Tevhide Davet

FAYDALI ÖNEMLİ VE DEĞERLİ BİR RİSÂLE |ŞEYH MUHAMMED BİN ABDİLVEHHÂB RAHİMEHULLÂH

Başlatan Subul’us Selâm, 11.09.2022, 02:38

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 4 Ziyaretçiler konuyu incelemekte.

Subul’us Selâm


اَلرِّسَالَةُ الْمُفِيدَةُ الْمُهِمَّةُ الْجَلِيلَةُ

(TEVHÎD, ŞİRK, KÜFÜR VE NİFÂK KAVRAMLARI HAKKINDA)
FAYDALI, ÖNEMLİ VE DEĞERLİ BİR RİSÂLE1


Şeyh'ul İslâm Muhammed bin Abdilvehhâb Rahimehullâh




1- Ed-Durar'us Seniyye, 2/66-72. Risalenin hemen sonrasında ed-Durar'us Seniyye, 2/72-73'de bulunan tevhidin çeşitlerine dair kısa bir soru ve cevabı da ekledik.
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla, ancak O'ndan yardım isteriz. Hamd, Allâh'a mahsûstur, (övgü olarak) bu yeter. Seçtiği kullarına da selâm olsun.

Bundan sonra:


TEVHÎD VE ÇEŞİTLERİ

Allâh sana rahmet etsin, bil ki;

Allâhu Teâlâ, mahlûkâtı Kendisi'ne ibâdet etsinler ve Kendisi'ne hiçbir şeyi ortak koşmasınlar diye yaratmıştır.

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Ben, cinleri ve insanları, ancak Bana ibâdet etsinler diye yarattım." (ez-Zâriyât 51/56)

İbâdet, tevhîdin ta kendisidir. Çünkü Nebîler ile ümmetleri arasındaki husûmet hep bu noktada olmuştur. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Andolsun ki biz her ümmete, 'Allâh'a ibâdet edin ve tâğût'tan sakının!' diye (emretmeleri için) bir Rasûl gönderdik..." (en-Nahl 16/36)

Tevhîd üç esâstan ibârettir:

1. Rubûbiyyet Tevhîdi;

2. Ulûhiyyet Tevhîdi;

3. Zât, Esmâ (isimler) ve Sıfatlar Tevhîdi.


BİRİNCİ ESÂS:

Rubûbiyyet Tevhîdi


Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem dönemindeki müşrikler tevhîdin bu türünü kabûl ediyorlardı. Fakat bunu kabûl etmeleri onları İslâm'a sokmadı. Rasûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem onlarla savaştı, onların kanlarını (canlarını) ve mallarını helâl kabûl etti. Bu, Allâhu Teâlâ'yı (yaratmak, rızık vermek, kâinatı idâre etmek gibi yalnız O'na has olan) fiilinde birlemektir. Buna dair delîl Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"De ki: Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Ya da kulak ve gözlere mâlik olan kimdir? Ölüden diriyi çıkaran ve diriden ölüyü çıkaran, her türlü işi düzene koyan kimdir? Diyecekler ki: Allâh'tır. De ki: Öyleyse (O'na karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?" (Yûnus 10/31)

Ve yine Allâhu Teâlâ'nın şu kavli:

"(Ey Muhammed) De ki: Eğer biliyorsanız söyleyin bakalım yeryüzü ve onda bulunanlar kimindir? Diyecekler ki: Allâh'ındır. De ki: Öyleyse hiç öğüt almaz mısınız? Yine de ki: Yedi kat göklerin Rabbi ve yüce Arş'ın Rabbi kimdir? (Bunların hepsi) Allâh'ındır, diyecekler. De ki: Öyle ise (O'na karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Yine de ki: Eğer biliyorsanız söyleyin, her şeyin mülkiyet ve yönetimi elinde olan, her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan (buna muhtâç olmayan) kimdir? Diyecekler ki: (Bunların hepsi) Allâh'ındır. De ki: Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz?" (el-Müminun 23/84-89)

Bu husûstaki âyetler oldukça fazladır. Burada özetlenemeyecek kadar çok, zikredilmesi gerekmeyecek kadar meşhurdur...


