ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ...
Son İleti Gönderen İ'tisam - 30.10.2023, 10:39

{Hâfız Ebû Îsâ et-Tirmizî Rahimehullâh'ın Görüşünün Zikri}

İmam Hâfız Ebû Îsâ et-Tirmizî, el-Câmi adlı eserinde, Ebû Hurayra Radiyallâhu Anh'ın şu hadisini -ki Zehebî bunun münker bir hadis olduğunu söylemiştir- rivayet ettiğinde,

«لو أدلى أحدكم بحبل لهبط على الله»

"Şayet sizden biri, bir ip ile sarkacak olursa Allâh'ın üzerine iner."[199]

Şöyle dedi: "Bunun manası Allâh'ın ilminin üzerine iner."

Dedi ki: "Allâh'ın ilmi, kudreti ve saltanatı her yerdedir. O, kitabında kendisini vasfettiği gibi arşın üzerindedir."

Ebû Hurayra Radiyallâhu Anh'ın şu hadisi:

«إن الله يقبل الصدقة ويأخذها بيمينه»

"Şüphesiz Allâh sadakayı kabul eder ve onu sağ eli ile alır." [200]

Hakkında şöyle dedi: "Bu hadis ve buna benzer diğer sıfat hadisleri ve Rab Tebârake ve Teâlâ'nın dünya semasına nüzulü hakkında ilim ehlinden birçok kimse şöyle demiştir: Bu hususta rivayetler sabittir. Biz buna iman eder, vehme kapılmaz, nasıl diye de sormayız. İşte, Mâlik'ten, İbnu Uyeyne'den ve İbn'ul Mubârak'dan böyle rivayet edilmiştir. Onlar bu hadisler hakkında şöyle dediler: Onları keyfiyetlendirmeksizin oldukları gibi geçirin.

Sünnet ve cemaat ehlinden ilim ehlinin görüşü de böyledir. Cehmiyye ise bu rivayetleri inkâr ederek, bu teşbihtir deyip bunları ilim ehlinin açıkladıklarından başka türlü açıklamış ve şöyle demişlerdir: Allâh Âdem'i eliyle yaratmamıştır ve burada elin manası nimettir!

İshâk bin Râhveyh dedi ki: Teşbih, ancak "O'nun eli benim elim gibidir" veya "O'nun eli benim elimin bir benzeridir" veya "O'nun işitmesi benim işitmem gibidir" denildiği takdirde söz konusu olur. İşte bu teşbihtir. Ancak Allâh'ın dediği şekilde el, işitme, görme denilirse ve nasıl denilmezse, işitmenin benzeri ve işitmesi gibi şeyler söylenmezse, bu teşbih olmaz. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

﴿لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ﴾

"Benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir." (eş-Şûrâ, 42/11)

Bunların hepsi, Tirmizî'nin sözleridir.

[Ebû Îsâ et-Tirmizî Rahimehullâh, 279 H senesinde Recep ayında vefat etmiştir.]


[199] Yakın lafızlarla Tirmizî, Hadis no: 3298.

[200] Tirmizî, Hadis no: 662.
#93

[Hicretin 12. Asrında Necd Diyarının Ahvali]

Allâhu Teâlâ, Nebevî hicretten sonraki 12. yüzyıl olan bu zamanda, silinmesinden sonra İslam dinini ve ibadetin yalnızca Allâh'a has kılınması ile gönderdiği bir kişiyi kaim kıldı. Bu kişi, şeyh; imam; âlim; fazilet, asalet, güzel ahlak ve güzel ve razı olunan amellerin sahibi; nebevî sünneti ihya eden ve şirkî bidati yok eden Muhammed bin Abd'il Vehhâb'dır. Allâh kendisini en güzel dönüş yeri olan cennete yerleştirsin, kabrini teskin etsin ve ecirlerini bolca versin.

Allâh, doğru dini onunla destekledi, onun vesilesiyle, nebilerden, sıddıklardan, şehitlerden ve salihlerden olup kendilerine nimet verdiklerinin yolu olan sırat-ı müstakimini açıklığa kavuşturdu. Allâh onunla şirki ve putperestliği, küfür ve tuğyanın mahalli olan Necd bölgesinden izale etti. Allâh, bu putların kırılmasını onun eliyle ve ona tabi olan muvahhidlerin ve Allâh'ın felaha eren hizbinin elleriyle kolaylaştırdı.

