Kadı Ebû Bekir İbn'ut Tayyib el-Bâkillânî el-Eş'arî'nin Görüşünün ZikriEn meşhur kitaplarından olan, et-Temhîd fî Usûl'id Dîn kitabında şöyle dedi:"Eğer şöyle denilirse: Siz, Allâh her yerdedir mi diyorsunuz? Deriz ki: Bundan Allâh'a sığınırız. Aksine, O arşı üzerine istivâ etmiştir, nitekim Kitabında bunu bildirerek şöyle buyurmuştur:﴿الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى﴾
"Rahman Arşa istivâ etti." (Tâ Hâ, 20/5)Yine şöyle buyurmuştur:﴿أَأَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْأَرْضَ﴾
"Gökte olanın, sizi yere batırmayacağından emin misiniz?" (el-Mulk, 67/16)Eğer Allâh her yerde bulunsaydı, insanın iç organlarında, ağzında, tuvaletlerde ve zikredilmesi istenilmeyen pislik yerlerinde de olurdu. Allâh bunlardan [çok] yücedir."[253]Sonra Allâhu Teâlâ'nın şu kavli hakkında şöyle dedi:﴿وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ﴾
"Ve O, gökte İlâh'tır ve yerde İlâh'tır." (ez-Zuhruf, 43/84)"Burada kastedilen, O'nun sema ehli katında İlâh olması ve dünya ehli katında da İlâh olmasıdır. Arapların dediği gibi: "Falan, iki şehirde de" yani buraların ahalisi nezdinde, "kendisine itaat edilen bir soyludur." Burada zikredilen zatın, Hicaz ve Irak'ta bizzat mevcut olduğunu kastetmezler.Allâhu Teâlâ'nın şu kavli:﴿إِنَّ اللَّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ﴾
"Şüphesiz Allâh, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir." (en-Nahl, 16/128)Bununla kastedilen koruması, yardımı ve desteklemesiyle beraber olmasıdır. Allâhu Teâlâ, zatının onlarla birlikte olduğunu kastetmemiştir.Allâhu Teâlâ'nın şu kavli de:﴿إِنَّنِي مَعَكُمَا أَسْمَعُ وَأَرَى﴾
"Şüphesiz Ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm." (Tâ Hâ, 20/46)Bu kavli de aynı tevile hamledilir.Allâhu Teâlâ'nın şu kavli:﴿مَا يَكُونُ مِنْ نَجْوَى ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ﴾
"Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur." (el-Mucâdele, 58/7)Bununla kastedilen; Allâhu Teâlâ'nın, onları ve onların gizledikleri sırları ve gizli konuşmaları bilmesidir. Bu beraberlik sıfatı sadece Kuran'da varit olduğu şekliyle kullanılır. Binaenaleyh, buna kıyas ederek Allâh'ın Kayravân'da, Medînet'us Selâm'da (Bağdat) ve Dimeşk'te olduğunu söylemek caiz değildir, yine O'nun boğa ve eşeklerle beraber olduğunu söylemek caiz değildir. Yine, Allâhu Teâlâ'nın şu kavline kıyas ederek O'nun fasıklarla ve (dağlık) Hulvân beldesine tırmananlarla beraber olduğunu söylemek caiz değildir:﴿إِنَّ اللَّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا﴾
"Şüphesiz Allâh, kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir." (en-Nahl, 16/128)İlk başta vasfettiğimiz şekilde açıklamak böylece vacip olmuştur.Şairin "Bişr, Irak üzerine istivâ etmiştir," dediği gibi Allâh'ın arşa istivâ etmesinin istila etme manasında olması caiz değildir. Zira istila, kudret ve üstün gelmektir. Allâhu Teâlâ ise her daim kudret sahibi ve üstün gelendir. Allâhu Teâlâ'nın﴿ثُمَّ اسْتَوَى﴾
"Sonra istivâ etti." (el-A'râf, 7/54)Kavli de daha önce bu vasfın olmadığı hâlde yeni başlamasını gerektirir. Böylece söyledikleri batıl olmuştur." [254] Sonra dedi ki: "Bab. Eğer şöyle denilirse: Bize Allâh'ın zatî sıfatlarıyla Allâh'ın fiilî sıfatlarının farkını açıklayın ki bunu bilelim.Ona şöyle denilir: O'nun zatî sıfatları yok olmayan ve Allâh'ın her zaman kendileriyle vasfedildiği sıfatlardır. Bunlar; hayat, kudret, irade, işitme, görme, kelam, beka, yüz, iki el, iki göz, gazap ve rızadır.Fiilî sıfatları ise; yaratmak, rızık, adalet, ihsan, lütfetmek, nimet vermek, sevap, cezalandırmak, haşretmek, neşretmek ve Allâh'ın daha fiili işlemeden evvel de mevcut olduğu tüm sıfatlardır."Sonra sıfatlar hususunda söze daldı. [255] Ez-Zebbu an Ebi'l Hasen'il Eş'arî adlı kitabındaysa şöyle demektedir:"Allâh'ın sıfatları hakkında, -iki elin, yüzün ve iki gözün isbatına dair- Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den nakledilen bütün rivayetler hakkında da -sahih oldukları takdirde- aynı şeyi söyleyip şöyle diyoruz: Şüphesiz ki Allâhu Teâlâ kıyamet gününde buluttan gölgeler içerisinde gelecektir, hadiste belirtildiği gibi dünya semasına iner ve O, arşının üzerine istivâ etmiştir." [256] Nihayet şunları söyledi:"Bizler imamların ve sünnet ehlinin dinini açıkladık ve buna göre bu sıfatların keyfiyetlendirilmeden, sınırlandırılmadan, cinsiyetlendirmeden veya suretlendirmeden oldukları gibi geçirileceklerini açıkladık. Nitekim Zuhrî'den ve Mâlik'ten istivâ hakkında böyle rivayet edilmiştir. Her kim bunu aşarsa haddi aşar, bidat ortaya koyar ve sapar."Alıntı sona erdi. [257] Hafız Şems'ud Dîn Zehebî, Bâkillânî'nin bu sözlerini zikrettikten sonra şöyle dedi: "İşte bunlar, bu imamın kendi sözleridir. İlimde derinleşme, zekâ ve milletleri ve dinleri tanıma hususunda onun gibisi nerde bulunabilir? Varlık, selefin ne olduğunu bilmeyen; olumsuzluktan ve sıfatları nefyedip reddetmekten başkasını tanımayan insanlarla dolmuştur. Sağır ve dilsizdirler, açık net konuşamayanlardır. Akla davet ederler, nakil üzere değildirler. Biz Allâh'a aitiz ve kuşkusuz ki O'na döneceğiz." [258] [Kadı Ebû Bekr el-Bâkillânî, 403 H senesinde yetmiş küsur yaşında vefat etti. Allâhu Teâlâ kendisine rahmet eylesin.]
[253] Yakın lafızlarla Bâkillânî, et-Temhîd, el-Mektebet'uş Şarkiyye, sf. 260.[254] Yakın lafızlarla Bâkillânî, et-Temhîd, el-Mektebet'uş Şarkiyye, sf. 261-262.[255] Yakın lafızlarla Bâkillânî, et-Temhîd, el-Mektebet'uş Şarkiyye, sf. 262-263.[256] Yakın lafızlarla Zehebî, el-Uluvv, sf. 238; İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 463-464.[257] Yakın lafızlarla Zehebî, el-Uluvv, sf. 238; İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 464-465.[258] Yakın lafızlarla Zehebî, el-Uluvv, sf. 239.