İKİNCİ ESÂS:

Ulûhiyyet Tevhîdi


Geçmişte ve günümüzdeki çekişmenin vukû bulduğu (tevhîd türü daha ziyâde) budur. Bu; du'â, recâ (ümit etmek), havf (korkmak), haşyet (bilerek korkmak), isti'âne (yardım istemek), isti'âze (sığınmak), muhabbet (sevgi), inâbe (yönelmek), nezr (adak adamak), zebh (kurban kesmek), rağbet (arzulamak), rahbet (çekinerek korkmak), huşû' (itâ'at ederek sakınmak), tezellül (huzurunda alçalmak), ta'zîm (yüceltmek) gibi kulların fiillerinde, Allâhu Teâlâ'yı birlemeleri anlamındaki tevhîddir.

Du'â'nın (bir ibâdet çeşidi oluşunun) delîli Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana du'â edin, icâbet edeyim (karşılık vereyim)..." (Gâfir 40/60)

Bu ibâdet çeşitlerinin her biri hakkında Kur'ân'da delîl mevcuttur.

İbâdetin aslı: İhlâsı yalnız Allâhu Teâlâ'ya has kılmak ve tâbi olmayı da (yalnızca) Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e has kılmaktır. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Mescidler yalnız Allâh'ındır. O hâlde Allâh ile birlikte hiçbir kimseye du'â (ibâdet) etmeyin!" (el-Cinn 72/18)

Ve Allâhu Teâlâ'nın şu kavilleri:

"...O hâlde Allâh'a ve Ümmî Nebî olan Rasûlü'ne îmân edin ki o da Allâh'a ve O'nun sözlerine îmân etmektedir. Ona uyun ki hidâyete eresiniz." (el-A'râf 7/158);

"Senden önce hiçbir Rasûl göndermedik ki ona: Benden başka -ibâdete lâyık, hak- ilah yoktur; şu hâlde yalnız Bana kulluk edin, diye vahyetmiş olmayalım..." (el-Enbiyâ 21/25);

"Gerçek du'â, ancak O'na yapılır. O'ndan başka du'â ettikleri ise onlara hiçbir şekilde icâbet edemezler (karşılık veremezler)..." kavlinden, şu kavline kadar:

"...İşte kâfirlerin du'âsı, böyle boşa gitmektedir." (er-Ra'd 13/14);

"Bu, şundan dolayıdır; hak yalnız Allâh'tır. O'nun dışında du'â etmekte olduklarıysa bâtıldır..." (el-Hacc 22/62);

Allâhu Teâlâ'nın şu kavli:

"...Rasûl size neyi verdiyse onu alın, neyi de nehy ettiyse (yasak kıldıysa) ondan da sakının..." (el-Haşr 59/7)

Ve yine Allâhu Teâlâ'nın şu kavli:

"De ki: Eğer Allâh'ı seviyorsanız bana uyun ki Allâh da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Allâh; Gafûr'dur, Rahîm'dir." (Âl-i İmrân 3/31)


ÜÇÜNCÜ ESÂS:

Zât, Esmâ (İsimler) ve Sıfatlar Tevhîdi


Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki O Allâh, birdir. Allâh Samed'dir (hiçbir şeye muhtâç değildir fakat her şey O'na muhtâçtır). O, doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey de O'nun dengi değildir." (İhlâs Sûresi 112/1-4)

Ve Allâhu Teâlâ'nın şu kavli:

"El-Esmâ'ul Hüsnâ (en güzel isimler) Allâh'ındır. O hâlde O'na bu isimlerle du'â edin. O'nun isimleri hakkında ilhâda (eğri yola) sapanları bırakın. Onlar, yapmakta olduklarının cezâsını göreceklerdir." (el-A'râf 7/180);

Yine, Allâhu Teâlâ'nın şu kavli:

"...O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, Semî'dir (her şeyi işitendir), Basîr'dir (her şeyi görendir)." (eş-Şûrâ 42/11)
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ

Bil ki tevhîdin zıddı şirktir ve şirk, üç çeşittir:

1- Şirk-i Ekber (Büyük Şirk);

2- Şirk-i Asgar (Küçük Şirk);

3- Şirk-i Hafî (Gizli Şirk).


