Tevhide Davet

19 Şevval 1445, 11:49

Haberler:

Telegram adresimiz: https://t.me/darultawhid

Ana Menü

Son İletiler

#81
E-Kitaplar / PDF FAYDALI ÖNEMLİ VE DEĞERLİ ...
Son İleti Gönderen Subul’us Selâm - 30.11.2023, 15:19

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Oku        İndir
#82

[Şeytan, Meşru Kılınanın Dışına Çıkanlara Amellerini Şirke Girene Kadar Güzelleştirir]

(İbnu Teymiyye Rahimehullâh devamla şöyle dedi:)

"Şeriatın hikmetini ve kadrinin azametini gösteren ve onun, denildiği gibi Nuh'un gemisi gibi olduğunu, ona binenin kurtulacağını ve ondan yüz çevirenin de boğulacağını gösteren şeylerden biri de şudur: Meşru kılınanın dışına çıkanların hepsine şeytan amellerini güzelleştirdi, ta ki şirke girdiler.

Bunlardan bir taife ölülere namaz kılar. Onlardan biri kıbleye sırtını döner, kabre secde eder ve başka biri şöyle der: "Kıble avamın kıblesidir, falanca şeyhin kabri ise havasın kıblesidir."136 Bunu söyleyen de insanların arasında en çok ibadet eden ve en çok zühde sahip olan ve kendisine tabi olunan bir şeyhtir. Belki de şeyhi hakkında bunu söyleyen kişi, şeyhinin tabilerinin arasında örnektir.

İbadet ve züht hususunda sadakat ve içtihat ashabı olan ve kendisine tabi olunan şeyhlerin ileri gelenlerinden bir başkası da müritlerine tövbe etmeden evvel şeyhin kabrine gidip heykelperestlerin yaptığı gibi kendisini ona adamasını emrederler.

Bu kabirler ile şirk koşanların çoğunluğu, Allâh'ın yüceltilip de isminin zikredilmesine izin verdiği Allâh'ın mescidlerinde bulmadıkları yumuşaklığı, huşuyu, duayı ve kalp huzurunu kabre ibadet ettiklerinde bulurlar.

Başkaları ise kabirlere hac ederler. Bir taife de İmamiyye'nin şeyhlerinden biri olan Müfid diye lakaplanan Ebû Abdillâh Muhammed İbn'un Nu'mân'ın bu hususta bir kitap tasnif ettiği gibi, "Menâsiku Hacc'il Meşâhid (Meşhetlerin Haccının Menasiki)" kitabını tasnif etmiştir.137 Müfid kitabında, nakiller hususunda marifet sahiplerine yalan oluşu hafi kalmayan, ehl-i beyt hakkında yalan hikayeler zikretmiştir.

Başkaları şeyhlerin kabirlerine sefere çıkar. Her ne kadar bunu nüsuk ve hac diye isimlendirmeseler de aynı anlamdadır.

Bazıları da şöyle der: "Bineklilerin haccına gittiği Nebî'nin hakkı için." Böylece haccı Allâh Azze ve Celle'nin evine değil, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e yaparlar. Çoğunun hacdaki en azim kastı, Evi (Kabe'yi) hac etmek değil, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kabrini kastetmektir.

Din, züht ve sâlih oluşuyla meşhur olan bir şeyh, "el-İstigâse bi'n Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem fi'l Yakzeti ve'l Menâm (Uyanıkken ve Uykudayken Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile İstigase Etmek)" isimli bir kitap tasnif etmiştir.138 Bu dalalet sahibi kişi (Bekrî) ise bu kitaba sığındı. Bu şeyhin menakıbı arasında şu zikredilmiştir: Bu şeyh, bir kere hacetti ve kastettiği nihai durak Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kabriydi. Kabri ziyaret ettikten sonra Mekke'ye gitmeden geri döndü ve bunu da onun bir menkıbesi saydılar. Eğer bu müstehapsa, o zaman evi haccetmesi vacip olanların haccedince Medine'yi nihai kastı kılıp Mekke'ye gitmemesi gerekir, zira Mekke'ye gitmek, en faziletli olanı terk etmekle beraber külfet ve meşakkati artırmaktır. Bunu ise hiçbir akil kişi söylemez."139