Bundan önce, Necd bölgesinin her bölge ve beldesinde, Allâh'tan başka kendilerine ibadet edilen, adak adanan, kurbanlar kesilen ve Allâh'a tazim edildiğinden fazla tazim edilen putlar ve ağaçlar vardı. Mesela Cubeyle'de bulunan Zeyd İbn'ul Hattâb Radiyallâhu Anh'ın kabri, Dir'iyye beldesinde bulunan Kureyve'deki ağaç, Tarafiyye ehline ait olan bir başka ağaç, Dir'iyye beldesinin alt kısmında kalan Emir Kızının Mağarası ismi verilen mağara ve Mağribî'nin Kabri ismi verilen bir kabir...

Bundan daha azim olanı ise, onların Tâc'a ve Şemsân'a ibadet etmeleridir. Oysa ibadetleriyle beraber, onların fücuruna şahitlik ediyorlar. Fakat onlar, Tâc'ın ve Şemsân'ın evliya olduğunu ve günahların kendilerine zarar vermediğini iddia ediyorlar. Allâh'a duydukları korkuya nazaran onlardan daha fazla korkarlar. Onlardan bazısı cinlere ibadet edip onlara kurban keser. Her beldede, bunlardan azim şeyler bulunmaktadır.

Allâh, bunların hepsini Şeyhülislam ile izale etti. Allâh onunla, zamanının insanlarına hücceti ikame etti. Ona düşmanlık gösterenlerin hepsi tevhidi bildi. Tevhidin, Allâh'ın ve Rasûlü'nün dini olduğunu ve kendilerinin üzerinde bulundukları şeyin Allâh'a ortak koşmak olduğunu ikrar ettiler. Ancak bu, onları sadece Şeyhülislam'a karşı buğz ve düşmanlık yönünden onları arttırdı. Onu izale etme ve düşmanlık gösterme hususunda mümkün olan her şeyde çaba sarf ettiler. Bunu ise, Allâh dini Şeyhülislam'ın eliyle izhar ettiği için ona haset ettikleri için yaptılar. Ta ki Allâh, Şeyhülislam'ın onlara karşı zafer kazanmasını sağladı; kendilerini yüzüstü bırakan ve muhalefet edenlere karşı Şeyhülislam'a yardım etti ve ona tabi olanlara yardım etti. Bununla beraber Şeyhülislam'a tabi olanlar zayıftı, sayıları azdı, düşmanları kuvvetliydi ve sayıları çoktu.

Allâh Necd ehlinin hepsini İslam'a soktu, İslam'ı din edindiler ve şehirlileri de bedevileri de İslam üzere bir araya geldiler. Bunun için Rabbimizin razı olduğu ve sevdiği şekilde ve de Yüzünün keremi ve Celalinin izzetine layık olduğu şekilde pek çok, tertemiz, kendisinde bereket bulunan eksiksiz hamd, Allâh'a aittir. El-Azîm ve el-Mennân olan Allâh'tan, bizleri İslam üzere sabit kılmasını, bizlere hidayet ettikten sonra kalplerimizi saptırmamasını ve bizleri ayrılık ve ihtilaflardan korumasını dileriz. Hiç kuşkusuz ki O, her şeye kadirdir.
#94
E-Kitaplar / PDF TÂĞÛT’UN MANASI VE BAŞLICA...
Son İleti Gönderen Subul’us Selâm - 25.10.2023, 15:42

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Oku        İndir
#95
Selef-i Salihin Akidesi / Ynt: ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ...
Son İleti Gönderen İ'tisam - 24.10.2023, 19:36

Fasıl

{İmam Osmân bin Sa'îd ed-Dârimî Rahimehullâh'ın Görüşünün Zikri}

İmam, doğunun hafızı, Şeyhulislam, Osmân bin Sa'îd ed-Dârimî, en-Nakdu alâ Bişr'il Merîsî adlı eserinde -ki Zehebî, "O bir cilttir ve onu Ebû Hafs (İbn) el-Kavvâs'tan dinledik" dedi- şöyle dedi:

"Müslümanların söz birliği ettiklerine göre Allâh göklerinin üstünde Arşının üzerindedir. Kıyamet gününden önce yeryüzüne nüzul etmez... Müslümanlar, kıyamet gününde kulları arasında hüküm vermek ve onları hesaba çekmek için nüzul edeceğinden ve nüzulünden dolayı gökyüzünün yarılacağından şüphe etmemişlerdir... Müslümanlar, Allâh'ın dünyevî işlerden bir şey için kıyamet gününden önce yeryüzüne nüzul etmediği hususunda şüpheye düşmediklerinde insanlara ceza olarak gelen şeyin de ancak O'nun emri ve azabı olduğunu yakinen bilmişlerdir. Bundan dolayı Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu:

﴿فَأَتَى اللَّهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ﴾

"Allâh, binalarının temellerinden geldi." (en-Nahl, 16/26)

Buradaki (Allâh'ın gelmesi), ancak O'nun emri ve azabının gelmesidir."[186]

Bu kitabının başka bir yerinde, hululden bahsettiğinde şöyle dedi: "Yazıklar olsun sana! O, kemaliyle, cemaliyle, azametiyle ve şanıyla göklerinin üstünde Arşının üzerindedir, yaratılanların hepsinin üzerindedir, en yüksek mekândadır ve en zahir mekândadır, öyle ki orada hiçbir mahluk yoktur, hiçbir insan yoktur ve hiçbir cin yoktur diyen kişinin görüşünün yanında bu görüş mü Allâh'ı kötülüklerden daha iyi tenzih eder? Bu iki topluluktan hangisi, Allâh [ve mekânı] hususunda daha bilgin ve O'na daha fazla tazim ve saygı gösteriyor?" [187]

Bu kitapta dedi ki: "O'nun ilmi, Arşının üzerinden onları kuşatmıştır. Görmesi onlara nüfuz etmiştir. O, kemali ile Arşının üstündedir... Kendisi ile yeryüzü arasındaki mesafenin uzaklığına rağmen yeryüzündekileri bilir." [188]

Başka bir yerde de şöyle dedi: "Kuran, Allâh'ın kelamı ve sıfatlarından bir sıfattır. Kuran, Kendisinden çıkmasını dilediği şekilde çıkmıştır. Allâh; kelamı, ilmi, kudreti, saltanatı ve tüm sıfatlarıyla beraber mahlûk değildir ve de kemaliyle birlikte arşının üzerindedir." [189]

Başka bir yerde, ruh ve kabzedilmesi hakkındaki uzun Berâ bin Âzib hadisini zikretti ki o hadiste şöyle geçer: "(Ölünün) ruhu yükseltilir nihayet yedinci kat semaya ulaşır" ve hadisi zikrederek sonrasında şöyle dedi: "Allâhu Teâlâ'nın:

﴿لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ﴾

"Gök kapıları onlar için açılmaz." (el-A'râf, 7/40)

Kavli, Allâh'ın semanın üstünde olduğuna dair açık bir delalettir. Şayet semanın üstünde olmasaydı, ruh ve ameller [semaya] yükseltilmezdi, semanın kapıları bir kavim için kapanmaz, başkaları için de açılmazdı." [190]

Başka bir yerde dedi ki: "Lakin şöyle deriz: Azim bir Rab ve büyük bir meliktir. Göklerin ve yerin nurudur. Göklerin ve yerin ilâhıdır. Onun dışındaki mekânlarda değil de yedinci kat semanın üstündeki azim ve mahlûk olan arşın üzerindedir. Kim O'nu bu şekilde bilmezse, O'nu ve arşını inkâr etmiş olur." [191]

Dedi ki: "Müslümanların ve kâfirlerin sözleri, Allâh'ın semada olduğu hususunda ittifak etmiş ve O'nu bu şekilde tanımıştırlar. Ancak Merîsî ve ashabı bunun dışındadır! Buluğa ermemiş çocuklar bile O'nu bu şekilde bilirler." [192]

Husayn hadisini nakletti:

«كم تعبد؟ قال: ستة في الأرض، وواحدا في السماء، فقال النبي صلى الله عليه وسلم: من الذي تعده لرغبتك ورهبتك؟ قال: الذي في السماء»

