Tevhide Davet

KÂFİRE İSLAMÎ İLİMLERE DAİR KİTAP SATMA VE DAVET MEKTUBU GÖNDERME HAKKINDA!

Başlatan Fehm’us Selef, 19.08.2022, 21:45

« önceki - sonraki »

İ'tisam, Murad ve 95 Ziyaretçiler konuyu incelemekte.

Fehm’us Selef

‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef


Kâfire İslamî İlimlere Dair Kitap Satma, Okuma İmkânı Tanıma ve Davet Mektubu Gönderme Hakkında Açıklama!

Bismillâh'ir Rahmân'ir Rahîm.

Dini kemale erdiren, dininin yardımcısı olan ve hakkı izhar eden Allâh'a hamdolsun! Ki Allâh, çok sayıda nimetini bizim üzerimizde tamama erdirdi. Minnetinin kemaliyle İslâm'ı din olarak seçip razı oldu. İslâm dininin ve milletinin kaidelerini bizim için apaçık kıldı.

Hidayet sancakları olan Rasûlleri çıkardı, böylece onlar da O'nun cennetine, ebediyet yurduna çağırdılar. Rahmetinin kapılarını açarak mahlûkatına ebediyet yurdunu sevdirdi. Nimetlerinden hayır çeşitlerini peş peşe ebediyet yurdunun hanif milletine vererek ihsan eyledi. Ebediyet yurdunu seçenlere, yüksek himmeti vasıtasıyla dininin yardımıyla yolunu kolaylaştırdı. Ebediyet yurdunda her zorluğu ve üzüntüyü ortadan kaldırarak onlara ihsan etti.

Allâh'ın vaad ve tehdit ettiği günde söyleyene faydası olan bir şehadetle Allâh'tan başka ibadete layık hak ilah olmadığına şehadet ederiz. Muhammed'in O'nun kulu, Rasûlü, habibi ve halîli olduğuna şehadet ederiz. Allâh'ım! Muhammed'e, aline ve ashabına zamanın sonuna kadar sürekli salatu selam eyle!

Bundan sonra:

Allâh'ın Âdemoğlunun üzerindeki hakkı O'na ibadet edip hiçbir şeyi O'na ortak koşmamasıdır. İnsanlar bunun için yaratılmış ve bunun üzerine kendilerinden misak alınmıştır. Kişi marifetullâha erişmeden, yani Rabbini tanımadan ona ibadet edemez. Rabbine hakkıyla ibadet edebilmek için de Rabbini, peygamberini ve dinini bilmesi ve delilleriyle kavraması gerekir ki kabir sualinde bu sorulara cevap verebilsin ve cennette ebedi kurtuluşa ulaşabilsin.

Yaşadığımız diyar küfür diyarı, yaşadığımız çağ ise öyle bir çağ ki Allâh'a ve dinine dair ilim hususunda cehalet tavan yapmış durumda. Bu öyle bir çağ ki yazılı, görsel ve işitsel materyaller her yere yayılmış durumda olmasına ve bilgiye ulaşmak bir tık ötede olmasına ve dahi herkes okur-yazar olmasına rağmen bu konudaki cehalet her yana yayılmış durumda. Edinilen bilginin ilme dönüşmesi ancak Allâh'ın kişiye lütfetmesi ve onu dininde fakih kılmasına bağlı. Okur-yazar oranının yüksekliği cehaletin en koyu haliyle hâkim olmasına mani olamadı. Nesiller Allâh'a ve dinine dair cehaletle doğmakta, büyüyüp yaşlanmakta ve ölmekte.

Kendini İslam'a, Tevhîd'e ve selefe nispet eden kimseler arasında cehaletin en koyu olduğu hususlardan birisi de kâfirlere kitap satmak, İslamî ilimler hususunda kâfirlere okuma imkânı vermek ve kâfirlere hitaben davet içerikli yazılar yazma mevzusudur. İslam uleması yüzyıllar boyunca bu mevzuya dair fetvalar vermiş olsa da, bu mevzu asrımızda hemen hemen herkese gizli kalmıştır. Allâhu Teâlâ bizlere lütfedene kadar bizlere de gizli kalmıştı. Gafil kalınan bu mesele hakkında daha önce davetin maslahatı ve Müslümanların istifadesi gerekçesiyle bu gibi şeylerle amel ediyorduk. Ulaştığımız ve tamamını yorumsuz yayınlayacağımız nakiller sebebiyle Tevhîd akidesi ve muhaliflere reddiye dışında, artık bundan böyle kâfire kitap satışına aracı olmaktan ve kâfire dinin aslı dışında kalan meselelerde okuma imkânı vermekten topyekûn uzak durmayı tercih ettik. Her daim hamd, yalnızca Allâh'a mahsustur.

Allâh bizi affetsin, daha önce ulema-i kiramın çeşitli eserlerini tercüme ettik, yayınladık ve küffara satılmasına ve onlara okuma imkânı verip onların mülkiyetine geçmesine vesile olduk. Bu eserlerin kimisi akîde-tevhîd ile alakalı, kimisi fıkıhla alakalı, kimisi salihlerin hikâyeleri ile alakalıydı. Lâkin Allâh'ın bize ulemanın nakillerine ulaşma lütfunda bulunmasından sonra, bu nakiller karşısında yaptığımız araştırmaların sonucunda gördük ki; İslam uleması, Gayr-ı Müslimlere Mushaf, hadis kitapları, fıkıh kitapları, içerisinde Allâh'ın, Rasûlü'nün zikri geçen kitapları satmanın, hatta satın alma imkânını vermenin bile caiz olmadığını dile getirmiş. Ulemanın bu fetvaları ışığında artık bu işe aracı olmama kararı aldık. Akide, Tevhîd ve bu hususlarda muhaliflere reddiye dışında kalan meselelerin hepsini de bu sebeple forumumuzdan kaldırmaya karar verdik. Rabbimiz, bizim geçmiş ve gelecek tüm günahlarımızı bağışla! Âmîn!

Bundan sonraki yayınlarımız, sadece kişinin İslam'a girmesi için zaruri olarak bilmesi gereken meselelere dair ilim ve muhalif dinler ile fırkalara Tevhîd akidesine dair reddiyeler verilmesi mahiyetinde olacaktır. İzleyeceğimiz yolda fıkıh vb. dinin fürusu olan meselelere girmeyeceğiz ve İslam'ına şahit olmadığımız kimselerin fıkhi sorularına cevap vermeyeceğiz. İnsanlara hitabımız sadece Tevhîd ile ilgili olacak, bunu ise ilmimizin yetersizliğinden değil, aksine ilim üzere amel etmeye gayret ettiğimiz için yapacağız. Bu bir akide değişikliği değildir, hatalı yapılan davet metodunun tashihidir. Yüce Mevla'mızdan niyazımız, davetimizi hayır ve bereket üzere kılması, bizleri daimi hidayet üzere kılması ve başkalarının hidayetine bizleri vesile kılıp bunu müyesser eylemesidir. Gayret bizden, tevfik Allah'tan!

Şimdi sizleri âlimlerin nakilleriyle baş başa bırakıyoruz. Önce kâfirlere kitap satmanın ve okuma imkânı vermenin hükmüne dair nakillere, ardından da davet mektubunda ayetler yazmanın hükmüne dair nakillere yer vereceğiz İnşallah.

Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun...
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef


Kâfire Kitap Satmanın Hükmüne Dair Nakiller

Hanefiler

Kitap satışıyla alakalı Hanefi kaynaklarından nakil bulamadık, ancak Dâr'ul Harb'e Mushaf götürülemeyeceği gibi fıkıh, hadis ve tefsir kitaplarının da Dâr'ul Harb'e götürülemeyeceği Hanefi fıkıh kaynaklarında geçmektedir. (İbnu Mevdûd el-Mevsılî, el-İhtiyâr, 4/122; Ebû Bekr el-Haddâd, el-Cevheret'un Neyyira, 2/258; Bedr'ud Dîn el-Aynî, el-Binâye, 7/108; İbn'ul Humâm, Feth'ul Kadîr, 5/451; İbnu Nuceym, el-Bahr'ur Râ'ik, 5/83; Damat Efendi Şeyhi Zâde, Mecme'ul Enher, 1/636; Alâ'ud Dîn el-Haskefî, ed-Durr'ul Muhtâr, sf. 330; el-Meydânî, el-Lubâb, 4/118)

Diğer mezhep kaynaklarında Ebû Hanîfe'ye bazı görüşler nispet edilmiştir. Bu görüşler aşağıda gelecektir İnşâllâh.
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef

Malikiler

İbnu Buzeyze/Bezîze (673H)

ابن بزيزة (٦٧٣)
«روضة المستبين في شرح كتاب التلقين» (2/ 906):
«واتفقوا على (أن) إسلام المشتري ليس بمشترط إلا في اشتراء العبد المسلم، والمصحف وكتب السنة، فلا يجوز اشتراء ‌الكافر لها، فإن اشتراها فقال أكثر أصحاب مالك ينقض بيعه شراؤه، وقع في كتاب ابن شعبان وابن حبيبي، (وروى) ابن القاسم عن مالك أنه لا ينقض ‌البيع ويباع عليه العبد والمصحف، وقد قيل يباع عليه (العبد) المسلم، ويفسخ شراؤه المصحف وفي معناه كتب السنة، فإذا أخرج ذلك عن مالكه إخراجًا صحيحًا ناجزًا (جاز)»
"Âlimler, -Müslüman köle, Mushaf ve Sünnet kitaplarının müşterileri dışında- müşterinin Müslüman olması şartının bulunmadığı hususunda ittifak ettiler. Bu yüzden kâfirin Müslüman köle, Mushaf ve sünnet kitapları satın alması caiz değildir. Eğer kâfir satın alırsa, Mâlik'in ashabının çoğu kâfirin satın almasının alışverişi nakzettiğini söyledi. Bu İbnu Şa'bân ve İbnu Habîbî'nin kitabında geçer. İbn'ul Kâsım'ın Mâlik'ten rivayet ettiğine göre alışveriş nakzedilmez ve köle de Mushaf da ona satılır. Yine şöyle de denilmiştir: Müslüman köleler satılır, ancak Mushaf satın alışı feshedilir. Mushaf'la Sünnet kitapları aynı kapsamdadır. Eğer bunlar, sahih kâmil bir şekilde sahibinin elinden çıkarsa, bu alışveriş caizdir." (İbnu Bezîze/Buzeyze, Ravzat'ul Mustebîn, 2/906)

Karâfî (684H)


القرافي (٦٨٤)
«الذخيرة للقرافي» (8/ 79):
«ومنعوا المصحف وكتب ‌الحديث ‌والفقه والعبد المسلم من ‌الكافر وكذلك الكراع والسلاح من الحربي لأن ‌الكافر لا ينبغي أن يمس مصحفا ولا هذه الأمور لتوقع الفساد بسببها»
"Şafiiler Mushaf'ı, hadis kitaplarını, fıkıh kitaplarını ve Müslüman köleyi kâfire rehin vermekten menetti. Aynı şekilde atı ve silahı da harbiye rehin vermekten menettiler. Zira kâfirin Mushaf'a dokunmaması gerektiği gibi at ve silah da elde etmemesi gerekir, zira bunlarla fesat çıkaracaktır." (Karâfî, Zehîra, 8/79)

Halîl bin İshâk el-Cundî (776H)


خليل بن إسحاق الجندي (٧٧٦)
«التوضيح في شرح مختصر ابن الحاجب» (3/ 412):
«ابن الماجشون: ولو أن الطاغية كتب إلى الملك أن يبعث إليه مصحفاً ليتدبره، فلا ينبغي لأنه نجس؛ هكذا نقل صاحب النوادر وابن يونس. ونقل الباجي عنه عدم الجواز وهو مقتضى التعليل. ابن الماجشون: ولا بأس أن يقرأ الرجل القرآن على الكفار ويحتج عليهم به. وقال في الاستذكار: واختلفوا في تعليم الكفار القرآن، فأجازه أبو حنيفة. وكذلك ‌الفقه رجاء أن يرغبوا في الإسلام. وقال مالك: لا يعلم القرآن ولا الكتاب، وكره رقية أهل الكتاب، واختلف فيها قول الشافعي. وكره مالك وغيره أن يعطي ‌الكافر درهماً فيه آية من القرآن؛ ولا خلاف فيه إذا كانت آية تامة، وإنما اختلفوا فيها إذا كان فيه اسم من أسماء الله تعالى، ولم تكن الدراهم عليها اسم الله تعالى، وإنما ضربت دراهم الإسلام في أيام عبد الملك بن مروان. انتهى»
«التوضيح في شرح مختصر ابن الحاجب» (3/ 413):
«ابن عبد السلام- بعد أن ذكر قول مالك وأبي حنيفة-: وأجاز الجميع أن يقرأ عليهم القرآن، وأن يبعث إليهم بالكتاب فيه آيات من القرآن، والأحاديث بذلك كثيرة»
"İbn'ul Mâcişûn dedi ki: Eğer bir tâğût, krala yazıp da üzerinde tedebbür etmek için bir Mushaf göndermesini isterse, kralın bunu yapmaması gerekir; zira tâğût necistir. En-Nevâdir isimli eserin sahibi (İbnu Ebî Zeyd el-Kayrevânî) ve İbnu Yûnus bunu böylece nakletti. Bâcî ise bunun caiz olmadığı yönünde nakletti ki illetin (tâğûtun necis oluşu) gerektirdiği de budur. İbn'ul Mâcişûn dedi ki: Bir adamın kâfirlere Kur'ân okumasında ve bununla onların aleyhine ihticac etmesinde ise bir beis yoktur. El-İstizkâr'da (İbnu Abd'il Berr) şöyle dedi: Kâfirlere Kur'ân öğretmek hakkında ihtilaf ettiler. Ebû Hanîfe buna, onların İslâm'a girmeyi istemelerini umduğu için izin verdi. Aynı şekilde fıkıh öğretimine de izin verdi. Mâlik şöyle dedi: Kâfire Kur'ân da yazma da öğretilmez. Ehl-i Kitâb'ın rukye yapmasını da kerih gördü. Şâfi'î'nin görüşleri ise ihtilaflıdır. Mâlik ve başkaları üzerinde Kur'ân'dan bir âyet yazan dirhemi Kâfir'e vermeyi kerih gördü. Üzerinde tam bir âyet yazılı olduğunda bunun haramlığı hususunda ihtilaf yoktur. Ancak üzerinde Allâhu Teâlâ'nın isimlerinden bir isim olunca ihtilaf ettiler. Dirhemlerin üstünde Allâhu Teâlâ'nın ismi yoktu, ancak Abd'ul Melik bin Mervân zamanında İslâm'ın dirhemlerinin üzerine Allâhu Teâlâ'nın ismi darp edilmeye başladı. El-İstizkâr kitabından yapılan alıntı sona erdi.

İbnu Abd'is Selâm, Mâlik'in ve Ebû Hanîfe'nin görüşünü zikrettikten sonra şöyle dedi: Hepsi kâfirlere Kur'ân okunulmasını ve içerisinde Kur'ân'dan âyetler bulunan mektupları göndermeyi caiz gördü. Bu husustaki hadisler çoktur." (Halîl bin İshâk el-Cundî, Tevdîh, 3/412-413)

Abd'ul Bâkî ez-Zurkânî (1099H)


الزرقاني، عبد الباقي (١٠٩٩)
«شرح الزرقاني على مختصر خليل وحاشية البناني» (1/ 149):
«ذكر الدماميني أنه يمنع الكافر من كتب الفقه والعربية لما فيها من أسماء الله وآياته وهو حجة للمازني في امتناعه من إقراء الكافر كتاب سيبويه»

"Demâmînî fıkıh ve Arapça kitaplarının kâfirden men edilmesi gerektiğini zikretti, zira Allâh'ın isimlerini ve âyetlerini ihtiva ederler. Kâfiri Sîbeveyh'in Kitâb isimli eserini okutmaktan menetmesi hususunda bu, Mâzinî için bir hüccettir." (Abd'ul Bâkî ez-Zurkânî, Şerh'uz Zurkânî alâ Muhtasar Halîl, 1/149)

Hirşî/Harâşî (1101H)


الخرشي = الخراشي (١١٠١):
«شرح الخرشي على مختصر خليل - ومعه حاشية العدوي» (5/ 10):
«ومنع ‌بيع مسلم ومصحف وصغير ‌لكافر.
(ش) يعني أنه يحرم على المالك أن ‌يبيع ‌للكافر مسلما صغيرا أو كبيرا أو مصحفا أو جزأه وهذا مما لا خلاف فيه؛ لأن فيه امتهان حرمة الإسلام بملك المصحف»
"Muhtasar Halîl: Müslüman'ı, Mushaf'ı ve çocuğu kâfire satmaktan menedilir.

Hirşî/Harâşî'nin şerhi: Yani, bunlara sahip olan kişinin Kâfir'e küçük veya büyük bir Müslüman, Mushaf veya Mushaf'ın bir kısmını satması haramdır. Bu husus, kendisi hakkında ihtilaf olmayan hususlardandır, zira kâfirin Mushaf'a malik olması İslâm'ın hürmetinin değerini düşürmektir." (Hirşî/Harâşî, Şerh alâ Muhtasar Halîl, 5/10)

Muhammed bin Abd'il Bâkî ez-Zurkânî (1122H)


الزرقاني، محمد بن عبد الباقي (١١٢٢)
«شرح الزرقاني على الموطأ» (3/ 16):
«قَالَ ابْنُ عَبْدِ الْبَرِّ: أَجْمَعَ الْفُقَهَاءُ أَنْ لَا يُسَافَرَ بِالْمُصْحَفِ فِي السَّرَايَا وَالْعَسْكَرِ الصَّغِير الْمَخُوفِ عَلَيْهِ وَفِي الكَبِيرِ الْمَأْمُونِ خِلَافٌ فَمَنَعَ مَالِكٌ أَيْضًا مُطْلَقًا.
وَفَصَّلَ أَبُو حَنِيفَةَ وَأَدَارَ الشَّافِعِيُّ الْكَرَاهَةَ مَعَ الْخَوْفِ وُجُودًا وَعَدَمًا وَاسْتَدَلَّ بِهِ عَلَى مَنْعِ بَيْعِ الْمُصْحَفِ مِنَ الْكَافِرِ لِلْعِلَّةِ الْمَذْكُورَةِ فِيهِ وَهُوَ التَّمَكُّنُ مِنِ اسْتِهَانَتِهِ، وَلَا خِلَافَ فِي تَحْرِيمِ ذَلِكَ إِنَّمَا اخْتُلِفَ هَلْ يَصِحُّ لَوْ وَقَعَ وَيُؤْمَرُ بِإِزَالَةِ مِلْكِهِ عَنْهُ أَمْ لَا، وَاسْتُدِلَّ بِهِ عَلَى مَنْعِ تَعْلِيمِ الْكَافِرِ الْقُرْآنَ وَبِهِ قَالَ مَالِكٌ مُطْلَقًا، وَأَجَازَهُ أَبُو حَنِيفَةَ مُطْلَقًا.
وَعَنِ الشَّافِعِيِّ الْقَوْلَانِ.
وَفَصَلَ بَعْضُ الْمَالِكِيَّةِ بَيْنَ الْقَلِيلِ لِأَجْلِ مَصْلَحَةِ قِيَامِ الْحُجَّةِ عَلَيْهِمْ فَأَجَازَهُ وَبَيْنَ الْكَثِيرِ فَمَنَعَهُ، وَيُؤَيِّدُهُ كَتْبُ النَّبِيِّ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - إِلَى هِرَقْلَ بَعْضَ آيَاتٍ.
وَنَقَلَ النَّوَوِيُّ الِاتِّفَاقَ عَلَى جَوَازِ الْكِتَابَةِ إِلَيْهِمْ بِمِثْلِهِ، زَادَ بَعْضُهُمْ مَنْعَ بَيْعِ كُتُبِ فِقْهٍ فِيهَا آثَارٌ، قَالَ السُّبْكِيُّ: بَلِ الْأَحْسَنُ أَنْ يُقَالَ كُتُبُ عِلْمٍ وَإِنْ لَمْ يَكُنْ فِيهَا آثَارٌ تَعْظِيمًا لِلْعِلْمِ الشَّرْعِيِّ، قَالَ وَلَدُهُ التَّاجُ: وَيَنْبَغِي مَنْعُ مَا يَتَعَلَّقُ بِالشَّرْعِيِّ كَكُتُبِ النَّحْوِ وَالْفِقْهِ»
"İbnu Abd'il Berr şöyle dedi: "Fakihler, seriyyelerde ve hezimete uğrama korkusu bulunan küçük orduda Mushaf'la sefere çıkılmayacağına dair icma etmiştir. Güvencede olan büyük orduya gelince, bunu da Mâlik mutlak anlamda menetmiştir.

Ebû Hanîfe tafsilata gitmiş, Şâfi'î de korku olsun olmasın kerih olduğunu söylemiştir. Şâfi'î buna delil olarak da kâfire Mushaf satmanın mezkûr illetten dolayı -yani Mushaf'ı küçümseme imkânlarının olması nedeniyle- menedilişini getirdi. Kâfire Mushaf satmanın haram olduğuna dair ihtilaf yoktur. Ancak ihtilaf edilen husus şudur: Mushaf kâfire satılırsa bu akit sahih olur mu ve kâfire mülkiyetinden çıkarması emredilir mi, yoksa emredilmez mi? Mülkiyetinden çıkarmanın emredilmesine dair, kâfire Kur'ân'ı öğretmenin menedilmesi delil getirilir. Kâfire Kur'ân'ı öğretmenin menedildiğini Mâlik mutlak anlamda söyledi. Ebû Hanîfe ise öğretmeye mutlak anlamda cevaz verdi.

Şâfi'î'den iki kavil gelmiştir.

Bazı Malikiler kâfirlere hücceti ikame etme maslahatı sebebiyle azıcık Kur'ân öğretme ve çok öğretme arasında tafsilata giderek azıcığa cevaz verip çok öğretmekten menetmiştir. Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in Heraklius'a bir kaç ayet göndermesi de bunu teyit eder.

Nevevî, onlara Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in mektubunun benzeri bir mektup göndermenin caiz olduğuna dair ittifak nakletti. Bazıları da buna, içerisinde asar olan fıkıh kitaplarının satışının men edilişini de ekledi. Subkî şöyle dedi: "İçerisinde asar olmasa da şeri ilimlere tazim açısından, ilim kitaplarını kâfire satmayı men etmek daha iyidir." Oğlu Tâc şöyle dedi: "Şeriatla ilgili kitapları onlara satmaya mani olmak gerekir, nahiv, lügat vb. kitaplar gibi." (Muhammed bin Abd'il Bâkî ez-Zurkânî, Şerh'uz Zurkânî ale'l Muvatta, 3/16)


Adevî (1189H)

العدوي (١١٨٩)
«شرح الخرشي على مختصر خليل - ومعه حاشية العدوي» (5/ 10):
«(قوله أو مصحفا أو جزأه) ومثله كتب ‌الحديث والعلم، وكذلك ‌بيع التوراة والإنجيل من أهل الكتاب؛ لأنهما منسوخان مع أنهم بدلوهما وغيروهما (قوله يحرم على المالك) أي مسلما أو كافرا؛ لأن الصحيح أن الكفار مخاطبون بفروع الشريعة وعوقب إن لم يعذر بجهل ومثل ‌البيع الهبة والصدقة خلافا لتت»
"Şu kavli: Veya Mushaf veya bir kısmını...

Bunun bir benzeri de hadis ve ilim kitaplarıdır. Ehl-i Kitâb'a, Tevrat ve İncil satmak da bunun gibidir. Zira o ikisi neshedilmiştir, ayrıca onlar Tevrat'ı ve İncil'i tahrif edip değiştirdiler.

Şu kavli: Bunlara sahip olan için haramdır...

Yani ister Müslüman olsun, ister kâfir olsun bunlara sahip olan için haramdır. Zira sahih görüşe göre küffar şeriatın fürusuyla muhataptır. Bunların sahipleri, bunları kâfirlere sattıklarında cehalet sebebiyle mazur değillerse cezalandırılırlar. Tettâ'î'ye muhalif olarak bu hususta hibe ve sadaka da alışveriş gibidir." (Adevî, Hâşiyetun alâ Şerh'il Hirşî/Harâşî alâ Muhtasar Halîl, 5/10)

Ahmed bin Muhammed Dirdîr (1201H)

أحمد بن محمد الدردير (١٢٠١هـ)
«الشرح الكبير للشيخ الدردير وحاشية الدسوقي» (3/ 7):
«(ومنع) أي حرم على المكلف (بيع) رقيق (مسلم) صغير أو كبير (ومصحف) وجزئه ‌وكتب ‌حديث»
"Küçük veya büyük olsun "Müslüman'ı" yani köleyi, "Mushaf'ı", Mushaf'ın bir kısmını veya hadis kitaplarını da "satmak menedilmiştir" yani mükellefe haram kılınmıştır." (Ahmed bin Muhammed Dirdîr, eş-Şerh'ul Kebîr, 3/7)

«حاشية الصاوي على الشرح الصغير = بلغة السالك لأقرب المسالك» (3/ 20):
«(ومنع) : أي حرم على المكلف: (بيع) رقيق (مسلم) ... (و) رقيق (صغير) كتابيا أو مجوسيا (و) رقيق (مجوسي) كبير لجبرهما على الإسلام. (و) بيع (مصحف) أو جزئه (و) ‌كتب (‌حديث لكافر) كتابي أو غيره. والبيع صحيح على المشهور وإن منع ولذا قال: (وأجبر) الكافر المشتري بلا فسخ للبيع (على إخراجه عن ملكه ببيع أو عتق ناجز) فلا يكفي المؤجل (أو هبة) لمسلم»
"Müslüman köleyi, (...) ikisi de İslam'a girme hususunda cebredildiği için kitabi olan veya Mecusi olan bir çocuk köleyi ve Mecusi olan yetişkin köleyi satmaktan, Mushaf'ı, Mushaf'ın bir kısmını ve hadis kitaplarını -kitâbî olsun veya başka bir kâfir olsun- kâfire satmaktan men edilir, yani mükellef için bunları satmak haramdır. Her ne kadar alışveriş menedilmiş olsa da meşhur görüşe göre alışveriş akdi sahihtir. Bundan dolayı şöyle dedi: Alışveriş fesh olmaksızın kâfir müşterinin satın aldığı şeyi, Müslüman'a satarak veya tam bir azatla azat ederek kendi mülkiyetinden çıkarmaya zorlanır. Bundan dolayı tecilli azat kâfi gelmez. Veya bunu Müslüman'a hibe ederek kendi mülkiyetinden çıkarmaya zorlanır." (Ahmed bin Muhammed Dirdîr, eş-Şerh'us Sagîr ma'a Hâşiyet'us Sâvî, 3/20)

Muhammed bin Ahmed Dusûkî (1230H)


محمد بن أحمد الدسوقي (١٢٣٠)
«الشرح الكبير للشيخ الدردير وحاشية الدسوقي» (3/ 7):
«(قوله: ومصحف) أي ولو كان بقراءة شاذة كمصحف ابن مسعود؛ لأنه ككتب العلم وقول الشارح ‌وكتب ‌حديث لا مفهوم له بل يمنع بيع كتب العلم لهم مطلقا وظاهره، ولو كان الكافر الذي يشتري ما ذكر يعظمه وهو كذلك لأن مجرد تملكه له إهانة ويمنع أيضا بيع التوراة والإنجيل لهم لأنها مبدلة ففيه إعانة لهم على ضلالهم، واعلم أنه كما يمنع بيع ما ذكر لهم تمنع أيضا هبته لهم والتصدق به عليهم ويمضي الهبة والصدقة عليهم من المسلم بذلك بعد الوقوع ولكن يجبرون على إخراجه من ملكهم كالمبيع لهم»
"Mushaf sözü, yani İbnu Mes'ûd'un Mushaf'ı gibi şaz bir kıraat olsa dahi. Zira bu şaz kıraatler, ilim kitapları gibidir. Şarihin "Hadis kitapları da" sözünün hiçbir anlamı yok, dahası onlara ilim kitaplarını satmak mutlak anlamda menedilir. Velev ki mezkûr şeyleri satın alan kâfir bunları tazim etse bile sözün zahirine göre yine ona satmaktan men edilir. Bu böyledir, zira kâfirin mezkûr şeylere sırf malik olması o şeylerin küçümsenmesidir. Aynı şekilde Tevrat'ı ve İncil'i de onlara satmaktan menedilir, çünkü Tevrat ve İncil değiştirilmiştir, zira onlara bunu satmakta onların dalaletine yardım etmek vardır. Bil ki bu zikredilen şeylerin onlara satılması menedilmiş olduğu gibi bunların onlara hibe edilmesi de sadaka olarak verilmesi de men edilmiştir. Bir Müslüman onlara hibe veya sadaka olarak bunları verirse, bu iş gerçekleştikten sonra geçerli sayılır, lakin onlara satılan şeylerde olduğu gibi bunları da mülkiyetlerinden çıkarmaya zorlanırlar." (Dusûkî, Hâşiyet'ud Dusûkî ale'ş Şerh'il Kebîr, 3/7)

Muhammed bin Ahmed Uleyyiş (1299H)


محمد بن أحمد عليش (١٢٩٩)
«منح الجليل شرح مختصر خليل» (4/ 443):
«(ومنع) بضم فكسر (بيع) رقيق (مسلم) صغير أو كبير (ومصحف) وجزئه ‌وكتب ‌حديث وفقه وعلم شرعي»
...
«منح الجليل شرح مختصر خليل» (4/ 443):
«(و) إن بيع مسلم أو مصحف أو صغير لكافر مضى بيعه فلا يفسخ و (أجبر) بضم الهمز وكسر الموحدة الكافر الذي اشترى مصحفا أو مسلما أو صغيرا (على إخراجه) أي المذكور عن ملكه، ولا يفسخ شراؤه، ولو مع القيام، ومقتضى ابن عرفة»
«منح الجليل شرح مختصر خليل» (4/ 444):
«أن هذا هو الراجح وأن القول بفسخه مع القيام ضعيف، ويعاقب المتبايعان إن لم يعذرا بجهل»
"Küçük olsun büyük olsun Müslüman köle satmak, Mushaf, Mushaf'ın bir cüzünü, hadis kitaplarını, fıkıh kitaplarını ve şer'i ilim kitaplarını satmaktan menedilir... Yine eğer Müslüman, Mushaf veya bir çocuk kâfire satılırsa, alışveriş geçerlidir ve feshedilmez. Mushaf, Müslüman veya bir çocuğu satın alan kâfir bunu, yani bu zikredilen malları mülkiyetinden çıkarmaya zorlanır. Bu satın alışı feshedilmez, velev ki satın alınan ürün asıl hâli üzerine kâim (hiçbir şey eklenmemiş ve eksiltilmemiş) olsa bile. İbnu Arefe'nin sözünün gerektirdiği bunun racih görüş olduğudur ve satın alınan ürün asıl hâli üzerine kâim olduğunda feshedildiği görüşünün zayıf olduğudur. Eğer cehalet sebebiyle mazur değillerse alışverişi yapanlar (alıcı ve satıcı) cezalandırılır." (Muhammed bin Ahmed Uleyyiş, Mineh'ul Celîl, 4/443-444)