1.    Büyük Şirk

Büyük Şirk'in delîli Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"Hiç şüphesiz Allâh, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz; bundan aşağısını dilediği kimse için bağışlar. Kim Allâh'a ortak koşarsa derin bir sapıklıkla sapmıştır." (en-Nisâ 4/116)

Ve Allâhu Teâlâ'nın şu kavli:

"Mesîh (Îsâ) şöyle dedi: Ey İsrâîloğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allâh'a kulluk edin! Kim Allâh'a şirk koşarsa muhakkak ki Allâh ona cenneti harâm kılar, onun varacağı yer ise ateştir. Zulmedenlerin yardımcıları da yoktur." (el-Mâ'ide 5/72)

Büyük şirk dört çeşittir. Bunlar:


a- Du'â Şirki

Birinci çeşit: Du'â Şirki, buna delîl Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"Onlar gemiye bindikleri zaman, dîni yalnızca O'na hâlis kılan gönülden bağlılar olarak Allâh'a yalvarıp yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca hemen şirk koşarlar. Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etsinler ve sefa sürsünler bakalım! Ancak onlar yakında bileceklerdir." (el-Ankebût 29/65–66)


b- Niyet Şirki

İkinci çeşit: Niyet Şirki; Niyet, İrâde ve Kasıttır, buna (niyetteki şirke) delîl Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"Dünya hayatını ve güzelliklerini isteyenlere orada işlediklerinin karşılığını eksikliğe uğratılmadan veririz. İşte âhirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. Orada (dünyada) yapmakta oldukları boşa gitmiştir. Zâten yapmakta oldukları da bâtıldır." (Hûd 11/15-16)


c- İtâ'at Şirki

Üçüncü çeşit: İtâ'at Şirki, buna delîl Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"(Yahûdîler) bilginlerini (hahamlarını; Hristiyanlar da) râhiplerini Allâh'tan başka rabler edindiler, Meryemoğlu (Îsâ) Mesîh'i de! Oysa onlar tek bir ilaha ibâdet etmekten başkasıyla emrolunmamışlardı. O'ndan başka -ibâdete lâyık, hak- ilah yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir." (et-Tevbe 9/31)

Bu âyetin kendisinde herhangi bir işkâl (kapalılık) bulunmayan tefsiri; Allâh Subhânehu'ya ma'siyet (isyân) husûsunda âlimlere ve âbidlere itâ'at etmeleridir, yoksa onlara du'â etmeleri değildir. Nitekim Adiyy bin Hâtim Radıyallâhu Anh: "Biz onlara ibâdet etmiyoruz ki." diye sorduğunda Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, de ma'siyet husûsunda onlara itâ'at etmenin, ibâdet olduğunu zikrederek bunu açıklamıştır.2


d- Sevgi Şirki

Dördüncü çeşit: Sevgi Şirki, buna delîl Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"İnsanlar içinde, Allâh'tan başkasını niddler (eşler, denkler ve ortaklar) edinenler vardır ki onlar, bunları Allâh'ı sever gibi severler. Îmân edenlerin ise Allâh'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azâba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allâh'ın olduğunu ve Allâh'ın vereceği azâbın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi!.." (el-Bakara 2/165)

Şu kavline kadar:

"...Onlar ateşten çıkacak da değildirler." (el-Bakara 2/167)


2.    Küçük Şirk

İkinci çeşit: Küçük Şirk ki o, Riyâ'dır (gösteriştir), buna delîl Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"...Kim Rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa sâlih amel işlesin ve Rabbine ibâdette hiç kimseyi ortak koşmasın." (el-Kehf 18/110)


3.    Gizli Şirk

Üçüncü Çeşit: Gizli Şirk, buna delîl Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şu kavlidir:

"Bu ümmet içinde şirk, karıncanın, siyah taş üzerinde gecenin karanlığında kımıldamasından daha gizlidir."

Keffâreti Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şu kavlidir:

"Allâh'ım, bildiğim hâlde herhangi bir şeyi Sana şirk koşmaktan, Sana sığınırım. Bilmeden işlediğim günâhtan dolayı da Sen'den mağfiret dilerim."