"Kaç ilâha ibadet ediyorsun?" Husayn dedi ki: "Yeryüzünde bulunan altı ilâha, semada olan bir ilâha." Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Arzular ve çekinerek korkma hususlarında bunlardan hangisine ilâh olarak itibar ederdin?" Dedi ki: "Semadakine!" [193] [194]

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in cariyeye söylediği "Allâh nerededir?" kavli [195] hakkında da şöyle söyledi: "Bu hadiste, "O her yerdedir; Allâh nerede şeklinde nitelendirilemez, bilakis O nerededir demek imkânsızdır" diyenin yalanlanması söz konusudur. Allâh mahlûkatından ayrı olarak göklerinin üstündedir. Herkim O'nu bu şekilde bilmezse, kendisine ibadet etmiş olduğu ilâhını bilmiyordur." [196]

Bu sözlerin hepsi Osmân bin Sa'îd [ed-Dârimî'n]in bahsedilen kitabında geçmektedir. [197]

Osmân bin Sa'îd, kendisi hakkında Ebu'l Fadl el-Karrâb'ın şöyle dedi kişidir: "Ben Osmân bin Sa'îd gibisini görmedim. Osmân da kendisi gibisini görmüş değildir." [198]

Edebi İbn'ul A'râbî'den, fıkhı el-Buveytî'den, hadisi ise Yahyâ bin Ma'în ve Alî İbn'ul Medînî'den tahsil etti. İlim ehli onu övmüştür.


[186] Yakın lafızlarla Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, en-Nakdu ala'l Merîsî, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 120-121.

[187] Yakın lafızlarla Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, en-Nakdu ala'l Merîsî, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 170.

[188] Yakın lafızlarla Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, en-Nakdu ala'l Merîsî, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 166.

[189] Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, en-Nakdu ala'l Merîsî, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 348.

[190] Yakın lafızlarla Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, er-Raddu ale'l Cehmiyye, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 72.

[191] Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, en-Nakdu ala'l Merîsî, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 165.

[192] Yakın lafızlarla Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, en-Nakdu ala'l Merîsî, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 78.

[193] Yakın lafızlarla Tirmizî, Hadis no: 3483.

[194] Yakın lafızlarla Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, en-Nakdu ala'l Merîsî, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 77.

[195] Muslim, Hadis no: 537.

[196] Yakın lafızlarla Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, er-Raddu ale'l Cehmiyye, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 52-53.

[197] Müellif Rahimehullâh bu sözlerin hepsini Dârimî'nin "en-Nakdu ala'l Merîsî" ve "er-Raddu ale'l Cehmiyye" isimli kitaplarından nakletmiştir.

[198] Yakın lafızlarla Zehebî, Tezkirat'ul Huffâz, 2/146-147.
#96

[İnsanların Çoğu Putperestlikle Müptela Olmuştur]

(İbn'ul Kayyim Rahimehullâh devamla şöyle dedi:)

"Ve'l hâsıl, yeryüzünden yaşayan insanların çoğu, putperestlikle müptela olmuştur. Millet-i İbrâhîm'e tabi olan Hanifler dışında kimse bundan kurtulmamıştır. Putlara ibadet etme, Nûh Aleyh'is Selâm'dan önce de yer yüzünde mevcuttu. Heykelleri, putların bekçileri, putların hacipleri ve putlara ibadet etmeye dair yazılmış kitaplar yeryüzünde yayıldı. Haniflerin imamı (İbrâhîm) Aleyh'is Selâm şöyle dedi:

"Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut. Rabbim! O putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar!" (İbrâhîm, 14/35-36)

Ateşe (cehenneme) sevkedilecek olanların, her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuz tane olmasının Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den sahih olarak rivayet edilmesi, putperestlerin, yeryüzündeki insanlar çoğu olduğunu bilme hususunda kâfidir.101

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmuştu:

"Yine de insanların çoğu ancak inkârda direttiler." (el-İsrâ, 17/89)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurdu:

"Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allâh yolundan saptırırlar." (el-En'âm, 6/116)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurdu:

"Sen ne kadar şiddetle arzu etsen de insanların çoğu inanacak değillerdir." (Yûsuf, 12/103)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurdu:

"Biz onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulmadık. Ama gerçekten onların çoklarını yoldan çıkmış kimseler bulduk." (el-A'râf, 7/102)