Maliki Mezhebinin Görüşünün Özeti:

Görüldüğü üzere Malikî mezhebi âlimleri kâfire Mushaf, hadis, fıkıh ve şer'i ilim kitapları satmanın haram olduğu hususunda ittifak edip bu yapılan alışveriş akdinin sahih olup olmaması hususunda ihtilaf ettiler. Kitapların satılmasının, hibe edilmesinin ve sadaka olarak verilmesinin aynı olduğunu söylerler. Allâh'ın isimlerini ve âyetlerini ihtiva ettiği için fıkıh ve Arapça kitaplarının kâfirden men edilmesi gerektiğini de söylerler. Malikilerden, kâfir necis olduğu gerekçesiyle kendisine Mushaf gönderilemeyeceğini dile getiren olmuştur. Dâr'ul İslâm'da bu alışverişi yapanların, yani bunları kâfirlere satanların ve bunları satın alan kâfirin de cehalet sebebiyle mazur olmadıkları takdirde cezalandırılacağını söylerler. Vallâhu a'lem.
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef

Şafiiler

Şâfi'î (204H)

الشافعي (٢٠٤)
«الأم للشافعي» (4/ 225):
«وَإِنْ بَاعَ مُسْلِمٌ مِنْ نَصْرَانِيٍّ مُصْحَفًا فَالْبَيْعُ مَفْسُوخٌ، وَكَذَلِكَ إنْ بَاعَ مِنْهُ دَفْتَرًا فِيهِ أَحَادِيثُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - وَإِنَّمَا فُرِّقَ بَيْنَ هَذَا وَبَيْنَ الْعَبْدِ وَالْأَمَةِ أَنَّ الْعَبْدَ وَالْأَمَةَ قَدْ يَعْتِقَانِ فَيَعْتِقَانِ بِعِتْقِ النَّصْرَانِيِّ وَهَذَا مَالٌ لَا يَخْرُجُ مِنْ مِلْكِ مَالِكِهِ إلَّا إلَى مَالِكٍ غَيْرِهِ وَإِنْ بَاعَهُ دَفَاتِرَ فِيهَا رَأْيٌ كَرِهْت ذَلِكَ لَهُ وَلَمْ أَفْسَخْ الْبَيْعَ، وَإِنْ بَاعَهُ دَفَاتِرَ فِيهَا شِعْرٌ أَوْ نَحْوٌ لَمْ أَكْرَهْ ذَلِكَ لَهُ وَلَمْ أَفْسَخْ الْبَيْعَ، وَكَذَلِكَ إنْ بَاعَهُ طِبًّا أَوْ عِبَارَةَ رُؤْيَا وَمَا أَشْبَهَهُمَا فِي كِتَابٍ قَالَ: وَلَوْ أَنَّ نَصْرَانِيًّا بَاعَ مُسْلِمًا مُصْحَفًا أَوْ أَحَادِيثَ مِنْ أَحَادِيثِ النَّبِيِّ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - أَوْ عَبْدًا مُسْلِمًا لَمْ أَفْسَخْ لَهُ الْبَيْعَ وَلَمْ أَكْرَهْهُ إلَّا أَنِّي أَكْرَهُ أَصْلَ مِلْكِ النَّصْرَانِيِّ فَإِذَا أَوْصَى الْمُسْلِمُ لِلنَّصْرَانِيِّ ‌بِمُصْحَفٍ أَوْ دَفْتَرٍ فِيهِ أَحَادِيثُ رَسُولِ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - أَبْطَلْت الْوَصِيَّةَ. وَلَوْ أَوْصَى بِهَا النَّصْرَانِيُّ لِمُسْلِمٍ لَمْ أُبْطِلْهَا»
"Eğer bir Müslüman, bir Hristiyan'a Mushaf satsa alışverişi fesh olmuştur. Yine Hristiyan'a içerisinde Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den rivayet edilen hadisler bulunan bir defter satsa bu da böyledir. Bunlar ile köle ve cariyenin arası, sadece bu sebepten dolayı ayrılmıştır: Köle ve cariye, azat edilebilir. Bundan dolayı Hristiyan onları azat ettiğinde azat olurlar. Bu ise maldır; sahibinin mülkiyetinden ancak başka bir sahibin mülkiyetine intikal ederek çıkar. Hristiyan'a içerisinde rey bulunan defterler satsa bunu kerih görürüm ama alışverişi feshetmem. Hristiyan'a içerisinde şiir veya nahiv bulunan defterler satsa bunu onun için kerih görmem ve alışverişi feshetmem. Hristiyan'a tıp, rüya tabiri ve bu ikisine benzeyen şeyler bulunan kitap satsa da böyledir.

Şâfi'î Rahimehullâh dedi ki: Bir Hristiyan, Müslüman'a Mushaf veya Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hadislerinden bir hadis yahut Müslüman köle satsa onun alışverişini feshetmem ve bunu kerih görmem. Ancak Hristiyan'ın aslen buna sahip olmasını kerih görürüm. Bundan dolayı bir Müslüman Hristiyan'a Mushaf veya içerisinde Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hadisleri bulunan defter vasiyet etse vasiyeti iptal ederim. Fakat bir Hristiyan Müslüman'a bunları vasiyet etse vasiyeti iptal etmem." (Şâfi'î, el-Umm, 4/225)

El-Mâverdî (450H)


الماوردي (٤٥٠)
«الحاوي الكبير» (5/ 270):
«وَكَذَا ‌الْمُصْحَفُ ‌إِذَا ‌بِيعَ ‌عَلَيْهِ ‌يَكُونُ الْعَقْدُ بَاطِلًا فِي أَحَدِ الْقَوْلَيْنِ وَصَحِيحًا فِي الْقَوْلِ الثَّانِي لَكِنْ يُفْسَخُ عَلَيْهِ، فَأَمَّا بَيْعُ أَحَادِيثِ رَسُولِ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم َ - عَلَى أَهْلِ الذِّمَّةِ وَبَيْعُ كُتُبِ الْفِقْهِ عَلَيْهِمْ فَالْبَيْعُ صَحِيحٌ وَهَلْ يُفْسَخُ عَلَيْهِمْ عَلَى وَجْهَيْنِ:
أَحَدُهُمَا: يُفْسَخُ عَلَيْهِمْ خَوْفًا مِنْ تَبْدِيلِهِمْ.
وَالثَّانِي: لَا يُفْسَخُ عَلَيْهِمْ لِأَنَّهُمْ رُبَّمَا اسْتَدَلُّوا فِيهَا عَلَى صِحَّةِ الْإِسْلَامِ وَدَفْعِهِمْ ذَلِكَ عَلَى الدُّخُولِ فِيهِ. وَاللَّهُ أَعْلَمُ»

"Mushaf da aynı şekildedir, kâfire satılırsa iki kavilden birine göre akit batıl, ikinci kavle göre ise sahihtir, ancak feshedilmesi gerekir. Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hadislerini ve fıkıh kitaplarını zimmet ehline satmaya gelince alışveriş sahihtir. Ancak feshedilmesi hususunda iki vecih vardır: İki vecihten bir tanesi: Tebdil etmelerinden korkulduğu için feshedilir. İkincisi: Feshedilmez, zira bunlarla İslâm'ın sıhhatine istidlal edebilirler ve bu da onları İslâm'ı kabul etmeye iter. Vallâhu A'lem." (Mâverdî, el-Hâvî'l Kebîr, 5/270)

«الحاوي الكبير» (14/ 391):
«(مسألة)
: قال الشافعي رحمه الله تعالى: " وَإِذَا اشْتَرَى النَّصْرَانِيُّ مُصْحَفًا أَوْ دَفْتَرًا فِيهِ أَحَادِيثِ رَسُولِ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم َ - فَسَخْتُهُ ".
قَالَ الْمَاوَرْدِيُّ: أَمَّا الْمُصْحَفُ فَمَمْنُوعٌ مِنْ بَيْعِهِ عَلَى الْمُشْرِكِينَ؛ لِمَا رُوِيَ عَنِ النَّبِيِّ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم َ - " أَنَّهُ نَهَى أَنْ يُسَافَرَ بِالْمُصْحَفِ مَخَافَةَ أَنْ تَنَالَهُ أَيْدِيهِمْ " فَإِذَا مُنِعُوا مِنْ مَسِّهِ تَعْظِيمًا لِحُرْمَتِهِ كَانَ مَنْعُهُمْ مِنْ تَمَلَّكِهِ وَاسْتِبْذَالِهِ أَوْلَى.
فَإِنْ بِيعَ عَلَى مُشْرِكٍ كَانَ الْبَيْعُ بَاطِلًا قَوْلًا وَاحِدًا وَإِنْ كَانَ بَيْعُ الْعَبْدِ الْمُسْلِمِ عَلَى قَوْلَيْنِ؛ لِأَنَّ الْمُصْحَفَ لِتَحْرِيمِ مَسَّهِ أَغْلَظُ حرمة منه لعبد الَّذِي لَا يَحْرُمُ مَسُّهُ.
فَأَمَّا أَحَادِيثِ رَسُولِ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - فَقَدْ جَمَعَ الشَّافِعِيُّ بَيْنَهَا وَبَيْنَ الْمُصْحَفِ فِي الْمَنْعِ مِنَ الْبَيْعِ، وَإِنَّمَا يَسْتَوِيَانِ فِي الْمَنْعِ، وَيَفْتَرِقَانِ فِي الْبَيْعِ، وَإِنَّمَا مُنِعُوا مِنِ ابْتِيَاعِ كُتِبِ أَحَادِيثِ رَسُولِ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم َ - صِيَانَةً لَهَا مِنْ تَعَرُّضِهِمْ لِاسْتِبْذَالِهَا، وَإِنْ جَازَ لَهُمْ مَسُّهَا، فَإِنِ ابْتَاعُوهَا فَهِيَ ضَرْبَانِ:
أَحَدُهُمَا: أَنْ يَكُونَ فِيهَا سِيرَتُهُ وَصِفَتُهُ فَابْتِيَاعُهُمْ لَهَا جَائِزٌ.
وَالْوَجْهُ الثَّانِي: أَنْ يَكُونَ فِيهَا كَلَامُهُ مِنْ أَوَامِرِهِ وَنَوَاهِيهِ، وَأَحْكَامِهِ، فَفِي الْبَيْعِ وَجْهَانِ»
«الحاوي الكبير» (14/ 392):
«أَحَدُهُمَا: بَاطِلٌ كَالْمُصْحَفِ؛ لِأَنَّهُمَا شَرْعٌ مُصَانٌ.
وَالْوَجْهُ الثَّانِي: جَائِزٌ لِقُصُورِهِ عَنْ حُرْمَةِ الْقُرْآنِ.
فَأَمَّا تَفْسِيرُ الْقُرْآنِ فَهُمْ مَمْنُوعُونَ مِنِ ابْتِيَاعِهِ كَالْقُرْآنِ، لِاسْتِبْدَاعِهِمْ فِيهِ، وَأَنَّهُمْ رُبَّمَا جَعَلُوهُ طَرِيقًا إِلَى الْقَدْحِ فِيهِ، فَإِنِ ابْتَاعُوهُ كَانَ الْبَيْعُ بَاطِلًا.
وَأَمَّا كُتُبُ الْفِقْهِ، فَإِنْ صِينَتْ عَنْهُمْ كَانَ أَوْلَى، وَإِنْ بِيعَتْ عَلَيْهِمْ كَانَ الْبَيْعُ جَائِزًا.
وَأَمَّا كُتُبُ النَّحْوِ وَاللُّغَةِ وَأَشْعَارِ الْعَرَبِ، فَلَا يُمْنَعُونَ مِنْهَا، وَلَا تُصَانُ عَنْهُمْ، لِأَنَّهُ كَلَامٌ لا يتميز بحرمة»
"Mesele:

Şâfi'î Rahimehullâhu Teâlâ şöyle dedi: "Bir Hristiyan Mushaf veya içerisinde Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hadisleri olan bir defter satın alırsa alışverişi feshederim."

Mâverdî şöyle dedi: Mushaf'a gelince, müşriklere satılması men edilmiştir. Zira Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in, müşriklerin eline geçme korkusu sebebiyle Mushaf'la yolculuğa çıkmayı nehiy ettiği rivayet edilmiştir. Eğer hürmetine tazimden dolayı dokunmaktan menedildilerse o zaman buna sahip olmalarını ve aşağılamalarını menetmek evladır.

Her ne kadar Müslüman köle satmak hakkında iki kavil olsa da -eğer Mushaf müşrike satılırsa- tek kavil olarak alışveriş batıldır. Zira dokunmaları haram olan Mushaf'ın hürmeti, dokunmaları haram olmayan kölenin hürmetinden daha fazladır.

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hadislerine gelince, Şâfi'î satışının men edilişinde hadislerle Mushaf'ı bir tutmuştur. İkisi menedilme hususunda bir olsa da satılması hususunda ayrılırlar. Her ne kadar onlara dokunmaları caiz olsa da aşağılama girişiminde bulunmalarına karşı koruma olarak müşrikler, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hadislerinin içerisinde bulunduğu kitapları satın almaktan menedilirler. Eğer satın alırlarsa, bu iki çeşittir:

İki vecihten biri: içerisinde Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in sireti ve sıfatı varsa, bu durumda satın almaları caizdir.

İkinci vecih: İçerisinde Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in emirleri, nehiyleri ve hükümlerini ihtiva eden sözleri varsa, bu durumda satış hakkında iki vecih vardır:

Bir tanesi: Mushaf satışı gibi batıldır, zira onlar korunmuş kanunlardır.

İkinci vecih ise: Kur'ân'ın hürmeti gibi hürmeti olmadığı için caizdir.

Kur'ân'ın tefsirine gelince, onu emsali görülmemiş bir şey saydıkları için Kur'ân gibi satın almaktan menedilmişlerdir. Yine tefsiri, Kur'ân'ın değerini düşürmek için kullanabilirler. Eğer tefsir satın alırlarsa, bu alışveriş batıldır.

Fıkıh kitaplarına gelince, fıkıh kitapları onlardan korunsa evladır, ancak eğer satılırsa bu alışveriş caizdir.

Nahiv, lügat ve Arapların şiirlerini barındıran kitaplara gelince, bunları satın almaktan menedilmezler, bu kitaplar da onlardan korunmaz, zira bunlar bir hürmetle ayrılmayan kelamdır." (Mâverdî, el-Hâvî'l Kebîr, 14/391-392)

Ebu'l Me'âlî el-Cuveynî (478H)

الجويني، أبو المعالي (٤٧٨)
«نهاية المطلب في دراية المذهب» (5/ 429):
«3357 - وأجرى الأئمة قولين في شراء الكافر المصحفَ والدفاترَ التي فيها أحاديث النبي صلى الله عليه وسلم، فرأَوا ترتيبَ القولين على القولين في شراء العبد المسلم، وزعموا أن شراء المصحف والكتاب المحترم أولى بالفساد من شراء العبد المسلم؛ من قِبَل أن العبدَ لو أهانه مولاه، تمكن [من الاستعانة، ثم تمكُّنُه من هذا يزع مولاه] من الإقدام على الاستهانةِ»

"3357- Kâfirin Mushaf ve Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hadisleri içerisinde bulunan defterleri satın alması hakkında imamlar iki görüş ortaya koydular. Bu iki görüşü, Müslüman köle satmak hakkındaki iki görüşe göre tertip ettiler. Bu âlimler, Mushaf'ı ve hürmet gösterilen bir kitabı kâfire satmanın fesat bakımından Müslüman bir köle satmaktan daha büyük olduğunu zannettiler. Zira eğer Müslüman köle, sahibi tarafından alçaltılırsa (zillete düşürülürse) kölenin yardım alma imkânı vardır. Aynı şekilde Müslüman kölenin yardım alma imkânı oluşu, sahibinin onu küçümsemeye girişmesine engel olur." (Cuveynî, Nihâyet'ul Matleb, 5/429)

«نهاية المطلب في دراية المذهب» (18/ 99):
«وما ذكره الأصحاب متصلاً بهذا أنا إذا منعنا بيع ‌المصحف من الكافر، فنطرد هذا في كتب الأحاديث، قال العراقيون: وكذلك القول في حكايات الصالحين، وطردوا في صحة البيع قولين في الجميع، ولست أرى لردّ البيع في حكايات الصالحين ‌وجهاً»
"Ashabın bununla bağlantılı olarak zikrettikleri; eğer biz kâfirin Mushaf satın almasını menediyorsak, bunu hadis kitapları hakkında da umum tutmamız gerekir. Iraklılar şöyle dediler: "Aynı şekilde salihlerin hikâyeleri de bu şekildedir." Alışverişin sıhhati hakkında topluca iki görüş umumileştirdiler. Ancak salihlerin hikâyelerinin satımının reddedilişi için bir gerekçe görmemekteyim." (Cuveynî, Nihâyet'ul Matleb, 18/99)

Begavî (516H)


البغوي، أبو محمد (٥١٦)
«التهذيب في فقه الإمام الشافعي» (4/ 23):
«ولو باع منه ‌مصحفًا، أو شيئًا من أخبار النبي - صلى الله عليه وسلم - لا يصحُّ على ظاهر المذهب»
"Eğer kâfir, Mushaf veya Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in rivayetlerinden bir şeyi satın alırsa, mezhebin zahirine göre sahih değildir." (Begavî, et-Tehzîb fî Fikh'il İmâm'iş Şâfi'î, 4/23)

«التهذيب في فقه الإمام الشافعي» (7/ 531):
«ولو اشترى الكافر ‌مصحفاً أو شيئاً من أخبار النبي - صلى الله عليه وسلم - فقد قيل: فيه قولان؛ كشراء العبد المسلم»
"Eğer kâfir, Mushaf veya Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in rivayetlerinden bir şey satın alırsa, Müslüman kölenin satışında olduğu gibi bu hususta da iki kavil olduğu söylenmiştir." (Begavî, et-Tehzîb fî Fikh'il İmâm'iş Şâfi'î, 7/531)

El-Umrânî (558H)


العمراني (٥٥٨)
«البيان في مذهب الإمام الشافعي» (5/ 122):
«[فرعٌ: حرمة ‌بيع العبد المسلم ‌والمصحف لكافر]
ولا يجوز أن ‌يبيع العبد المسلم أو ‌المصحف من الكافر؛ لأنه يعرض المسلم للصغار، ‌والمصحف للابتذال، وكذلك لا يجوز أن تباع منهم كتب السنن ‌والفقه.
وحكى الصيمري، عن الشيخ أبي حامد: أنه قال: يجوز أن تباع منهم كتب أبي حنيفة؛ لأنه لا آثار فيها، ولا يجوز أن تباع منهم كتب أصحابه؛ لأنها متضمنة للآثار، فإن باع منهم ما لا يجوز ‌بيعه من ذلك.. فهل ينعقد ‌البيع؟ فيه قولان:
أحدهما: لا ينعقد، وبه قال أحمد؛ لِقَوْلِهِ تَعَالَى: {وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلا} [النساء: 141] [النساء: 141] ، ولأنه عقد منع منه لحرمة الإسلام، فلم يصح، كتزويج المسلمة من الكافر(...)
والثاني: يصح ‌البيع، وبه قال أبو حنيفة، وهو الأظهر؛ لِقَوْلِهِ تَعَالَى: {وَأَحَلَّ اللَّهُ ‌الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا} [البقرة: 275] [البقرة: 275] ، ولأنه سبب يملك به العبد الكافر، فملك به العبد المسلم، كالإرث.
فإن قلنا بهذا: فهل يمكن الكافر من قبضه بنفسه، أو يؤمر بأن يؤكل مسلما، ليقبضه له؟ فيه وجهان، حكاهما في " الإبانة " [ق\226] .
ولا يقر على ملكه، بل يؤمر بإزالة ملكه عنه؛ لأن في ذلك إذلالا للإسلام»
"[Bölüm: Müslüman köleyi veya Mushaf'ı kâfire satmanın haramlığı]

Müslüman köleyi veya Mushaf'ı kâfire satmak caiz değildir. Zira bu Müslüman köleyi hakir kılmaya, Mushaf'ı da aşağılamaya yol açar. Aynı şekilde Sünen ve fıkıh kitaplarını onlara satmak da caiz değildir.

Saymerî, Şeyh Ebû Hâmid'den şöyle dediğini rivayet etti: "Kâfirlere Ebû Hanîfe'nin kitaplarını satmak caizdir, zira onun içinde hiç asar yoktur. Ancak onlara Ebû Hanîfe'nin ashabının kitapları satılmaz, zira onlar asarla doludur." Eğer bunlardan caiz olmayan bir şey onlara satılırsa, alışveriş geçerli midir? Bu hususta iki görüş vardır:

Birincisi geçerli değildir. Bu görüşü Ahmed seçmiştir. Zira Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Allâh, mü'minlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir." (en-Nisâ, 4/141) Yine bu akdin menedilişinin sebebi İslâm'ın hürmetindendir, bu yüzden Müslüman bir kadını kâfirle evlendirmek gibi sahih değildir...

İkincisi: Alışveriş sahihtir. Bunu Ebû Hanîfe söylemiştir. Bu en zahir görüştür, zira Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır." (el-Bakara, 2/275) Yine bu, kâfir bir köleyi mülkiyetinin altına alma yoludur, bu yüzden kâfir de Müslüman köleye sahip olur. Bu, miras gibidir.

Eğer bu görüşü seçersek; kâfir kendisi köleyi kabzedebilir mi, yoksa Müslüman birini kabzetmesi için vekil tayin etmesi mi emredilir? Bu hususta iki vecih vardır, bu iki veçhi el-İbâne isimli eserde zikretti.

Kâfirin mülkiyetinde kalması onaylanmaz, aksine mülkiyetinden çıkarması emredilir. Zira mülkiyetinde olması İslâm'ın aşağılanmasıdır." (Umrânî, el-Beyân fî Mezheb'il İmâm eş-Şâfi'î, 5/122)

Râfi'î (623H)


الرافعي، عبد الكريم (٦٢٣)
«فتح العزيز بشرح الوجيز = الشرح الكبير للرافعي» (8/ 108):
«ولو اشترى مصحفا أو شيئا من اخبار الرسول صلي الله عليه وسلم ففيه طريقان (احدهما) ... (واظهرهما) القطع بالبطلان والفرق ان العبد يمكنه الاستغاثة ودفع الذل عن نفسه * قال العراقيون والكتب التى فيها آثار السلف رضي الله عنهم كالمصحف في طرد الخلاف * ولا منع من بيع كتب أبى حنيفة من الكافر لحلوها من الاثار والاخبار (وأما) كتب أصحابه رضى الله عنهم فمشحونة بها فحكمها حكم سائر الكتب المشتملة عليها * وامتنع الماوردى في الحاوى من الحاق ‌كتب ‌الحديث والفقه بالمصحف وقال ان بيعها منه صحيح لا محالة * وهل يؤمر بازالة الملك عنها فيه وجهان *»
"Kâfir Mushaf veya Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in rivayetlerinden bir şeyler satın alsa bu durumda iki tarik vardır. İki tarikten birincisi... ve iki tarikten en zahir olanı bunun kesin anlamda batıl olduğunu söylemektir. Köle satışı ile Mushaf veya Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in rivayetlerinden bir şeylerin satışının arasındaki fark şudur: Köle, yardım talebinde bulunup kendisinden zilleti def edebilir. Iraklılar ihtilafı da umumen kapsayarak dedi ki: İçerisinde selefin -Allâh kendilerinden razı olsun- asarı bulunan kitaplar Mushaf gibidir. Ebû Hanîfe'nin kitaplarını kâfire satmaktan men edilmez zira onlar asar ve rivayetlerden halidir. Ebû Hanîfe'nin ashabının kitaplarına gelince -Allah kendilerinden razı olsun-, onlar asar ve rivayetlerle doludur. Bundan dolayı onların kitapları, asar ve rivayetleri kapsayan diğer kitapların hükmündedir. Mâverdî ise el-Hâvî'de hadis ve fıkıh kitaplarını Mushaf'a ilhak etmekten imtina edip şöyle dedi: Onları kâfire satması kesinlikle sahihtir. Peki, sahip olduğu bu kitapları mülkiyetinden çıkarması kâfire emredilir mi? Bu hususta iki vecih vardır." (Râfi'î, Feth'ul Azîz bi Şerh'il Vecîz, 8/108)

İzz bin Abdisselâm (660H)


عز الدين بن عبد السلام (٦٦٠)
«الفتاوى» (ص67):
« ۳۹ - مسئلة : هل يجوز تسليم المصحف الكريم الى ذمي يجلده أم لا ؟ وهل يعصي المسلم بتسليمه إليه ويتوجه الإنكار عليه أم لا؟.
وهل يجوز ترك كتب التفسير والحديث النبوي بأيديهم أم لا؟ .
«الفتاوى» (ص68):
«لا تدفع المصاحف ولا التفاسير ولا كتب الحديث إلى كافر لا يُرجى إسلامه وينكر على فاعله، والله أعلم.»
"Soru: Mushaf-ı Kerîm'i ciltlemesi için zımmiye teslim etmek caiz midir, değil midir? Müslüman bunu zımmiye teslim edince asi olur mu? Bu Müslüman kınanır mı, kınanmaz mı?

Yine tefsir ve nebevi hadis kitaplarını zımmilerin elinde bırakmak caiz midir, değil midir?

Cevap: Mushaflar, tefsirler ve hadis kitapları, İslam'a girmesi umulmayan kâfirlere verilmez ve veren kişi kınanır. Allâh en doğrusunu bilir." (İzz bin Abdisselâm, el-Fetâvâ, sf. 67-68)
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef

İbn'ur Rif'at (710H)

ابن الرفعة (٧١٠)
«كفاية النبيه في شرح التنبيه» (9/ 99):
«هل يمنع الكافر من شراء المصحف وكتب الحديث؟ الذي نص عليه الشافعي في كتاب الجزية كما حكاه الأصحاب [المنع] ثم قال الأئمة هاهنا: إن منعنا الكافر من شراء العبد المسلم فكذلك هاهنا، وإلا فوجهان؛ لأن العبد يدفع الذل عن نفسه.
والكتب التي فيها آثار السلف ملحقة بالمصحف عند العراقيين، [وكذا التي فيها حكايات الصالحين كما حكاه الإمام في كتاب الهدنة، وقال: لست أراه كذلك وجهاً].
وامتنع الماوردي في "الحاوي" من إلحاق كتب الحديث والفقه بالمصحف.
وقال: إن بيعها منه صحيح [لا محالة]، وجزم في كتاب عقد الذمة بطريقة المنع في المصحف لأجل تحريم مسه.
وقال في كتب الحديث: إن كان المذكور فيها سيرته وصفته جاز ابتياعهم لها، وإن كان ‌فيها ‌كلامه ‌من ‌أمره ‌ونهيه ‌وأحكامه ففي البيع وجهان، وظاهر نص الشافعي إلحاق كتب الحديث بالمصحف.
ثم إذا صح البيع بما ذكرناه، فهل يؤمر بإزالة الملك [عنها]؟ فيه وجهان، ورهن هذه الأشياء مرتب على جواز بيعها كما تقدم في العبد»
"Kâfir, Mushaf ve hadis kitaplarını satın almaktan men edilir mi? Ashabın zikrettiği gibi Şâfi'î'nin cizye kitabında açıkça ifade ettiğine göre, men edilmeleridir. Bundan sonra imamlar bu hususta şöyle dedi: Eğer kâfiri, Müslüman köle satın almaktan men edersek kitap satın almada da aynı hüküm uygulanır. Köle satın almaktan men edilmiyorlarsa iki vecih vardır, zira köle kendi nefsini zillete karşı müdafaa eder.

Iraklılar nezdinde içerisinde selefin rivayetleri bulunan kitaplar da Mushaf'a ilhak edilir. İçerisinde salihlerin hikâyeleri bulunan kitaplar da böyledir. Nitekim İmam (el-Cuveynî), Hudne kitabında bunu zikredip şöyle demiştir: Ben bunun için bir gerekçe görmemekteyim.

Mâverdî, el-Hâvî kitabında hadis ve fıkıh kitaplarını Mushaf'a ilhak etmekten imtina etti ve şöyle dedi: Bu kitapların kâfire satışı kesinlikle sahihtir. Zimmet akdi kitabında ise kâfirin Mushaf'a dokunması haram olduğu için Mushaf satışından men etme yönünü kesin anlamda söyledi.

Hadis kitapları hakkındaysa şöyle dedi: İçerisinde Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in siyeri ve sıfatı varsa onlara satmak caizdir. İçerisinde Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in emri, nehyi ve ahkâmı olan kelamı varsa, satışı hakkında iki vecih vardır. Şâfi'î'nin nassının zahiri ise hadis kitaplarının Mushaf'a ilhak olmasıdır.

Zikrettiğimiz gibi alışveriş sahih olduğunda, kâfirin bunu mülkiyetinden çıkarması kendisine emredilir mi? Burada iki vecih var. Köle bahsinde geçtiği üzere bu şeyleri rehin vermek de satışının caiz oluşuna göre tertip edilmiştir." (İbn'ur Rif'at, Kifâyet'un Nebîh, 9/99)

Takiyy'ud Dîn es-Subkî (756H)


تقي الدين السبكي (٧٥٦)
«طبقات الشافعية الكبرى للسبكي» (10/ 242):
«وَأَنه لَا يجوز بيع الْكَافِر كتابا فِي علم شَرْعِي وَإِن خلا عَن الْآثَار ‌تَعْظِيمًا ‌للْعلم»
"Yine, asardan hali olsa da ilme tazim açısından şer'î ilimleri barındıran kitapları kâfire satmak câiz değildir." (Tâc'ud Dîn es-Subkî, Tabakât'uş Şâfi'îyyet'ul Kubrâ, 10/242)

İsnevî (772H)

الإسنوي (٧٧٢)
«المهمات في شرح الروضة والرافعي» (5/ 19):
«ذكر النووي أن الخلاف في بيع العبد والمصحف و [كتب الفقه] (2) إنما هو في صحة العقد. وأما التحريم فلا خلاف في ثبوته، كذا نبه عليه النووي في "الزيادات" و"شرح المهذب".
وما قاله مردود، ففي "الإيضاح" للصيمرى بالنسبة إلى كتب الفقه ما يخالفه فقال: وأما إذا اشتروا كتب الفقه والطب والنحو، فلا حرج عليهم.
وزعم بعض أصحابنا أن النصرانى إذا ابتاع كتاب المزنى كان كمن ابتاع مصحفًا، والصحيح خلافه.»
"Nevevî, köle, Mushaf ve fıkıh kitaplarını satma hususundaki ihtilafın, sadece akdin sıhhati hususunda olduğunu ve haramlığın sabit oluşu hususunda ihtilaf olmadığını zikretti. Nevevî, ez-Ziyâdât ve Şerh'ul Muhezzeb kitaplarında bu şekilde buna dikkat çekmiştir.

