Tevhide Davet

ŞİRKİN HAKİKATİ | İBN’UL KAYYİM EL-CEVZİYYE RAHİMEHULLÂH

Başlatan Subul’us Selâm, 23.09.2022, 00:06

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçiler konuyu incelemekte.

Subul’us Selâm


Şirkin Hakikati1

İbn'ul Kayyim el-Cevziyye Rahimehullâh

Şirkin hakikati, kendini Yaratan'a benzetmek ve mahlûku O'na teşbih etmektir. Hakikatte teşbih işte budur; Allâh'ın kendisini vasfettiği ve Rasûlü'nün de Allâh Subhânehu'yu vasfettiği kemal sıfatları ispat etmek teşbih değildir. Allâh'ın, kalbini tersyüz ettiği, basiret gözünü kör ettiği ve işi karıştırıp tevhidi teşbih kılıp teşbihi tazim ve taat kılmasıyla kendisini alt üst ettiği kişi, bunu tersine çevirdi. Böylece müşrik, ilahlığa mahsus olan şeylerde mahlûku Yaratan'a teşbih eden kişidir. Zarar ve fayda vermeye, ihsan etmeye ve men etmeye tek başına sahip olmak, ilahlığa mahsus olan şeylerdendir.

Bu; dua, korku, ümit ve tevekkülün yalnızca O'na bağlanmasını vacip kılar. Binaenaleyh, her kim bunları mahlûkattan birine bağlarsa onu Yaratan'a benzetmiş ve -başkaları bir yana- kendisi için dahi herhangi bir zarara, faydaya, ölüme, hayata ve yeniden diriltmeye malik olmayan bir varlığı, işin tamamının kendisine ait olana benzetmiş olur. Bütün işlerin yuları O'nun ellerindedir, bütün işler O'na döner. Dilediği gerçekleşir, dilemediği gerçekleşmez. Verdiğine engel olacak, engel olduğunu da verecek kimse yoktur. Aksine kul için rahmet kapısını açtığında kimse onu tutamaz, rahmetini engellediğinde ise kimse onu bu kişiye gönderemez.

İşte en çirkin teşbih, bizâtihi aciz ve fakir olanı, bizâtihi kadir ve zengin olana teşbih etmektir.

İlahlığa mahsus olan şeylerden biri de her yönden mutlak anlamda mükemmel olmasıdır, öyle ki yönlerden hiçbirinde bir eksikliği bulunmaz. Bu, bütünüyle ibadetin, tazim etmenin, yüceltmenin, korkunun, duanın, ümidin, yönelmenin, tövbenin, tevekkülün, yardım istemenin, sevginin nihai noktasıyla birlikte zilletin nihai noktasının yalnızca O'na yöneltilmesini vacip kılar. Bunların hepsi aklen, şeran ve fıtraten yalnızca O'na ait olması vaciptir. Aklen, şeran ve fıtraten, bunların O'ndan başkasına ait olması menedilir.

Bunlardan herhangi birini O'ndan başkası için yapan, bu şeyi benzeri, dengi ve eşi olmayana teşbih etmiştir. Bu da en çirkin ve en batıl teşbihtir. Allah Subhânehu, kendi üzerine rahmeti yazmış olmasına rağmen, çirkinliğinin şiddeti ve zulmün nihai noktasını içermesi dolayısıyla kullarına bunu bağışlamayacağını haber etmiştir.

İlahlığa mahsus olan şeylerden biri de, kulluktur ki kulluk, sevginin nihai noktasıyla beraber zilletin nihai noktasından müteşekkil iki ayak üzerinde durur ve bu ikisi olmaksızın ayakta kalamaz. Bu tam kulluktur. Mahlûkatın mertebelerinin bu husustaki farklılığı, bu iki asıl hususundaki farklılıklarına göredir. Kim sevgisini, zilletini ve boyun eğmesini Allâh'tan başkasına yöneltirse, Allâh'ın hâlis hakkı olan bir mevzuda başkasını O'na benzetmiş olur. Şeriatlardan birinin bunu getirmesi imkânsızdır. Bunun çirkin oluşu bütün fıtrat ve akıllara yerleşmiş bir şeydir. Lakin şeytanlar mahlûkatın çoğunun fıtratlarını ve akıllarını değiştirip bozdu ve onları fıtratlarından ve akıllarından uzaklaştırdı.

Allâh'tan kendilerine bir güzelliğin geçtiği kimseler ise ilk fıtratları üzere kaldılar. Bundan sonra Allâh onlara rasullerini göndermiş ve fıtrat ile akıllarına muvafakat eden şeylerle kitaplarını indirmiştir. Böylece nurlarının üstüne nur katmışlardır. "Allâh dilediğini Kendi nuruna iletir." (en-Nûr 24/35)

Kişi bunu bildiğinde, ilahlığa mahsus olan şeylerden birinin de secde olduğunu bilir. Binaenaleyh, Allâh'tan başkasına secde eden kişi, yaratılanı O'na teşbih etmiş olur.