Putperestlik fitnesi azim olmasaydı, putperestler kendilerini, mallarını ve çocuklarını putları uğruna kurban etmeye atılmazlardı. Onlar, kardeşlerinin savaşlarını ve onların başına gelenlere şahit olmaktalar; fakat bunlar, ancak onları putlarına duydukları sevgi ve tazim yönünden artırır ve birbirlerine putları hususunda sabırlı davranmayı vasiyet ederler. Vallâhu a'lem."102

Allâh sana rahmet etsin, Şeyh'in putlar, fal okları ve kabirlerin üzerine bina edilmiş kubbeler hakkındaki sözleri üzerinde bir düşün! Onları yıkma hususunda süratli davranmanın vacip olmasına dair sözleri üzerinde bir düşün! Allâhu Teâlâ'nın ehli hakkında şöyle buyurduğu:

"Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, müminler arasına ayrılık sokmak için ve öteden beri Allâh ve Rasûlü'ne karşı savaşanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar vardır." (et-Tevbe, 9/107)

Yine, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in yıkılmasını ve yakılmasını emir buyurduğu, Allâh'ın Nebî'sini orada namaz kılmaktan nehiy buyurduğu Mescid-i Dirâr'dan bile bunların, zarar bakımından, daha azim olmasına dair sözleri üzerinde bir düşün!

Yine, Şeyh'in şu sözleri üzerinde bir düşün!

"Allâh, dini için, ona yardım edip onu müdafaa edecek kişileri kaim kılacaktır. Dımaşk'ta bu putlardan çok bulunmaktaydı. Allâhu Teâlâ, Şeyhülislam'a ve Allâh'ın hizbi, muvahhidlere onları kırmayı kolaylaştırdı."

Şeyhülislam sözüyle Şeyh Takiyy'ud Dîn İbnu Teymiyye Rahimehullâhu Teâlâ'yı kastetmektedir. Zira o, avamın Allâh'ın dışında ibadet ettiği, adak adadığı ve adakları, yani ibadeti, kabul ettiğini söyledikleri Dımaşk'da bulunan bu mevkilerden birçoğunu yıktı.103 Bunun sebebi ise adak adamanın Allâh'a yöneltilen bir ibadet olmasıdır. Allâhu Teâlâ şöyle buyurdu:

"Onlar adaklarını yerine getirirler." (el-İnsan, 76/7)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurdu:

"Her ne harcar veya her ne adarsanız." (el-Bakara, 2/270)

Adak adamının bir ibadet olduğunu bildiğinde ve onu Allâh'tan başkasına sarfettiğinde, Allâh'a ibadet etme hususunda başkasını O'na ortak koşmuşsundur.



101- Buhârî, Hadis no: 3348; Muslim, Hadis no: 222.

102- Özetle İbn'ul Kayyim, İgâset'ul Luhefân, Dâru Atâ'ât'il İlm, 2/976-977.

103- Bu olayların birçoğu, İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın hizmetçisi olan İbrâhîm bin Ahmed el-Gayyânî Rahimehullâh'ın, insanların kendilerine ibadet ettiği putların şeyhi tarafından yıkılmasına dair yazdığı risalede kaydedilmiştir. Bu risale, el-Câmi'u li Sîrati Şeyh'il İslâm İbni Teymiyye Hilâli Sebe'ti Kurûn isimli mecmua içerisinde yer almaktadır.
#97
Selef-i Salihin Akidesi / Ynt: ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ...
Son İleti Gönderen İ'tisam - 17.10.2023, 21:24

{Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh'ın Akidesine Dair} Fasıl

Daha önce geçtiği şekilde biz -Allâh dönüş günü kendisini firdevse yerleştirsin- Şeyh'ul İslam Muhammed bin Abd'il Vehhâb'ın akidesini açıklamıştık. Onun ve ona tabi olanların akidesini beyan etmiştik ki bu, Allâh'ın aydınlıklarını[185] âlemlerde artırdığı ve sonra gelenler arasında doğrulukla anılanlardan kıldığı sahabe, tabiin ve diğer din imamlarından oluşan önceki nesil olan selefin akidesidir.