136- Mesela sufilerden Şâzilî, şöyle derdi: "Eğer Hakk Subhânehu ve Teâlâ, sünnetin hilafına olan bir işten razı olsaydı, namazda gavs olan kutuba yönelmek, Kabe'ye yönelmekten evla olurdu." (Şa'rânî, et-Tabakât'ul Kubrâ, 2/13)

Ayrıca rafizilerden Meclisî, şöyle der: "Kabri ziyaret eden kimsenin kabre yönelmesi, kıbleye yönelmesi konumundadır ve o, Allâh'ın yüzüdür, yani, bu hâldeyken Allâh'ın insanlara kendisine doğru yönelmeyi emrettiği cihettir." (Meclisî, Bihâr'ul Envâr, 98/369)

137- Rafizilerden Sistânî'nin şeyhi, Aga Bozorg-i Tehrani, şiiler tarafından mezar ziyaretiyle alakalı yazılan kitapları listelemiş ve altmış bir kitap saymıştır. (Aga Bozorg-i Tehrani, ez-Zerî'a ilâ Tesânîf'iş Şî'a, 20/316-326)

138- Mâlikîlerden Muhammed bin Mûsâ İbn'un Nu'mân el-Merâkeşî et-Tilmisânî isimli kişinin kaleme aldığı bu kitabın ismi şöyledir: "el-Mustegîsîne bi'n Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem fi'l Yakzati ve'l Menâm (Uyanıkken ve Uykudayken Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile İstigase Edenler)."

139- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 304-306.
#83
Selef-i Salihin Akidesi / Ynt: ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ...
Son İleti Gönderen İ'tisam - 20.11.2023, 12:47

{İmamların İmamı Ebû Bekr Muhammed bin İshâk bin Huzeyme Rahimehullâh'ın Görüşünün Zikri}

İmamların imamı Ebû Bekr Muhammed bin İshâk bin Huzeyme dedi ki:

"Allâh'ın, yedi kat semasının üzerinde mahlûkatından ayrı olarak arşına istivâ ettiğini ikrar etmeyen bir kimse, kâfirdir. Tövbe etmesi istenilir. Tövbe ederse ne ala, aksi takdirde boynu vurulur ve kokusuyla kıble ehline ve zimmet ehline eza vermemesi için bir çöplüğe atılır."[211]

[İbnu Huzeyme, fıkıhta bir baştı. Fıkhı Muzenî'den öğrendi ki, Muzenî, Şâfi'î'nin mezhebine ettiği yardımla Şâfi'î'nin ashabının faziletlilerindendi. Neredeyse şöyle denilirdi: Şâfi'î'nin ashabı arasında Muzenî'den daha alimi yoktu. İbnu Huzeyme, seksen küsur yaşlarında 311 H senesinde vefat etti. Allâh kendisine rahmet eylesin!]
 


[211] Yakın lafızlarla Ebû Abdillâh el-Hâkim, Ma'rifetu Ulûm'il Hadîs, sf. 84.
#84

[Bir Yaratılmışa Sığınmak Caiz Değildir]

(İbnu Teymiyye Rahimehullâh devamla şöyle dedi:)

"Mâlik ve diğerleri gibi alimler, kişinin Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kabrinin başında durup da kendisi için dua etmesini kerih görüp bunun selefin yapmadığı bidatlardan olduğunu zikretmişlerdir."125

"Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki: O'ndan başka (ilah olduklarını) iddia ettiklerinizi çağırın (bakalım)! Onlar ne sizin sıkıntınızı giderebilme ne de onu değiştirme gücüne sahip değildirler. Onların yalvardıkları bu varlıklar, hangimiz daha yakın olacağız diye Rablerine vesile ararlar." (el-İsrâ, 17/56-57)

Sahih tefsirde Mücâhid'den rivayet edildiğine göre, Allâhu Teâlâ'nın "Rablerine vesile ararlar." (el-İsrâ, 17/57) kavli hakkında o, şöyle dedi: "Bunlar, Meryem oğlu Îsâ Aleyh'is Selâm, Uzeyr Aleyh'is Selâm ve meleklerdir."126

Aynı şekilde İbrâhîm en-Neha'î'den rivayet edildiğine göre o, şöyle dedi: İbnu Abbâs Radiyallâhu Anhumâ, Allâhu Teâlâ'nın şu kavli hakkında şöyle derdi: "Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine vesile ararlar." (el-İsrâ, 17/57) "Burada kastedilen Uzeyr Aleyh'is Selâm, Mesih Aleyh'is Selâm, güneş ve aydır."127