İlahlığa mahsus olan şeylerden bir başkası da tevekküldür. Allâh'tan başkasına tevekkül eden, o şeyi Allâh'a teşbih etmiştir.

İlahlığa mahsus olan şeylerden biri de tövbedir. Her kim Allâh'tan başkasına tövbe ederse onu Allâh'a teşbih etmiştir.

Yine, O'nu tazim etme ve yüceltme olarak O'nun ismi üzerine yemin etme de ilahlığa mahsus şeylerdendir. Bundan dolayı Allâh'tan başkasının ismini kullanarak yemin eden kimse, o şeyi Allâh'a benzetmiş olur.

Buraya kadar anlatılanlar teşbih hakkındadır.

Kulun kendisini Allâh'a benzetmesine gelince, her kim büyüklenip kibirlenir; insanları methederek, tazim ederek, boyun eğerek, ümit ederek kendisini övmeye ve kalplerini korkuyla ve ümitle, iltica ederek ve kendisinden yardım isteyerek kendisine bağlanmaya davet ederse kendisini Allâh'a benzetmiş; Rubûbiyyet ve Ulûhiyyeti'nde O'nunla mücadeleye girişmiş olur. Bu kimse, Allâh'ın kendisini aşağılamanın nihai noktasıyla aşağılamasını, zilletin nihai noktasıyla zelil etmesini ve mahlûkatının ayaklarının altında kılmasını hak etmiştir. Sahih'te geçen bir hadiste Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Allâh Azze ve Celle şöyle buyurur: Azamet benim izarımdır, Kibriya ridamdır. Kim bunlardan birinde benimle mücadele ederse ona azap ederim."2

Kendi elleriyle sûret yapan, sırf meydana getirme hususunda Allâh'a kendisini benzetmesi sebebiyle kıyamet günü insanlar arasında en büyük azaba çarptırılacak kimse ise, Rubûbiyyet ve Ulûhiyyet konusunda kendisini Allâh'a benzetenler hakkında ne düşünülmelidir? Nitekim Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet günü en şiddetli azap edilecek olanlar sûret yapanlardır. Onlara: 'Yarattığınız şeylere can verin.' denilecektir."3

Sahih'te yine Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: Benim yarattığım gibi yaratmaya çalışandan daha zalim kimdir? Haydi, bir zerre yaratsın veya bir arpa tanesi yaratsın!"4

Allâhu Teâlâ burada zerre ve arpa tanesi diyerek, bunlardan daha azim ve büyük şeylere dikkat çekmektedir.

Burada kastedilen şudur: Sûret meydana getirme hususunda kendisini Allâhu Teâlâ'ya benzeten kişinin hâli böyleyse, Allâh'ın Rubûbiyyet ve İlahiyyeti'ne mahsus olan şeylerde kendisini O'na benzetenin hâli nice olur?

Allâh'tan başkasına yaraşmayan Melikler Meliki ve Hâkimler Hâkimi gibi isimlerde kendini O'na benzetmek de böyledir.

Sahihayn'da (Buhârî ve Müslim'de) sabit olduğuna göre Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

"Allâh katında en hakir isim Şehenşâh (Şahlar Şahı), yani Melikler Meliki ismiyle isimlendirilen bir adamın sahip olduğu isimdir. Allâh'tan başka Melik yoktur."5

Hadisin başka bir rivayetinde şöyle geçmektedir:

"Allah'ın gazabını en çok çeken adam, kendisine Melikler Meliki ismi verilen kişidir."6

Allâh'ın bu öfke ve gazabı, Kendisinden başkasına yaraşmayan isimde kendisini O'na benzeten kimse üzerinedir. Yegâne Melikler Meliki ve yegâne Hâkimler Hâkimi Allâh Subhânehu'dur. Hâkimlerin hepsi üzerinde hüküm veren, onları yargılayan Allâh'tır, başkası değildir.



1- İbn'ul Kayyim el-Cevziyye, ed-Dâ'u ve'd Devâ, Dâru Atâ'ât'il İlm, 313-318.

2- Yakın lafızlarla Müslim, Hadis no: 2620.

3- Buhârî, Hadis no: 5950-5951; Müslim, Hadis no: 2108-2109.

4- Buhârî, Hadis no: 7120; Müslim, Hadis no: 2111.

5- Buhârî, Hadis no: 6205-6206; Müslim, Hadis no: 2143.

6- Müslim, Hadis no: 2143.
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

🡱 🡳