Allâh kendisine rahmet etsin, şeyhimiz ve ona tabi olanlar, Allâh Subhânehu ve Teâlâ'yı Kendisini vasfettiği ve Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in O'nu vasfettiği şekilde vasfederler. Kuran'ı ve hadisi aşmazlar, zira onlar tabi olanlardır, bidat çıkartan değil. Bundan dolayı keyfiyetine dalmazlar, teşbih ve ta'tîl de etmezler. Bilakis, Kitap'da zikredilen sıfatların ve sünnette sika ravilerden bu konu ile ilgili gelenlerin hepsini ispat ederler. Onlar, bu sıfatların teşbihten ve ta'tîlden münezzeh olan hakiki sıfatlar olduğuna itikat ederler. Tıpkı Allâh Subhânehu'nun teşbihten ve ta'tîlden münezzeh hakiki bir zatı bulunması gibi. Onların sıfatlar hakkındaki görüşü, zat hakkındaki görüşü gibidir. Nasıl ki O'nun zatı diğer zatlara benzemeyen hakiki bir zatsa, O'nun sıfatları da diğer sıfatlara benzemeyen hakiki birer sıfattır. İşte bu, ümmetin selefinin ve dinin imamlarının itikadıdır ve bu, Müşebbihe'nin ve Mu'attıla'nın itikadına muhaliftir. Bu itikat şunun arasından çıkan (süte) benzer,

﴿مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا سَائِغًا لِلشَّارِبِينَ﴾

"Fışkı ile kan arasından (çıkan) içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt." (en-Nahl, 16/66)

İşte bu itikat, iki taraf arasında vasat, iki dalalet arasında hidayet ve iki bâtıl arasında hak olandır.

Cevabın başında akidemizi beyan edip buna dair Kitap ve sünnetten bazı deliller naklettiğimizde, bunun ardından bir fasıl açıp; zikrettiklerimizi teyit eden ve söylediklerimizi doğrulayan sahabe, tabiin ve onlara tabi olanlardan varit olan bazı nakilleri de zikrettik. Zira onlar, dinin ışıkları ve âlemin önderleridirler. Yine onlar fesahate ve Arap diline sahiptirler. Şüphesiz ki sahabe Radiyallâhu Anhum, bizzat Kuran'ın nüzulüne şahit oldular, onu bize naklettiler ve tefsir ettiler. Onlar bunu nebileri Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den öğrendiler ve tabiin de onlardan bu şekilde öğrendi. Onlar sahabeden Kuran'ın lafızlarını manalarıyla birlikte öğrendiler ve onlardan Kuran'ın indirilişini (lafzını) naklettikleri gibi açıklamasını da naklettiler. Sıfatlar hakkında varit olan hadisleri de naklettiler ve onları sıfatları nefyedenlerin tevil ettiği gibi tevil etmediler. Bilakis o sıfatları, Mu'attıla'nın ta'tîlinden ve Müşebbihe'nin teşbihlerinden uzak bir biçimde, Âlemlerin Rabbi için hakiki sıfatlar olarak ispat ettiler. Şüphesiz ki Sahabe Radiyallâhu Anhum, kalp bakımından ümmetin en takvalıları, ilim bakımından en derin olanları ve kendilerini külfete sokmaktan en uzak olanlarıydı. Onlar ümmetin önderleri ve gamları giderenleridir. Müslümanlar, onların rehberliklerini izleyerek hidayet bulurlar ve onların menheclerini takip ederler.

Biz, sahabenin, tabiinin ve onlara tabi olanların sözlerini zikrettiğimizde, bundan hemen sonra bir fasıl açarak mezheplerine tabi olunmuş imamlar olan dört imamın sözlerini zikrettik. Böylece söylediklerimiz ile onlara nispet ettiklerimizin sıhhati açığa çıksın ve amacı hakkı bulmak olan kişi, imamların tek bir akide üzere icma edip selef-i salihine tabi olduklarını bilsin. Bu söylediklerimiz açığa çıkınca ve kabul ettiğimiz şeyler aydınlanınca bu cevabı, onlardan sonra gelen âlimlerin bazı sözlerini ihtiva eden bir fasıl ile bitirmeyi uygun buldum. Böylece, bu cevaba vakıf olan kimse, bilir ki, bizim zikrettiğimiz bu itikad, öncekileriyle sonrakileriyle beraber Ehli Sünnet ve'l Cemaat'in tümünün itikadının bizzat kendisidir. Çünkü onların icması, kendisine muhalefet edilmesi caiz olmayan kat'i bir hüccettir. Buna Kuranî nasslar ve nebevî sünnet şahit olmuşken aksi durum nasıl olabilir? Allâhu Teâla şöyle buyurmuştur:

﴿وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّى وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءَتْ مَصِيرًا﴾

"Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Rasûl'e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir." (en-Nisâ, 4/115)


[185] Diğer nüshada "aydınlıklarını," ibaresi yerine "menzillerini" ibaresi geçmektedir.
#98
1445H / 1 RABÎ'UL ÂHİR 1445 H
Son İleti Gönderen Tevhîd Müdafaası - 16.10.2023, 02:05

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
١ رَبِيعُ الآخرِ ١٤٤٥

1 RABÎ'UL ÂHİR 1445 H
17.10.2023 M

Rabî'ul Âhir ayının hilali bu akşam 29 Rabî'ul Evvel 1445 H (15.10.2023 M) tarihinde tarafımızdan gözetlenmesine karşın görülememiştir. Bu sebeple Rabî'ul Evvel ayı, hilalin görülememesi durumunda ayın otuz güne tamamlanması emrini içeren hadisler doğrultusunda otuz güne tamamlanacaktır inşallah.

Hicri takvime göre 1 Rabî'ul Âhir 1445, Miladi 17.10.2023 Salı gününe denk gelmektedir. Vallâhu A'lem!
#99

[Kabir Başlarında Yapılan Bidatler ve Çeşitleri]

(İbn'ul Kayyim Rahimehullâh devamla şöyle dedi:)

"Kabirler yanında yapılan bidat olan bu işler, farklı nevilerdir.

Şeriattan en uzak olanı çeşidi ise, birçoğunun yaptığı gibi, kişinin hususen ölüden istemesidir. Bunu yapanlar, putperestlerin cinsindendir. Bu sebeple şeytan, putperestler için büründüğü gibi onlar için ölünün suretine bürünür. Bu, müşriklerin ve ehl-i kitabın başına gelir. Kabirlere secde etmek, onları öpmek ve onları meshetmek de böyledir.

İkinci çeşit ise sonraki dönemlerde yaşayanların birçoğunun yapmış olduğu, kabirdeki ile Allâh'tan istemektir. Bu, icma ile bidattir.

Üçüncü çeşit ise kabir başında yapılan duanın kabul edileceğine ve orada dua etmenin mescidde dua etmesinden daha faziletli olduğuna inanmasıdır. Bu sebeple kabri kasteder. Bu da icma ile münkerlerden biridir. Her ne kadar sonraki dönemlerde yaşayanların birçoğu bunu yapsa da din imamları arasında bu hususta bir ihtilâf bulunduğu bizce malum değildir."100



100- Özetle İbn'ul Kayyim, İgâset'ul Luhefân, Dâru Atâ'ât'il İlm, 1/391-392.
#100
Selef-i Salihin Akidesi / Ynt: ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ...
Son İleti Gönderen İ'tisam - 10.10.2023, 20:56

Hallâl, Hanbel'den rivayet etti. Dedi ki: Ebû Abdillâh yani Ahmed dedi ki: "Allâh'ın keyfiyetsiz, sınırsız ve vasfedenin ulaşabileceği bir sıfat ya da sınırlandıranın çizdiği bir sınır olmaksızın arşın üzerinde olduğuna iman ederiz. Allâh'ın sıfatları O'na aittir ve O'ndandır. O kendi nefsini vasfettiği gibidir. Gözler O'nu bir sınırla veya bir limit ile idrak edemez."[179]

Hanbel yine şöyle dedi: Ebû Abdillâh'a, şu şekilde rivayet edilen hadisler ve benzerleri hakkında soruldu:

«إن الله سبحانه ينزل إلى السماء الدنيا»

"Şüphesiz Allâh Subhânehu dünya semasına nüzul eder." [180]

«إن الله يُرَى في الآخرة»

"Şüphesiz Allâh ahirette görülecektir." [181]

«إن الله يضع قدمه»

"Şüphesiz Allâh ayağını koyar." [182]

Ebû Abdillâh dedi ki: "Bunlara iman eder ve tasdik ederiz. Bunlardan herhangi bir şeyi reddetmeyiz. Rasulün getirdiklerinin hak olduğunu biliriz. Allâh'ın kavillerini reddetmeyiz. Allâh, Kendi nefsini vasıflandırdığından fazlası ile vasıflandırılamaz. Sınırlandırılamaz ve limitlendirilemez.