Yine Şu'be, Suddî'den, o da Ebû Sâlih'den, o da İbnu Abbâs Radiyallâhu Anhumâ'dan onun şöyle dediğini rivayet etti: "Bunlar Îsâ Aleyh'is Selâm, annesi Aleyha's Selâm ve Uzeyr Aleyh'is Selâm'dır."128

Abdullâh bin Mes'ûd Radiyallâhu Anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bu ayet, cinlerden bir gruba ibadet eden Araplardan bir grup hakkında nazil oldu. Cinler Müslüman oldular, onlara ibadet eden insanlar ise cinlerin Müslüman olduğundan habersizdi ve bunun üzerine bu ayet nazil oldu."129

Bu, Buhârî'nin Sahih'inde Abdullâh bin Mes'ûd Radiyallâhu Anh'dan sabittir.130

Bu görüşlerin hepsi haktır. Zira bu ayet, mabudu -ister meleklerden ister cinlerden isterse de insanlardan olsun- Allâh'a ibadet eden herkesi kapsamaktadır. Allâh kendilerinden razı olsun, selef de tefsirlerinde örnek olarak ayette kastedilen şeyin cinsini zikrederler. Tıpkı "ekmek lafzının anlamı nedir?" diye soran birine mütercimin somun ekmek gösterip de "işte budur" demesi gibi. Burada işaret, nev'inedir, muayyen olarak kendisine değildir. Selefin bununla kastettikleri -ayet her iki nevi de kapsarken- birine değil de diğer nev'e tahsis etmek değildir. Ayet, Allâh'tan başkasına dua eden ve kendisinin dua ettiği bu varlığın Allâh'a vesile arayıp O'nun rahmetini umup azabından korkan herkese hitap eder."131

"Böylece, herkim meleklere ve cinlere dua ederse... Bunların, kendi fiilleriyle Allâhu Teâlâ'nın takdir ettiği miktarda vasıta oldukları malumdur. Buna rağmen, Allâhu Teâlâ onlara dua etmekten nehyetmiş ve onların, dua eden kişilerin sıkıntısını giderebilme veya onu değiştirmeye güçleri yetmediğini, külli anlamda kaldıramayacaklarını ve niteliğini veya miktarını değiştirmek gibi bir yerden diğer bir yere değiştiremeyeceklerini beyan etmiştir. Bu yüzden Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Ve lâ Tehvîlâ (ne de onu değiştirmeye)." (el-İsrâ, 17/56) Burada Tehvîlâ diye Nekire (belirtisiz)132 zikredilmesi değiştirilmenin tüm nevilerini kapsar."133

"Bu yüzden, herkim salih nebilerden bir ölüye veya gaibe dua ederse, meleklere dua ederse veya cinlere dua ederse, yardım etmeye, sıkıntısını giderebilme veya onu değiştirmeye güç yetiremeyecek birine dua etmiştir. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı." (el-Cin, 72/6)"134

"Ahmed ve diğerleri gibi, imamlar bir yaratılmışa sığınmanın caiz olmadığını söylemiştir ve bu, Allâh'ın kelamının mahlûk olmamasına dair istidlal ettikleri şeylerden biridir. Dediler ki: Çünkü Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den Allâh'ın kelimelerine sığındığı ve bunu emrettiği sabittir."135

İşte âlimler de bu yüzden içerisinde şirk olma korkusuyla manası bilinmeyen muska ve tılsımlardan nehyetmişlerdir.



125- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 222.

126- Taberî, Tefsir, Dâru Hecr, 14/631.

127- Taberî, Tefsir, Dâru Hecr, 14/631.

128- Taberî, Tefsir, Dâru Hecr, 14/631.

129- Taberî, Tefsir, Dâru Hecr, 14/628.

130- Buhârî, Hadis no: 4714.

131- Özetle İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 289-291.