2- Tirmizî, Hadîs no: 3095; Taberî, Tefsîr, 14/209-211, no: 16631-16634.
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


KÜFÜR VE ÇEŞİTLERİ

Küfür, iki çeşittir.

1- Büyük Küfür

(Bunlardan) kişiyi Millet'ten (İslâm'dan) çıkaran (büyük) küfür beş çeşittir:

a- Tekzîb (Yalanlama ve İnkâr) Küfrü

Birinci çeşit: Tekzîb (Yalanlama ve İnkâr) Küfrü'dür. Buna delîl Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"Allâh'a karşı yalan uydurandan yahut hak kendisine gelmişken onu yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Cehennemde kâfirler için kalacak yer yok mudur?" (el-Ankebût 29/68)


b- Tasdîkle Beraber Büyüklenme ve Yüz Çevirme Küfrü

İkinci çeşit: Tasdîkle (Doğruluğuna İnanmakla) Beraber Büyüklenme ve Yüz Çevirme Küfrü'dür. Buna delîl Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"Hani bir zamanlar meleklere: 'Âdem'e secde edin!' demiştik de İblîs hâriç hepsi secde etmişlerdi. O ise yüz çevirdi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu." (el-Bakara 2/34)


c- Şek (Şüphe) Küfrü

Üçüncü çeşit: Şek (Şüphe) Küfrü ki o, Küfr'üz Zann'dır (Zanna Dayalı Küfür'dür). Buna delîl Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"(Gurûr ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girerken dedi ki: Bunun, hiçbir zaman yok olacağını sanmam. Kıyâmet'in kopacağını da zannetmiyorum. Şâyet Rabbime döndürülürsem, hiç şüphe yok ki orada bundan daha hayırlısını bulurum. Karşılıklı konuştukları arkadaşı ona dedi ki: 'Sen, seni topraktan, sonra nutfeden yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allâh'ı mı inkâr ediyorsun?" (el-Kehf 18/35-37)


d- Yüz Çevirme Küfrü

Dördüncü Çeşit: İ'râd (Yüz Çevirme) Küfrü'dür. Buna delîl Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"...İnkâr edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler." (el-Ahkâf 46/3)


e- Nifâk Küfrü

Beşinci çeşit: Nifâk Küfrü'dür. Buna delîl Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"Bunun sebebi, onların önce îmân edip sonra inkâr etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar." (el-Münâfikûn 63/3)


2- Küçük Küfür

Küçük Küfür, kişiyi Millet'ten (İslâm'dan) çıkarmaz. O, Küfr'ün Ni'met'tir (Ni'mete Nankörlük Küfrü'dür). Buna delil ise Allâhu Teâlâ'nın şu kavlidir:

"Allâh, şöyle bir ülkeyi (ibret için) örnek verdi: Bu ülkede güven ve huzur vardı. Oraya her taraftan bol bol rızık gelirdi. Sonra onlar Allâh'ın ni'metlerine karşı nankörlük ettiler. Allâh da onlara, [yaptıklarından ötürü açlık ve korku belâsını tattırdı." (en-Nahl 16/112)

Ve yine şu kavli:

"...Doğrusu insan, pek zâlim ve çok nankördür." (İbrâhîm 14/34)
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


NİFÂK (MÜNÂFIKLIK) VE ÇEŞİTLERİ

Nifâk'a (ikiyüzlülük, olduğundan başka görünmeye) gelince iki çeşittir:

1.    İ'tikâdî Nifâk;

2.    Amelî Nifâk.


1- İ'tikâdî Nifâk

İ'tikâdî olanına gelince o, altı çeşittir:

a- Rasûl'ü tekzîb etmek (yalanlamak);

b- Rasûl'ün getirdiklerinin bir kısmını tekzîb etmek;

c- Rasûl'e buğzetmek;

d- Rasûl'ün getirdiklerine buğzetmek;

e- Rasûl'ün getirdiği dînin başarısızlığından sevinç duymak;

f- Rasûl'ün dîninin başarı kazanmasına üzülmek, bundan rahatsızlık duymak.


