Tevhide Davet

FÂTİHA SÛRESİ’NDEN BAZI FÂİDELER | ŞEYH MUHAMMED BİN ABD'İL VEHHÂB RAHİMEHULLÂH

Başlatan Subul’us Selâm, 17.02.2023, 02:15

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Subul’us Selâm


بَعْضُ فَوَائِدِ سُورَةِ الْفَاتِحَةِ

Fâtiha Sûresi'nden Bazı Fâideler1

Şeyh'ul İslâm Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh

Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla,

"Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allâh'a mahsûstur. O, Rahmân ve Rahîm'dir. Dîn (mükâfat ve cezâ) gününün sâhibidir." (el-Fâtiha 1/1-3)

Şeyh Muhammed bin Abdilvehhâb Rahimehullâhu Teâlâ diyor ki:

Bu üç âyet, üç meseleyi ihtivâ etmektedir:

Birinci âyette {"Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allâh'a mahsustur."} muhabbet (sevgi) söz konusudur. Çünkü Allâh, nimet verendir. Nimet veren ise verdiği nimet miktarınca sevilir.

Sevgi dört kısma ayrılır:

(Birinci sevgi türü) Şirk olan sevgi: Bunlar (şirk olan sevgiye müptelâ olanlar) haklarında Allâh Azze ve Celle'nin şöyle buyurduğu kimselerdir:

"İnsanlar içinde, Allâh'tan başkasını niddler (eşler, denkler ve ortaklar) edinenler vardır ki onlar, bunları Allâh'ı sever gibi severler..." kavlinden, şu kavline kadar:

"...Ve onlar ateşten çıkacak değildirler." (el-Bakara 2/165-167)2

İkinci sevgi türü: Bâtılı ve bâtıl ehlini sevip hakka ve hak ehline buğzetmektir. İşte bu, münâfıklara ait bir sıfattır.

Üçüncü sevgi türü; Tabiî (Fıtrî) sevgi: Mal ve çocuk sevgisidir. Böyle bir sevgi kişiyi Allâh'a itâatten alıkoymadıkça ve Allâh'a karşı harâm işlemeye yardımcı olmadıkça mübâhtır.

Dördüncü sevgi türü: Tevhîd ehlini sevip şirk ehline buğzetmektir. İşte bu, îmânın en sağlam kulpudur, kulun3 Rabbine kendisi vasıtasıyla ibâdet ettiği şeyler arasında en üstün olanıdır.

İkinci âyette {"O Rahmân ve Rahîm'dir"} recâ/ümit söz konusudur.

Üçüncü âyette {"Dîn gününün sâhibidir"} ise havf/korku söz konusudur.

"Yalnız Sana ibâdet ederiz..." (el-Fâtiha 1/4) âyeti ise şu anlamdadır:

"Ey Rabbim! Bu zikri geçen üç yolla Sana ibâdet ederim: Seni severek Sen'den ümit ederek ve Sen'den korkarak."

İşte bu üçü, ibâdetin rükûnlarıdır. Bu üçünü Allâh'tan başkasına yöneltmek ise şirktir.

Yine bu üç rükûnda, bu üç rükûndan sadece birine bağlananların da reddi söz konusudur. Meselâ sırf sevgiye bağlananlar, ya da sadece ümide bağlananlar veyâhut da yalnızca korkuya bağlananlar gibi. İşte kim bu üç tanesinden birini Allâh'tan başkasına yöneltirse müşrik olur.

Bu üç rükûndan yalnızca bir tanesine bağlanan üç taifeye reddiye, bu sûrenin faydalarındandır. Meselâ (diğer iki ölçüyü bırakarak) Allâhu Teâlâ'ya sadece sevgiyle kullukta bulunanlar gibi. Kezâ Mürcîe gibi Allâh'a sadece ümit üzere ibâdet edenler de bunun gibidir. Yine Hâriciler gibi Allâh'a sadece korku yönünden ibâdet edenler de böyledir.

"Yalnız Sana ibâdet ederiz ve yalnız Sen'den yardım dileriz." (el-Fâtiha 1/4) âyetinde Ulûhiyyet Tevhîdi ile Rûbubiyet Tevhîdi söz konusudur.

"Yalnız Sana ibâdet ederiz" kavlinde Ulûhiyyet Tevhîdi (ibâdet edilecek tek ilah olarak Allâh'ı tanımak) söz konusudur.

"Yalnız Sen'den yardım dileriz" kavlinde de Rûbubiyet Tevhîdi (tüm varlıkları yetiştirenin, var edenin, imkân sâhibi kılanın sadece Allâh olduğunu kabûl etmek) söz konusudur.