132- Nekire, Arapça gramerinde Ma'rife'nin zıttıdır. Ma'rife, muayyen bir şeyden bahsedilirken, Nekire ise genel bir şeyden bahsederken kullanılır. Mesela: "
أعطني القلم (Bana o kalemi ver)" denildiğine muayyen bir kaleme işaret edilmekte, "أعطني قلما (Bana bir kalem ver)" denildiğine ise herhangi bir kalem kastedilmektedir. Şeyhin burada kastettiği de ayette "ولا التحويل (Ve la't Tehvil)" şeklinde Ma'rife olarak değil de "ولا تحويلا (Ve lâ Tehvîlâ)" şeklinde Nekire gelmesidir. Böylece ayette muayyen bir değiştirme değil de herhangi bir değiştirme şeklinde genel zikredilmiştir. Türkçede Ma'rife'ye belirli, Nekira'ya da belirsiz denilebilir.

133- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 293.

134- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 294.

135- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 295.
#85
Selef-i Salihin Akidesi / Ynt: ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ...
Son İleti Gönderen İ'tisam - 17.11.2023, 00:02

Et-Tebsîr fî Me'âlim'id Dîn isimli kitabında ise Taberî şöyle dedi:

"Haber yoluyla öğrenilen sıfatlar hakkında söylenecek söz:

Bu da Allâh'ın Semî ve Basîr olduğunu haber vermesine benzer ve şu buyruğunda belirttiği üzere iki elinin bulunmasına benzer:

﴿‌بَلْ ‌يَدَاهُ ‌مَبْسُوطَتَانِ﴾

"Bilakis, O'nun iki eli de açıktır." (el-Mâ'ide, 5/64)

Ayrıca, şu buyruğunda belirttiği üzere vechi olmasına benzer:

﴿‌وَيَبْقَى ‌وَجْهُ ‌رَبِّكَ ‌ذُو ‌الْجَلَالِ ‌وَالْإِكْرَامِ﴾

"Yalnız Rabbinin, celâl ve ikram sahibi vechi (yüzü) baki kalacaktır." (er-Rahmân, 55/27)

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şu buyruğunda belirttiği üzere ayağının bulunmasına benzer:

«حتى يضع رب العزة فيها قدمه»

"Nihayet İzzetin Rabbi, ona (cehenneme) ayağını koyar."[205]

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şu buyruğunda belirttiği üzere gülmesine benzer:

«لقي الله وهو يضحك إليه»

"Allâh'ın huzuruna, Allâh ona güldüğü halde çıkar."

Yine, O'nun
«يهبط إلى سماء الدنيا»

"Dünya semasına inmesi." [206] de buna benzer ki, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem bunun haberini vermiştir.

Yine Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şu buyruğunda belirttiği üzere Allâh'ın parmağı olması da buna benzer:

«ما من قلب إلا وهو بين إصبعين من أصابع الرحمن»

"Rahmân'ın parmaklarından iki parmak arasında bulunmayan hiçbir kalp yoktur." [207]

Belirtmiş olduğum, Allah'ın Kendi nefsini ve Rasûlü'nün O'nu vasfettiği iyi nitelikler ve benzeri hususlar -ki bunların bilgisinin hakikati, fikir yürütmekle ve düşünmekle tespit edilemez- hakkındaki cehaleti sebebiyle, kendisine bunun bilgisi ulaşana kadar, hiç kimseyi tekfir etmeyiz." [208]

Bu sözleri, Ebû Ya'lâ İbtâl'ut Te'vîl kitabında ondan rivayet etmiştir. [209]

Taberî'nin tefsirinde kendilerinden rivayet ettiği selefin sözlerini bilmek isteyen kişi, Taberî'nin, Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğunun tefsirindeki sözlerini mütalaa etsin:

﴿فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ

"Rabbi, dağa tecelli edince..." (el-A'râf, 7/143)

Yine Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğunun tefsirindeki sözlerini mütalaa etsin:

‌﴿ثُمَّ ‌اسْتَوَى ‌عَلَى ‌الْعَرْشِ﴾

"Sonra arşa istivâ etti." (el-A'râf, 7/54)

Yine Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğunun tefsirindeki sözlerini mütalaa etsin:

﴿‌تَكَادُ ‌السَّمَاوَاتُ ‌يَتَفَطَّرْنَ ‌مِنْ ‌فَوْقِهِنَّ﴾

"Gökler neredeyse üstlerinden çatlayacak." (eş-Şûrâ, 42/5)

[Hatîb dedi ki: "İbnu Cerîr, yaşadığı dönemde kimsenin bir araya getiremediği ilimleri kendisinde bir araya getirmiştir. Kuran konusunda bilgili, kelimelerin anlamları konusunda basiretli, ahkam konusunda fakih, sünnetler, sahabenin ve tabiinin kavilleri konusunda bilgisi olan bir kimseydi."