Nevevî'nin söylediği merduttur. Zira Saymarî'nin el-Îzâh kitabında, fıkıh kitapları hususunda buna muhalefet eden bir ibare vardır. Saymarî şöyle demiştir: Fıkıh, tıp ve nahiv kitapları satın alırlarsa mahsuru yoktur.

Ashabımızdan bazısı, bir Hristiyan, Müzenî'nin kitabını satın aldığında onun Mushaf satın alan bir Hristiyan gibi olduğunu iddia etti. Sahih görüş ise bunun hilafıdır." (İsnevî, el-Muhimmât, 5/19)

Raymî (792H)


الريمي (٧٩٢)
«المعاني البديعة في معرفة اختلاف أهل الشريعة» (1/ 452):
«مَسْأَلَةٌ: ‌عِنْدَ ‌الشَّافِعِيِّ ‌لا ‌يجوز ‌بيع ‌العبد المسلم أو المصحف من الكافر، وكذا لا يجوز أن تباع منه كتب السنن والفقه، ويجور بيع كتب أَبِي حَنِيفَةَ نفسه منهم دون كتب أصحابه، فإن خالف وباع منهم ما ذكرناه ففي الصحة قَوْلَانِ: أحدهما لا يصح، وبه قال أَحْمَد وَمَالِك في إحدى الروايتين، وبهذا قال أيضًا من الزَّيْدِيَّة النَّاصِر، وكذا المؤيد عن يَحْيَى. والثاني لا يصح ولا يقر عليه ويجبر على إزالة ملكه، وبه قال أبو حَنِيفَةَ»
«المعاني البديعة في معرفة اختلاف أهل الشريعة» (1/ 453):
«وَمَالِك في الرِوَايَة الأخرى، ومن الزَّيْدِيَّة أبو طالب ويَحْيَى. فلو دخل الكافر بهذا العبد المسلم دار الحرب فعند أَبِي حَنِيفَةَ يعتق عليه، وعند أبي طالب من الزَّيْدِيَّة لا يعتق بل يبقى على ملكه»
"Mesele: Şâfi'î'ye göre Müslüman bir köleyi veya Mushaf'ı kâfire satmak caiz değildir. Aynı şekilde Sünnet ve fıkıh kitaplarını kâfire satmak da caiz değildir. Ebû Hanîfe'nin kendi kitaplarını satmak caizdir, ancak ashabının kitapları satılmaz. Eğer biri buna muhalefet edip zikrettiğimiz kitapları satarsa, sıhhati hakkında iki kavil vardır: İki kavilden biri: Sahih değildir. Bu görüşü Ahmed, iki rivayetten birine göre Mâlik, aynı şekilde Zeydîlerden Nâsır, Mu'eyyed de Yahyâ'dan rivayet ederek seçmiştir. İkinci görüş: Sahih değildir (doğrusu "Sahihtir" olacak Allâhu a'lem), ameli ikrar edilmez ve kâfir onu mülkiyetinden çıkarmak için zorlanır. Bu görüşü Ebû Hanîfe, rivayet edilen ikinci görüşünde Mâlik ve Zeydîlerden Ebû Tâlib ile Yahyâ seçmiştir. Bir kâfir bu Müslüman köle ile Dâr'ul Harb'e girerse Ebû Hanîfe'ye göre köle azat edilir, ancak Zeydîlerden Ebû Tâlib'e göre azat edilmez, aksine kâfirin mülkiyetinde kalır." (Raymî, el-Me'ânî'l Bedî'a fî Ma'rife İhtilâf Ehl'iş Şerî'a, 1/452-453)

Demîrî (808H)


الدميري (٨٠٨)
«النجم الوهاج في شرح المنهاج» (4/ 20):
«قال: (ولا يصح شراء الكافر المصحف والمسلم في الأظهر)؛ لما في شراء المصحف من الامتهان وفي المسلم من الإذلال.
والثاني –وبه قال أبو حنيفة-: يصح، لأن الشراء سبب من أسباب الملك فيملكهما، قياسًا على الإرث، ولكن يؤمر بإزالة الملك عنهما.
وعلى هذا: ينصب القاضي من يقبضه، وقيل: يمكنه من قبضه، وقيل: يأمره بالتوكيل.
ولو قبضه بغير إذن القاضي .. صح؛ لأن التفريع على صحة البيع، والقولان جاريان في تملكه بالهبة والوصية والسلم.
والصحيح: أن كتب الحديث وآثار الصالحين كالمصحف، وجعل صاحب (البيان) كتب الفقه كذلك؛ تعظيمًا للعلم»
«النجم الوهاج في شرح المنهاج» (4/ 21):
«وشذ الماوردي فجزم بجواز بيع كتب الحديث والفقه من الكافر، والخلاف في الصحة، أما الجواز .. فلا يجوز قطعًا.
وحكم البعض منهما حكم الكامل»
"Nevevî dedi ki: Daha zahir olan görüşe göre Mushaf'ı veya Müslümanı kâfire satmak sahih değildir.

Zira Mushaf'ın satılmasında değerinin düşürülmesi, Müslümanın satılmasında ise zelil kılınması vardır.

İkincisi ki bunu Ebû Hanîfe söylemiştir: Bu sahihtir. Zira satış, mülkiyetin sebeplerindendir. Bundan dolayı, mirasa kıyas edilerek kâfir bunlara malik olur. Lakin bunları mülkiyetinden çıkarması emredilir.

Buna binaen kadı bunu teslim alacak kişiyi tayin eder. Denilmiştir ki: Kadı bunu teslim almaya imkân bulan kişiyi tayin eder. Yine şöyle denilmiştir: Ona, vekil olarak birini görevlendirmesini emreder.

Eğer biri, Kadı'nın izni olmaksızın bunu kâfirden alırsa bu sahih olur. Zira buradaki ayrılık, alışverişin sıhhati hakkındadır. İki görüş de, kâfirin hibe, vasiyet ve selem yollarıyla Mushaf'a sahip olması hakkında vuku bulur.

Sahih görüşe göre hadis ve salihlerin asar kitapları Mushaf gibidir. Beyân kitabının müellifi (Umrânî) ilme tazim açısından fıkıh kitaplarını da böyle saymıştır.

Mâverdî şaz kalıp, hadis ve fıkıh kitaplarının kâfire satılmasının caiz olduğunu kararlaştırmıştır. İhtilaf bu akdin sıhhati hakkındadır. Bunun caiz oluşuna gelince, bu kesinlikle caiz değildir.

Bu kitapların bir kısmının hükmü, kâmil kitabın hükmüdür." (Demîrî, en-Necm'ul Vehhâc, 4/20-21)

İbn'ul İrâkî (826H)


ابن العراقي (٨٢٦)
«تحرير الفتاوى» (1/ 690):
«1684 - قول "المنهاج" [ص 210، 211]: (ولا يصح شراء الكافر المصحف والمسلم في الأظهر) ينبغي أن يتعلق قوله: (في الأظهر) بالأخيرة فقط؛ فإن الأصح: القطع بأنه لا يصح شراؤه المصحف، وفرق الرافعي: بأن العبد يمكنه الاستغاثة ودفع الذل عن نفسه، وفرق الماوردي: بأن المصحف أكثر حرمة؛ بدليل حرمة مسه على المحدث، وفرق في "الأم": برجاء عتق العبد.
وينبني على هذه الفروق بيع العبد الصغير، وبيع غير المصحف مما منعناه، والله أعلم.
... وفي معنى المصحف: حديث رسول الله صلى الله عليه وسلم، وقد ذكره "الحاوي"، خلافًا للماوردي؛ فإنه لم يلحقه بالمصحف، كذا ذكره هنا، واقتصر الرافعي والنووي على حكايته عنه، لكنه فَصّل في عقد الذمة فقال: إن كان المذكور في كتب الحديث صفته وسيرته .. فيجوز قطعًا، وإن كان فيها كلامه من أمره ونهيه وأحكامه .. ففي المنع وجهان»
«تحرير الفتاوى» (1/ 691):
«قال العراقيون: وكتب الفقه التي فيها آثار السلف لها حكم المصحف في هذا، قال السبكي: الأحسن: إطلاق المنع من بيع كتب العلم للكافر وإن خلت عن الآثار؛ تعظيمًا للعلم الشرعي، قال ولده شيخنا القاضي تاج الدين: وقوله: (تعظيمًا للعلم الشرعي) يفيد جواز بيعهم كتب علوم غير شرعية، وينبغي المنع من بيع ما يتعلق منها بالشرع؛ ككتب النحو واللغة وأمثالها. انتهى.
وقال النووي: الخلاف في بيع العبد والمصحف والحديث والفقه إنما هو في صحة العقد مع أنَّه حرام بلا خلاف.
واعترضه في "المهمات" في نفي الخلاف بالنسبة إلى كتب الفقه؛ بأن في "الإيضاح" للصيمري: فأما إذا اشتروا كتب الفقه والطب والنحو .. فلا حرج عليهم، وزعم بعض أصحابنا أن النصراني إذا ابتاع كتاب "المزني" .. كان كمن ابتاع مصحفًا، والصحيح: خلافه. انتهى»
"El-Minhâc'ın (Nevevî'nin) şu sözü: Daha zahir olan görüşe göre kâfire Mushaf ve Müslüman satmak sahih değildir.

"Daha zahir olan görüşe göre" ibaresinin sadece sonuncusuyla (Müslüman satmakla) taalluk etmesi gerekir. Zira daha sahih olan, kâfire kat'î anlamda Mushaf satmanın sahih olmadığıdır. Râfi'î, kölenin yardım talebinde bulunabildiğini ve kendisinden zilleti def edebileceğini söyleyerek ayrıma gitti. Mâverdî ise Mushaf'ın daha fazla hürmete sahip olduğunu söyleyerek ayrıma gitti. Delil olarak da hades sahibinin Mushaf'a dokunmasının haram oluşunu ileri sürdü. El-Umm'da ise kölenin azat edilmesi umulur şeklinde ayrıma gitti. Yaş itibariyle küçük kölenin satışı ve satışını men ettiğimiz Mushaf'tan başka kitapların satışı bu ayrımlara bina edilir. Allâh en doğrusunu bilir (...)

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hadisleri de Mushaf manasındadır. El-Hâvî bunu, zikretmiştir ki bu Mâverdî'ye muhalefettir. Zira burada da zikrettiği gibi Mâverdî bunları Mushaf'a ilhak etmemiştir. Râfi'î ve Nevevî, ondan özetleyerek naklettiler. Ancak Mâverdî, zimmet akdinde bu meseleyi tafsilatla zikretti. Mâverdî şöyle dedi: Eğer hadis kitaplarında Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in sıfatı ve siyeri mezkûrsa kati olarak caizdir. Ama eğer kitabın içerisinde emri, nehyi ve verdiği hükümlerine dair sözleri varsa, men edilme hususunda iki vecih vardır.

Iraklılar dedi ki: İçerisinde selefin asarı olan fıkıh kitapları, bu hususta Mushaf'ın hükmüne sahiptir. Subkî dedi ki: Şeri ilimlere tazim açısından, asardan hali olsa bile ilim kitaplarını kâfire satmayı mutlak anlamda men etmek daha iyidir.

Subkî'nin oğlu Şeyhimiz Kadı Tâc'ud Dîn şöyle dedi: Subkî'nin Şeri ilimlere tazim açısından ibaresi, şunu ifade etmektedir: Kâfirlere, gayrı şer'i ilim kitaplarını satmak caizdir. Ve şeriatla ilgili kitapları onlara satmaya mani olmak gerekir, nahiv, lügat vb. kitaplar gibi. Alıntı sona erdi.

Nevevî dedi ki: Köle, Mushaf, hadis ve fıkıh (kitaplarını) satma hususundaki ihtilaf, sadece akdin sıhhati hakkındadır. Bununla beraber bu ihtilafsız olarak haramdır.

El-Muhimmât'ta ise, Saymerî'nin el-İzâh kitabında şu ibarelerin geçtiğini söyleyerek fıkıh kitaplarına nispeten ihtilafı nefyettiği için Nevevî'ye itiraz etti: Fıkıh, tıp ve nahiv kitapları satın alırlarsa mahsuru yoktur. Ashabımızdan bazısı, bir Hristiyan, Müzenî'nin kitabını satın aldığında onun Mushaf satın alan bir Hristiyan gibi olduğunu iddia etti. Sahih görüş ise bunun hilafınadır. Alıntı sona erdi." (İbn'ul İrâkî, Tahrîr'ul Fetâvâ, 1/690-691)

Zekeriyyâ el-Ensârî (926H)


زكريا الأنصاري (٩٢٦)
«أسنى المطالب في شرح روض الطالب» (2/ 7):
«(وَلَا يَتَمَلَّكُ مُصْحَفًا وَحَدِيثًا) أَيْ وَلَا ‌كُتُبَ ‌حَدِيثٍ (وَ) لَا (كُتُبَ فِقْهٍ فِيهَا آثَارٌ) لِلسَّلَفِ لِمَا فِيهِ مِنْ الْإِهَانَةِ لَهَا قَالَ السُّبْكِيُّ وَالْأَحْسَنُ أَنْ يُقَالَ كُتُبَ عِلْمٍ وَإِنْ خَلَتْ عَنْ الْآثَارِ تَعْظِيمًا لِلْعِلْمِ الشَّرْعِيِّ قَالَ ابْنُهُ الشَّيْخُ تَاجُ الدِّينِ وَتَعْلِيلُهُ يُفِيدُ جَوَازَ تَمَلُّكِهِ كُتُبِ عُلُومٍ غَيْرِ شَرْعِيَّةٍ وَيَنْبَغِي الْمَنْعُ مِنْ تَمَلُّكِ مَا يَتَعَلَّقُ مِنْهَا بِالشَّرْعِ كَكُتُبِ النَّحْوِ وَاللُّغَةِ وَفِيمَا قَالَهُ نَظَرٌ وَتَعْبِيرُ الْمُصَنِّفِ بِالتَّمَلُّكِ أَعَمُّ مِنْ تَعْبِيرِ أَصْلِهِ بِالشِّرَاءِ»
"Kâfir Mushaf ve hadise, yani hadis kitaplarına sahip olamaz. Yine içerisinde selefin asarı bulunan fıkıh kitaplarına da sahip olamaz. Zira bunda kitabı küçümsemek vardır.

Subkî dedi ki: Şöyle demek daha iyidir: Şeri ilimlere tazim açısından, asardan hali olsa bile ilim kitapları.

Subkî'nin oğlu Şeyh Tâc'ud Dîn şöyle dedi: Onun illeti, şunu ifade etmektedir: Kâfirlerin, gayrı şer'i ilim kitaplarına sahip olmaları caizdir. Ve şeriatla ilgili kitaplara sahip olmalarına mani olmak gerekir, nahiv ve lügat kitapları gibi.

Şeyh Tâc'ud Dîn'in söylediği husus tartışmaya açıktır. Musannif'in (Nevevî'nin) kullandığı "sahip olması" tabiri, aslında olan "satın almayı" tabirinden daha umumidir." (Zekeriyyâ el-Ensârî, Esne'l Metâlib, 2/7)

İbnu Hacer el-Heytemî (974H)

ابن حجر الهيتمي (٩٧٤)
«تحفة المحتاج في شرح المنهاج وحواشي الشرواني والعبادي» (4/ 229):
«(وَلَا يَصِحُّ شِرَاءُ) يَعْنِي تَمَلُّكَ (الْكَافِرِ) وَلَوْ مُرْتَدًّا لِنَفْسِهِ بِنَفْسِهِ أَوْ بِوَكِيلِهِ وَلَوْ مُسْلِمًا (الْمُصْحَفَ) يَعْنِي كَمَا هُوَ ظَاهِرٌ»
«تحفة المحتاج في شرح المنهاج وحواشي الشرواني والعبادي» (4/ 230):
«مَا فِيهِ قُرْآنٌ، وَإِنْ قَلَّ، وَإِنْ كَانَ ضِمْنَ نَحْوِ تَفْسِيرٍ أَوْ عِلْمٍ أَوْ عَلَى نَحْوِ ثَوْبٍ أَوْ جِدَارٍ مَا عَدَا النَّقْدَ لِلْحَاجَةِ وَمِنْ ثَمَّ لَوْ اشْتَرَى دَارًا بِسَقْفِهَا قُرْآنٌ بَطَلَ الْبَيْعُ فِيمَا عَلَيْهِ قُرْآنٌ وَصَحَّ فِي الْبَاقِي تَفْرِيقًا لِلصَّفْقَةِ وَمِثْلُهُ الْحَدِيثُ أَيْ مَا هُوَ فِيهِ وَلَوْ ضَعِيفًا فِيمَا يَظْهَرُ؛ لِأَنَّهُمَا أَوْلَى مِنْ الْآثَارِ الْآتِيَةِ وَكُتُبُ الْعِلْمِ الَّتِي فِيهَا آثَارُ السَّلَفِ وَذَلِكَ لِتَعْرِيضِهَا لِلِامْتِهَانِ وَبَحَثَ أَنَّ كُلَّ عِلْمٍ شَرْعِيٍّ أَوْ آلَةٍ لَهُ»
«تحفة المحتاج في شرح المنهاج وحواشي الشرواني والعبادي» (4/ 231):
«كَذَلِكَ»
"Kâfirin Mushaf'ı, yani zahiri üzere içerisinde az da olsa Kuran barındıran bir şeyi satın alması, yani kâfirin Mushaf'a sahip olması sahih değildir. Kâfir mürted olsa da, kendisi için kendisi satın alsa ya da vekili satın alsa, velev ki vekili Müslüman olsa bile böyledir. Tefsir, ilim gibi bir şeyin içerisinde Kuran bulunsa veyahut da bir elbisenin ya da duvarın üzerinde Kuran bulunsa da kâfirin satın alması sahih değildir, lakin kullanımına ihtiyaç duyulduğu için para bunun dışındadır. Bundan dolayı kâfir, tavanında Kuran olan bir ev satın alsa, üzerinde Kuran yazılı olan kısmın alışverişi batıl olur ve ticaretten ayrı tutulmasıyla geri kalan kısımda alışveriş sahih olur. Bunun bir benzeri de hadistir. Yani zahir olana göre zayıf olsa bile hadis kapsamında olan her şey. Zira bunların haram oluşu, aşağıda gelecek asarların ve içerisinde selefin asarını barındıran ilim kitaplarının haram oluşundan evladır. Bunun sebebi, kitapların değerinin düşürülmesini engellemektir. Bütün şeri ilimlerin veya şeri ilimlerin alet ilimlerinin böyle olduğu hususu müzakere edilmiştir." (Heytemî, Tuhfet'ul Muhtâc, 4/229-231)
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef

Ahmed bin Kâsım el-İbâdî (992H)

أحمد بن قاسم العبادي (992)
«تحفة المحتاج في شرح المنهاج وحواشي الشرواني والعبادي» (4/ 229):
«(قَوْلُهُ»
«تحفة المحتاج في شرح المنهاج وحواشي الشرواني والعبادي» (4/ 230):
«مَا فِيهِ قُرْآنُ) شَامِلٌ لِلتَّمِيمَةِ، وَهُوَ مُتَّجِهٌ؛ لِأَنَّهَا لَا تَنْقُصُ عَنْ الْأَحَادِيثِ الضَّعِيفَةِ وَلَا عَنْ آثَارِ السَّلَفِ بَلْ تَزِيدُ كَمَا هُوَ ظَاهِرٌ
وَالْجَوَابُ عَنْ إرْسَالِ كُتُبِهِ - عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ - لِلْكُفَّارِ مُمْكِنٌ وَمُخْرِجٌ لِجِلْدِهِ، وَإِنْ لَمْ تَنْقَطِعْ النِّسْبَةُ وَلَيْسَ بَعِيدًا إذْ لَيْسَ قُرْآنًا وَلَا نَحْوَهُ وَحُرْمَةُ الْمَسِّ أَمْرٌ آخَرُ أَيْ، وَقَدْ تَقَدَّمَ ذَلِكَ، وَهَلْ يَشْمَلُ مَا فِيهِ قُرْآنٌ وَلَوْ حَرْفًا وَيَحْتَمِلُ أَنَّ الْحَرْفَ إنْ أُثْبِتَ فِيهِ بِقَصْدِ الْقُرْآنِيَّةِ امْتَنَعَ الْبَيْعُ حِينَئِذٍ، وَإِلَّا فَلَا (قَوْلُهُ: بَطَلَ الْبَيْعُ فِيمَا عَلَيْهِ قُرْآنٌ) نَقَلَهُ فِي شَرْحِ الْإِرْشَادِ عَنْ فَتْوَى بَعْضِهِمْ ثُمَّ خَالَفَهُ (قَوْلُهُ: الَّتِي فِيهَا آثَارُ السَّلَفِ) هَذَا الصَّنِيعُ صَرِيحٌ فِي أَنَّ سَبَبَ الْمَنْعِ تِلْكَ الْآثَارُ فَيُؤْخَذُ مِنْ ذَلِكَ الْمَنْعُ إذَا تَجَرَّدَتْ عَنْ الْعِلْمِ وَلَا يَبْعُدُ أَنَّ غَيْرَ السَّلَفِ مِنْ مَشَاهِيرِ عُلَمَاءِ الْأُمَّةِ وَصُلَحَائِهِمْ كَالسَّلَفِ وَشَمِلَ كُتُبُ الْعِلْمِ الَّتِي فِيهَا الْآثَارُ كُتُبَ غَيْرِ الشَّرْعِيِّ وَيُوَجَّهُ بِأَنَّ سَبَبَ الْمَنْعِ الْآثَارُ فَلَا يَضُرُّ ضَمُّ غَيْرِهَا إلَيْهَا وَلَا يَخْفَى أَنَّ مَنْسُوخَ التِّلَاوَةِ فَقَطْ مِنْ الْقُرْآنِ أَوْلَى بِالْمَنْعِ مِنْ الْآثَارِ؛ لِأَنَّهُ كَلَامُ اللَّهِ، وَإِنَّمَا زَالَ عَنْهُ وَصْفُ الْقُرْآنِيَّةِ فَقَطْ بَلْ قَدْ يُقَالُ يَنْبَغِي الْمَنْعُ فِي مَنْسُوخِ التِّلَاوَةِ وَالْحُكْمِ لِذَلِكَ فَلْيُتَأَمَّلْ. وَإِنَّ التَّمَائِمَ أَوْلَى بِالْمَنْعِ مِنْ الْأَحَادِيثِ وَالْآثَارِ فَلْيُتَأَمَّلْ ثُمَّ رَأَيْته فِي شَرْحِ الْعُبَابِ قَالَ، وَإِنْ أَيْ وَاَلَّذِي يَظْهَرُ أَنَّ الْمُرَادَ بِالسَّلَفِ هُنَا مَا يَعُمُّ أَئِمَّةَ الْخَلَفِ إلَخْ.
وَأَمَّا الْأَحَادِيثُ الْمُتَّفَقُ عَلَى وَضْعِهَا فَيَنْبَغِي أَنْ يُقَالَ إنْ تَضَمَّنَتْ آثَارًا لِلسَّلَفِ أَوْ مَا فِي مَعْنَى الْآثَارِ امْتَنَعَ بَيْعُهَا مِنْ الْكَافِرِ، وَإِلَّا فَلَا وَلَا يَبْعُدُ أَنَّ أَسْمَاءَ الْأَنْبِيَاءِ سِيَّمَا نَبِيَّنَا كَالْآثَارِ (قَوْلُهُ: وَبُحِثَ أَنَّ كُلَّ عِلْمٍ إلَخْ) الْمُعْتَمَدُ خِلَافُهُ م ر، »
"Heytemî'nin şu sözü: İçerisinde Kuran barındıran.

Bu, temimeyi de (muskayı da) kapsar. Bu seçilen görüştür. Zira temime, zayıf hadislerden ve selefin asarından aşağı kalmaz. Aksine, zahir olduğu üzere temime onu aşar.

Her ne kadar Kuran'a nispeti inkitaya uğramasa da, Rasûlullâh Aleyh'is Salâtu ve's Selâm'ın kâfirlere mektup göndermesine cevap vermek mümkündür ve cildi sebebiyle bir çıkar yolu vardır. Bu uzak bir ihtimal de değildir, zira bu Kur'ân da değildir, benzeri de değildir. Dokunmasının haram oluşu ise başka bir şeydir ki, yani bu önceden geçmiştir. İçerisinde bir harf dahi olsa Kuran barındıran bir şeyi bu kapsar mı? İhtimaldir ki harf, Kuran kastıyla konulduysa, bu durumda alışverişten men edilir, aksi halde men edilmez.

Heytemî'nin şu sözü: Üzerinde Kuran yazılı olan kısımda alışveriş batıl olur.

Şerh'ul İrşâd'da bunu, bazılarının fetvası olarak nakletti sonra da buna muhalefet etti.

Heytemî'nin şu sözü: İçerisinde selefin asarını barındıran.

Bu ileri sürülen mesele apaçıktır ki bunun men edilmesinin sebebi bu asardır. Bundan anlaşılan kitap, ilimden soyut olduğu zaman bu menedilmenin kalkmasıdır. Seleften olmayan ümmetin meşhur uleması ve ümmetin salih olanlarının selef gibi olması uzak değildir. İçerisinde asar barındıran ilim kitapları, içerisinde asar barındıran gayrı şer'i kitapları da kapsar. Bu şu yöndendir: Satışın men edilmesinin sebebi asardır. Bundan dolayı asardan başka bir şeyi onlara vermede zarar yoktur. Allâh'ın kelamı olduğu için Kuran'dan sadece neshedilmiş bir tilavetin satılmasının men edilmiş olmasının, asarın satışının men edilişinden evla olması bilinen bir şeydir.  Sadece Kuranî vasıf ondan zail olmuştur. Hatta şöyle denilebilir: Neshedilmiş tilavetin ve hükümlerin de bu sebepten dolayı men edilmesi gerekir. Bunun üzerinde düşünülsün.

Temimelerin men edilmesi, hadis ve asarların men edilmesinden evladır. Bunun üzerinde düşünülsün. Sonra onu, Ubâb şerhinde şöyle derken gördüm: Yani burada, zahir olan selefle kastedilen halef imamlarını da kapsamaktadır. İla ahir.

Uydurulmuş olması üzerinde ittifak edilmiş hadislere gelince, şöyle denilmesi gerekir: Eğer seleften asar barındırıyorsa veyahut da asar anlamında olan şeyleri kapsıyorsa, kâfire satılmasından men edilir. Aksi halde men edilmez. Nebî isimlerini barındıran, özellikle de bizim nebimizin ismini barındıran şeylerin de bu kapsamda olması uzak değildir.

Heytemî'nin şu sözü: Bütün şeri ilimlerin veya şeri ilimlerin alet ilimlerinin böyle olduğu hususu müzakere edilmiştir.

Mutemet görüş bunun hilafınadır. Muhammed er-Ramlî bunu söylemiştir." (Ahmed bin Kâsım el-İbâdî, Hâşiye alâ Tuhfet'il Muhtâc, 4/229-231)

Hatîb eş-Şirbînî (977H)


الخطيب الشربيني (٩٧٧)
«مغني المحتاج إلى معرفة معاني ألفاظ المنهاج» (2/ 334):
«(وَلَا يَصِحُّ شِرَاءُ الْكَافِرِ) وَلَوْ مُرْتَدًّا لِنَفْسِهِ أَوْ لِمِثْلِهِ (الْمُصْحَفَ) كُلَّهُ أَوْ بَعْضَهُ وَلَا يَتَمَلَّكُهُ بِسَلَمٍ وَلَا بِهِبَةٍ وَلَا وَصِيَّةٍ وَلَا ‌كُتُبَ ‌حَدِيثٍ وَلَا آثَارَ سَلَفٍ وَلَا كُتُبَ فِقْهٍ فِيهَا شَيْءٌ مِنْ الثَّلَاثَةِ لِمَا فِي ذَلِكَ مِنْ الْإِهَانَةِ لَهَا. قَالَ الْأَذْرَعِيُّ فِي الْقُوتِ: وَالْمُرَادُ بِآثَارِ السَّلَفِ حِكَايَاتُ الصَّالِحِينَ لِمَا فِي ذَلِكَ مِنْ الْإِهَانَةِ وَالِاسْتِهْزَاءِ بِهِمْ. قَالَ السُّبْكِيُّ: وَالْأَحْسَنُ أَنْ يُقَالَ: كُتُبَ عِلْمٍ، وَإِنْ خَلَتْ عَنْ الْآثَارِ تَعْظِيمًا لِلْعِلْمِ الشَّرْعِيِّ اهـ.
وَهَذَا لَا بَأْسَ بِهِ. قَالَ ابْنُهُ: وَتَعْلِيلُهُ يُفِيدُ جَوَازَ تَمَلُّكِهِ كُتُبَ عُلُومٍ غَيْرِ شَرْعِيَّةٍ، وَيَنْبَغِي مَنْعُهُ مِنْ تَمَلُّكِ مَا يَتَعَلَّقُ مِنْهَا بِالشَّرْعِ كَكُتُبِ النَّحْوِ وَاللُّغَةِ. قَالَ شَيْخُنَا وَفِيمَا قَالَهُ نَظَرٌ: أَيْ بَلْ الظَّاهِرُ الْجَوَازُ وَهُوَ كَذَلِكَ، وَلَوْ نَسَخَ الْكَافِرُ مُصْحَفًا: أَيْ أَوْ شَيْئًا مِمَّا ذُكِرَ مِنْ ‌كُتُبِ ‌حَدِيثٍ أُمِرَ بِإِزَالَةِ الْمِلْكِ عَنْهُ. قَالَ ابْنُ عَبْدِ السَّلَامِ: وَلَا يُمَكَّنُ الْكَافِرُ مِنْ تَجْلِيدِ الْمُصْحَفِ اهـ.
وَلَا»
«مغني المحتاج إلى معرفة معاني ألفاظ المنهاج» (2/ 335):
«يُسَلَّمُ إلَيْهِ وَلَوْ رُجِيَ إسْلَامُهُ بِخِلَافِ تَمْكِينِهِ مِنْ الْقِرَاءَةِ لِمَا فِي تَمْكِينِهِ مِنْ الْإِهَانَةِ، وَقَدْ عَمَّتْ الْبَلْوَى بِتَمَلُّكِ أَهْلِ الذِّمَّةِ الدَّرَاهِمَ وَالدَّنَانِيرَ وَعَلَيْهَا الْآيَاتُ مِنْ الْقُرْآنِ. وَلَمْ يُنْكِرْ ذَلِكَ أَحَدٌ مِنْ السَّلَفِ وَلَا مِنْ الْخَلَفِ. قَالَ بَعْضُ الْمُتَأَخِّرِينَ: وَكَأَنَّهُ سُومِحَ فِي ذَلِكَ لِلْحَاجَةِ»
"Mürted olsa dahi kâfire, kendisi için veyahut da kendisi gibi birisi için, Mushaf'ın hepsini veyahut da bir kısmını satmak sahih değildir. Kâfir Mushaf'a selem, hibe ve vasiyet yollarıyla da sahip olamaz. Yine hadis kitapları ve selefin asarı ve bu üç şeyden birini (Kur'ân, hadis veyahut da asar) içeren fıkıh kitaplarını da kâfire satmak caiz değildir. Bunun sebebi, (kâfire satılmak suretiyle) bunların değerinin düşürülmesidir.