"Bizi doğru yola ilet." (el-Fâtiha 1/5) Bu âyette bid'atçılara reddiye söz konusudur.

Son iki âyette {"Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna. Gazâba uğramışların ve sapmışların yoluna değil." (el-Fâtiha 1/6-7)} insanların durumlarının bildirilmesi bu iki âyetin faydalarındandır.

Allâhu Teâlâ burada insanları üç sınıfa ayırmıştır:

1- Kendilerine nimet verilmiş,

2- Gazâba uğramış,

3- Sapmış.

"Gazâba uğrayanlar", amelsiz ilim sâhibi olanlardır.

"Sapmış olanlar" ise yalnızca ibâdet ehli olup da ilim sâhibi olmayanlardır.

Âyetlerin nüzûl sebebi her ne kadar Yahûdîler ile Hristiyanlar hakkında olsa da âyet bu vasıfları üzerinde bulunduran tüm insanları kapsamaktadır.

Üçüncü [tür]4 Nimet verilenler, ilim ve amel vasıflarına hep birlikte sâhib olanlardır.

(Allâh'tan başka her tür) güç ve kuvvetten uzaklaşmak bu ayetin faydalarındandır. Çünkü o varlık da kendisine nimet verilendir.5

Tam anlamıyla ma'rifetullâh (Allâh'ı tanımak) ile Tebareke ve Teâlâ'yı eksikliklerden nefyetmek, yine bu âyetin faydalarındandır. Yine bu âyetde insanın Rabbini ve kendisini tanıması söz konusudur.

Şüphe yok ki;

Burada bir Rabb bulunduğunda bir merbûb (O Rabbin terbiye ettiği, idâre ettiği mahlûkâtı) bulunması da kaçınılmazdır.

Burada bir Râhim (merhamet eden) bulunduğunda bir merhamet olunan bulunması da kaçınılmazdır.

Burada bir Mâlik bulunduğunda bir memlûk (O Mâlik'in emrinde ve mülkünde olan varlık) bulunması da kaçınılmazdır.

Burada bir kul bulunduğunda (onun kulluk ettiği) bir ma'bûd'un bulunması da kaçınılmazdır.

Burada bir Hâdi (hidâyet eden) bulunduğunda bir hidâyet olunan bulunması da kaçınılmazdır.

Burada ni'met veren bulunduğunda bir ni'met verilenin bulunması da kaçınılmazdır.

Burada gazâba uğrayan bulunduğunda bir gazap edenin bulunması da kaçınılmazdır.

Burada sapmış olan bulunduğunda bir saptıranın bulunması da kaçınılmazdır.

İşte bu sûre böylece hem ulûhiyyeti hem rubûbiyyeti; hem de noksanlıkların Allâh Azze ve Celle'den nefyedilmesini ihtivâ etmektedir. Ayrıca ibâdet ve ibâdetin rükûnları hakkında da mârifet (bilgi) ihtivâ etmektedir. Vallâhu A'lem (Allâh en doğrusunu bilendir)!



1- Muellefât'uş Şeyh, 1/382-384; ed-Durar'us Seniyye, 13/73-75.

2- İlgili âyetlerin tamamı şu şekildedir:

"İnsanlar içinde, Allâh'tan başkasını niddler (eşler, denkler ve ortaklar) edinenler vardır ki onlar, bunları Allâh'ı sever gibi severler. Îmân edenlerin ise Allâh'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azâba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allâh'ın olduğunu ve Allâh'ın vereceği azâbın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi! Öyle ki (o gün) kendilerine tâbi olunanlar, kendilerine tâbi olanlardan uzaklaşıp kaçmışlardır. (Artık) onlar azâbı görmüşlerdir ve aralarındaki bütün bağlar da (ve ilişkiler de) parçalanıp kopmuştur. (O zaman, yönetilip) tâbi olanlar derler ki: Eğer bize bir kere daha fırsat verilseydi muhakkak (şimdi) onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşırdık. Böylece Allâh, onlara bütün yaptıklarını onlar hakkında hasretler (pişmanlık ve üzüntüler) olarak gösterecektir. Onlar ateşten çıkacak da değildirler." (el-Bakara 2/165-167)

3- Ed-Durar'us Seniyye'de "kulun" yerine "insanın" denilmiştir.

4- Parantez içi ibâre ed-Durar'us Seniyye'de zikredilmiştir.

5- Ed-Durar'us Seniyye'de bu kısım şöyledir: "Zîrâ sana nimet veren O'dur."
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

🡱 🡳

Benzer Konular (5)