﴿لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ﴾

"Benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir." (eş-Şûrâ, 42/11) [183]

Hanbel, bir başka yerde Ahmed'den naklederek şöyle dedi: "Zatında O'nun benzeri hiçbir şey yoktur, O kendisini vasıflandırdığı gibidir. Allâh, kendisi hakkındaki sıfatları mücmel kıldı, kendi nefsi için sıfatlar sınırladı. O'na hiçbir şey benzemez. O'nun sıfatlarının bir sınırı yoktur ve Kendi nefsini vasıflandırdığı şeyler dışında bilinmezler."

Dedi ki: "O, sınırlandırılmaksızın ve ölçülmeksizin işiten ve görendir. Vasıflandıranlar, O'nun sıfatına ulaşamaz ve biz Kuran'ı ve hadisi aşmayız. Allâh'ın buyurduğu gibi der ve Kendi nefsini vasıflandırdığı gibi vasfedip bunu aşmayız. Kur'an'ın, muhkemi ve müteşabihi ile birlikte hepsine iman ederiz. Çirkin görülmüş bir fenalık sebebiyle O'nun sıfatlarından birini izale etmeyiz. Allâh'ın kelam, nüzul, kıyamet gününde kulları ile baş başa kalıp onları himayesi altına almasından kendisini vasfettikleri; işte bunların hepsi Allâh Subhânehu'nun ahirette görüleceğine delalet etmektedir. Bütün bunları sınırlandırmak bidattir. Kendi nefsini vasfettiği şeyler hariç sıfat vermeksizin ve sınırlandırmaksızın teslim olunur. İşitendir, görendir, daima kelam sahibidir, bilendir, bağışlayandır.

‌﴿عَالِمُ ‌الْغَيْبِ ‌وَالشَّهَادَةِ﴾

"Gizliyi ve açığı bilendir." (el-En'âm, 6/73)

﴿عَلَّامُ ‌الْغُيُوبِ﴾

"Gaybleri bilendir." (el-Mâ'ide, 5/109)

Bunlar, kendi nefsini vasfettiği, savuşturulmayan ve reddedilmeyen sıfatlardır. O sınır olmaksınız arşın üzerindedir. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurdu:

﴿ثُمَّ ‌اسْتَوَى ‌عَلَى ‌الْعَرْشِ﴾

"Sonra arşa istivâ etti." (el-A'râf, 7/54)

﴿لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ﴾

"Benzeri hiçbir şey yoktur." (eş-Şûrâ, 42/11)
Allâh,

﴿خَالِقُ ‌كُلِّ ‌شَيْءٍ﴾

"Her şeyin yaratıcısıdır." (el-En'âm, 6/102)

Ve O, sınırlandırmaksızın ve ölçülmeksizin işitendir ve görendir. Kur'an ve hadisi aşmayız. Allâh, Cehmiyye ve Müşebbihe'nin dedikleri şeylerden yücedir."

Ahmed'e dedim ki: Müşebbihe ne der?

Dedi ki: "Allâh'ın görmesi benim görmem gibi, eli benim elim gibi, ayağı benim ayağım gibidir diyen kimse, Allâh'ı mahlûkatına benzetmiştir."

Ahmed'den yapılan alıntı sona erdi. [184]

İmam Ahmed Rahimehullâh'ın bu konu hakkındaki sözleri çoktur. Zira o, Cehmiyye ile imtihan olmuştu.

Allâh ondan ve dinin imamları olan kardeşlerinden razı olsun.


[179] Yakın lafızlarla İbnu Teymiyye, Beyânu Telbîs'il Cehmiyye, 2/621.

[180] Nesâ'î, es-Sunen'ul Kubrâ, Hadis no: 10245.

[181] Manaen Buhârî, Hadis no: 554; Muslim, Hadis no: 633.

[182] Manaen Buhârî, Hadis no: 4849.

[183] Yakın lafızlarla İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 321.

[184] Yakın lafızlarla İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 322-323.
🡱 🡳