Nihayet şöyle dedi: "Lügatçi Alî bin Ubeydillâh, Muhammed bin Cerîr'in kırk yıl boyunca günde kırk sayfa yazdığını nakletti.

İmamların imamı İbnu Huzeyme şöyle demiştir: "Yeryüzünün üzerinde Muhammed bin Cerîr'den daha alimini bilmiyorum." [210]

Doksan yaşlarındayken 310 H senesinde vefat etti. Allâh kendisine rahmet eylesin!]


[205] Buhârî, Hadis no: 6661; Muslim, Hadis no: 2848.

[206] Bezzâr, Musned, 12/317, Hadis no: 6177.

[207] Yakın lafızlarla Muslim, Hadis no: 2654.

[208] Yakın lafızlarla Taberî, et-Tebsîr fî Me'âlim'id Dîn, sf. 132-139.

[209] Ebû Ya'lâ, İbtâl'ut Te'vîlât, sf. 54-55.

[210] Hatîb Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, Dâr'ul Kutub'il İlmiyye, 2/161.
#86
1445H / CUMÂD'EL ÛLÂ 1445 H
Son İleti Gönderen Tevhîd Müdafaası - 15.11.2023, 01:35

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
١ جُمَادَي الْأُولَى ١٤٤٥

1 CUMÂD'EL ÛLÂ 1445 H
16.11.2023 M

Cumâd'el Ûlâ ayının hilali bu akşam 29 Rabî'ul Âhir 1445 H (14.11.2023 M) tarihinde tarafımızdan gözetlenmesine karşın görülememiştir. Bu sebeple Rabî'ul Âhir ayı, hilalin görülememesi durumunda ayın otuz güne tamamlanması emrini içeren hadisler doğrultusunda otuz güne tamamlanacaktır inşallah.

Hicri takvime göre 1 Cumâd'el Ûlâ 1445, Miladi 16.11.2023 Perşembe gününe denk gelmektedir. Vallâhu A'lem!
#87

[Allâh'tan, Mahlûkatının Hakkıyla İstemek Caiz Değildir]

(İbnu Teymiyye Rahimehullâh devamla şöyle dedi:)

"Sünnette, Allâh'tan isimleriyle ve sıfatlarıyla istenmesi varit olmuştur. Şöyle denir:

"Hamd Sana mahsus olduğu için Sen'den isterim! El-Mennân olan Sen'den başka hiçbir ibadete layık, hak ilah yoktur! Semavat ve arzı yoktan var eden, ey Celal sahibi, ey Hayy, ey Kayyûm!"114 "Sen'den başka ibadete layık, hak ilah olmadığı için Sen'den istiyorum! Sen Ahad'sın, Samed'sin! Sen doğurmamış, doğrulmamış ve hiçbir dengi olmayansın!"115

Yine Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şu sözü: "Allâh'ım! Arşının izzetiyle, Kitabında bulunan rahmetin nihai noktasıyla, ism-i azamınla, azametinin yüceliğiyle ve tam kelimelerinle ben Sen'den isterim."116

Ancak bu ikinci dua ile dua etmenin caizliği hususunda âlimlerin iki kavli vardır.

Şeyh Ebu'l Hasan el-Kudûrî şöyle dedi: "Bişr İbn'ul Velîd dedi ki: Ben Ebû Yûsuf'u şöyle derken işittim: Ebû Hanîfe Rahimehullâh şöyle dedi: "Hiç kimsenin Allâh'a, O'ndan başkası vasıtasıyla dua etmesi uygun değildir. Yine "Sana arşının izzetiyle dua ediyorum" veya "mahlûkatının hakkıyla" denmesini kerih görürüm." Bu Ebû Yûsuf'un da kavlidir.

Ebû Yûsuf şöyle dedi: "Sana arşının izzetiyle dua ediyorum kavlinde kastedilen Allâh'tır, bu yüzden bunu kerih görmem. Ancak "falancanın hakkıyla," "nebilerin ve rasûllerinin hakkıyla" ve "Evin (Kâbe'nin), ve Meş'ar-ı Harâm'ın hakkıyla" denilmesini kerih görürüm."