Ezra'î, Kût'ta şöyle dedi: Selefin asarından kastedilen, sâlihlerin hikâyeleridir. Zira bunları küçümseyip alay ederler.

Subkî dedi ki: Şöyle demek daha iyidir: Şeri ilimlere tazim açısından, asardan hali olsa bile ilim kitapları. Subkî'den alıntı sona erdi.

Ama bunda bir beis yoktur. Subkî'nin oğlu (Şeyh Tâc'ud Dîn) şöyle dedi: Onun illeti, şunu ifade etmektedir: Kâfirlerin, gayrı şer'i ilim kitaplarına sahip olmaları caizdir. Şeriatla ilgili kitaplara kâfirin sahip olmasına mani olmak gerekir, nahiv ve lügat kitapları gibi.

Şeyhimiz (Zekeriyyâ el-Ensârî) dedi ki: "Şeyh Tâc'ud Dîn'in söylediği husus tartışamaya açıktır, yani aksine, zahir olan caiz olduğudur." Ki bu mesele şeyhimizin dediği gibidir.

Bir kâfir Mushaf'ın nüshasını yapsa, yani veyahut da hadis kitapları cinsinden zikredilen şeylerden birinin nüshasını yapsa, bunu mülkiyetinden çıkarması emredilir.

İbnu Abd'is Selâm dedi ki: Kâfire, Mushaf'ı ciltleme imkânı verilmez. İbnu Abd'is Selâm'dan alıntı burada sona erdi.

Kâfirin İslam'ı umulsa bile kendisine Mushaf teslim edilmez. Bu, kâfire okuma imkânı vermenin hilafınadır. Zira kâfire böyle bir imkân verildiğinde Mushaf'ı küçümseme söz konusudur. Zimmet ehlinin, üzerinde Kur'ân'dan ayetler bulunan dirhem ve dinarlara sahip olmaları belası yayılmıştır. Seleften ve haleften hiç kimse de buna karşı çıkmamıştır. Müteahhir ulemadan bazısı şöyle demiştir: İhtiyaç sebebiyle sanki buna müsamaha gösterilmiştir." (Hatîb eş-Şirbînî, Muğni'l Muhtâc, 2/334-335)


«الإقناع في حل ألفاظ أبي شجاع» (2/ 277):
«وَإِسْلَام ‌من ‌يَشْتَرِي ‌لَهُ ‌وَلَو بوكالة مصحف أَو نَحوه ككتب حَدِيث أَو كتب علم فِيهَا آثَار السّلف أَو مُسلم أَو مُرْتَد لَا يعْتق عَلَيْهِ لما فِي ملك الْكَافِر للمصحف وَنَحْوه من الإهانة وللمسلم من الإذلال وَقد قَالَ الله تَعَالَى {وَلنْ يَجْعَل الله للْكَافِرِينَ على الْمُؤمنِينَ سَبِيلا} ولبقاء علقَة الْإِسْلَام فِي الْمُرْتَد بِخِلَاف من يعْتق عَلَيْهِ كأبيه أَو ابْنه فَيصح لانْتِفَاء إذلاله بِعَدَمِ اسْتِقْرَار ملكه»
"Vekâlet ile dahi olsa, kendisi için Mushaf veya hadis kitapları gibi içerisinde selefin asarları olan ilim kitapları, azat edilmeyen Müslüman veya bir mürtet satın alanın İslâm'ı bir şarttır. Zira Mushaf ve benzeri kâfirin mülkiyetinde olunca küçümsenmiş olur, Müslüman da zelil kılınmış olur. Allâhu Teâlâ da şöyle buyurmaktadır: "Allâh, mü'minlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir." (en-Nisâ, 4/141) Mürtedin İslâm ile alakası devam etmektedir. Bu hüküm, baba veya oğul gibi azat olan köleyi satın almasının hilafınadır, zira bu sahihtir. Bunun illeti ise mülkiyetin devamlılığı söz konusu olmadığı için zilletin olmamasıdır." (Hatîb eş- Şirbînî, el-İknâ fî Halli Elfâzi Ebî Şucâ, 2/277)

Şems'ud Dîn er-Ramlî (1004H)


الرملي، شمس الدين (١٠٠٤)
«نهاية المحتاج إلى شرح المنهاج» (3/ 388):
«(وَلَا يَصِحُّ شِرَاءُ) يَعْنِي تَمَلُّكَ (الْكَافِرِ) وَلَوْ مُرْتَدًّا لِنَفْسِهِ أَوْ لِمِثْلِهِ بِنَفْسِهِ أَوْ بِوَكِيلِهِ وَلَوْ مُسْلِمًا (الْمُصْحَفَ) يَعْنِي مَا فِيهِ قُرْآنٌ وَإِنْ قَلَّ وَلَوْ كَانَ فِي ضِمْنٍ نَحْوَ تَفْسِيرٍ أَوْ عِلْمٍ فِيمَا يَظْهَرُ.
نَعَمْ يَتَسَامَحُ بِتَمَلُّكِ الْكَافِرِ الدَّرَاهِمَ وَالدَّنَانِيرَ الَّتِي عَلَيْهَا شَيْءٌ مِنْ الْقُرْآنِ لِلْحَاجَةِ إلَى ذَلِكَ، وَيُلْحَقُ بِهَا فِيمَا يَظْهَرُ مَا عَمَّتْ بِهِ الْبَلْوَى أَيْضًا مِنْ شِرَاءِ أَهْلِ الذِّمَّةِ الدُّورَ وَقَدْ كُتِبَ فِي سَقْفِهَا شَيْءٌ مِنْ الْقُرْآنِ فَيَكُونُ مُغْتَفَرًا لِلْمُسَامَحَةِ بِهِ غَالِبًا إذْ لَا يُقْصَدُ بِهِ الْقُرْآنِيَّةُ كَمَا وَسَمُوا نَعَمَ الْجِزْيَةِ بِذِكْرِ اللَّهِ»
«نهاية المحتاج إلى شرح المنهاج» (3/ 389):
«مَعَ أَنَّهَا تَتَمَرَّغُ فِي النَّجَاسَةِ، نَبَّهَ عَلَى ذَلِكَ الزَّرْكَشِيُّ، وَمِثْلُ الْقُرْآنِ الْحَدِيثُ وَلَوْ ضَعِيفًا فِيمَا يَظْهَرُ إذْ هُوَ أَوْلَى مِنْ الْآثَارِ الْآتِيَةِ وَكُتُبُ الْعِلْمِ الَّتِي بِهَا آثَارُ السَّلَفِ لِتَعْرِيضِهَا لِلِامْتِهَانِ، بِخِلَافِ مَا إذَا خَلَتْ عَنْ الْآثَارِ وَإِنْ تَعَلَّقَتْ بِالشَّرْعِ كَكُتُبِ نَحْوٍ وَلُغَةٍ خِلَافًا لِبَعْضِهِمْ، وَيُمْنَعُ الْكَافِرُ مِنْ وَضْعِ يَدِهِ عَلَى الْمُصْحَفِ لِتَجْلِيدِهِ كَمَا قَالَهُ ابْنُ عَبْدِ السَّلَامِ وَإِنْ رُجِيَ إسْلَامُهُ، بِخِلَافِ تَمْكِينِهِ مِنْ الْقِرَاءَةِ لِمَا فِي تَمْكِينِهِ مِنْ الِاسْتِيلَاءِ عَلَيْهِ مِنْ الْإِهَانَةِ»
"Kâfirin Mushaf'ı satın alması, yani Mushaf'a sahip olması, sahih değildir. Kâfir mürtet olsa da, kendisi için veya kendisi gibi biri için satın alsa ya da onun vekili satın alsa, velev ki vekili Müslüman olsa bile böyledir. Mushaf'dan kasıt, içerisinde az da olsa Kur'ân bulunan şeydir. Zahir olana göre velev ki tefsir veya ilim (kitapları) içerisindeyse de böyledir.

Evet kâfirin, üzerinde Kur'ân'dan bir şey bulunan dirhem ve dinarlara sahip olmasına ihtiyaç sebebiyle müsamaha gösterilmiştir. Zahir olana göre, belanın yine umumileştiği, zimmet ehlinin, tavanında Kur'ân'dan bir şey yazılı olan evleri satın almalarının da buna mülhak olduğudur. Buna çoğunlukla müsamaha gösterildiği için affedilir. Zira necaset içerisinde debelenmesine rağmen cizye hayvanlarını Yüce Allâh'ın zikriyle işaretlediklerinde olduğu gibi bu yazıyla Kur'ân kastedilmemektedir. Bu hususa Zerkeşî dikkat çekmiştir. Zahir olana göre Kur'ân'ın bir benzeri de zayıf olsa bile hadistir, zira bu ileride gelecek asardan evladır. İçerisinde selefin asarını barındıran ilim kitapları da böyledir. Bu, asardan hali olan kitapların hilafınadır, velev ki nahiv ve lügat kitapları gibi şeriatla ilgili olsa bile. Bu bazı âlimlerin görüşlerinin hilafınadır. Kâfir, ciltlemek için elini Mushaf'ın üzerine koymaktan men edilir. Nitekim bunu İbnu Abdisselâm söylemiştir. Kâfirin Müslüman olması umulsa bile bu böyledir. Zira ona elini Mushaf'ın üzerine koyma imkânı verildiğinde küçümseme söz konusudur. Bu, okuma imkânı vermenin hilafınadır. Zira kitabın üzerine elini koyma imkânı verildiğinde kitabın değerini düşürmek söz konusudur." (Şems'ud Dîn er-Ramlî, Nihâyet'ul Muhtâc, 3/388-389)
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef

Ebu'd Diyâ Nûr'ud Dîn Alî bin Alî eş-Şebrâmelsî (1087H)

 
حاشية أبي الضياء نور الدين بن علي الشبراملسي الأقهري (١٠٨٧هـ)
«نهاية المحتاج إلى شرح المنهاج» (3/ 388):
«(قَوْلُهُ: الْكَافِرِ) أَيْ يَقِينًا، فَلَوْ كَانَ مَشْكُوكًا فِي كُفْرِهِ فَيَنْبَغِي أَنْ يُقَالَ: إنْ كَانَ فِي دَارِ الْإِسْلَامِ صَحَّ وَإِنْ كَانَ فِي دَارِ الْكُفْرِ لَمْ يَصِحَّ؛ لِأَنَّ أَصْلَ الْكُفْرِ أَخْذًا مِنْ قَوْلِهِ السَّابِقِ كَمَنْ جُهِلَ رِقُّهُ وَحُرِّيَّتُهُ لِأَنَّ الْغَالِبَ عَدَمُ الْحَجْرِ.
ثُمَّ رَأَيْت فِي كَلَامِ سم عَلَى بَهْجَةٍ مَا نَصُّهُ: قَوْلُهُ: وَبِهَدْيِ مَنْ تُشْتَرَى لَهُ السِّنُ إلَخْ لَوْ شَكَّ فِي إسْلَامِهِ، فَإِنْ كَانَ بِدَارِ الْإِسْلَامِ فَيَتَّجِهُ الصِّحَّةُ لِأَنَّهُ مَحْكُومٌ شَرْعًا بِإِسْلَامِهِ، وَإِنْ كَانَ فِي دَارِ الْكُفْرِ فَهَلْ يَصِحُّ أَيْضًا؛ لِأَنَّ الْكُفْرَ مَانِعٌ، وَالْأَصْلُ عَدَمُ الْمَانِعِ أَوْ لَا يَصِحُّ؛ لِأَنَّ الْإِسْلَامَ شَرْطٌ فِي صِحَّةِ هَذَا الْبَيْعِ، وَهُوَ مَشْكُوكٌ فِيهِ؛ وَلِأَنَّ الظَّاهِرَ أَنَّهُ مَحْكُومٌ بِكُفْرِ مَنْ بِدَارِ الْكُفْرِ بِدَلِيلِ أَنَّهُ يُحْكَمُ بِكُفْرِ اللَّقِيطِ إذَا لَمْ يَعْلَمْ بِهَا مُسْلِمٌ فِيهِ نَظَرٌ، وَلَعَلَّ الْمُتَّجِهَ الثَّانِيَ فَلْيُتَأَمَّلْ اهـ (قَوْلُهُ: الْمُصْحَفِ) خَرَجَ جِلْدُهُ الْمُنْفَصِلُ عَنْهُ فَإِنَّهُ وَإِنْ حَرُمَ مَسُّهُ لِلْمُحْدِثِ يَصِحُّ بَيْعُهُ لِلْكَافِرِ كَمَا أَفْتَى بِهِ شَيْخُنَا الرَّمْلِيُّ.
[فَرْعٌ] اشْتَرَى مُسْلِمٌ وَكَافِرٌ مُصْحَفًا فَالْمُعْتَمَدُ صِحَّتُهُ لِلْمُسْلِمِ فِي نِصْفِهِ مَرَّ اهـ سم عَلَى حَجّ (قَوْلُهُ: مَا فِيهِ قُرْآنٌ) وَلَوْ تَمِيمَةً، ثُمَّ قَالَ: وَهَلْ يَشْمَلُ مَا فِيهِ قُرْآنٌ وَلَوْ حَرْفًا.
وَيُحْتَمَلُ أَنَّ الْحَرْفَ إنْ أَثْبَتَ فِيهِ بِقَصْدِ الْقُرْآنِيَّةِ امْتَنَعَ الْبَيْعُ حِينَئِذٍ، وَإِلَّا فَلَا اهـ سم عَلَى حَجّ (قَوْلُهُ: نَعَمْ يُتَسَامَحُ إلَخْ) هَلْ يَأْتِي مِثْلُ ذَلِكَ فِي الْخَاتَمِ؟ فِيهِ نَظَرٌ، وَيَنْبَغِي أَنْ يُقَالَ إنْ قَصَدَ بِهِ التَّمْيِيزَ جَازَ بَيْعُهُ لَهُ وَإِلَّا فَلَا (قَوْلُهُ: لِلْحَاجَةِ إلَى ذَلِكَ) أَيْ لِحَاجَتِهِمْ إلَى ذَلِكَ وَالْمَنْعُ لَهُمْ مِنْ التَّعَامُلِ بِهَا إضْرَارٌ لَهُمْ وَقَدْ أُمِرْنَا بِعَدَمِهِ، وَظَاهِرُهُ وَلَوْ كَانَ فِي الْبَلَدِ غَيْرُهَا وَتَيَسَّرَتْ الْمُعَامَلَةُ بِهِ لِمَا فِي الْمَنْعِ مِنْ الْإِضْرَارِ لَهُمْ فِي الْجُمْلَةِ (قَوْلُهُ: مِنْ شِرَاءِ أَهْلِ الذِّمَّةِ إلَخْ) خِلَافًا لحج هُنَا، لَكِنَّهُ وَافَقَ مَرَّ فِي شَرْحِ الْإِرْشَادِ سم حَيْثُ قَالَ بِالْبُطْلَانِ فِيمَا كُتِبَ عَلَيْهِ قُرْآنٌ مِنْهَا دُونَ غَيْرِهِ تَفْرِيقًا لِلصَّفْقَةِ (قَوْلُهُ: وَقَدْ كُتِبَ فِي سَقْفِهَا) أَيْ أَوْ جُدُرِهَا لِلْعِلَّةِ الْمَذْكُورَةِ (قَوْلُهُ: فَيَكُونُ مُتَغَفَّرًا (...) لِلْمُسَامَحَةِ) وَيَنْبَغِي أَنَّ مِثْلَ ذَلِكَ الثَّوْبِ الْمَكْتُوبِ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ لِعَدَمِ قَصْدِ الْقُرْآنِيَّةِ بِمَا يُكْتَبُ عَلَيْهِ إلَّا أَنْ يُقَالَ: الْغَالِبُ فِيمَا يُكْتَبُ عَلَى الثِّيَابِ أَنْ يُقْصَدَ بِهِ»
«نهاية المحتاج إلى شرح المنهاج» (3/ 389):
«التَّبَرُّكُ لِلَابِسٍ فَأَشْبَهَ التَّمَائِمَ، عَلَى أَنَّ فِي مُلَابَسَتِهِ لِبَدَنِ الْكَافِرِ امْتِهَانًا لَهُ، وَلَا كَذَلِكَ مَا يُكْتَبُ عَلَى السَّفُوفِ.
وَفِي حَجّ مَا نَصُّهُ: أَوْ عَلَى نَحْوِ ثَوْبٍ أَوْ جِدَارٍ مَا عَدَا النَّقْدَ لِلْحَاجَةِ (قَوْلُهُ: وَمِثْلُ الْقُرْآنِ الْحَدِيثُ) وَلَا فَرْقَ فِي الْقُرْآنِ بَيْنَ كَوْنِهِ مَنْسُوخَ التِّلَاوَةِ وَلَوْ مَعَ نَسْخِ الْحُكْمِ وَغَيْرِهِ، قَالَ سم: وَمِثْلُ الْمُصْحَفِ التَّوْرَاةُ وَالْإِنْجِيلُ فَيَمْتَنِعُ إذَا لَمْ يَعْلَمْ تَغْيِيرَهُمَا (قَوْلُهُ: وَلَوْ ضَعِيفًا) أَيْ وَذَلِكَ؛ لِأَنَّا لَمْ نَقْطَعْ بِنَفْيِ نِسْبَتِهِ عَنْهُ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - وَخَرَجَ بِالتَّضْعِيفِ الْمَوْضُوعُ (قَوْلُهُ: وَكُتُبُ الْعِلْمِ الَّتِي بِهَا آثَارُ السَّلَفِ) كَالْحِكَايَاتِ الْمَأْثُورَةِ عَنْ الصَّالِحِينَ اهـ زِيَادِيٌّ.
وَفِي سم عَلَى حَجّ: وَلَا يَبْعُدُ أَنَّ أَسْمَاءَ الْأَنْبِيَاءِ سِيَّمَا نَبِيِّنَا كَالْآثَارِ ا. هـ.
وَنُقِلَ عَنْ الْعَلَّامَةِ شَيْخِنَا سُلَيْمَانَ الْبَابِلِيِّ تَخْصِيصُ ذَلِكَ بِمَنْ لَا يَعْتَقِدُ تَعْظِيمَ ذَلِكَ النَّبِيِّ كَالنَّصَارَى بِالنِّسْبَةِ لِسَيِّدِنَا مُوسَى انْتَهَى.
أَقُولُ: وَفِيهِ وَقْفَةٌ وَيَنْبَغِي الْأَخْذُ بِإِطْلَاقِهِمْ، وَيَنْبَغِي أَنَّ مِثْلَ ذَلِكَ أَسْمَاءُ صُلَحَاءِ الْمُؤْمِنِينَ حَيْثُ وُجِدَ مَا يُعَيِّنُ الْمُرَادَ بِهَا كَأَبِي بَكْرِ بْنِ أَبِي قُحَافَةَ (قَوْلُهُ: لِتَعْرِيضِهَا لِلِامْتِهَانِ) يُؤْخَذُ مِنْ هَذَا بِالْأَوْلَى أَنَّهُ يَحْرُمُ عَلَى الْمُسْلِمِ إذَا اسْتَفْتَاهُ ذِمِّيٌّ أَنْ يَكْتُبَ لَهُ فِي السُّؤَالِ وَالْجَوَابِ لَفْظُ الْجَلَالَةِ فَتَنَبَّهْ لَهُ فَإِنَّهُ يَقَعُ كَثِيرًا الْخَطَأُ فِيهِ (قَوْلُهُ: كَكُتُبِ نَحْوٍ) أَيْ إنْ خَلَتْ عَنْ بِسْمِ اللَّهِ كَمَا هُوَ ظَاهِرٌ (قَوْلُهُ: خِلَافًا لِبَعْضِهِمْ) تَبِعَهُ حَجّ (قَوْلُهُ: لِتَجْلِيدِهِ) ظَاهِرُهُ وَإِنْ اُحْتِيجَ لِلتَّجْلِيدِ وَانْحَصَرَ فِي الْكَافِرِ، وَهُوَ ظَاهِرٌ لِأَنَّ غَايَةَ مَا يَتَرَتَّبُ عَلَى عَدَمِ تَمْكِينِهِ مِنْهُ نُقْصَانُ وَرَقِهِ أَوْ تَلَفِهِ وَلَمْ يَنْظُرُوا لَهُ فِي غَيْرِ هَذِهِ الصُّورَةِ (قَوْلُهُ: بِخِلَافِ تَمْكِينِهِ مِنْ الْقِرَاءَةِ) أَيْ إذَا رُجِيَ إسْلَامُهُ بِأَنْ فُهِمَ ذَلِكَ مِنْ حَالِهِ.
أَمَّا إذَا لَمْ يُرْجَ إسْلَامُهُ فَإِنَّهُ يُمْنَعُ مِنْهَا، وَالْمُخَاطَبُ بِالْمَنْعِ الْحَاكِمُ لَا الْآحَادُ لِمَا فِيهِ مِنْ الْفِتْنَةِ»
"Müellifin şu sözü: Kâfir.

Yani yakinen kâfir olması... Eğer küfrü hususunda şek edilen biriyse şöyle denilmesi gerekir: Eğer Dâr'ul İslâm'da gerçekleştiyse, akit sahihtir. Ancak Dâr'ul Küfür'de gerçekleştiyse, akit sahih değildir, zira Dâr'ul Küfür'de asıl, küfürle hükmedileceğidir. Bu, müellifin evvelde geçen şu kavlinden alınmıştır: "Köleliği ve hürlüğü meçhul olan kişi gibi. Zira galip olan hacrın olmadığıdır."

Sonra İbnu Kâsım el-İbâdî'nin Behcet üzerine yazdığı eserde şöyle yazdığını gördüm: "Müellifin şu kavli: "Satın aldığı kişinin yaşının itibarıyla... İla ahir" Eğer İslâm'ı hususunda şek içerisindeyse; Dâr'ul İslâm'da olduğunda akdin sıhhati seçilen görüştür, zira şeriat açısından İslâm'ına hükmedilir.

Ancak Dâr'ul Küfür'de olduğunda akit yine sahih midir, zira küfür bir manidir ve asıl olan maninin olmamasıdır yahut da akit sahih değil midir, zira bu alışverişin sıhhatinde İslâm bir şarttır ve bu kişinin İslâm'ı hakkında şek vardır? Yine zahir olan bu kişinin Dâr'ul Küfür'de olması sebebiyle küfrüne hükmedildiğidir, buna delil de Dâr'ul Küfür içerisinde Müslümanların olduğu bilinmiyorsa bir lakit bulununca küfrü ile hükmedilmesidir.

Bu hususun düşünülmesi gerekir, ancak seçilen görüşün ikincisi olması muhtemeldir. Bu husus üzerine düşün. Alıntı sona erdi.

Şu sözü: "Mushaf."

Bu hükümden Mushaf'tan ayrılmış olan cildi çıkarılmıştır, zira her ne kadar muhdes olanın dokunması haram olsa da kâfire satılması sahihtir. Nitekim Şeyhimiz Ramlî bu yönde fetva vermiştir.

[Bölüm] Bir Müslüman ve kâfir (ortaklaşa) Mushaf satın alsa, itimat edilen, Müslümanın satın aldığı yarısında alışverişin sahih olduğudur. Bu daha önce geçmişti. İbnu Kâsım el-İbâdî'nin İbnu Hacer el-Heytemî'ye yaptığı şerhten alıntı sona erdi.

Şu sözü: İçerisinde Kur'ân bulunan.

Temime olsa dahi. Sonra şöyle dedi: İçerisinde bir harf dahi olsa Kuran barındıran bir şeyi de bu kapsar mı? İhtimaldir ki harf, Kur'ân kastıyla konulduysa, bu durumda alışverişten men edilir, aksi halde men edilmez. İbnu Kâsım el-İbâdî'nin İbnu Hacer el-Heytemî'ye yaptığı şerhten alıntı sona erdi.

Şu sözü: Evet, müsamaha gösterilir. İla ahir.

Yüzük içinde aynısı geçerli mi? Bu hususta biraz düşünülmesi gerekir. Şöyle denilmesi gerekir: Eğer üzerinde yazılı ayetle yüzüğü ayırt etme kastı varsa, kâfire satmak caizdir, aksi takdirde caiz değildir.

Şu sözü: Buna ihtiyaç olduğu için.

Yani, buna ihtiyaç duydukları için. Bu dirhemlerle muamele yapmalarını men etmek onlara zarar vermektir, biz ise onlara zarar vermemekle emrolunduk. Beldede bu dirhemler ve dinarlar dışında dirhem ve dinar olsa bile ve diğer dirhemin ve dinarın kullanılması kolay olsa bile, sözün zahiri yine kullanılacağı yönündedir, zira cümleten onlara zarar vermemiz menedilmiştir.

Şu sözü: Ehl-i Zimmet'in satın almasından... İla ahir.

Bu İbnu Hacer el-Heytemî'nin görüşüne muhalif bir görüştür. Lâkin burada Muhammed er-Ramlî, Şerhûl İrşâd'da İbnu Kâsım el-İbâdî'ye muvafakat etti. Nitekim İbnu Hacer el-Heytemî, üzerinde Kur'ân yazılan şeyin satışının batıl olduğunu ve -alışverişten kalan kısmından ayırarak- üzerinde Kur'ân yazılı olmayan kısımda alışverişin sahih olduğunu söyledi.

Şu sözü: Tavanına yazılmış.

Yani mezkûr illetten dolayı veya duvara yazıldıysa.

Şu sözü: Buna müsamaha gösterildiği (...) için affedilir.

Üzerinde Kuran'dan bir şeyin yazılı olduğu elbisenin de böyle olması gerekir zira üzerine yazılanda Kuran kastı yoktur. Ancak şöyle denilirse: Çoğunlukla elbiselerin üzerine yazılan, elbiseyi giyen için teberrüktür. Bu durumdaysa temimelere benzer ki kâfirin bedeninin bunu giymesi üzerine Kur'ân'dan bir şeyin yazılı olduğu elbisenin değerini düşürmektir.

Tavanlara yazılan ise böyle değildir.

İbnu Hacer el-Heytemî'nin eserinde şöyle geçmektedir: veyahut da bir elbisenin ya da duvarın üzerinde Kur'ân yazılı bulunsa da kâfirin satın alması sahih değildir, lakin kullanımına ihtiyaç duyulduğu için (üzerinde Kur'ân yazılı olan) para bunun dışındadır.

Şu sözü: Kur'ân'ın benzeri de hadistir.

Tilavetinin neshedilmiş olup olmaması arasında, hatta hükmünün neshedilmiş olması veya bundan başka bir şey olup olmaması arasında fark yoktur.

İbnu Kâsım el-İbâdî şöyle demektedir: Mushaf'ın benzeri Tevrat ve İncil'dir, eğer değiştirildiğini bilmiyorsa satmaktan menedilir.

Şu sözü: Zayıf olsa bile.

Yani hadis zayıf olsa bile. Zira Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e nispetini kesinlikle kesmiyoruz (hadis olma ihtimali var). Ancak mevzu hadisler, zayıf hadis kapsamından çıkmıştır.

Şu sözü: Veyahut da selefin asarını içeren ilim kitapları.

Sâlihlerden nakledilen hikâyeler gibi. Alî ez-Ziyâdî'den alıntı sona erdi.

İbnu Kâsım el-İbâdî, İbnu Hacer el-Heytemî'ye yaptığı şerhte şöyle demektedir: Nebî isimlerini barındıran, özellikle de bizim nebimizin ismini barındıran şeylerin asar gibi olması uzak değildir. Alıntı sona erdi.

Allâme şeyhimiz Suleymân el-Bâbilî'den, efendimiz Mûsâ'yı tazim etme hususunda Hristiyanlar da olduğu gibi, bunun sadece mezkûr nebiye tazim göstermeyen birisine satmaya has olduğu nakledilmiştir. Alıntı sona erdi.

Ben derim ki: Onun dediği hususta durmak lazım. Bunu mutlak anlamda (tüm nebileri kapsadığını) kabul etmek gerekir. Müminlerin sâlih olanlarının isimlerinin de böyle olması gerekir. Bu durum ise Ebû Bekir bin Ebî Kuhâfe'de örneğinde olduğu gibi murad muayyen olarak zikredildiğinde böyledir.

Şu sözü: Bunun sebebi, kitapların değerinin düşürülmesidir.

Evla olarak şu alınır: Bir zimmi, Müslüman'dan fetva istediğinde Müslüman'ın soru veya cevapta Lafzı Celale'yi yazması haramdır. Bu hususa iyice dikkat et, zira bu hususta yapılan hata çok fazla vuku bulmaktadır.

Şu sözü: Nahiv kitabı gibi.

Yani sözün zahiri üzere Bismillâh'dan hali olursa.

Şu sözü: Bazılarının görüşüne muhalif olarak.

Bu görüşe İbnu Hacer el-Heytemî tabi olmuştur.

Şu sözü: Ciltlemesi için.

Bu sözün zahiri, velev ki ciltlemesine ihtiyaç olsa da ve sadece kâfirde bulunsa bile böyle olduğudur. Bu zahirdir. Zira kâfirin Mushaf'ı ciltlemesine imkân sağlamamak en fazla Mushaf'ın sayfalarının azalması veya sayfalarının telef olmasına kadar gider. Bu suretten başka bir şey için kâfire Muhsaf'ı vermeyi göz önünde bulundurmadılar.

Şu sözü: Ona okuma imkânı verilmesinin hilafınadır.

Yani, Kâfirin İslam'a girmesi umuluyorsa ki bu da onun hâlinden anlaşılıyorsa... Ama kâfirin İslam'ı umulmadığında o bundan men edilir. Men etmekle muhatap olan kişi de hâkimdir, fertler değildir. Zira fertlerin men etmesinde fitne vardır." (Nûr'ud Dîn Alî eş-Şebrâmelsî, Hâşiyetun alâ Nihâyet'ul Muhtâc, 3/388-389)

Mağribî er-Raşîdî (1096H)


حاشية أحمد بن عبد الرزاق المعروف بالمغربي الرشيدي (١٠٩٦هـ)
«نهاية المحتاج إلى شرح المنهاج» (3/ 388):
«[شِرَاء الْكَافِر الْمُصْحَف]
(قَوْلُهُ إذْ لَا يَقْصِدُ بِهِ الْقُرْآنِيَّةَ) قَضِيَّتُهُ أَنَّهُ لَا يَبْطُلُ إلَّا بَيْعُ مَا قُصِدَ بِهِ الْقُرْآنِيَّةُ، وَيَرِدُ عَلَيْهِ مَا مَرَّ مِنْ الْقُرْآنِ الْمَكْتُوبِ فِي ضِمْنِ عِلْمٍ أَوْ نَحْوِهِ، ثُمَّ إنَّ كَوْنَ مَا ذَكَرَ لَمْ يُقْصَدْ بِهِ الْقُرْآنِيَّةُ فِي مَقَامِ الْمَنْعِ إذْ لَا صَارِفَ لَهُ عَنْ الْقُرْآنِيَّةِ، بَلْ إنَّمَا كُتِبَ لِلتَّبَرُّكِ بِالْقُرْآنِ مِنْ حَيْثُ إنَّهُ قُرْآنٌ كَمَا لَا يَخْفَى.
نَعَمْ هُوَ لَمْ يَقْصِدْ بِهِ الدِّرَاسَةَ فَلَوْ عَلَّلَ بِهِ لَكَانَ لَهُ وَجْهٌ»
«نهاية المحتاج إلى شرح المنهاج» (3/ 389):
«قَوْلُهُ: نَعَمْ الْجِزْيَةُ) صَوَابُهُ نَعَمْ الصَّدَقَةُ، وَقَوْلُهُ بِذِكْرِ اللَّهِ الْأَوْضَحُ بِاسْمِ اللَّهِ (قَوْلُهُ: كَكُتُبِ نَحْوٍ وَلُغَةٍ) أَيْ وَفِقْهٍ كَمَا فِي شَرْحِ الرَّوْضِ»
"[Kâfirin Mushaf Satın Alması]

Şu sözü: Zira bununla Kur'ân kastedilmemektedir.