Bu nifâkın altı çeşidinden herhangi birisine sâhib olanlar ateşin (cehennemin) en alt tabakasında bulunacaktır.

Şikâktan (ayrılıktan) ve nifâktan (ikiyüzlülükten) Allâh'a sığınırız.


2- Amelî Nifâk

Amelî Nifâk'a gelince bu da beş çeşittir:

a- Konuşunca yalan söyler;

b- Husûmet ettiği zaman haktan ayrılır;

c- Ahdedince ahdini bozar;

d- Kendisine bir şey emânet edilince ihânet eder;

e- Söz verince sözünde durmaz.


Allâh Subhanehu ve Teâlâ en doğrusunu bilendir. Allâh'ın salâtı ve bolca selâmı Efendimiz Muhammed'in, Âl'inin (ailesi başta olmak üzere bütün ümmetinin) ve Ashâbı'nın üzerine olsun! (Âmîn!)
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


[أَنْوَاعُ التَّوْحِيدِ]

[TEVHÎDİN ÇEŞİTLERİ]
RUBÛBİYYET TEVHÎDİ,
ULÛHİYYET TEVHÎDİ VE
(İSİM VE) SIFAT TEVHÎDİ HAKKINDA
EK RİSÂLE

Şeyh'ul İslâm, Müceddid Muhammed bin Abdilvehhâb Rahimehullâhu Teâlâ'ya Rubûbiyyet Tevhîdi, Ulûhiyyet Tevhîdi ve Sıfat Tevhîdi hakkında soruldu, o ise şöyle cevâb verdi:

Rubûbiyyet Tevhîdi, kâfirlerin de kâbul etmiş olduğu tevhîddir. Allâhu Teâlâ'nın şu kavlinde olduğu gibi:

"De ki: Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Ya da kulak ve gözlere mâlik olan kimdir? Ölüden diriyi çıkaran ve diriden ölüyü çıkaran, her türlü işi düzene koyan kimdir? Diyecekler ki: Allâh'tır. De ki: Öyleyse (O'na karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?" (Yûnus 10/31)

Ulûhiyyet Tevhîdi'ne gelince; ibâdetleri -bütün mahlûkâttan ayrı olarak- yalnız Allâhu Teâlâ'ya has kılmaktır. Zîrâ "ilah" kelimesi Arab'ın kelâmında ibâdet için yönelinen demektir. Onlar (müşrikler) şöyle diyorlardı: "Allâh, ilahlar ilahıdır (en yüce ilahtır)."

Fakat bununla beraber O'nun yanında; sâlihler, melekler ve onlardan başka varlıklar gibilerini (sahte) ilahlar ediniyorlardı. Ve diyorlardı ki: "Allâhu Teâlâ bundan râzıdır ve bunlar da O'nun katında bize şefâ'at edecektir!"

Sen bunu (bu hakîkati) iyice bildiğinde dînin garipliği sana (iyice) beyân (belli, açık) olur.

Allâh Subhânehu, onların (müşriklerin) Rubûbiyyet Tevhîdi'ni kabûllerini, kendi aleyhlerinde mezheblerinin (kanaatlerinin) bâtıllığına istidlâl etmiştir (delîl getirmiştir). Zîrâ Allâhu Teâlâ, yegâne Müdebbir (kâinattaki işleri düzenleyen) iken -O'nun hâricindekiler zerre ağırlığında bir şeye dahi sâhib değilken ve onlar da bunu kabûl ettikleri hâlde- nasıl olur da bir yandan Allâhu Teâlâ'ya du'â (ibâdet) edip O'nunla beraber bir başkasına du'â ederler?

Sıfatlar Tevhîdi'ne gelince; sıfatları kabûl etmeksizin ne Rubûbiyyet Tevhîdi ne de Ulûhiyyet Tevhîdi istikâmette (düzgün) olmaz. Fakat şurası da var ki (geçmişteki) kâfirler, (günümüzde) sıfatları inkâr edenlerden daha akıllıdırlar. Vallâhu A'lem!
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

🡱 🡳

Benzer Konular (5)