Kudûrî şöyle dedi: "Allâh'tan, mahlûkatının hakkıyla istemek caiz değildir, zira mahlûkun Hâlik üzerinde hiçbir hakkı yoktur, bu yüzden caiz değildir, yani ittifakla caiz değildir."117

Bulducî, Şerh'ul Muhtâr isimli eserinde şöyle dedi: "Allâh'a, Allâh'tan başkası vasıtasıyla dua etmek kerihtir. Bu yüzden "falancanın hakkıyla," "meleklerinin hakkıyla," "nebilerinin hakkıyla," ve benzeri şeyler söylenilmez. Zira mahlukun Hâlik üzerinde hiçbir hakkı yoktur. Duasında şöyle demesi de kerihtir: "Sen'den arşının izzetiyle isterim." Ebû Yûsuf'tan ise bunun caiz olduğu rivayet edilmiştir."118

Ben derim ki: "İşte bu Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve diğerlerindendir! Bu sözler, Allâhu Teâlâ'dan başkası ile istemenin menedilmesini kapsar."119

"Nebî olsun veya nebî olmasın, ölüden veya gaipten istemek, Müslümanların imamlarının ittifakıyla münker haramlardandır, Allâhu Teâlâ da Rasûl'ü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem de bunu emretmemiştir, sahabe veya onlara ihsan ile tabi olanlardan hiçbiri yapmamıştır ve Müslümanların imamlarından hiçbiri bunu müstehap görmemiştir. Bu İslam dininde zaruri olarak bilinir. Zira onlardan hiçbiri, başına bir yokluk geldiğinde veyahut da ihtiyacı olduğunda ölüye -bu müşriklerin bazılarının ölülere ve gaiplere dua ederken dediği gibi- şöyle demezdi: "Ey efendim falanca! Ben senin zimmetindeyim!" veya "ihtiyacımı gider!"

Sahabeden hiçbiri ölümünden sonra Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile veya diğer nebilerden biriyle kabrinin yanında veyahut da kabirlerinden uzakta olduklarında istigasede bulunmamıştır. Nebilerin kabirlerinin yanına dua etmek için ve namaz kılmak için yönelmezlerdi."120

"Ömer İbn'ul Hattâb Radiyallâhu Anh zamanında insanların başına kuraklık geldiğinde Abbâs Radiyallâhu Anh ile istiskaya çıktı, onun duasıyla tevessül etti ve şöyle dedi:

"Allâh'ım! Kuraklık olduğu zaman Nebî'miz ile Sana tevessül ederdik de Sen bize yağmur yağdırırdın. Şimdi ise Sana Nebîmiz'in amcası ile tevessül ediyoruz, bize yağmur yağdır!" Sonra da onlara yağmur yağdırıldı. Nitekim bu, Sahîh'ul Buhârî'de sabittir."121 122

"Yine bunun gibi, Şam ehliyle istiskaya çıktıklarında Mu'âviye Radiyallâhu Anh da Yezîd İbn'ul Esved el-Curaşî Radiyallâhu Anh ile tevessül etti.123

İşte bu, Ömer Radiyallâhu Anh'ın zikrettiği, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem hayattayken duası ve şefaatiyle tevessül etmeleridir! Bu yüzden de Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den sonra Abbâs Radiyallâhu Anh'ın duası ve Yezîd İbn'ul Esved Radiyallâhu Anh'ın duası ile tevessül ettiler.

İşte fakihlerin istiska kitabında zikrettikleri budur. Onlar şöyle dediler: "Salihlerle istiska yapılması müstehaptır. Eğer salihler, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in akrabalarındansa, bu daha faziletlidir."124



114- Ebû Dâvûd, Hadis no: 1495; Nesâ'î, Hadis no: 1300; Ahmed, Musned, Hadis no: 12611, 13570.

115- Ebû Dâvûd, Hadis no: 1493; Ahmed, Musned, Hadis no: 22952, 22956.

116- Ebû Nu'aym, Hilyet'ul Evliyâ, 8/158; benzer lafızlarla Taberânî, el-Mu'cem'ul Kebîr, 25/12.

117- Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 1/344-345.