Buradan anlaşılan kendisiyle sadece Kur'ân kastedilen şeyin satışının batıl olduğunun kastedildiğidir. Daha önce geçen ilim (kitaplarının) ve benzerlerinin içerisine yazılmış Kur'ân bunun hakkındadır. Onun, kendisiyle Kur'ân'ın kastedilmediği şeklinde zikrettiği şey men edilme hususundadır, zira onu Kuran oluşundan azledecek bir şey yoktur; aksine sadece Kur'ân ile teberrük için yazılmıştır, bu da bilindiği üzere Kur'ân'dır.

Tabi ki bununla öğretmeyi kastetmemiş, eğer illetlendirseydi sözünün bir yönü olurdu.

Şu sözü: Cizye hayvanlarını.

Bunun doğrusu sadaka hayvanları olmasıdır.

Şu sözü: Allâh'ın zikri ile.

Allâh'ın ismi ibaresi ile cümle daha açıktır.

Şu sözü: Nahiv ve lügat kitapları gibi...

Yani fıkıh (kitapları) da... Nitekim bu (İmâm Nevevî'nin) Ravz (isimli eserinin) şerhinde geçmektedir." (Mağribî er-Raşîdî, Hâşiyetun alâ Nihâyet'ul Muhtâc, 3/388-389)
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef

Cemel (1204H)


الجمل (١٢٠٤)
«حاشية الجمل على شرح المنهج = فتوحات الوهاب بتوضيح شرح منهج الطلاب» (3/ 19):
«(قَوْلُهُ مُصْحَفٌ) أَيْ مَا فِيهِ قُرْآنٌ وَلَوْ فِي ضِمْنِ عِلْمٍ كَالنَّحْوِ أَوْ ضِمْنِ تَمِيمَةٍ وَمَا يُوجَدُ نَظْمُهُ فِي غَيْرِ الْقُرْآنِ لَا يَحْرُمُ بَيْعُهُ لِكَافِرٍ إلَّا إنْ قَصَدَ بِهِ الْقُرْآنِيَّةَ بِخِلَافِ مَا لَا يُوجَدُ نَظْمُهُ إلَّا فِي الْقُرْآنِ لَا يَحْتَاجُ إلَى قَصْدٍ اهـ. ح ل (قَوْلُهُ أَيْضًا مُصْحَفٌ) الْمُرَادُ بِهِ مَا فِيهِ قُرْآنٌ وَإِنْ قَلَّ وَلَوْ حَرْفًا إنْ قَصَدَ أَنَّهُ مِنْ الْقُرْآنِ وَلَوْ كَانَ فِي ضِمْنِ نَحْوِ تَفْسِيرٍ أَوْ عِلْمٍ فِيمَا يَظْهَرُ نَعَمْ يُتَسَامَحُ بِتَمَلُّكِ الْكَافِرِ الدَّرَاهِمَ وَالدَّنَانِيرَ الَّتِي عَلَيْهَا شَيْءٌ مِنْ الْقُرْآنِ لِلْحَاجَةِ إلَى ذَلِكَ وَيَلْحَقُ بِهِ فِيمَا يَظْهَرُ مَا عَمَّتْ بِهِ الْبَلْوَى أَيْضًا مِنْ شِرَاءِ أَهْلِ الذِّمَّةِ الدُّورَ وَقَدْ كُتِبَ فِي سَقْفِهَا أَوْ جُدُرِهَا شَيْءٌ مِنْ الْقُرْآنِ فَيَكُونُ مُغْتَفَرًا لِلْمُسَامَحَةِ بِهِ غَالِبًا إذْ لَا يُقْصَدُ بِهِ الْقُرْآنِيَّةُ كَمَا وَسَمُوا نَعَمِ الْجِزْيَةِ بِذِكْرِ اللَّهِ تَعَالَى مَعَ أَنَّهَا تَتَمَرَّغُ فِي النَّجَاسَةِ وَمِثْلُ الْقُرْآنِ الْحَدِيثُ وَلَوْ ضَعِيفًا فِيمَا يَظْهَرُ إذْ هُوَ أَوْلَى مِنْ الْآثَارِ الْآتِيَةِ، وَكُتُبُ الْعِلْمِ الَّتِي بِهَا آثَارُ السَّلَفِ بِخِلَافِ مَا إذَا خَلَتْ عَنْ الْآثَارِ وَإِنْ تَعَلَّقَتْ بِالشَّرْعِ كَكُتُبِ نَحْوٍ وَلُغَةٍ خَلَتْ عَنْ اسْمِ اللَّهِ وَيُمْنَعُ الْكَافِرُ مِنْ وَضْعِ يَدِهِ عَلَى الْمُصْحَفِ لِتَجْلِيدِهِ كَمَا قَالَهُ ابْنُ عَبْدِ السَّلَامِ وَإِنْ رُجِيَ إسْلَامُهُ لِمَا فِي تَمْكِينِهِ مِنْ الِاسْتِيلَاءِ عَلَيْهِ مِنْ الْإِهَانَةِ بِخِلَافِ تَمْكِينِهِ مِنْ الْقِرَاءَةِ انْتَهَى شَرْحُ م ر مَعَ زِيَادَةٍ وَقَوْلُهُ لِلْمُسَامَحَةِ بِهِ غَالِبًا وَيَنْبَغِي أَنَّ مِثْلَ ذَلِكَ الثَّوْبُ الْمَكْتُوبُ عَلَيْهِ شَيْءٌ مِنْ الْقُرْآنِ لِعَدَمِ قَصْدِ الْقُرْآنِيَّةِ بِمَا يُكْتَبُ عَلَيْهِ إلَّا أَنْ يُقَالَ الْغَالِبُ فِيمَا يُكْتَبُ عَلَى الثِّيَابِ أَنْ يُقْصَدَ بِهِ التَّبَرُّكُ بِلَا لُبْسٍ فَأَشْبَهَ التَّمَائِمَ عَلَى أَنَّ فِي مُلَابَسَتِهِ لِبَدَنِ الْكَافِرِ امْتِهَانًا لَهُ وَلَا كَذَلِكَ مَا يُكْتَبُ عَلَى السُّقُوفِ وَقَوْلُهُ بِخِلَافِ تَمْكِينِهِ مِنْ الْقِرَاءَةِ أَيْ إذَا رُجِيَ إسْلَامُهُ بِأَنْ فُهِمَ ذَلِكَ مِنْهُ أَمَّا إذَا لَمْ يُرْجَ إسْلَامُهُ فَإِنَّهُ يُمْنَعُ مِنْهَا وَالْمُخَاطَبُ بِالْمَنْعِ الْحَاكِمُ لَا الْآحَادُ لِمَا فِيهِ مِنْ الْفِتْنَةِ اهـ. ع ش عَلَيْهِ
(قَوْلُهُ أَيْضًا مُصْحَفٌ) أَيْ مَا فِيهِ قُرْآنٌ وَإِنْ قَلَّ كَلَوْحٍ أَوْ رِسَالَةٍ أَوْ تَمِيمَةٍ لِأَنَّ دُخُولَ الْأَسْمَاءِ الْمُعَظَّمَةِ تَحْتَ أَيْدِيهِمْ إهَانَةٌ لَهَا وَأَجَازَ الْعَلَّامَةُ ابْنُ عَبْدِ الْحَقِّ التَّمِيمَةَ لِمَنْ رُجِيَ إسْلَامُهُ وَكَذَا الرِّسَالَةُ اقْتِدَاءً بِفِعْلِهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - وَالتَّوْرَاةُ غَيْرُ الْمُبْدَلَةِ كَذَلِكَ وَإِنْ كَانَتْ الْيَهُودُ تُعَظِّمُهَا وَالْإِنْجِيلُ وَإِنْ كَانَتْ النَّصَارَى تُعَظِّمُهُ إذْ رُبَّمَا يُبْدِلُونَهَا عَلَى مَا عِنْدَهُمْ وَلِلْإِهَانَةِ أَيْضًا اهـ. بِرْمَاوِيٌّ
(قَوْلُهُ أَوْ كُتُبِ عِلْمٍ فِيهَا آثَارُ السَّلَفِ) كَالْحِكَايَاتِ الْمَأْثُورَةِ عَنْ الصَّالِحِينَ اهـ. ز ي وَفِي سم عَلَى حَجّ وَلَا يَبْعُدُ أَنَّ أَسْمَاءَ الْأَنْبِيَاءِ
سِيَّمَا نَبِيَّنَا كَالْآثَارِ اهـ. وَنُقِلَ عَنْ الْعَلَّامَةِ شَيْخِنَا سُلَيْمَانَ الْبَابِلِيِّ تَخْصِيصُ ذَلِكَ بِمَنْ لَا يَعْتَقِدُ تَعْظِيمَ ذَلِكَ النَّبِيِّ كَالنَّصَارَى بِالنِّسْبَةِ لِسَيِّدِنَا مُوسَى اهـ. أَقُولُ وَفِيهِ وَقْفَةٌ وَيَنْبَغِي أَنَّ مِثْلَ ذَلِكَ أَسْمَاءُ صُلَحَاءِ الْمُؤْمِنِينَ حَيْثُ وُجِدَ مَا يُعَيِّنُ الْمُرَادَ بِهَا كَأَبِي بَكْرِ بْنِ أَبِي قُحَافَةَ اهـ. ع ش عَلَى م ر
(قَوْلُهُ فِيهَا آثَارُ السَّلَفِ) هِيَ الْحِكَايَاتُ وَالْأَخْبَارُ عَنْهُمْ فَإِنْ خَلَتْ الْكُتُبُ عَنْهَا جَازَ أَيْ»
«حاشية الجمل على شرح المنهج = فتوحات الوهاب بتوضيح شرح منهج الطلاب» (3/ 20):
«صَحَّ الْبَيْعُ وَلَوْ كُتُبَ الْحَرَامِ وَالْحَلَالِ الَّتِي هِيَ الْفِقْهُ اهـ. حَلَبِيٌّ وَاَلَّذِي اعْتَمَدَهُ الشَّوْبَرِيُّ أَنَّهُ لَا يَصِحُّ بَيْعُ كُتُبِ الْفِقْهِ لِأَنَّهُ لَا يَتَقَاعَدُ عَنْ آثَارِ السَّلَفِ إذْ هُوَ أَثَرُ النَّبِيِّ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - بِخِلَافِ آلَةِ الْفِقْهِ الْمُجَرَّدَةِ عَنْ الْآثَارِ وَعَنْ الْقُرْآنِ فَيَصِحُّ بَيْعُهَا اهـ. شَيْخُنَا.
وَعِبَارَةُ الْبِرْمَاوِيِّ وَظَاهِرُ كَلَامِهِمْ أَنَّ الْعِلْمَ الشَّرْعِيَّ إذَا خَلَا عَنْ الْآثَارِ الْمَذْكُورَةِ وَالْقُرْآنِ يَجُوزُ بَيْعُهُ لِلْكَافِرِ وَهَذَا هُوَ الْمُعْتَمَدُ وَالْفَرْقُ أَنَّ آثَارَ السَّلَفِ يُسْتَهْزَأُ بِهَا انْتَهَتْ»
"Şu sözü: Mushaf.

Yani içerisinde Kuran bulunan her şey. Nahiv gibi bir ilim içerisinde yer alsa bile veyahut da temime içerisinde yer alsa bile. Nizamı Kuran'dan başka bir şeyde bulunan şeyin kâfire satılması haram değildir, ancak bununla Kuranî nizam kastedilirse başka. Bu, nizamı Kuran'dan başka bir şeyde bulunmayan kelimelerin aksinedir ki bu durumda kasta ihtiyaç yoktur. Ebu'l Ferec el-Halebî'den alıntı burada sona erdi.

Yine şu sözü: Mushaf.

Bundan kasıt, bunun Kuran'dan olduğu kastedildiğinde içerisinde az da olsa, bir harf de olsa Kuran bulunan şeydir. Zahir olana göre velev ki tefsir veya ilmin içerisindeyse de böyledir. Evet, kâfirin üzerinde Kuran'dan bir şey bulunan dirhem ve dinarlara sahip olmasına ihtiyaç sebebiyle müsamaha gösterilmiştir. Zahir olana göre, belanın yine umumileştiği, zimmet ehlinin, tavanında veya duvarlarında Kuran'dan bir şey yazılı olan evi satın almalarının da buna mülhak olduğudur. Buna çoğunlukla müsamaha gösterildiği için affedilir. Zira necaset içerisinde debelenmesine rağmen cizye hayvanlarını Yüce Allah'ın zikriyle işaretlediklerinde olduğu gibi bununla Kuran kastedilmemektedir. Zahir olana göre Kuran'ın bir benzeri de zayıf olsa bile hadistir, zira bu gelecek asarlardan evladır. İçerisinde selefin asarını barındıran ilim kitapları da böyledir. Bu, asardan hali olan kitapların hilafınadır, velev ki Allah'ın isminden hali olan nahiv ve lügat kitapları gibi şeriatla ilgili olsa bile. Kâfir, ciltlemek için elini Mushaf'ın üzerine koymaktan men edilir. Nitekim bunu İbnu Abdisselâm söylemiştir. Kâfirin Müslüman olması umulsa bile bu böyledir. Zira ona, Mushaf'a el koyma imkânı verildiğinde küçümseme söz konusudur. Bu kâfire okuma imkânı verilmesinin hilafınadır. Ziyadelerle Muhammed er-Ramlî'nin şerhi burada sona erdi.

Şu sözü: Çoğunlukla buna müsamaha edildiği için.

Üzerinde Kuran'dan bir şeyin yazılı olduğu elbisenin de böyle olması gerekir zira üzerine yazılanda Kuran kastı yoktur. Ancak şöyle denilirse: Çoğunlukla elbiselerin üzerine yazılan teberrük içindir, giyilmek için değildir. Bu durumdaysa temimelere benzer ki kâfirin bedeninin bunu giymesi üzerine Kur'ân'dan bir şeyin yazılı olduğu elbisenin değerini düşürmektir.

Tavanlara yazılan ise böyle değildir.

Şu sözü: Ona okuma imkânı vermenin hilâfınadır.

Yani, kâfirin Müslüman olması umuluyorsa ve bu ondan anlaşılıyorsa. Ama Müslüman olması umulmuyorsa ondan men edilir. Men etmekle muhatap olan hâkimdir, fertler değildir. Zira bunda fitne vardır. Alî Şebrâmelsî'nin bunun üzerine yaptığı açıklama sona erdi.

Şu sözü: Yine Mushaf.

Yani levha, mektup veya temime gibi içerisinde az da olsa Kuran barındıran. Zira tazim edilen isimlerin onların eline geçmesinde o isimlerin değerinin düşürülmesi vardır.

Allâme İbnu Abdilhak, Müslüman olması umulan kâfire temime verilmesine cevaz vermiştir. Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in fiilini örnek alarak mektup göndermek de böyledir.

Yahudiler tazim etse de değiştirilmemiş Tevrat ve Hristiyanlar tazim etse de değiştirilmemiş İncil de böyledir. Zira kendi ellerindekine göre onları değiştirebilirler ve yine bunda o kitapların değerinin düşürülmesi söz konusudur. Birmâvî'den alıntı sona erdi.

Şu sözü: Veyahut da selefin asarını içeren kitaplar.

Sâlihlerden nakledilen hikâyeler gibi. Alî ez-Ziyâdî'den alıntı sona erdi.

İbnu Kâsım el-İbâdî'nin İbnu Hacer el-Heytemî'nin kitabına yaptığı şerhte şöyle denilmiştir: Nebî'nin isimlerinin, özellikle de Nebimizin isminin asarlar gibi oluşu uzak değildir. Alıntı sona erdi.

Allâme şeyhimiz Suleymân el-Bâbilî, bu nebiye tazim göstermeyen birisine satmak olarak kayıt düşmüştür. Efendimiz Mûsâ'yı tazim etme hususunda Hristiyanlar gibi. Alıntı sona erdi.

Ben derim ki: Onun dediğinde durmak lazım. Müminlerin sâlih olanlarının da böyle olması gerekir. Bundan murad, muayyen olarak zikredildiğinde böyledir. Ebû Bekir bin Ebî Kuhâfe'de olduğu gibi. Alî eş-Şebrâmelsî'nin Muhammed er-Ramlî'nin kitabına yaptığı açıklama sona erdi.

Şu sözü: Veyahut da selefin asarını içeren.

Bu, seleften gelen hikâye ve rivayetlerdir. Eğer kitaplar bundan haliyse caiz olur. Yani alışveriş sahih olur. Velev ki fıkıh olan helal ve haram kitapları olsa bile. Halebî'den alıntı sona erdi.

Şevberî'nin itimat ettiği ise şudur: Fıkıh kitaplarının satışı sahih değildir. Zira selefin asarının bulunmasından kaçınması söz konusu değildir. Zira fıkıh Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in asarıdır. Bu ise asar ve Kuran bulunmayan fıkıh âletlerinin (âlet ilimlerinin) hilafınadır ki bunların satışı sahihtir. Şeyhimiz'den (Zekeriyyâ el-Ensârî'den) alıntı sona erdi.

Birmâvî'nin ibaresi şu şekildedir: Onların sözlerinin zahiri, şer'i ilmin mezkûr asardan ve Kuran'dan hali olduğunda kâfire satışının caiz olduğu yönündedir. Mutemet görüş de budur. Farkı ise selefin asarıyla alay edilmesidir. Alıntı sona erdi." (Cemel, Hâşiyetun alâ Şerh'il Menhec 3/19-20)
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef

Suleymân el-Buceyramî (1221H)

 
سليمان البُجَيْرَمِيّ (١٢٢١هـ )
«حاشية البجيرمي على الخطيب = تحفة الحبيب على شرح الخطيب» (1/ 235):
«وَفِي حَاشِيَةِ ابْنِ شَرَفٍ قَوْلُهُ: وَقِرَاءَةُ قُرْآنٍ أَيْ مِنْ مُسْلِمٍ بَالِغٍ، أَمَّا الْكَافِرُ الْمَرْجُوُّ إسْلَامُهُ فَلَنَا تَمْكِينُهُ مِنْ الْقِرَاءَةِ لَا مِنْ الْمَسِّ؛ لِأَنَّ حُرْمَتَهُ آكِدٌ. اهـ. فَإِنْ لَمْ يُرْجَ إسْلَامُهُ مُنِعَ وَلَا يُشْتَرَطُ فِي الْمَنْعِ كَوْنُهُ مِنْ الْإِمَامِ، بَلْ يَجُوزُ مِنْ الْآحَادِ؛ لِأَنَّهُ نَهْيٌ عَنْ مُنْكَرٍ وَهُوَ لَا يَخْتَصُّ بِالْإِمَامِ كَمَا فِي ع ش عَلَى م ر»
"İbnu Şeref'in Hâşiye'sinde şöyle geçmektedir: Kur'ân'ı okumak, yani baliğ bir Müslümanın okuması. İslâm'ı umulan kâfire gelince, ona okuma imkânı verilir, ancak Kur'ân'a dokunamaz. Zira kâfirin Kur'ân'a dokunmasının haramlığı daha fazla tekit edilmiştir. Alıntı sona erdi. Eğer İslâm'ı umulmuyorsa okuma imkânı verilmesine mani olunur. Men etmeyi imamın yapması şart değildir, aksine fertlerin men etmesi caizdir zira bu münkerden nehyetmektir. Münkerden nehyetmek de sadece imama has değildir. Nitekim bu, Alî eş-Şebrâmelsî'nin Muhammed er-Ramlî'ye yaptığı şerhte geçmektedir." (Suleymân el-Buceyramî, Hâşiye ala'l Hatîb, 1/235)

 
«حاشية البجيرمي على الخطيب = تحفة الحبيب على شرح الخطيب» (3/ 14):
«قَوْلُهُ: (وَإِسْلَامُ مَنْ يَشْتَرِي إلَخْ) الْمُرَادُ بِالْمُصْحَفِ مَا فِيهِ قُرْآنٌ وَإِنْ قَلَّ، وَذَلِكَ يَشْمَلُ التَّمِيمَةَ؛ وَهُوَ مُتَّجَهٌ. وَخَرَجَ بِالْمُصْحَفِ جِلْدُهُ الْمُنْفَصِلُ عَنْهُ، فَيَصِحُّ بَيْعُهُ لِلْكَافِرِ وَإِنْ لَمْ تَنْقَطِعْ نِسْبَتُهُ عَنْهُ سم. نَعَمْ يُتَسَامَحُ بِتَمْلِيكِ الْكَافِرِ الدَّرَاهِمَ وَالدَّنَانِيرَ الَّتِي عَلَيْهَا شَيْءٌ مِنْ الْقُرْآنِ لِلْحَاجَةِ إلَى ذَلِكَ، وَيُلْحَقُ بِهِ فِيمَا يَظْهَرُ مَا عَمَّتْ بِهِ الْبَلْوَى مِنْ شِرَاءِ أَهْلِ الذِّمَّةِ الدُّورَ وَقَدْ كُتِبَ فِي سَقْفِهَا شَيْءٌ مِنْ الْقُرْآنِ، فَيَكُونُ مُغْتَفَرًا لِلْمُسَامَحَةِ بِهِ غَالِبًا إذْ لَا يُقْصَدُ بِهِ الْقُرْآنِيَّةُ كَمَا وَسَمَّوْا نَعَمْ الْجِزْيَةُ بِذِكْرِ اللَّهِ تَعَالَى مَعَ أَنَّهَا قَدْ تَتَمَرَّغُ فِي النَّجَاسَةِ. وَمِثْلُ الْقُرْآنِ الْحَدِيثُ وَلَوْ ضَعِيفًا فِيمَا يَظْهَرُ إذْ هُوَ أَوْلَى مِنْ آثَارِ السَّلَفِ. بِخِلَافِ مَا إذَا خَلَتْ عَنْ الْآثَارِ وَإِنْ تَعَلَّقَتْ بِالشَّرْعِ كَكُتُبِ نَحْوِ فِقْهٍ خَلَا عَنْ اسْمِ اللَّهِ. وَيُمْنَعُ الْكَافِرُ مِنْ وَضْعِ يَدِهِ عَلَى الْمُصْحَفِ لِتَجْلِيدِهِ كَمَا قَالَهُ ابْنُ عَبْدِ السَّلَامِ وَإِنْ رُجِيَ إسْلَامُهُ، بِخِلَافِ تَمْكِينِهِ مِنْ الْقِرَاءَةِ لِمَا فِي تَمْكِينِهِ مِنْ الِاسْتِيلَاءِ عَلَيْهِ مِنْ الْإِهَانَةِ شَرْحِ م ر وع ش.
قَوْلُهُ (آثَارَ السَّلَفِ) أَيْ حِكَايَاتِ الصَّالِحِينَ كَطَبَقَاتِ الشَّعْرَانِيِّ، أَمَّا الْخَالِيَةُ كَكُتُبِ نَحْوٍ وَلُغَةٍ فَيَصِحُّ وَإِنْ تَعَلَّقَتْ بِالشَّرْعِ خِلَافًا لِبَعْضِهِمْ؛ شَرْحِ م ر»

"Şu sözü: Satın alanın Müslüman olması ila ahir.

Mushaf'tan kastedilen içerisinde az da olsa Kuran barındıran şeydir. Bu temimeyi de kapsar ki bu seçilen görüştür. Mushaf'tan ayrı olan Mushaf'ın cildi, Mushaf kapsamından çıkar. Bu sebeple her ne kadar Mushaf'a nispet edilmeye devam etse de kâfire satışı sahihtir. Bunu İbnu Kâsım el-İbâdî söylemiştir.

Evet, kâfirin üzerinde Kuran'dan bir şey bulunan dirhem ve dinarlara sahip olmasına ihtiyaç sebebiyle müsamaha gösterilmiştir. Zahir olana göre, belanın umumileştiği zimmet ehlinin tavanında Kuran yazılı olduğu evleri satın almaları da buna mülhaktır. Çoğunlukla bununla Kuran kastedilmediği için buna müsamaha gösterildiği için affedilir. Nitekim necasetin içerisinde debelenmiş olmasına rağmen cizye hayvanlarını Yüce Allah'ın zikriyle işaretledikleri gibi.

Zahir olana göre zayıf olsa bile hadis, Kuran'ın bir benzeridir. Zira bunun haramlığı, selefin asarından evladır. Bu, Allah'ın isminden hali olan fıkıh gibi kitaplar gibi şeriatla alakalı olsa da asardan hali olan kitapların hilafınadır.

Mushaf'ı ciltlemesi için kâfir, elini Mushaf'ın üzerine koymaktan men edilir. Nitekim bunu İbnu Abdisselam söylemiştir. Bu kişinin İslam'ı umulsa bile böyledir. Bu, ona okuma imkânı vermenin hilafınadır. Zira kâfire, kitaba el koyma imkânı verildiğinde kitabın değerini düşürmek söz konusudur. Bu, Muhammed er-Ramlî'nin ve Alî eş-Şebrâmelsî'nin şerhidir.

Şu sözü: Selefin asarı.

Yani Şa'rânî'nin Tabakât kitabı gibi salihlerin hikâyeleri. Nahiv ve lügat gibi bunlardan hâli olan kitaplara gelince, şeriat ile alakası olsa bile sahihtir. Bu, bazısının görüşünün hilafınadır. Bu, Muhammed er-Ramlî'nin şerhidir." (Buceyramî, Hâşiye ala'l Hatîb, 3/14)


«حاشية البجيرمي على شرح المنهج = التجريد لنفع العبيد» (2/ 174):
«(قَوْلُهُ: مُصْحَفٌ) أَيْ: مَا فِيهِ قُرْآنٌ، وَلَوْ حَرْفًا إنْ قَصَدَ أَنَّهُ مِنْ الْقُرْآنِ ح ل وَلَوْ فِي ضِمْنِ عِلْمٍ كَالنَّحْوِ، أَوْ فِي ضِمْنِ تَمِيمَةٍ لَا فِي الدَّرَاهِمِ، وَالدَّنَانِيرِ، وَسُقُوفِ الْبُيُوتِ قَالَ شَيْخُنَا لِأَنَّهُ لَا يُقْصَدُ بِهِ الْقُرْآنِيَّةَ، وَمَا يُوجَدُ نَظْمُهُ فِي غَيْرِ الْقُرْآنِ لَا يَحْرُمُ بَيْعُهُ لِكَافِرٍ إلَّا إنْ قُصِدَ بِهِ الْقُرْآنِيَّةَ بِخِلَافِ مَا لَا يُوجَدُ نَظْمُهُ إلَّا فِي الْقُرْآنِ لَا يَحْتَاجُ إلَى قَصْدٍ ح ل، وَخَرَجَ بِالْمُصْحَفِ جِلْدُهُ الْمُنْفَصِلُ عَنْهُ؛ لِأَنَّهُ وَإِنْ حَرُمَ لِلْمُحْدِثِ يَصِحُّ بَيْعُهُ لِلْكَافِرِ، وَلَوْ اشْتَرَى مُسْلِمٌ، وَكَافِرٌ مُصْحَفًا فَالْمُعْتَمَدُ صِحَّتُهُ لِلْمُسْلِمِ فِي نِصْفِهِ م ر سم عَلَى حَجّ وع ش عَلَى م ر. وَهَذِهِ الصُّورَةُ يُشِيرُ لَهَا قَوْلُ الشَّارِحِ الْآتِي: وَشِرَاءُ الْبَعْضِ مِنْ ذَلِكَ كَشِرَاءِ الْكُلِّ. (قَوْلُهُ: ‌كَكُتُبِ ‌حَدِيثٍ) وَلَوْ ضَعِيفَةً ع ش.
(قَوْلُهُ: آثَارُ السَّلَفِ) هِيَ: الْحِكَايَاتُ، وَالْأَخْبَارُ عَنْ الصَّالِحِينَ فَإِنْ خَلَتْ عَنْهَا جَازَ أَيْ: صَحَّ الْبَيْعُ، وَلَوْ كُتُبَ الْحَلَالِ، وَالْحَرَامِ الَّتِي هِيَ الْفِقْهُ، وَمِثْلُ آثَارِ السَّلَفِ اسْمٌ مِنْ أَسْمَاءِ الْأَنْبِيَاءِ، أَوْ الْمَلَائِكَةِ، وَظَاهِرُهُ وَلَوْ غَيْرَ مَشْهُورٍ»
«حاشية البجيرمي على شرح المنهج = التجريد لنفع العبيد» (2/ 175):
«لَا يَعْرِفُهُ إلَّا الْخَوَاصُّ مِنْ أَهْلِ الِاطِّلَاعِ، وَالْمُرَادُ الْأَنْبِيَاءُ الَّذِينَ لَا يُعَظِّمُونَهُمْ بِخِلَافِ أَنْبِيَاءِ بَنِي إسْرَائِيلَ بِالنِّسْبَةِ لِلْيَهُودِ قَالَهُ ح ل. وَاَلَّذِي اعْتَمَدَهُ الشَّوْبَرِيُّ أَنَّهُ لَا يَصِحُّ بَيْعُ كُتُبِ الْفِقْهِ؛ لِأَنَّهَا لَا تَتَقَاعَدُ أَيْ: لَا تَنْقُصُ عَنْ آثَارِ السَّلَفِ إذْ هُوَ أَثَرُ النَّبِيِّ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - بِخِلَافِ آلَةِ الْفِقْهِ الْمُجَرَّدَةِ عَنْ الْآثَارِ، وَعَنْ الْقُرْآنِ يَصِحُّ بَيْعُهَا شَيْخُنَا. وَقَوْلُ ح ل: بِخِلَافِ أَنْبِيَاءِ بَنِي إسْرَائِيلَ قَالَ ع ش عَلَى م ر: وَفِيهِ وَقْفَةٌ، وَيَنْبَغِي الْأَخْذُ بِإِطْلَاقِهِمْ انْتَهَى. فَيَشْمَلُ جَمِيعَ الْأَنْبِيَاءِ؛ لِأَنَّ دُخُولَ الْأَسْمَاءِ الْمُعَظَّمَةِ تَحْتَ أَيْدِيهِمْ إهَانَةٌ لَهَا. (قَوْلُهُ: أَوْ مُسْلِمٌ، أَوْ مُرْتَدٌّ) أَيْ: وَلَوْ بِشَرْطِ الْعِتْقِ بِخِلَافِ الْمُتَنَقِّلِ مِنْ دِينٍ إلَى آخَرَ أَيْ: وَإِنْ كَانَ لَا يُطْلَبُ مِنْهُ إلَّا الْإِسْلَامُ كَمَا فِي ح ل؛ لِانْتِفَاءِ الْعِلَّةِ، وَهِيَ بَقَاءُ عَلَقَةِ الْإِسْلَامِ شَيْخُنَا. (قَوْلُهُ: لِمَا فِي مِلْكِ الْكَافِرِ) تَعْلِيلٌ لِمَحْذُوفٍ أَيْ: فَلَا يَصِحُّ بَيْعُ ذَلِكَ لِكَافِرٍ، وَيُؤْخَذُ مِنْهُ بِالْأَوْلَى أَنَّهُ يَحْرُمُ عَلَى الْمُسْلِمِ إذَا اسْتَفْتَاهُ ذِمِّيٌّ أَنْ يَكْتُبَ لَهُ فِي السُّؤَالِ، أَوْ الْجَوَابِ لَفْظَ الْجَلَالَةِ فَتَنَبَّهَ لَهُ فَإِنَّهُ يَقَعُ فِيهِ الْخَطَأُ كَثِيرًا ع ش عَلَى م ر. وَقَالَ شَيْخُنَا ح ف بِالْجَوَازِ؛ لِأَنَّهُمْ يُعَظِّمُونَ اللَّهَ تَعَالَى قَالَ تَعَالَى: {مَا نَعْبُدُهُمْ إِلا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى} [الزمر: 3] وَقَالَ تَعَالَى: {وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ} [لقمان: 25]»
"Şu sözü: Mushaf.

Yani içerisinde Kuran kastı ile bir harf dahi olsa Kuran barındıran. Ebu'l Ferac el-Halebî böyle demiştir. Nahiv gibi bir ilim içerisinde yer alırsa veyahut da temimenin içerisindeyse böyledir. Dirhem, dinar ve tavanlar ise böyle değildir. Şeyhimiz (Muhammed el-Aşmâvî) demiştir ki: Zira bununla Kuran kastedilmez.

Nizamı Kuran'dan başka yerde bulunan şeyin kâfire satışı, bununla Kuran kastedilmesi hariç haram değildir. Bu, nizamı Kuran'dan başka yerde bulunmayan şeylerin hilafınadır ki bunda kasta ihtiyaç yoktur. Ebu'l Ferac el-Halebî bunu söylemiştir.

Mushaf'tan ayrı olan cildi Mushaf kapsamından çıkar. Zira o, hades sahibi için haram olsa da kâfire satması caizdir. Bir Müslüman ve kâfir (ortaklaşa) Mushaf satın alsa, itimat edilen, Müslümanın satın aldığı yarısında alışverişin sahih olduğudur. Muhammed er-Ramlî, İbnu Kâsım el-İbâdî'nin İbnu Hacer el-Heytemî'ye yaptığı şerhte ve Alî eş-Şebrâmelsî'nin Muhammed er-Ramlî'ye yaptığı şerhte bu geçer.

İşte, şarihin şu sözü bu surete işaret eder: Bunlardan bir kısmını satmak, hepsini satmakla aynıdır.

Şu sözü: Hadis kitapları gibi.

Zayıf olsa bile. Bunu Alî eş-Şebrâmelsî söylemiştir.

Şu sözü: Selefin asarı.

Bu, salihlerin hikâyeleri ve rivayetleridir. Bunlardan hali olduğu takdirde, velev ki fıkıh olan helal ve haram kitapları olsa bile caiz olur, yani alışveriş sahih olur. Selefin asarının bir benzeri de Nebî veya melek isimlerinden bir isimdir. Zahir olana göreyse bu isim meşhur olmasa ve sadece ıttıla ehlinin Havass'ı tarafından bilinse de böyledir. Nebîlerden kasıt, onların tazim etmediği Nebîlerdir. Bu, Yahudilere nispeten İsrail oğullarının Nebîlerinin hilafınadır. Bunu Ebu'l Ferec el-Halebî söylemiştir. Şevberî'nin itimat ettiği görüşse fıkıh kitaplarının satışının caiz olmadığıdır. Bunun sebebi şudur ki fıkıh kitaplarında, asarın bulunmasından kaçınılması söz konusu değildir. Yani selefin asarından eksik kalmaz. Zira o, Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in eseridir. Bu ise asar ve Kuran bulunmayan fıkıh aleti (ilimlerinin) kitaplarını satmanın hilafınadır ki bunların satışı sahihtir. Bunu Şeyhimiz (Muhammed el-Aşmâvî) söylemiştir.

Ebu'l Ferec el-Halebî'nin şu sözüne gelince: Bu, İsrail oğullarının Nebîlerinin hilafınadır.

Alî eş-Şebrâmelsî, Muhammed er-Ramlî'ye yaptığı şerhte şöyle dedi: Bunda duraksama vardır. Onların mutlak sözleri üzerine almak gerekir. Alıntı sona erdi.

Binâenaleyh, bu bütün Nebîleri kapsar. Zira sırf tazim edilen isimlerin onların eline geçmesinde bu isimlerin değerinin düşürülmesi söz konusudur.

Şu sözü: Veya Müslüman ya da mürtet.

Yani: Hür bırakma şartıyla olsa bile. Bu, bir dinden başka bir dine intikal eden kişinin hilafınadır, yani, kendisinden İslam'dan başka bir şey istenmese de. Nitekim Ebu'l Ferec el-Halebî böyle demiştir. Zira illet yok olur. Bu ise mürtedin İslam ile alakasının devamlılığıdır. Şeyhimiz (Muhammed el-Aşmâvî) bunu söylemiştir.

Şu sözü: Zira kâfirin sahip olmasında.

Bu, hazfedilmiş bir şey için illettir. Yani: Bundan dolayı kâfire satmak sahih değildir. Evla olarak şu alınır: Bir zimmi, Müslüman'dan fetva istediğinde Müslüman'ın soru veya cevapta Lafzı Celale'yi yazması haramdır. Bu hususa iyice dikkat et, zira bu husustaki yapılan hata çok fazla vuku bulmaktadır. Alî eş-Şebrâmelsî, Muhammed er-Ramlî'ye yaptığı şerhte bunu söyledi.

Şeyhimiz Muhammed el-Hanefî/el-Hafnâvî ise bunu caiz olduğunu söylemiştir. Zira onlar Yüce Allah'ı tazim ederler. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:


ﵟمَا نَعۡبُدُهُمۡ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَآ إِلَى ٱللَّهِ زُلۡفَىٰٓﵞ [الزمر: 3]
"Biz onlara sadece, bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." (ez-Zumer 39/3)

Yine Yüce Allah şöyle buyurmuştur:


ﵟوَلَئِن سَأَلۡتَهُم مَّنۡ خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ لَيَقُولُنَّ ٱللَّهُۚﵞ [لقمان: 25]
"Andolsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah" derler." (Lokman 31/25)

Buceyramî'den alıntı sona erdi." (Buceyramî, Hâşiye ala Şerh'il Menhec, 2/174-175)


Şafii Mezhebinin Görüşünün Özeti:

Görüldüğü üzere Şafi'î âlimleri kâfire Mushaf, hadis ve tefsir kitapları satmanın haram olduğu hususunda ittifak edip bu yapılan alışveriş akdinin sahih olup olmaması hususunda ise ihtilaf ettiler. Kendilerinde ki meşhur görüşe göre içerisinde selefin asarı bulunan kitaplar da Mushaf gibidir. Yine salihlerin hikâyelerini kâfire satma hususunda da ihtilaf ettiler. Seleften olmayan ümmetin meşhur uleması ve ümmetin salih olanlarının selef gibi olmasının uzak olmadığı da söylenmiştir. Fıkıh kitabının içinde seleften asar veya hadis geçtiğinde haram olduğu hususunda ittifak etseler de içerisinde asar veya hadis bulunmayan fıkıh kitapları hususunda ihtilaf ettiler. İçerisinde asar barındıran ilim kitaplarının, içerisinde asar barındıran gayrı şer'i kitaplarını da kapsadığını da ifade etmişlerdir. Bazıları, şeri ilimlere tazim açısından, asardan hali olsa bile ilim kitaplarını kâfire satmayı mutlak anlamda men etmenin daha iyi olduğunu ifade etmiş ve şeriatla ilgili kitapları da nahiv, lügat vb. kitaplar olarak örneklendirmiştir. Ama bazıları bu görüşe karşı çıkmıştır. Şafiilerden imam Mâverdî, Mushaf'ı ve tefsiri kâfirlere satmaktan men edilmesi gerektiği söylese de kendi ashabının görüşünden ayrılarak -Nevevî'nin de belirttiği gibi- şaz kalarak hadis ve fıkıh kitaplarını kâfire satmanın caiz olduğunu satılmamasın evla oluşu kaydıyla söyledi. Şafiilerden küçük bir azınlık da Mâverdî'nin görüşüne katılmıştır. Vallâhu a'lem.
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef

Hanbeliler

İbnu Kudâme el-Makdisî (620H)

ابن قدامة (٦٢٠)
«المغني لابن قدامة - ت التركي» (13/ 251):
«ولا يجوزُ تَمْكِينُه من شِراءِ مُصْحَفٍ، ولا حَدِيثِ رسولِ اللَّه -صلى اللَّه عليه وسلم-، ولا فِقْهٍ، فإنْ فَعَلَ، فالشِّراءُ باطِلٌ؛ لأنَّ ذَلِكَ يَتَضَمَّنُ (15) ابْتِذالَه»
"Zimmilere Mushaf, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hadislerini ve fıkıh (kitapları) satın almalarına imkân vermek caiz değildir. Bunu yaparsa satış batıldır zira bu, kitabı aşağılamayı kapsar." (İbnu Kudâme el-Makdisî, el-Muğnî, thk: Turkî, 13/251)

İbnu Ebî Ömer el-Makdisî (682H)


ابن أبي عمر (٦٨٢)
«الشرح الكبير على المقنع ت التركي» (10/ 455):
«ولا يَجُوزُ تَمْكِنُهم مِن ‌شِراءِ ‌مُصْحَفٍ، ولا حَدِيثِ رسولِ اللَّهِ -صلى اللَّه عليه وسلم-، ولا فِقْهٍ، وإن فَعَل، فالشِّراءُ باطِلٌ؛ لأنَّ ذلك يتَضَمَّنُ ابْتِذالَه»
"Zimmilere Mushaf, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hadislerini ve fıkıh (kitapları) satın almalarına imkân vermek caiz değildir. Bunu yaparsa satış batıldır zira bu, kitabı aşağılamayı kapsar." (İbnu Ebî Ömer, eş-Şerh'ul Kebîr, thk: Turkî, 10/455)

İbnu Teymiyye (728H)


ابن تيمية (٧٢٨)
«حاشية الروض المربع لابن قاسم» (4/ 316):
«قال الشيخ: ويمنعون من ‌شراء ‌مصحف، وكتاب فقه، وحديث رسول الله صلى الله عليه وسلم ومن ارتهان ذلك، ولا يصحان لقوله تعالى: {وَلا تَعَاوَنُوا عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ} ولما يؤدي إليه ذلك من امتهان كلام الله، وكلام رسول الله صلى الله عليه وسلم»
"Şeyh (İbnu Teymiyye) şöyle dedi: Zimmiler, Mushaf, fıkıh kitabı ve Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hadislerini satın almaktan ve bunları rehin almaktan men edilirler. Onlara satmak da, rehin vermek de sahih değildir. Bunun sebebi Yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın." (el-Mâ'ide 5/2) Yine bunun bir sebebi, bunun Yüce Allah'ın kelamının ve Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kelamının değerinin düşürülmesine sebep olmasıdır." (İbnu Kâsım, Hâşiyet'ur Ravz, 4/316)

Merdâvî (885H)


المرداوي (٨٨٥)
«التنقيح المشبع في تحرير أحكام المقنع - مع حواشي التنقيح» (ص210):
«ويجب (منعهم من إظهار منكر...»
«التنقيح المشبع في تحرير أحكام المقنع - مع حواشي التنقيح» (ص211):
«... وقراءة قرآن، وشراء مصحف، وكتاب حديث وفقه»
"Münker izhar etmekten... Kuran okumaktan ve Mushaf, hadis ve fıkıh kitabı satın almaktan zimmileri men etmek vaciptir." (Merdâvî, et-Tenkîh, sf. 210-211)

«الإنصاف في معرفة الراجح من الخلاف» (10/ 465 ت التركي):
ويُمْنَعُون أيضًا مِن شِراءِ المُصْحَفِ. وقال فى «المُغْنِى»، و «الشَّرْحِ»، و «الرِّعايَةِ»، وغيرِهم: ‌وكِتَابِ ‌حديثٍ وفِقْهٍ -زادَ فى «الرِّعايَةِ»، وامْتِهانِ ذلك- ولا يصِحَّان. أَوْمَأَ إليهما أحمدُ. وقيل: فى الفِقْهِ والحَديثِ وَجْهان. واقْتَصرَ فى «عُيونِ المَسائلِ» على المُصْحَفِ وسُنَنِ النَّبِىِّ -صلى اللَّه عليه وسلم-
"Zimmiler mushaf satın almaktan da men edilirler. Muğni'de (İbnu Kudâme), eş-Şerh'de (İbnu Ebî Ömer) er-Riâ'ye'de (İbnu Hamdân) ve başkaları şöyle dedi: Hadis ve fıkıh kitabı satın almaktan da men edilirler. Er-Riâ'ye'de şunu da ilave etti: Bunların değerini düşürmekten de men edilirler. Ve ikisi (bu kitapları satın almaları da rehin almaları da) sahih değildir. Bu hususlara Ahmed ima etmiştir. Denilmiştir ki fıkıh ve hadis hususunda iki vecih vardır. Uyûn'ul Mesâ'il'de (İbnu Şihâb el-Ukburî) ise Mushaf ve Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in sünnetiyle iktifa etti." (Merdâvî, el-İnsâf, thk: Turkî, 10/465)

Şihâb'ud Dîn el-Askerî (910H)


شهاب الدين العسكري (٩١٠)
«المنهج الصحيح في الجمع بين ما في المقنع والتنقيح» (2/ 744):
«قال أبو العباس: وأكل، وشرب في رمضان، ... ومن شراء مُصحفٍ، ‌وكتاب ‌حديثٍ، وفقهٍ، ولا يصح، وقراءة قرآنٍ »
"Ebu'l Abbas (İbnu Teymiyye) dedi ki: "Ve Ramazan'da yiyip içmekten men edilirler"... Yine Mushaf, hadis ve fıkıh kitapları satın almaktan da men edilirler ve bu alışveriş akdi sahih olmaz. Yine Kuran okumaktan da men edilirler." (Şihâb'ud Dîn el-Askerî, el-Menhec'us Sahîh, 2/744)

Haccâvî (968H)


الحجاوي (٩٦٨)
«الإقناع في فقه الإمام أحمد بن حنبل» (2/ 50):
«ومن شراء مصحف وكتاب فقه وحديث رسول الله صلى الله عليه وسلم ومن ارتهان ذلك ولا يصحان ولا يمنعون من ‌شراء ‌كتب اللغة والأدب والنحو والتصريف التي لا قرآن فيها دون كتب الأصول»
"Zimmet ehli Mushaf, fıkıh ve Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hadislerini içeren kitapları satın almaktan da rehin almaktan da men edilirler ki bu ikisi de sahih değildir. Usul kitapları bu kapsamda olmaksızın içerisinde Kur'ân bulunmayan lügat, edep, nahiv ve tasrif (sarf) kitaplarını almaktan men edilmezler." (Haccâvî, İknâ, 2/50)

İbn'un Neccâr (972H)


ابن النجار الفتوحي (٩٧٢)
«شرح منتهى الإرادات لابن النجار = معونة أولي النهى» (4/ 472):
«(ويُمنعون) أي: يمنع أهل الذمة (من شراء مصحف، و) من ‌شراء ‌كتب (حديث وفقه). فإن فعلوا فالشراء باطل؛ لأن القول بصحته يتضمن ابتذال ذلك بأيديهم»
"Onlar, yani zimmet ehli Mushaf satın almaktan, hadis ve fıkıh kitaplarını satın almaktan men edilir. Bunu yaptıkları takdirde satış batıl olur. Zira bunun sahih olduğunu söylemek, onların elinde kitabın aşağılanmasını kapsar." (İbn'un Neccâr, Şerhu Munteha'l İrâdât, 4/472)

Mer'î el-Kermî (1033H)


مرعي الكرمي (١٠٣٣)
«دليل الطالب لنيل المطالب» (ص121):
«ويمنعون من قراءة القرآن وشراء المصحف وكتب الفقه والحديث»
"Zimmet ehli, Kuran okumaktan, Mushaf, fıkıh ve hadis kitapları satın almaktan men edilir."(Mer'î el-Kermî, Delîl'ut Tâlib, sf. 121)

«غاية المنتهى في جمع الإقناع والمنتهى ط غراس» (1/ 487):
«وَيُمْنَعُونَ شِرَاءَ مُصْحَفٍ، وَحَدِيثٍ وَفِقْهٍ وَلَا يَصِحُّ، وَيُكْرَهُ بَيعُهُمْ ثِيَابًا مَكْتُوبًا عَلَيهَا ذِكْرُ اللهِ، لَا ‌بَيعَ ‌كُتُبِ لُغَةٍ»
«غاية المنتهى في جمع الإقناع والمنتهى ط غراس» (1/ 488):
«وأَدَبٍ وَنَحْوٍ وصَرْفٍ»
"Zimmet ehli, Mushaf, fıkıh ve hadis (bir nüshaya göre: ve tefsir) kitapları satın almaktan men edilir ve böyle bir satış sahih değildir. Üzerinde Allah'ın zikri yazılı kıyafeti onlara satmak kerihtir. Onlara lügat, edep, nahiv ve sarf kitapları satmak kerih değildir." (Mer'î el-Kermî, Gâyet'ul Muntehâ, 1/487-488)

Buhûtî (1051H)


البهوتي (١٠٥١)
«كشاف القناع» (7/ 264 ط وزارة العدل):
«(و) يُمنعون (من شراء مصحف، وكتاب فقه، وحديثِ رسول الله - صلى الله عليه وسلم -) قال في "المستوعب": أو أخبار صحابته.
(و) يُمنعون (من ارتهان ذلك، ولا يصحان) أي: بيع ورهن المصحف وما عطف عليه لهم؛ لقوله تعالى: {وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ} ولما يؤدَّي إليه ذلك من امتهان كلام الله تعالى وكلام رسوله - صلى الله عليه وسلم -»
«كشاف القناع» (7/ 265 ط وزارة العدل):
«(ولا يُمنعون من شراء كتب اللُّغة، والأدب، والنحو، والتصريف التي لا قرآن فيها) ولا أحاديث (دون كتب الأصول) أي: أصول الدين والفقه، فيمنعون من شرائها، ككتب الفقه، وأَولى»
"Zimmet ehli Mushaf, fıkıh ve Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hadislerini içeren kitapları satın almaktan men edilir. El-Mustev'ib de (es-Sâmerrî) ise şöyle der: Onun ashabının haberlerini de.

Bunları rehin almaktan da men edilirler ki bu ikisi de, yani Mushaf'ı ve ona atfedilen şeyleri zimmilere satmak ve rehin vermek sahih değildir. Bunun sebebi Yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Günah işlemekte ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın." (el-Mâ'ide, 5/2) Yine bunun bir sebebi, bunun Yüce Allah'ın kelamının ve Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kelamının değerinin düşürülmesine sebep olmasıdır.

İçerisinde Kur'ân ve hadis bulunmayan lügat, edep, nahiv ve tasrif (sarf) kitaplarını satın almaktan men edilmezler. Usul kitapları, yani usuluddin ve usul-u fıkıh kitapları ise bu kapsamda değildir. Böylelikle, fıkıh kitaplarında olduğu gibi bunları satın almaktan men edilirler ki bundan men edilmeleri evladır." (Buhûtî, Keşşâf'ul Kinâ, Vizâret'ul Adl, 7/264-265)


«شرح منتهى الإرادات» للبهوتي (1/ 669 ط عالم الكتب):
«(ويمنعون) أي أهل الذمة (من ‌شراء ‌مصحف وكتب حديث وفقه) لأنه يتضمن ابتذال ذلك بأيديهم. فإن فعلوا لم يصح الشراء»
"Onlar, yani zimmet ehli Mushaf, hadis ve fıkıh kitaplarını satın almaktan men edilir. Zira bu, kitabın onların elinde aşağılanmasını kapsar. Bunu yaptıkları takdirde satış sahih olmaz." (Buhûtî, Şerhu Munteha'l İrâdât, Âlem'ul Kutub, 1/669)

İbnu Ebî Tağlib (1135H)


ابن أبي تغلب (١١٣٥)
«نيل المآرب بشرح دليل الطالب» (1/ 329):
«ويمنعون من قراءة القرآن، و) يمنعون من (‌شراءِ ‌المُصْحَفِ وكُتُبِ الفقهِ والحديث)»
"Zimmet ehli Kuran okumaktan men edilir ve mushaf, fıkıh ve hadis kitaplarını satın almaktan da men edilir." (İbnu Ebî Tağlîb, Neyl'ul Meârib, 1/329)

Abd'ur Rahmân bin Abdillâh el-Ba'lî (1192H)


البعلي، عبد الرحمن بن عبد الله (١١٩٢)
«كشف المخدرات لشرح أخصر المختصرات» (1/ 355):
«ويمنعون من شراء المصحف والفقه والحديث وأصول الدين والتفسير ومن ارتهان ذلك، ولا يصحان أي الشراء والرهن لا من ‌شراء ‌كتب اللغة والأدب والنحو والتصريف التي لا قرآن فيها ولا أحاديث. ولا يتعلمون العربية»
"Zimmet ehli Mushaf, fıkıh, hadis, usuluddin ve tefsir kitaplarını satın almaktan da bunları rehin almaktan da men edilirler ki bu ikisi de, yani satmak da rehin vermek de sahih değildir. İçerisinde Kur'ân ve hadis bulunmayan lügat, edep, nahiv ve tasrif (sarf) kitaplarını satın almaktan men edilmezler. Arapça da öğrenmezler." (Abd'ur Rahmân el-Ba'lî, Keşf'ul Muhaddarât, 1/355)

Ruheybânî (1243H)


الرحيباني (١٢٤٣)
«مطالب أولي النهى في شرح غاية المنتهى» (2/ 605):
«(ويمنعون من ‌شراء ‌مصحف، وكتب حديث وفقه وتفسير) ، لأنه يتضمن ابتذال ذلك بأيديهم، (ولا يصح الشراء، وكره بيعهم ثيابا مكتوبا عليها ذكر الله) تعالى أو كلامه حذرا من أن يمتهن، و (لا) يكره لنا بيعهم (كتب أدب ولغة وصرف) لا قرآن فيه، ولا أحاديث دون كتب أصول الدين والفقه، فيمنعون من شرائها ككتب الفقه وأولى»
"Zimmet ehli Mushaf, hadis, fıkıh ve tefsir kitaplarını satın almaktan men edilir. Zira bu, kitapların onların elinde aşağılamasını kapsar ve bu satış sahih değildir. Değerinin düşürülmesine karşın tedbir olarak üzerinde Yüce Allâh'ın zikri veyahut da O'nun Kelamının üzerinde yazılı olduğu kıyafeti onlara satmak kerihtir. Bizim onlara, içerisinde Kur'ân ve hadis bulunmayan edep, lügat ve sarf kitaplarını satmamız kerih değildir. Usuluddin ve usul-u fıkıh kitapları bu kapsamda değildir. Böylelikle, fıkıh kitaplarında olduğu gibi usuluddin ve usul-u fıkıh kitaplarını satın almaktan da men edilirler ki bundan men edilmeleri evladır." (Ruheybânî, Metâlib Ûl'in Nuhâ, 2/605)

Hanbeli Mezhebinin Görüşünün Özeti:

Hanbeliler, kâfirlere Mushaf, hadis, tefsir ve fıkıh kitapları satın almalarına imkân vermenin caiz olmadığını, onların satın almasına ve rehin almasına mani olmanın vacip olduğunu söylerler. Usul kitapları, yani usuluddin ve usul-u fıkıh kitaplarını da bu kapsamda değerlendiriyorlar. Satma ve rehin verme akitleri gerçekleştiğinde akdin batıl olduğunu söylerler. Kâfirlerin içerisinde Kur'ân ve hadis bulunmayan lügat, edep, nahiv ve tasrif (sarf) kitaplarını satın almaktan men edilmeyeceklerini söylediler. Vallâhu a'lem.
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef


Kâfire Gönderilen Davet Mektubunda Ayetler Yazmanın Hükmüne Dair Nakiller

Hanefîler

الطحاوي (٣٢١)
Tahâvî (321H)

«شرح مشكل الآثار» (5/ 233):
«فَقَالَ هَذَا الْقَائِلُ: فَقَدْ رَوَيْتَ لَنَا فِيمَا تَقَدَّمَ مِنْ كِتَابِكَ هَذَا أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى أَنْ يُسَافَرَ بِالْقُرْآنِ إِلَى أَرْضِ الْعَدُوِّ ، وَقَوْلُهُ مَعَ ذَلِكَ: " فَإِنِّي أَخَافُ أَنْ يَنَالَهُ الْعَدُوُّ " وَفِيمَا رَوَيْتَهُ فِي هَذَا الْحَدِيثِ كِتَابُهُ إِلَى قَيْصَرَ بِشَيْءٍ مِنَ الْقُرْآنِ مِمَّا يَقَعُ فِي يَدِهِ بَعْدَ وُصُولِ كِتَابِهِ إِلَيْهِ. فَكَانَ جَوَابَنَا لَهُ فِي ذَلِكَ بِتَوْفِيقِ اللهِ عَزَّ وَجَلَّ وَعَوْنِهِ: أَنَّ هَذَا لَيْسَ بِخِلَافٍ لِنَهْيِهِ أَنْ يُسَافَرَ بِالْقُرْآنِ إِلَى أَرْضِ الْعَدُوِّ ، وَخَوْفِ أَنْ يَنَالَهُ الْعَدُوُّ ، وَإِنَّمَا هَذَا عَلَى السَّفَرِ بِبَعْضِهِ إِلَى الْعَدُوِّ وَمَا قَبْلَهُ عَلَى السَّفَرِ بِكُلِّهِ إِلَى الْعَدُوِّ ، فَتَصْحِيحُهَا إِبَاحَةُ السَّفَرِ بِالْأَحْرَازِ الَّتِي فِيهَا مِنَ الْقُرْآنِ مَا يَكُونُ فِي أَمْثَالِهَا ، وَالْكَرَاهَةُ لِلسَّفَرِ بِكُلِّيَّتِهِ إِلَيْهِمْ عِنْدَ خَوْفِهِمْ عَلَيْهِ»

"Bunu söyleyen kişi şöyle dedi: Daha önce geçen yerde kitabından Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in Kur'ân ile düşman diyarına sefere gitmeyi nehyettiğini rivayet ettin. Yine Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şu sözünü de zikrettin: "Zira ben Kur'ân'ın, düşmanın eline geçmesinden kokuyorum." Yine bu hadiste de Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in içerisinde Kur'ân'dan bir şey bulunan ve kendisine ulaşınca eline alacağı bir mektubu Kayser'e gönderdiğini rivayet ettin.

Allâh Azze ve Celle'nin tevfiki ve inayeti ile bizim bu hususta vereceğimiz cevap şudur: Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in Heraklius'a mektup göndermesiyle düşman diyarına Mushaf ile sefere çıkmanın nehyi ve Mushaf'ın düşmanın eline geçmesinden korkması çelişkili değildir. Zira mektup, Mushaf'ın bir kısmı ile düşman diyarına seferdir, lakin ondan önce geçen hadis Mushaf'ın hepsi ile düşman diyarına gitmektir. Bu iki mesele şu şekilde bir araya gelir: İçerisinde Kur'ân bulunan muska benzeri şeyler ile sefer etmek mubahtır, Kur'ân için korkulduğu zaman da hepsiyle sefere çıkmak kerihtir." (Tahâvî, Şerhu Muşkil'il Âsâr, 5/233)


عبد الخالق بن أسد (٥٦٤)
Abd'ul Hâlik bin Esed (564H)

«المعجم لعبد الخالق بن أسد الحنفي» (ص128):
«كرهَ أبو حنيفةَ أَن يُسافرَ الإنسانُ بالمُصحفِ إلى أرضِ العدوِّ وهو مُنفردٌ أو في صُحبتِه جَريدةُ خيلٍ، لأنَّه يخافُ أَن يَقعَ المُصحفُ في أَيدي الكفارِ فيَستخفِّونَ به، فأمَّا إذا كانَ مَع جيشٍ عظيمٍ فلا بأسَ به، ولا بأسَ بمُسافرةِ الواحدِ والاثنَينِ بالآيةِ والآيتَينِ إلى أرضِ الحربِ.
والمعنيُّ بالسفرِ بالقرآنِ المُصحفُ، وسُميَ المُصحفُ قُرآناً باعتبارِ أنَّ القرآنَ مَكتوبٌ فيه»

"Ebû Hanîfe, insanın düşman diyarına tek başına veya bir at sürüsü eşliğinde Mushaf ile birlikte sefere çıkmasını kerih görmüştür. Zira Ebû Hanîfe, küffarın eline Mushaf'ın geçmesinden ve onunla alay etmelerinden korktu. Azim bir ordu eşliğinde Mushaf götürürse bunda bir beis yoktur. Bir veya iki kişinin bir veya iki ayet ile harb diyarına gitmesinde de bir beis yoktur.