118- İbnu Mevdûd el-Mevsilî el-Bulducî, el-İhtiyâr li Ta'lîl'il Muhtâr, 4/164.

119- Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 1/345.

120- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 221-222.

121- Buhârî, Hadis no: 1010, 3710.

122- Yakın lafızlarla İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 197.

123- İbnu Hacer el-Askalânî, el-İsâbe, 6/548; İbnu Sa'd, et-Tabakât, 7/444; Zehebî, Siyeru A'lâm'in Nubelâ, 4/137; Fesevî, el-Ma'rife ve't Târîh, 2/380-381; İbnu Asâkir, Târîhu Dimeşk, 65/107-117, no: 8241.

124- Yakın lafızlarla Muhtasar Fetâva'l Mısriyye, Rekâ'iz, 1/346.
#88
E-Kitaplar / PDF İBADET TEVHİDİ HAKKINDA Bİ...
Son İleti Gönderen Subul’us Selâm - 08.11.2023, 23:56

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Oku        İndir
#89
Selef-i Salihin Akidesi / Ynt: ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ...
Son İleti Gönderen İ'tisam - 07.11.2023, 20:39

{İmam Ebû Ca'fer bin Cerîr et-Taberî Rahimehullâh'ın Görüşünün Zikri}

İmam Ebû Ca'fer bin Cerîr et-Taberî, Sarîh'us Sunne isimli kitabında şöyle dedi:

"Kişi için Rabbinin, Arşın üzerine istivâ ettiğini bilmesi yeterlidir. Kim bunu aşacak olursa, o kişi ziyan edip hüsrana uğramıştır."[201]

Büyük tefsirinde ise, Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu hakkında şöyle dedi:

‌﴿ثُمَّ ‌اسْتَوَى ‌عَلَى ‌الْعَرْشِ﴾

"Sonra arşa istivâ etti." (el-A'râf, 7/54)

Dedi ki: "Yüksek oldu ve yükseldi." [202]

Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu hakkında ise şöyle dedi:

﴿‌ثُمَّ ‌اسْتَوَى ‌إِلَى ‌السَّمَاءِ﴾

"Sonra semaya istivâ etti." (el-Bakara, 2/29)

"Rabî bin Enes'ten, bunun O yükseldi anlamına geldiği rivayet edilmiştir." [203]

Allâh Azze ve Celle'nin şu buyruğu hakkında ise şöyle dedi:

﴿‌وَقَالَ ‌فِرْعَوْنُ يَاهَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ ۞ أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا﴾

"Firavun: Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap; belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ'nın İlâhı'nı görürüm! Doğrusu ben onu, yalancı sanıyorum, dedi..." (Gâfir, 40/36-37)

"Diyor ki: Doğrusu ben, Mûsâ'nın, kendisini bize gönderen semada bir rabbi olduğunu söyleyip iddia etmesi hususunda, yalancı olduğunu sanıyorum." [204]

Onun bu tefsiri, sıfatların ispatı hakkında selefin kavilleriyle doludur.


[201] Yakın lafızlarla Taberî, Sarîh'us Sunne, Dâr'ul Hulefâ, sf. 27.
[202] İstivayla alakalı başka ayetlerin tefsirinde yakın lafızlarla Taberî, Tefsîr, Dâru Hecr, 1/456-457, 16/11, 22/387.
[203] Yakın lafızlarla Taberî, Tefsîr, Dâru Hecr, 1/456.
[204] Taberî, Tefsîr, Dâru Hecr, 20/327.
#90

[Fasıl

İbadetler, İbtida (Uydurma) Üzerine Değil, İttibaya Dayalıdır]


İstiğase meselesine dair İbn'ul Bekrî'ye yaptığı reddiyede Şeyh Takiyy'ud Dîn (İbnu Teymiyye) Rahimehullâhu Teâlâ şöyle dedi:

"İbadetler, ibtida (uydurma) üzerine değil, ittibaya dayalıdır. Bu yüzden hiç kimse Allâhu Teâlâ'nın izin vermediğini dinde meşru kılamaz."104

"Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Yoksa, Allâh'ın izin vermediği bir dini kendilerine tutulacak yol kılan ortakları mı var?" (eş-Şûrâ, 42/21)

Sahîhayn'da Â'işe Radiyallâhu Anhâ'dan Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Kim bu işimizde olmayan bir şeyi ihdas ederse, ihdas ettiği şey reddedilir."105