Kur'ân ile seferden kastedilen Mushaf ile seferdir. Mushaf'a Kur'ân denilmesinin sebebi, Mushaf'ın içerisine Kur'ân'ın yazılmasıdır." (Abd'ul Hâlik bin Esed, Mu'cem, sf. 128)


جمال الدين الملطي (٨٠٣)
Cemâl'ud Dîn el-Malatî (803H)

«المعتصر من المختصر من مشكل الآثار» (1/ 207):
«وما روى عن ابن عباس أنه قال أخبرني أبو سفيان بن حرب من فيه إلى في أن هرقل دعا لهم بكتاب رسول الله صلى الله عليه وسلم فقرأه فإذا فيه "بسم الله الرحمن الرحيم من محمد رسول الله إلى هرقل عظيم الروم سلام على من اتبع الهدى أما بعد فإني أدعوك بدعاية الإسلام أسلم تسلم وأسلم يؤتك الله أجرك مرتين فإن توليت فإن عليك إثم الأريسيين و {يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ} الآية" ليس بمعارض لنهيه صلى الله عليه وسلم من المسافرة بالقرآن إلى أرض العدو مخافة أن يناله العدو ولأن محمل النهي السفر بجملة القرآن وما في كتابه صلى الله عليه وسلم إنما هو بعضه فالجمع بينهما بإباحة السفر بالإجزاء التي فيها من القرآن بعضه وبالكراهة في السفر بكليته إليهم عند خوفهم عليه»

"İbnu Abbâs'tan "Ebû Sufyân bin Harb bana haber verdi ki Heraklius onları Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in mektubu sebebiyle çağırmış ve mektubu okumuş. Mektubun içerisinde şöyle geçmekteydi: "Bismillâh'ir Rahmân'ir Rahîm. Allâh'ın rasûlü Muhammed'den, Rum'un tazim ettiği Heraklius'a. Hidayete tabi olanlara selam olsun. Bundan sonra: Ben seni, İslâm'ın davetiyle davet ediyorum. Müslüman ol, kurtul. Müslüman ol ki Allâh sana iki kez ecir versin. Eğer yüz çevirirsen çiftçilerin günahı senin boynunadır. "Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin." (Âl-i İmrân, 3/64) Ve ayetin devamı."" dediğine dair rivayet, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in düşmanın eline geçmesinden korktuğu için düşman diyarına Kur'ân ile sefere çıkmaktan nehyi ile çelişmemektedir. Zira bu nehiy, bütün Kur'ân ile sefere hamledilir. Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in mektubunda ise Kur'ân'ın bir kısmı vardı. Bu ikisinin arası şu şekilde cem edilir: İçerisinde Kur'ân'ın bir kısmı olan kitap ile sefere çıkması mubahtır, ancak Kur'ân için korkulduğu zaman hepsi ile sefere çıkması kerihtir." (Cemâl'ud Dîn el-Malatî, el-Mu'tasar min'el Muhtasar min Muşkil'il Âsâr, 1/207)

بدر الدين العيني (٨٥٥)
Bedr'ud Dîn el-Aynî (855H)

«عمدة القاري شرح صحيح البخاري» (1/ 99):
«الثَّانِي فِيهِ تصدير الْكتاب بِبسْم الله الرَّحْمَن الرَّحِيم وَإِن كَانَ الْمَبْعُوث إِلَيْهِ كَافِرًا. فَإِن قلت كَيفَ صدر سُلَيْمَان عَلَيْهِ السَّلَام كِتَابه باسمه حَيْثُ قَالَ {إِنَّه من سُلَيْمَان وَإنَّهُ بِسم الله الرَّحْمَن الرَّحِيم} قلت خَافَ من بلقيس أَن تسب فَقدم اسْمه حَتَّى إِذا سبت يَقع على اسْمه دون اسْم الله تَعَالَى»
...
«عمدة القاري شرح صحيح البخاري» (1/ 99):
«الرَّابِع فِيهِ دَلِيل لمن قَالَ بِجَوَاز مُعَاملَة الْكفَّار بِالدَّرَاهِمِ المنقوشة فِيهَا اسْم الله تَعَالَى للضَّرُورَة وَإِن كَانَ عَن مَالك الْكَرَاهَة لِأَن مَا فِي هَذَا الْكتاب أَكثر مِمَّا فِي هَذَا المنقوش من ذكر الله تَعَالَى»
...
«عمدة القاري شرح صحيح البخاري» (1/ 100):
«التَّاسِع قَالَ الْخطابِيّ فِي هَذَا الْخَبَر دَلِيل على أَن النَّهْي عَن المسافرة بِالْقُرْآنِ إِلَى أَرض الْعَدو إِنَّمَا هُوَ فِي حمل الْمُصحف والسور الْكَثِيرَة دون الْآيَة والآيتين وَنَحْوهمَا وَقَالَ ابْن بطال إِنَّمَا فعله صلى الله عَلَيْهِ وَسلم لِأَنَّهُ كَانَ فِي أول الْإِسْلَام وَلم يكن بُد من الدعْوَة الْعَامَّة وَقد نهى صلى الله عَلَيْهِ وَسلم وَقَالَ لَا تُسَافِر بِالْقُرْآنِ إِلَى أَرض الْعَدو وَقَالَ الْعلمَاء وَلَا يُمكن الْمُشْركُونَ من الدَّرَاهِم الَّتِي فِيهَا ذكر الله تَعَالَى. قلت كَلَام الْخطابِيّ أصوب لِأَنَّهُ يلْزم من كَلَام ابْن بطال النّسخ وَلَا يلْزم من كَلَام الْخطابِيّ والْحَدِيث مَحْمُول على مَا إِذا خيف وُقُوعه فِي أَيدي الْكفَّار»
...
«عمدة القاري شرح صحيح البخاري» (1/ 100):
«السَّادِس عشر فِيهِ جَوَاز الْبَعْث إِلَيْهِم بِالْآيَةِ من الْقُرْآن وَنَحْوهَا»

"İkincisi: Mektup, gönderilen kişi kâfir olmasına rağmen "Bismillâh'ir Rahmân'ir Rahîm" ile başlatılmıştır. Eğer şöyle dersen: Neden Suleymân Aleyh'is Selâm'ın gönderdiği mektup besmele ile değil de kendi ismiyle başlamıştır? Suleymân Aleyh'is Selâm şöyle demişti: "O (mektup) Süleyman'dan (gelmiştir) ve Bismillâh'ir Rahmân'ir Rahîm diye başlamaktadır." (en-Nahl, 26/30) Ben derim ki: Suleymân Aleyh'is Selâm Belkıs'ın sövmesinden korktuğu için böyle yaparak kendi ismini öne almıştır. Böylelikle Belkıs sövdüğünde sövülen Allâhu Teâlâ'nın ismi değil de kendi ismi olacaktı... Dördüncüsü: Hadis'te, kâfirlerle zaruretten dolayı Allâhu Teâlâ'nın isminin nakşedildiği dirhemlerle muamele yapmanın caiz olduğunu söyleyenlere delil vardır. Her ne kadar Mâlik bunu kerih görse de. Çünkü mektupta geçen yazılar dirhemin üzerine nakşedilen Allâhu Teâlâ'nın zikrinden daha çoktur... Dokuzuncusu: Hattâbî şöyle demektedir: "Bu hadiste Kur'ân ile düşman yurduna yolculuk yapmanın yasak oluşunun, sadece Mushaf ve çokça surenin taşınması hakkında olduğuna dair delil vardır. Bir ya da iki ayet ve benzerleri bu hükümden müstesnadır." İbnu Battâl şöyle demektedir: "Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem bunu sadece İslâm'ın ilk dönemi olduğu ve umumi tebliğ etmesi kaçınılmaz olduğu için mektupları gönderdi. Rasûlullâh bunu nehyedip şöyle buyurdu: "Kur'ân ile düşman diyarına sefer etmeyin." Âlimler de şöyle dedi: "Müşriklere üzerinde Allâhu Teâlâ'nın zikri bulunan dirhemler hususunda imkân verilmez." Ben (Bedr'ud Dîn el-Aynî) derim ki: Hattâbî'nin sözü daha doğrudur. Zira İbnu Battâl'ın sözünden nesih manası anlaşılır. Hattâbî'nin sözünden böyle bir şey anlaşılmaz. Bununla beraber hadiste geçen yasak, Kur'ân'ın kâfirlerin eline geçme korkusu bulunduğu zamana hamledilir... On altıncısı: Düşman diyarına Kur'ân'dan bir ayet ve benzeri şeyleri göndermek caizdir." (Bedr'ud Dîn el-Aynî, Umdet'ul Kârî, 1/99-100)

«عمدة القاري شرح صحيح البخاري» (3/ 274):
«وَجه الِاسْتِدْلَال بِهِ أَنه صلى الله عَلَيْهِ وسلم كتب إِلَى الرّوم وهم كفار، وَالْكَافِر جنب، كَأَنَّهُ يَقُول: إِذا جَازَ مس الْكتاب للْجنب مَعَ كَونه مُشْتَمِلًا على آيَتَيْنِ، فَكَذَا يجوز لَهُ قِرَاءَته، وَالْحَاصِل أَن رَسُول الله صلى الله عَلَيْهِ وَسلم بعث للْكفَّار الْقُرْآن مَعَ أَنهم غير طَاهِرين، فجوز مسهم وقراءتهم لَهُ، فَدلَّ على جَوَاز الْقِرَاءَة للْجنب»

"Hadisin istidlal yönü şöyledir: Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem kâfir olan Rumlara mektup yazmıştır. Kâfirler cünüptür. Sanki şöyle demektedir: İki ayet içeren mektuba cünübün dokunması caiz ise aynı şekilde okuması da caizdir. Hâsılı kelâm Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem kâfirlere, temiz olmamalarına rağmen Kur'ân göndermiştir. Onların Kur'ân'a dokunması ve okuması caiz ise bu durum cünübün de Kur'ân okumasının caiz olduğunu gösterir." (Bedr'ud Dîn el-Aynî, Umdet'ul Kârî, 3/274)

Hanefi Mezhebinin Görüşünün Özeti:

Hanefi uleması, Mushaf'ın hepsiyle Dâr'ul Harb'e sefer etmenin haram olduğunu, lakin Mushaf'ın bir veya iki ayet gibi bir kısmı ile düşman diyarına sefer etmenin caiz olduğunu ifade etmiştir. Bedr'ul Aynî, kâfire bir ayet ve benzerini göndermenin caiz olduğunu söylemiştir. Vallâhu a'lem!
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef

Malikiler

القاضي عبد الوهاب (٤٢٢)
Kadı Abd'ul Vehhâb (422H)

«المعونة على مذهب عالم المدينة» (ص1728):
«لا يسافر بالقرآن إلى أرض العدو ومخافة أن ينالوه، وللنهي الوارد في ذلك استخفافًا بحرمته وضد ما أمر به من تعظيمه وإكرامه، ويجوز أن يكتب إليهم بالآية والآيتين إذا كان الغرض بذلك الدعاء إلى الإسلام لما روي أنه - صلى الله عليه وسلم - كتب إليهم بسم الله الرحمن الرحيم {قُلْ يَاأَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ}»

"Onların eline geçmesinden korkulduğu, bu hususta nehiy varit olduğu, hürmetinin hafife alınması, tazim ve yüceltilmesine dair gelen emrin zıttı olduğu için Kur'ân ile düşman diyarına sefer edilmez. Eğer sebep İslâm'a davet etmekse onlara Kur'ân'dan bir veya iki ayet yazmak caizdir, zira Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den onlara şöyle yazdığı rivayet edilmiştir: Bismillâh'ir Rahmân'ir Rahîm. "Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin." (Âl-i İmrân, 3/64) Kadı Abd'ul Vehhâb'ın sözü sona erdi." (Kadı Abd'ul Vehhâb, el-Me'ûnetu alâ Mezhebi Âlim'il Medîne, sf. 1728)

ابن بطال المالكي (٤٤٩)
İbnu Battâl el-Mâlikî (449H)

«شرح صحيح البخارى لابن بطال» (1/ 48):
«وأما بعثه (صلى الله عليه وسلم) إلى هرقل بكتاب فيه: بسم الله الرحمن الرحيم، وآية من القرآن، وقد قال (صلى الله عليه وسلم) : تمت لا تسافروا بالقرآن إلى أرض
العدو -، وقال العلماء: لا يُمكَّن المشركون من الدراهم التى فيها اسم الله تعالى. وإنما فعل ذلك، والله أعلم، لأنه فى أول الإسلام، ولم يكن بد من أن يدع الناس إلى دين الله كافة وتبليغهم توحيده كما أمره الله تعالى»

"Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in içerisinde "Bismillâh'ir Rahmân'ir Rahîm" yazan ve bir ayet yazan bir mektubu Heraklius'a göndermesi ve Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in (...) "Kur'ân ile düşman diyarına sefer etmeyin" buyurması ve âlimlerin "Müşriklere, üzerinde Allâhu Teâlâ'nın ismi bulunan dirhemler hususunda imkân verilmez" demelerine gelince, Allâh daha iyi bilir, ama Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem bunu sadece İslâm'ın ilk dönemi olduğu, Allâhu Teâlâ'nın ona emrettiği gibi insanları Allâh'ın dinine topluca davet etmesi ve Allâh'ın tevhidine tebliğ etmesi kaçınılmaz olduğu için mektupları gönderdi." (İbnu Battâl, Şerhu Sahîh'il Buhârî, 1/48)

ابن عبد البر (٤٦٣)
İbnu Abd'il Berr (463H)

«التمهيد - ابن عبد البر» (9/ 509 ت بشار):
«وقد كرِهَ مالكٌ وغيرُهُ أن يُعطَى الكافِرُ دِرْهمًا أو دينارًا فيه سُورةٌ أو آيةٌ من كِتابِ الله.
وما أعلمُ في هذا خِلافًا، إذا كانت آيةً تامَّةً، أو سُورةً، وإنَّما اختَلَفُوا في الدِّينارِ والدِّرهم، إذا كان في أحدِهِما اسمٌ من أسماءِ الله، فأمّا الدَّراهِمُ التي كانت على عَهدِ رسُولِ الله -صلى الله عليه وسلم-، فلم يكُن عليها قُرآنٌ، ولا اسمُ الله، ولا ذِكرٌ؛ لأنَّها كانت من ضَرْبِ الرُّوم وغيرِهِم من أهلِ الكُفرِ، وإنَّما ضُرِبت دراهِمُ الإسلام في أيام عبدِ الملكِ بن مروان.
(...)
فإن قال قائل: أفَيجُوزُ أن يَكتُبَ المُسلِمُ إلى الكافِرِ كِتابًا فيه آيةٌ من كِتابِ الله؟ قيل لهُ: أمّا إذا دُعِيَ إلى الإسلام، أو كانت ضَرُورةٌ إلى ذلك، فلا بأسَ به»
«التمهيد - ابن عبد البر» (9/ 510 ت بشار):
«لِما رواهُ الزُّهريُّ، عن عُبيدِ الله بن عبدِ الله، عن ابن عبّاسٍ، قال: أخبرني أبو سُفيان بن حَرْبٍ، فذكَرَ قِصَّةَ هِرَقلَ، وحديثَهُ بطُولِهِ، وفيه قال: فقَرَأ كِتابَ رسُولِ الله -صلى الله عليه وسلم-، وإذا فيه: "بِسْم الله الرَّحمن الرَّحيم، من محمدٍ عبدِ الله ورسُولِهِ، إلى هِرَقلَ عَظيم الرُّوم، سلامٌ على من اتَّبعَ الهُدى، أمّا بعدُ: فإنِّي أدعُوكَ بدعايةِ الإسلام، أسْلِمْ تَسْلَمْ، وأسلِمْ يُؤتِكَ اللهُ أجرَكَ مرَّتينِ، فإن تَولَّيتَ، فعليكَ إثمُ الأرِيسيِّينَ، {يَاأَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلَّا نَعْبُدَ إِلَّا اللَّهَ وَلَا نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا} الآيةَ [آل عمران: 64]»
«الاستذكار» (5/ 22):
«وَقَدْ كَرِهَ مالك وغيره أن يعطى الكافر دِينَارًا أَوْ دِرْهَمًا فِيهِ سُورَةٌ أَوْ آيَةٌ من كتاب»
«الاستذكار» (5/ 23):
«اللَّهِ تَعَالَى وَمَا أَعْلَمُ فِي هَذَا خِلَافًا إِذَا كَانَتْ آيَةً تَامَّةً أَوْ سُورَةً وَإِنَّمَا اخْتَلَفُوا فِي الدِّينَارِ وَالدِّرْهَمِ إِذَا كَانَ فِيهِمَا اسْمٌ مِنْ أَسْمَاءِ اللَّهِ
فَأَمَّا الدَّرَاهِمُ الَّتِي كَانَتْ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وسلم فلم يكن عليها قرآن ولا اسم لله وَلَا ذِكْرٌ لَهُ لِأَنَّهَا كَانَتْ مِنْ ضَرْبِ الرُّومِ وَإِنَّمَا ضُرِبَتْ دَرَاهِمُ الْإِسْلَامِ فِي أَيَّامِ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ مَرْوَانَ
فَإِنْ قِيلَ أَفَيَجُوزُ أَنْ يَكْتُبَ الْمُسْلِمُ إِلَى الْكَافِرِ كِتَابًا فِيهِ آيَةٌ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ قَالَ أَمَّا إِذَا دُعِيَ إِلَى الْإِسْلَامِ أَوْ كَانَتْ ضَرُورَةٌ إِلَى ذَلِكَ فَلَا بَأْسَ بِهِ لِمَا رَوَاهُ الزُّهْرِيِّ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنِ بن عَبَّاسٍ قَالَ أَخْبَرَنِي أَبُو سُفْيَانَ بْنُ حَرْبٍ فَذَكَرَ قِصَّةَ هِرَقْلَ وَحَدِيثَهُ قَالَ هَذَا كِتَابِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَإِذَا فِيهِ ((بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ مِنْ مُحَمَّدٍ عَبْدِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى هِرَقْلَ عَظِيمِ الرُّومِ سَلَامٌ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّي أَدْعُوكَ بِدُعَاءِ الْإِسْلَامِ أَسْلِمْ تَسْلَمْ وَأَسْلِمْ يَزِيدُ اللَّهُ أَجْرَكَ مَرَّتَيْنِ فَإِنْ تَوَلَّيْتَ فَإِنَّ عليك إثم الأريسيين و (يا أهل الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلَّا نَعْبُدَ إِلَّا اللَّهَ وَلَا نُشْرِكَ بِهِ شيئا) الآية آلِ عِمْرَانَ 64»

"Mâlik ve başkaları üzerinde Allâh'ın Kitâbı'ndan bir sure veya ayet olan dirhem veya dinarı kâfirlere vermeyi kerih görmüştür.

Ben bu hususta, eğer tam bir ayet veya bir sure varsa, ihtilaf bilmiyorum. Ancak dinar veya dirhemin üzerinde Allâh'ın isimlerinden bir isim olunca hükmünde ihtilaf etmişler. Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem dönemindeki dirhemlere gelince üzerinde Kur'ân da yoktu, Allâh'ın ismi de yoktu, Allâh'ın zikri de yoktu. Zira Rum ve diğer küfür ehli onları basardı. İslâm'ın dirhemleri Abd'ul Melik bin Mervân döneminde basıldı. (...) Eğer biri şöyle derse: "Peki, Müslümanın, Allâh'ın Kitabı'ndan bir ayeti mektuba yazıp kâfire göndermesi caiz midir?" Ona şöyle denilir: Eğer İslâm'a davet ediyorsa veya zaruret varsa bunda bir beis yoktur. Zira Zührî Ubeydullâh bin Abdillâh'dan, o da İbnu Abbâs'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Bana Ebû Sufyân bin Harb haber verdi." Daha sonra Heraklius'un kıssasını ve hadisini uzunca aktardı, içerisinde de şöyle dedi: "Heraklius, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in mektubunu okudu, içerisinde şöyle yazmaktaydı: "Bismillâh'ir Rahmân'ir Rahîm. Allâh'ın kulu ve rasûlü Muhammed'den, Rum'un tazim ettiği Heraklius'a. Hidayete tabi olanlara selam olsun. Bundan sonra: Ben seni, İslâm'ın davetiyle davet ediyorum. Müslüman ol, kurtul. Müslüman ol ki Allâh sana iki kez ecir versin. Eğer yüz çevirirsen çiftçilerin günahı senin boynunadır. "Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah'a ibadet edelim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım." (Âl-i İmrân, 3/64) Ve ayetin devamı." (İbnu Abd'il Berr, Temhîd, thk. Beşşâr, 9/509-510; yakın lafızlarla İbnu Abd'il Berr, el-İstizkâr, 5/22-23)


أبو الوليد الباجي (٤٧٤)
Ebu'l Velîd el-Bâcî (474H)

«المنتقى شرح الموطإ» (3/ 165):
«وَلَوْ أَنَّ أَحَدًا مِنْ الْكُفَّارِ رَغِبَ أَنْ يُرْسَلَ إلَيْهِ بِمُصْحَفٍ يَتَدَبَّرُهُ لَمْ يُرْسَلْ إلَيْهِ بِهِ لِأَنَّهُ نَجِسٌ جُنُبٌ وَلَا يَجُوزُ لَهُ مَسُّ الْمُصْحَفِ وَلَا يَجُوزُ لِأَحَدٍ أَنْ يُسَلِّمَهُ إلَيْهِ ذَكَرَهُ ابْنُ الْمَاجِشُونِ وَكَذَلِكَ لَا يَجُوزُ أَنْ يَعْلَمَ أَحَدٌ مِنْ ذَرَارِيِّهِمْ الْقُرْآنَ لِأَنَّ ذَلِكَ سَبَبٌ لِتَمَكُّنِهِمْ مِنْهُ وَلَا بَأْسَ أَنْ يُقْرَأَ عَلَيْهِمْ احْتِجَاجًا عَلَيْهِمْ بِهِ وَلَا بَأْسَ أَنْ يُكْتَبَ إلَيْهِمْ بِالْآيَةِ وَنَحْوِهَا عَلَى سَبِيلِ الْوَعْظِ كَمَا كَتَبَ النَّبِيُّ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - إلَى مَلِكِ الرُّومِ {يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ} [آل عمران: 64]»

"Küffardan biri, tedebbür etmek için kendisine Mushaf gönderilmesini arzularsa ona Mushaf gönderilmez. Zira o, necis cünüptür. Onun Mushaf'a dokunması da caiz değildir. Hiç kimsenin ona bir Mushaf vermesi de caiz değildir. Bunu İbn'ul Mâcişûn zikretti. Yine küffarın çocuklarından birine Kur'ân öğretmek caiz değildir, zira bu, onların Kur'ân'a sahip olmalarına yol açar. İhticac etmek amacıyla onlara Kur'ân okumakta bir beis yoktur. Onlara vaaz sebebiyle bir ayet ve benzerini göndermekte de bir beis yoktur, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in Rum'un melikine yazdığı gibi: "Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin." (Âl-i İmrân, 3/64) Ebu'l Velîd el-Bâcî'nin sözü sona erdi." (Ebu'l Velîd el-Bâcî, el-Muntekâ Şerh'ul Muvatta, 3/165)

ابن رشد الجد (٥٢٠)
İbnu Rüşd el-Cedd (520H)

«البيان والتحصيل» (1/ 44):
ومن الدليل على ما قلناه من الفرق بين جملة القرآن وبعضه أن رسول الله - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - نهى أن يسافر بالقرآن إلى أرض العدو، وكتب إلى هرقل عظيم الروم: «بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ، من محمد رسول الله إلى هرقل عظيم الروم، أما بعد فإني أدعوك بدعاية الإسلام، أسلم تسلم وأسلم يوتك الله عز وجل أجرك مرتين، فإن توليت فإن عليك إثم الأريسيين. و {يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ} [آل عمران: 64] إلى قوله: {بِأَنَّا مُسْلِمُونَ} [آل عمران: 52] » . ولهذا جاز للرجل أن يكتب في الكتاب الآية والآيتين على غير وضوء في سماع أشهب من كتاب الصلاة.

"Bizim Kur'ân'ın hepsi ile bir kısmı arasında bir fark olduğunu dediğimize bir delil de Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in düşman diyarına sefer etmeyi nehyetmesi ve Rum'un tazim ettiği Heraklius'a şu mektubudur: Bismillâh'ir Rahmân'ir Rahîm. Allâh'ın rasûlü Muhammed'den, Rum'un tazim ettiği Heraklius'a. Hidayete tabi olanlara selam olsun. Bundan sonra: Ben seni, İslâm'ın davetiyle davet ediyorum. Müslüman ol, kurtul. Müslüman ol ki Allâh Azze ve Celle sana iki kez ecir versin. Eğer yüz çevirirsen çiftçilerin günahı senin boynunadır. Ve "ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin." (Âl-i İmrân, 3/64) ayetinin şu kısmına kadar: "...Bizlerin Müslüman olduğuna" (Âl-i İmrân, 3/64)" Bu yüzden bir adamın -namaz kitabında Eşheb'ten duyulan rivayete göre- abdestsiz bir şekilde mektubun içerisine bir veya iki ayet yazması caizdir." (İbnu Rüşd el-Cedd, el-Beyânu ve't Tahsîl, 1/44)

«المقدمات الممهدات» (3/ 464):
«ويجوز أن يكتب إليهم منه بالآية والآيتين إذا كان الغرض من ذلك الدعاء إلى الإسلام؛ لما روي من أن النبي - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - كتب إليهم بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ: {قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ} [آل عمران: 64] الآيات»

"Eğer sebep İslâm'a davet etmekse onlara Kur'ân'dan bir veya iki ayet yazmak caizdir, zira Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den onlara şöyle yazdığı rivayet edilmiştir: Bismillâh'ir Rahmân'ir Rahîm. "Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin." (Âl-i İmrân, 3/64) ayetlerinin devamı." (İbnu Rüşd el-Cedd, el-Mukaddimât'ul Mumehhidât, 3/464)

أبو بكر ابن العربي (٥٤٣)
Ebû Bekr İbn'ul Arabî (543H)

«القبس في شرح موطأ مالك بن أنس» (ص604):
«وفي الحديث الصحيح بنقل العدل عن العدل عن ابن عمر، رضي الله عنه، قال النبي، - صلى الله عليه وسلم -: "لَا تُسَافِرُوا بِالْقُرآنِ إِلَى أَرْضِ الْعَدُوَّ لِئَلَّا يَنالَهُ الْعَدُوُّ" (5) وهذا نص في الوجهين، وقد سمعت بعض أشياخي يقول: إن النهي عن السفر بالقرآن إلى أرض العدو إنما هو السفر بالعلماء مخافة أن تفنيهم الشهادة، قال: فأما السفر بالمصحف فلا يؤثر فيه العدو، وهو مُحكم في قلوب الرجال المشحونة بالتوحيد والقرآن فكيف بأوراق المصحف وقد كتب النبي - صلى الله عليه وسلم - بالقرآن إلى»
«القبس في شرح موطأ مالك بن أنس» (ص605):
«الكفار (1) وقال علماؤنا: إنما كتب إليهم بالآية والآيتين على معنى الوعظ (2)، وحرمة الآية والآيتين كحرمة الألفين .. لكن علماءنا لم يجعلوا للقليل في ذلك حكم الكثير ولأجله جوَّزوا للجُنُب أن يقرأ الآيات اليسيرة على معنى التعوُّذ»

"Âdil birinin Âdil birinden, ondan da İbnu Ömer Radiyallâhu Anh'dan nakledilen bir sahih hadiste Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Düşmanın eline geçmemesi için Kur'ân ile düşman diyarına sefer etmeyin." İki vecih hususunda bir nasstır. Şeyhlerimden bazılarının şöyle dediğini duydum: Düşman diyarına Kur'ân ile sefer etmek âlimler ile sefere çıkmaktır, zira onların şehadet sebebiyle dünyadan göç etmelerinden korkulur. Bu âlimler şöyle dedi: Mushaf ile sefer etmeye gelince, düşmanın onun üzerinde bir tesiri yoktur. Kur'ân, tevhid ve Kur'ân ile yüklü kişilerin kalbinde muhkemdir. Mushaf'ın kâğıtları hakkında bu nasıl söylenir, hâlbuki Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem küffara Kur'ân ile yazmıştır. Âlimlerimiz şöyle dedi: Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem küffara vaaz anlamında bir veya iki ayet yazmıştır. Bir ve iki ayetin hürmeti iki elifin hürmetiyle aynıdır. Ancak âlimlerimiz bu hususta az bir şeyin hükmünü çok şeyin hükmüyle bir saymadı. Bu yüzden Allâh'a sığınma anlamında cünübün az ayet okumasına cevaz vermişlerdir." (Ebû Bekr İbn'ul Arabî, el-Kabes fî Şerhi Muvatta, sf. 604-605)

القاضي عياض (٥٤٤)
Kadı İyâd (544H)

«إكمال المعلم بفوائد مسلم» (6/ 283):
«وأجاز الفقهاء أن يكتب لهم ‌بالآية ‌ونحوها إذا كان الكتاب ليدعوا به إلى الإسلام ويوعظوا به، وشبه هذا. والحجة كتاب النبى صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إليهم بمثل ذلك فى كتبه»

"Mektup, İslâm'a davet, vaaz veya benzeri bir sebeple yazıldıysa fukaha bir ayet ve benzerini içine yazmayı caiz gördü. Bunun hücceti, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in bir ayetin benzerini mektuplarına yazmasıdır." (Kadı İyâd, İkmâl'ul Mu'allim, 6/283)

القرافي (٦٨٤)
Karâfî (684H)

«الذخيرة للقرافي» (13/ 277):
«قال ولا يسافر بالقرآن إلى أرض العدو لقوله - صلى الله عليه وسلم - لا يسافر بالقرآن إلى أرض العدو وفي المقدمات ويجوز إن كتب لهم بالآية والآيتين إذا كان الغرض الدعاء إلى الإسلام كما كتب - صلى الله عليه وسلم - إلى هرقل باسم الله الرحمن الرحيم {قل يا أهل الكتاب تعالوا إلى كلمة سواء بيننا وبينكم} الآيات»

"Şöyle dedi: Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şu kavli gereğince düşman diyarına Kur'ân ile sefere çıkılmaz: "Kur'ân ile düşman diyarına sefer etmeyin." El-Mukaddimât'ta (İbnu Rüşd el-Cedd) şöyle dedi: Eğer sebep İslâm'a davet etmekse onlara Kur'ân'dan bir veya iki ayet göndermek caizdir, nitekim Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, Heraklius'a şöyle yazdı: Bismillâh'ir Rahmân'ir Rahîm. "Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin." (Âl-i İmrân, 3/64) ayetlerinin devamı." (Karâfî, Zehîra, 13/277)

خليل بن إسحاق الجندي (٧٧٦)
Halîl bin İshâk el-Cundî (776H)

«مختصر خليل» (ص89):
«واحتجاج عليهم بقرآن وبعث كتاب فيه ‌كالآية»

"...Onlara Kur'ân ile ihticac etmek ve onlara bir ayet gibi bir şeyi mektubun içinde göndermek (caizdir)." (Halîl bin İshâk el-Cundî, Muhtasar Halîl, sf. 89)

الكرماني، شمس الدين (٧٨٦)
Şems'ud Dîn el-Kirmânî (786H)

«الكواكب الدراري في شرح صحيح البخاري» (1/ 63):
«ومنها أنه يجوز أن يسافر إلى أرض الكفار ويبعث إليهم بالآية من القرآن أي بكلمة أو بجملة منه وذلك أيضاً محمول على ما إذا خيف وقوعه في أيدي الكفار ومنها أنه يجوز للمحدث والكافر مس ‌كتاب ‌فيه ‌آية أو آيات يسيرة من القرآن مع غير القرآن»

"Yine hadisten çıkan faydalardan biri de şudur: Küffarın diyarına bir ayet ile yani Kur'ân'dan bir kelime veya cümle ile yolculuğa çıkılabilir. Bu da küffarın eline geçmesi korkulduğu zamana hamledilmiştir. Başka bir fayda da şudur: Hades sahibinin ve kâfirin Kur'ân'dan başka bir şey ile beraber bir ayet veya çok az sayıda ayete dokunması caizdir." (Şems'ud Dîn el-Kirmânî, el-Kevâkib'ud Derârî, 1/63)

بهرام الدميري (٨٠٥)
Behrâm ed-Demîrî (805H)

«الشامل في فقه الإمام مالك» (1/ 300):
«وحرم بعث مصحف لهم وإن طلبوه ليتدبروه، وتعليمهم إياه، وسفر به لهم كامرأة إلا في جيش آمن.
وكره دفع درهم فيه قرآن أو شيء من أسماء الله تعالى لكافر، وجاز قراءته عليه وبعثه ‌كتاب ‌فيه ‌آيات منه»

"Tedebbür etmek için talep etseler de onlara Mushaf göndermek haramdır. Onlara Kur'ân'ı öğretmek haramdır. Yine, güvenilir bir ordu içerisinde olmaları müstesna, Mushaf ile onların diyarına sefere çıkmak kadınla çıkmak gibidir.