Sahîh'de ve başka hadis kitaplarında şöyle geçmektedir:

"Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Ben ortakların şirkten en müstağni olanıyım. Her kim, Ben'den başkasını ortak kıldığı bir amel işlerse, Ben o amelden beriyim ve o amel, (Bana) ortak koştuğu kimseyedir."106 107

"Bu yüzden de fakihler108 şöyle dedi: İbadetler tevkif üzere inşa edilmiştir."109

"Nitekim Sahîhayn'da Ömer Radiyallâhu Anh'ın Hacer-i Esved'i öpüp şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Vallâhi ben bilirim ki hiç kuşkusuz sen ne zarar veren ne de fayda veren bir taşsın. Eğer Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'i seni öperken görmeseydim seni öpmezdim."110

Allâh Subhânehu bize Rasûl'e ittiba etmeyi, itaat etmeyi, onu dost edinip sevmeyi emretti ve bize Rasûl'e itaat etmenin, onu sevmenin ve ona ikram etmenin karşılığı olarak bizi sevmesini, bize mağfiret etmesini, bize hidayet etmesini ve bizi cennete sokmasını garantiledi.

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Eğer Allâh'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (Âl-i İmrân, 3/31)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Eğer ona itaat ederseniz doğru yola erersiniz." (en-Nûr, 24/54)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Kim Allâh'a ve Peygamberine itaat ederse, Allâh onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır." (en-Nisâ, 4/13)

Kuran'da bunun benzerleri pek çoktur. Hiç kimsenin bu hususta sünnetin kendisiyle geldiği ve ümmetin selefinin üzerinde bulunduğu şeyden çıkması yakışık almaz."111

"Kısacası bizim yanımızda iki azim asıl bulunmaktadır:

Bir tanesi: Allâh'tan başkasına ibadet etmememiz.

İkincisi: Allâh'a ancak meşru kıldığı şekillerde ibadet ederiz, bidat bir ibadetle O'na ibadet etmeyiz.

Bu iki asıl, Allâh'tan başka ibadete layık, hak ilah olmadığına ve Muhammed'in Allâh'ın Rasûl'ü olduğuna şehadet etmeyi tahkik etmektir. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"...Hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için..." (el-Mulk, 67/2)

Fudayl bin İyâd dedi ki: "En halis olan ve en düzgün olan ameldir." Dediler ki: "Ey Ebû Alî! Hangi amel en halis ve en düzgündür?" Dedi ki: "Eğer amel halis olur fakat düzgün olmazsa kabul edilmez. Keza amel, düzgün olur fakat halis olmazsa yine kabul edilmez. Ta ki hem ihlaslı hem de düzgün olana kadar. Amel, Allâh için olduğu takdirde halis olur; Sünnet üzere olduğu zaman da düzgün olur."112

Bu da Allâhu Teâlâ'nın şu kavlinin tahkikidir:

"Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın." (el-Kehf, 18/110)"113



104- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 106.

105- Muslim, Hadis no. 1718; yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no. 2697.

106- Yakın lafızlarla Muslim, Hadis no. 2985, İbnu Mâce, Hadis no. 4202; İbnu Huzeyme, Sahîh, Hadis no. 938.

107- Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 1/334.

108- Bu prensip dört mezhep fakihleri nezdinde kabul görmüştür. Bkz: Hanefîler'den İbnu Mevdûd el-Mavsilî, el-İhtiyâr li Ta'lîl'il Muhtâr, 1/101; Mâlikîler'den Zurkânî, Hâşiyetun ala'l Muvatta, 1/526; Şâfi'îler'den İbnu Hacer, Feth'ul Bârî, 2/80; Hanbelîler'den İbnu Akîl, el-Vâdih fî Usûl'il Fıkh, 1/86.

109- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 117.

110- Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no. 1610; Muslim, Hadis no. 1270.

111- Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 1/334-335.

112- İbnu Ebi'd Dunyâ, el-İhlâs ve'n Niyye, sf. 51, Hadis no: 22 ve Ebû Nu'aym, el-Hilye, 8/95; İbn'ul Kayyim, Medâric'us Sâlikîn, Dâru Atâ'ât'il İlm, 1/129-130.

113- Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 1/333.
🡱 🡳