Kâfir'e üzerinde Kur'ân veya Allâhu Teâlâ'nın isimlerinden bir şey olan bir dirhemi vermek kerihtir. Kâfire Kur'ân'ı okumak ve içerisinde ayetler olan mektubu onlara göndermek caizdir." (Behrâm ed-Demîrî, eş-Şâmil fî Fikh'il İmâmi Mâlik, 1/300)


«تحبير المختصر وهو الشرح الوسط لبهرام على مختصر خليل» (2/ 471):
«قوله: (وَاحْتِجَاجٌ عَلَيْهِمْ بِقُرْآنٍ ‌وَبَعْثُ ‌كِتَابِ فِيهِ كَالآيَةِ) أي: وكذلك يجوز أن يحتج على الكفار بالقرآن، وأن يبعث لهم بالكتاب فيه آية (6) من القرآن، والأحاديث بذلك كثيرة»
«تحبير المختصر وهو الشرح الوسط لبهرام على مختصر خليل» (2/ 471):
«(6) في (س): (آيات)، وفي (ن 2): (آيتين)»

"Şu sözü: "...Onlara Kur'ân ile ihticac etmek ve onlara bir ayet gibi bir şeyi mektubun içinde göndermek..."

Yani onlara Kur'ân ile ihticac etmek ve içerisinde bir ayet [diğer nüshalardan birinde iki ayet, diğerinde ayetler] bulunan mektubu onlara göndermek caizdir. Bu husustaki hadisler de çoktur." (Behrâm ed-Demîrî, Tehbîr'ul Muhtasar, 2/471)


بدر الدين الدماميني (٨٢٧)
Bedr'ud Dîn ed-Demâmînî (827H)

«مصابيح الجامع» (1/ 71):
«قلت: رد (1) أبو حامد السبكي بأمرين:
أحدهما: أن العلماء استدلوا بهذا الحديث على جواز كتابة الآية والآيتين إلى أرض العدو، ولولا أن المراد التلاوة، لما صح الاستدلال، وهم (2) أعلم، وفَهْمُهم أقوم»

"Ben derim ki: Ebû Hâmid, Subkî'ye iki hususta reddiye verdi:

İki husustan bir tanesi: Âlimler bu hadis ile istidlal ederek düşmanın beldesine bir veya iki ayet yazmaya cevaz vermişlerdir. Eğer maksat ayetlerin okunması olmasaydı bu istidlal sahih olmazdı ki bu istidlali yapan âlimler daha fazla ilim sahibidir, fehimleri de daha kuvvetlidir." (Bedr'ud Dîn ed-Demâmînî, Masâbîh'ul Câmi, 1/71)
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef

محمد بن يوسف المواق (٨٩٧)
Muhammed bin Yûsuf el-Mevvâk (897H)

«التاج والإكليل لمختصر خليل» (4/ 546):
«(وإرسال مصحف لهم) . ابن الماجشون: لو أن الطاغية كتب إلى السلطان أن يبعث إليه مصحفا يتدبره إليه فلا ينبغي أن يفعل وليس هذا وجه الدعوة وهم أنجاس وأهل طعنة وبغض في الإسلام وأهله، وإن طلبك كافر أن تعلمه القرآن فلا تفعل لأنه جنب. ولا بأس أن يقرأ عليه القرآن يحتج به عليه. انتهى من ابن يونس.
وقال ‌عياض: أجاز الفقهاء الكتب لهم بالآية ونحوها في الكتاب يدعون بها إلى الإسلام والموعظة»

"Metin: Onlara Mushaf göndermek.

İbn'ul Mâcişûn şöyle dedi: "Eğer bir tâğût, sultana yazıp da üzerinde tedebbür etmek için bir Mushaf göndermesini isterse, sultanın bunu yapmaması gerekir. Bunda davet veçhi yoktur, zira onlar necistir, Kur'ân'a tan ederler ve İslâm ile ehline buğz ederler. Kâfir senden ona Kur'ân öğretmeni isterse bunu yapma, zira o cünüptür. Bir adamın kâfirlere Kur'ân okumasında ve bununla onların aleyhine ihticac etmesinde ise bir beis yoktur. İbnu Yûnus'dan nakil sona erdi.

İyâd şöyle dedi: Mektup, İslâm'a davet ve vaaz için yazıldıysa fukaha bir ayet ve benzerini içine yazmayı caiz gördü." (Muhammed bin Yûsuf el-Mevvâk, et-Tâcu ve'l İklîl, 4/546)


«التاج والإكليل لمختصر خليل» (4/ 554):
«(واحتجاج عليهم بقرآن) تقدم: لا بأس أن يقرأ عليهم القرآن يحتج به عليهم (‌وبعث ‌كتاب فيه كالآية) تقدم نقل عياض هذا عن الفقهاء»

"Metin: Onlara Kur'ân ile ihticac etmek.

Bu daha önce geçmişti: kâfirlere Kur'ân okumakta ve bununla onların aleyhine ihticac etmekte ise bir beis yoktur.
Metin: Onlara bir ayet gibi bir şeyi mektubun içinde göndermek.

Bunun hakkında İyâd'ın fukahadan naklettiği geçmişti." (Muhammed bin Yûsuf el-Mevvâk, et-Tâcu ve'l İklîl, 4/554)


المكناسي، ابن غازي (٩١٩)
İbnu Gâzî el-Mıknâsî (919H)

«شفاء الغليل في حل مقفل خليل» (1/ 408):
«واحْتِجَاجٌ عَلَيْهِمْ بِقُرْآنٍ ‌وبَعْثُ ‌كِتَابٍ فِيهِ كَالآيَةِ»

"...Onlara Kur'ân ile ihticac etmek ve onlara bir ayet gibi bir şeyi mektubun içinde göndermek (caizdir)." (İbnu Gâzî el-Mıknâsî, Şifâ'ul Galîl fî Hilli Mikfel Halîl, 1/408)

التتائي (٩٤٢)
Tettâ'î (942H)

«جواهر الدرر في حل ألفاظ المختصر» (3/ 506):
«وجاز احتجاج عليهم بقرآن عليهم عند أمن السب ‌وبعث ‌كتاب إليهم فيه كالآية ونحوها»

"Sebbetmelerinden emin olunduğunda onlara Kur'ân ile ihticac etmek ve bir ayet ve benzeri gibi bir şey içerisinde olan mektubu göndermek caizdir." (Tettâ'î, Cevâhir'ud Durer, 3/506)

الرعيني، الحطاب (٩٥٤)
Ru'aynî el-Hattâb (954H)

«مواهب الجليل في شرح مختصر خليل» (3/ 352):
«ص (وإرسال مصحف لهم)
ش: تصوره ظاهر.
(فروع الأول) قال ابن عبد السلام وأجاز مالك وأبو حنيفة والشافعي أن يقرأ عليهم القرآن وأن يبعث إليهم بالكتاب فيه آيات من القرآن والأحاديث بذلك كثيرة، وسيقول المؤلف: واحتجاج عليهم بقرآن وبعث كتاب فيه كالآية.
(الثاني) لا يجوز تعليم الكافر القرآن ولا الفقه، نقله في التوضيح.
(الثالث)»
«مواهب الجليل في شرح مختصر خليل» (3/ 353):
«كره مالك وغيره أن يعطى الكافر درهما فيه آية من القرآن، ولا خلاف فيه إذا كانت آية تامة، وإنما اختلفوا إذا كان فيه اسم من أسماء الله تعالى ولم تكن الدراهم عليها اسم الله تعالى، وإنما ضربت دراهم الإسلام في أيام عبد الملك بن مروان، انتهى. من التوضيح»

Asıl metin: Onlara Mushaf göndermek.

Şerh: Bunun şekli apaçıktır.

Birinci alt-başlık: İbnu Abd'is Selâm şöyle dedi: "Mâlik, Ebû Hanîfe ve Şâfi'î, kâfirlere Kur'ân okumaya ve onlara içerisinde çokça Kur'ân'dan ayetler bulunan bir mektup göndermeye cevaz vermiştir. Bu husustaki hadisler çoktur." Müellif ileride şöyle diyecektir: "Onlara Kur'ân ile ihticac etmek ve içerisinde bir ayet gibi bir şey olan mektup göndermek.

İkinci alt-başlık: Kâfire Kur'ân öğretmek de fıkıh öğretmek de caiz değildir. Bunu et-Tevdîh'te nakletti.

Üçüncü alt-başlık: Mâlik ve başkaları üzerinde Kur'ân'dan bir âyet yazan dirhemi Kâfir'e vermeyi kerih gördü. Üzerinde tam bir âyet yazılı olduğunda bunun haramlığı hususunda ihtilaf yoktur. Ancak üzerinde Allâhu Teâlâ'nın isimlerinden bir isim olması hususunda ihtilaf ettiler. Dirhemlerin üstünde Allâhu Teâlâ'nın ismi yoktu, ancak Abd'ul Melik bin Mervân zamanında İslâm'ın dirhemlerinin üzerine Allâhu Teâlâ'nın ismi darp edilmeye başladı. Et-Tevdîh'ten yapılan alıntı sona erdi." (Ru'aynî el-Hattâb, Mevâhib'ul Celîl, 3/352-353)


الزرقاني، عبد الباقي (١٠٩٩)
Abd'ul Bâkî ez-Zurkânî (1099H)

«شرح الزرقاني على مختصر خليل وحاشية البناني» (3/ 211):
«(واحتجاج عليهم بقرآن) ظاهره ولو أكثر ‌إن ‌أمن ‌سبهم له أو لمن أنزل عليه وإلا حرم وينبغي تقييده بما إذا لم ينفع مع سبهم له وأراد بالاحتجاج التلاوة عليهم لعلهم يرجعون لا المحاجة التي يقول الخصم بالحجية فيها لأنهم غير قائلين به حال التلاوة عليهم (وبعث كتاب) ‌إن ‌أمن ‌سبهم وامتهانهم له (فيه كالآية) والآيتين والثلاثة وفي الشارح عن ابن عبد السلام التعبير بالآيات وهو يشمل أكثر من ذلك أيضًا وكذا فيه حديث شاهد عليهم كما يظهر والضمير في عليهم للكفار مطلقًا لا خصوص روم وترك»

"Metin: Onlara Kur'ân ile ihticac etmek...

Bunun zahiri, ayetler çok olsa da böyle olduğudur. Eğer Kur'ân'a veya Kur'ân'ın nazil olduğu kişiye (Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e) sebbetmeyeceklerinden eminse caizdir, aksi takdirde değildir. Haramlığın, sebbetmelerine rağmen faydası olmamasıyla kayıtlanması gerekir.

İhticac ile kastedilen dönmeleri umulduğu için onlara tilavet etmektir. İhticacla kastedilen, okunan Kuran'ın içerisindeki hüccet yönünü hasmın dile getirdiği tartışma/münakaşa değildir, zira onlara Kuran tilavet edilirken onu savunmazlar.

Metin: Onlara kitap göndermek...

Eğer sebbetmelerinden ve aşağılamalarından eminse.

Metin: İçerisinde bir ayet gibi bir şey olan...

İki ayet, üç ayet gibi bir şey olan. Şârih, İbnu Abd'is Selâm'ın bunu ayetler diye açıkladığını nakletti. Bu tabi ki üç ayetten fazlasını da kapsar.

Keza bu hususta hadis de vardır. Onların aleyhlerine şahit olarak mektup göndermek, zahir olduğu gibi caizdir. Onlar ibaresindeki zamir mutlak anlamda kâfirleri kapsayan bir zamirdir, sadece Rumlara ve Türklere has değildir." (Abd'ul Bâkî ez-Zurkânî, Şerh'uz Zurkânî alâ Muhtasari Halîl, 3/211)


الخرشي = الخراشي (١١٠١)
Hirşî/Harâşî (1101H)

«شرح الخرشي على مختصر خليل - ومعه حاشية العدوي» (3/ 115):
(ص) وإرسال مصحف لهم وسفر به لأرضهم كمرأة إلا في جيش أمن (ش) يعني أنه يحرم علينا أن نرسل المصحف إلى أرض الحرب خشية الإهانة وأيضا لم يتحرزوا عن النجاسة فيمسوه بها وهو منزه عن ذلك ولا بأس أن نرسل الكتاب إلى دار الحرب فيه الآيات من القرآن والأحاديث ندعوهم بذلك إلى الإسلام، وكذلك يحرم علينا أن نسافر بالمصحف إلى أرض الكفر، ولو كان الجيش آمنا خيفة أن يسقط منا ولا نشعر به فتناله الإهانة وتصغير ما عظم الله، وكذلك يحرم علينا السفر بالمرأة في أرض الحرب إذا كانت مع غير جيش أمن. وأما معه فإنه يجوز السفر بها إلى أرض الحرب؛ لأنها تنبه عن نفسها والمصحف قد يسقط ولا يشعر به وصح «أنه - عليه الصلاة والسلام - كان يقرع بين نسائه إذا غزا لوجود الأمن معه»

"Asıl metin: Yine, güvenilir bir ordu içerisinde olmaları müstesna, Mushaf ile onların diyarına sefere çıkmak kadınla çıkmak gibidir.

Şerh: Yani, küçümsemeleri korkusundan harp diyarına Mushaf göndermemiz haramdır. Yine onlar necasetten sakınmazlar ve bu halde Kur'ân'a dokunurlar. Mushaf ise bundan münezzehtir. Kendisiyle İslâm'a çağırdığımız bir mektubu içerisinde Kur'ân'dan ayetler ve hadisler ile Dâr'ul Harb'e göndermekte bir beis yoktur. Yine aynı şekilde Mushaf ile Küfür diyarına sefer etmemiz haramdır. Eğer güvenilir bir orduyla giriliyorsa da böyledir, zira fark edilmeden düşürülebilir, böylece de Allâh'ın azim kıldığı bir şey küçümsenip alçaltılır. Yine güvenilir bir ordu olmaksızın kadın ile Dâr'ul Harb'e sefer etmemiz de haramdır. Güvenilir bir ordu olunca kadınlar ile harb diyarına sefer etmek caizdir, zira kadın kendisini fark ettirir, Mushaf ise fark edilmeden düşürülebilir. Rasûlullâh Aleyh'is Salâtu ve's Selâm'ın, güvenilir olduğu için gazvelere kadınlarını kura ile seçip götürdüğü sahihtir." (Hirşî/Harâşî, Şerh alâ Muhtasar Halîl, 3/115)


«شرح الخرشي على مختصر خليل - ومعه حاشية العدوي» (3/ 120):
«(ص) واحتجاج عليهم بقرآن وبعث كتاب فيه كالآية (ش) يعني أنه يجوز إذا جادلونا أن نحتج عليهم بالقرآن إذا أمنا من سبهم له أو لمن أنزل عليه لقوله تعالى {قل يا أهل الكتاب تعالوا إلى كلمة سواء بيننا وبينكم ألا نعبد إلا الله ولا نشرك به شيئا ولا يتخذ بعضنا بعضا أربابا من دون الله} [آل عمران: 64] ويجوز أيضا بعث الكتاب إلى أرض الحرب ‌فيه ‌الآيات ‌من ‌القرآن والأحاديث لندعوهم إلى الإسلام فقوله عليهم أي على الكفار مطلقا لا بخصوص كونهم روما وتركا»

"Asıl metin: Onlara Kur'ân ile ihticac etmek ve onlara bir ayet gibi bir şeyi mektubun içinde göndermek.

Şerh: Yani, eğer Kur'ân'a veya Kur'ân'ın nazil olduğu kişiye (Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e) sebbetmeyeceklerinden eminsek bizimle cedelleştiklerinde onlara Kur'ân ile ihticac etmemiz caizdir. Zira Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "De ki: "Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah'a ibadet edelim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin." (Âl-i İmrân, 3/64)  İslâm'a davet etmek için harp diyarına Kur'ân'dan ayetler ve hadisler içerisinde olan bir mektubu göndermemiz caizdir. "Onlara" sözü, yani mutlak anlamda küffar, sadece hususen Rumlar ve Türkler değil." (Hirşî/Harâşî, Şerh alâ Muhtasar Halîl, 3/120)


العدوي (١١٨٩)
Adevî (1189H)

«شرح الخرشي على مختصر خليل - ومعه حاشية العدوي» (3/ 115):
«(قوله خشية الإهانة) أي بوضعه في الأرض والمشي عليه بنعالهم (قوله فيه الآيات إلخ) يتعارض معنى الجزء من القرآن إلا أن في شرح عب أن المراد بالمصحف ما قابل الكتاب الذي فيه كالآية وينبغي تحريم السفر بكتب الحديث كالبخاري لاشتماله على آيات كثيرة وحرمة ما ذكر، ولو طلبه الملك ليتدبره خشية الإهانة (قوله والمصحف قد يسقط ولا نشعر به) فيأخذونه فتحصل منهم إهانته»

"Şu sözü: Küçümsenmesi korkusu olduğu için.

Yani yere koyup nalınlarıyla çiğnemeleri.

Şu sözü: İçerisinde ayetler olan. İla ahir.

Bu Kur'ân'dan bir cüzün manası ile çelişiyor. Ancak Abd'ul Bâkî ez-Zurkânî'nin şerhinde, Mushaf'tan kasıt, bir ayet gibi bir şeyin içerisinde bulunduğu kitaptır. Buhârî gibi hadis kitaplarıyla seferin de haram olması gerekir, zira çokça ayet vardır ve içerisinde zikredilenlerin hürmeti vardır. (Kâfir) bir melik tedebbür etmek için istese de verilmez, zira küçümsenmesinden korkulur.
Şu sözü: Biz farkında olmadığımızda Mushaf düşebilir.

Yere düşünce küffar alır ve böylece küçümserler." (Adevî, Hâşiye alâ Şerh alâ Muhtasar Halîl, 3/115)


«شرح الخرشي على مختصر خليل - ومعه حاشية العدوي» (3/ 120):
«(قوله إذا أمنا من سبهم) أي وأمنا من إهانتهم له وأراد بالاحتجاج التلاوة عليهم لعلهم يرجعون لا المحاججة التي يقول الخصم بالحجة فيها (قوله فيه الآيات) ، ولو أكثر من ثلاث على الأظهر»

"Şu sözü: Sebbetmeyeceklerinden eminsek.

Yani küçümsemelerinden eminsek... İhticac ile kastedilen dönmeleri umulduğu için onlara tilavet etmektir. İhticacla kastedilen, okunan Kuran'ın içerisindeki hüccet yönünü hasmın dile getirdiği tartışma/münakaşa değildir.

Şu sözü: İçerisinde ayetler olan.

En zahir görüşe göre üç ayetten fazla olsa da." (Adevî, Hâşiyetun alâ Şerh'il Hirşî/Harâşî alâ Muhtasar Halîl, 3/120)


محمَّد بن الحَسَن بن مَسعُود البناني (١١٩٤)
Muhammed İbn'ul Hasen bin Mes'ûd el-Bunânî (1194H)

«شرح الزرقاني على مختصر خليل وحاشية البناني» (3/ 211):
«(واحتجاج عليهم بقرآن) قول ز وينبغي تقييده الخ. تقييده بذلك غير صحيح فتأمله»

"Onlara Kur'ân ile ihticac etmek.

Zurkânî'nin şu sözü: "(Haramlığın, sebbetmelerine rağmen faydası olmamasıyla) kayıtlanması gerekir" ila ahir, bu kaydı getirmek sahih değildir, bunun üzerinde düşün." (Muhammed İbn'ul Hasen bin Mes'ûd el-Bunânî, Hâşiyetun alâ Şerh'iz Zurkânî alâ Muhtasar Halîl, 3/211)


الدردير أحمد بن محمد (١٢٠١هـ)
Ahmed bin Muhammed ed-Dırdîr (1201H)

«الشرح الكبير للشيخ الدردير وحاشية الدسوقي» (2/ 178):
«(و) حرم (‌إرسال ‌مصحف ‌لهم) ، ولو طلبوه ليتدبروه خشية إهانتهم له وأراد بالمصحف ما قابل الكتاب الذي فيه الآية ونحوها (و) حرم (سفر به) أي بالمصحف (لأرضهم) ، ولو مع جيش كبير، ومثل المصحف كتب الحديث فيما يظهر (كمرأة) مسلمة فيحرم السفر بها لدار الحرب (إلا في جيش آمن) بالمد فيجوز»

"Onlara Mushaf göndermek haramdır, küçümsemelerinden korkulduğu için tedebbür etmek için talep etseler de yine haramdır. Mushaf'tan kasıt bir ayet gibi bir şeyin içerisinde bulunduğu kitaptır. Büyük bir ordu ile beraber olsa dahi onunla, yani Mushaf'la onların diyarına sefer etmek haramdır. Zahir olana göre Mushaf'ın bir benzeri hadis kitaplarıdır. Mushaf'ın bir benzeri Müslüman bir kadındır, Dâr'ul Harb'e onunla sefer yapmak haramdır. Ancak güvenilir bir ordu varsa, bu durumda caizdir." (Dırdîr, eş-Şerh'ul Kebîr, 2/178)

«الشرح الكبير للشيخ الدردير وحاشية الدسوقي» (2/ 183):
«(و) جاز (‌احتجاج ‌عليهم) أي الكفار (بقرآن) إن أمن سبهم له أو لمن أنزل عليه، وإلا حرم والمراد تلاوته عليهم (وبعث كتاب) لهم (فيه كالآية) والآيتين والثلاثة إن أمن السب والامتهان»

"Kur'ân'a veya Kur'ân'ın nazil olduğu kişiye (Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e) sebbetmeyeceklerini bildiği zaman onlara, yani küffara Kur'ân ile ihticac etmek caizdir. Eğer sebbedeceklerini biliyorsa haramdır. Burada ihticac ile kasıt onlara okumaktır. Eğer ona sebbetmelerinden ve değerini düşürmelerinden eminse içerisinde bir ayet gibi iki veya üç ayet olan mektup göndermesi caizdir." (Dırdîr, eş-Şerh'ul Kebîr, 2/183)

محمد بن أحمد الدسوقي (١٢٣٠)
Dusûkî (1230H)

«الشرح الكبير للشيخ الدردير وحاشية الدسوقي» (2/ 178):
«(قوله: ما قابل إلخ) أي وحينئذ فيشمل الجزء وكذا يقال فيما بعده، ولا بأس أن يرسل الكتاب لدار الحرب، وفيه الآيات من القرآن القليلة والأحاديث ندعوهم بذلك للإسلام كما سيأتي، وقوله: وأراد إلخ جواب عما اعترض به اللقاني، وهو أن قوله: وإرسال مصحف يقتضي أن إرسال ما دونه كالجل لا يحرم، وهو يعارض مفهوم قوله: الآتي فيما يجوز وبعث كتاب فيه كالآية إذ مفهومه أن ما زاد على الآية لا يجوز وحاصل الجواب أن مراد المصنف هنا بالمصنف ما قابل الكتاب الذي فيه الآية ونحوها فيشمل الجزء بدليل ما يأتي.
(قوله: وسفر به لأرضهم) أي مخافة أن يسقط منا ولا نشعر به فيأخذونه فتناله الإهانة (قوله: إلا في جيش آمن) راجع لما بعد الكاف، وهو المرأة المسلمة، وأما المصحف فيحرم السفر به لأرضهم مطلقا، ولو كان الجيش آمنا وذلك؛ لأن المرأة المسلمة تنبه على نفسها عند فواتها والمصحف قد يسقط، ولا يشعر به»

"Şu sözü: Buna mukabil olan ila ahir.

Yani böyle olunca bir kısmını da kapsamaktadır. Bir sonraki ibare hakkında da bu söylenmiştir. İleride geleceği üzere Dâr'ul Harb'e kendisiyle İslâm'a davet ettiğimiz, içerisinde Kur'ân'dan az bir miktar ayet ve hadis bulunan bir mektup göndermekte bir beis yoktur.

Şu sözü: İstedi ila ahir.

Lakkânî'nin itiraz ettiği hususa cevaptır. Lakkânî'nin şu sözü: "Mushaf göndermek, Mushaf'ın çoğunu göndermek gibi tamamından daha azını göndermenin haram olmamasını gerektirir." İleride gelecek olan, bunun caiz olduğuna ve içerisinde bir ayet gibi bir şeyin bulunduğu bir mektubun gönderileceğine dair sözünün mefhumuna muhaliftir. Zira bu sözünden anlaşılan bir ayetten fazlasının caiz olmadığıdır. Verilen cevap kısacası şudur: Musannifin, eserinde irade ettiği kısacası içerisinde bir ayet ve benzeri bir şey bulunan mektuptur. Bu yüzden ileride gelecek delil sebebiyle Mushaf'ın bir kısmını da kapsamaktadır.

Şu sözü: Mushaf'la onların diyarına sefer etmek.

Yani Mushaf'ta fark edilmeden düşürülme korkusu vardır. Yere düşünce küffar alır ve böylece küçümserler.

Şu sözü: Ancak güvenilir bir ordu içerisindeyken.

Müellifin sözündeki istisna "Kâf (benzer/gibi)" harfinden sonrasına döner. Döndüğü yer de Müslüman kadındır. Mushaf'a gelince onların diyarına onunla sefer etmek mutlak anlamda haramdır. Velev ki güvenilir bir ordu olsa bile... Zira kadın kendisini fark ettirir, Mushaf ise fark edilmeden düşürülebilir." (Dusûkî, Hâşiyetun ale'ş Şerh'il Kebîr, 2/178)


«الشرح الكبير للشيخ الدردير وحاشية الدسوقي» (2/ 183):
«(قوله وإلا حرم) ظاهره، ولو كان الاحتجاج به عليهم مع السب نافعا، وهو الصواب كما في بن خلافا لما في عبق من الجواز حينئذ.
(قوله: والمراد) أي بالاحتجاج عليهم بالقرآن تلاوته عليهم أي لعلهم يرجعون»

Şu sözü: Aksi takdirde haram olur.

Bu sözün zahiridir. Yani sebbetmelerine rağmen bu ihticac faydalı olacaksa da haramdır. Bu doğru olandır, nitekim bunu Muhammed el-Bunânî söylemiştir. Abd'ul Bâkî ez-Zurkânî'nin sözünün hilafınadır bu, zira o cevaz vermektedir.

Şu sözü: Maksat.

Yani onlara Kur'ân ile ihticac etmek onlara tilavet etmektir, yani umulur ki dönerler diye tilavet etmektir." (Dusûkî, Hâşiyetun ale'ş Şerh'il Kebîr, 2/183)


«بلغة السالك لأقرب المسالك» (2/283-282):
«(وَ) جَازَ (الِاحْتِجَاجُ عَلَيْهِمْ بِقُرْآنٍ) نَحْوُ قَوْله تَعَالَى: {قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ} [آل عمران: 64] الْآيَةُ.
(وَ) جَازَ (بَعْثُ كِتَابٍ) إلَيْهِمْ (فِيهِ كَالْآيَةِ) وَالْآيَتَيْنِ مِنْ الْقُرْآنِ إنْ أُمِنَ الِامْتِهَانُ وَالسَّبُّ وَإِلَّا لَمْ يَجُزْ.»

Onlara Kur'ân ile ihticac etmek caizdir. Mesela Allâhu Teâlâ'nın şu ayetiyle ihticac etmek: "Ey kitap ehli! Ortak bir söze gelin." (Âl-i İmrân, 3/64)

Eğer aşağılayıp sebbetmeyeceğinden eminse içerisinde bir ayet ve iki ayet gibi Kur'ân'dan bir şey bulunan mektubu onlara göndermek caizdir, aksi takdirde caiz değildir." (Dusûkî, Bulget'us Sâlik li Akrab'il Mesâlik, 2/282-283)
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

Fehm’us Selef

محمد بن أحمد عليش (١٢٩٩)
Muhammed bin Ahmed Uleyyiş (1299H)

«منح الجليل شرح مختصر خليل» (3/ 164):
«(و) جاز (‌بعث ‌كتاب) للعدو (فيه كالآية) والآيتين والثلاثة. وعبر ابن عبد السلام بالآيات فيشمل أكثر من ثلاث، وكذا فيه حديث شاهد عليهم إن أمن سبهم وامتهانهم له»

"Eğer ona sebbetmemelerinden ve değerini düşürmemelerinden eminse onların aleyhlerine şahit olarak içerisinde bir ayet gibi iki ayet ve üç ayet olan mektup göndermesi caizdir. İbnu Abd'is Selâm ayetler diye tabir etmiştir, bu da üç ayetten fazlasını kapsar. Keza bu hususta hadis de vardır." (Uleyyiş, Mineh'ul Celîl, 3/164)

Maliki Mezhebinin Görüşünün Özeti:

Maliki uleması, davet amaçlı kâfire ayet göndermenin caiz olduğunu söylemiştir. Bazısı, bir ayet vb. göndermek caizdir derken, bazıları bir veya iki ayet göndermek caizdir der. Bazıları ise ayet sayısına kayıt düşmeden bu hükmü ayetler şeklinde zikreder. Sonraki gelen malikiler, kendilerinden evvel yaşayanların bir ayet veya iki ayet sözlerini ve de ayetler diye geçen ibarelerini üç ayetten fazla da caizdir şeklinde açıklamıştır. Dırdîr, bir ayet ibaresini iki veya üç ayet diye açıklamıştır. Malikî uleması mektup göndermeye cevaz verirken, "ona sebbetmelerinden ve değerini düşürmelerinden eminse" kaydını da koşmuştur. İbnu Battâl ise diğerlerinden farklı olarak, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in sadece İslâm'ın ilk dönemi olduğu için ve Allâhu Teâlâ'nın ona emrettiği gibi insanları Allâh'ın dinine topluca davet etmesi ve de Allâh'ın tevhidine tebliğ etmesi kaçınılmaz olduğu için mektupları gönderdiğini ileri sürmüştür ki bu zayıf bir görüştür. Vallâhu a'lem!
‏إياك أن تتكلم في مسألة ليس لك فيها إمام‏
"İmamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın!" (Mecmû'ul Fetâvâ, 21/291)

🡱 🡳

Benzer Konular (5)