Dini Türk(çe)leştirme Tarihi
Bismillahirrahmanirrahim,
Konu bütünlüğüne katkı sağlayacağı düşüncesiyle, daha evvel müstakil olarak forumda yayınladığımız "Dini Türk(çe)leştirme Tarihi" başlıklı araştırmamızı burada toplu olarak veriyoruz. Ardından "Devrim Dönemi Türk Aydını ve Yabancılaşmanın Boyutları" ve Kemalizm'in, Türk aydınına yüklediği görev ve oluşturulmak istenen ulus devletin dinamikleri arasında zikredebileceğimiz ortak tarih, ortak coğrafya, ortak dil, ortak din vb çalışmalara işaret edeceğiz. Bunların ardından da, muasırlık, medenilık, özgürlükçük kıstası olarak tabir edilen demokrasinin bu topraklardaki tatbikatını gözler önüne serecek olan "TC'de Demokrasi, Muhalefet ve Partiler(i Kapatma) Tarihi" başlıklı araştırmamıza yer vereceğiz inşallah.
Yakın Türk tarihine gözattığımızda cumhuriyet döneminde kimi zaman devlet politikası olarak, "dinde reform" adı altında birçok "İslam'ı Türk(çe)leştirme" faaliyetinde bulunulduğuna şahitlik etmeyiz. Muhtelif zamanlarda ortaya çıkan reformcular, ortaya attıkları birçok iddia ile İslam'ın, Türk'ün Dini olduğu safsatasını topluma empoze etme gayretine girmiştir. Dönem dönem, devlet erkanı, batılılaşma sevdalısı aydın (!) ve entellektüeller ve çok az da olsa halk arasında taraftar bulan dinde reform hareketleri neticede toplumun değer ve yargılarına hatta -temeli olmasa da İslam iddiası altında- inancına yabancı bulunması sebebiyle kimi zaman da reform adı altında ortaya atılan saçmalıklar sebebiyle uygulama alanına sokulamıştır.
Cumhuriyetin kuruluş yılllarından günümüze kadar ortaya atılmış "Dini reform"ları "Dini Türk(çe)leştirme Tarihi" başlığı altında ele alarak tanıtmaya çalışacağız. Başarıya ulaştıracak olan Allah'tır!..
Ziya Gökalp ve Dini Türkçülük
Türkçülüğün ideologlarından Ziya Gökalp tarafından cumhuriyet döneminin ilk dinde reform tasarısı gündeme getirilmiştir. Ziya Gökalp meşhur Vatan şiirinde1 ve Türkçülüğün Esasları isimli kitabında bu meseleye dair fikir, öneri ve temennilerini şu sözlerle serdetmiştir:
Bir ülke ki camiinde Türkçe Ezan okunur.
Köylü anlar manasını namazdaki duanın...
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur.
Küçük, büyük herkes bilir buyruğunu Huda’nın...
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!2
“Dini Türkçülük, din kitaplarının ve hutbelerle vaazların Türkçe olması demektir. Bir millet, dini kitaplarını okuyup anlayamazsa, tabiidir ki dinin hakiki mahiyetini öğrenemez. Hatiplerin, vaizlerin ne söylediklerini anlamadıkları surette de ibadetlerden hiçbir zevk alamaz. İmam-ı Azam hazretleri, hatta, namazdaki surelerin bile milli lisanda okunmasının caiz olduğunu beyan buyurmuşlardır. Çünkü, ibadetten alınacak vecd, ancak okunan duaların tamamiyle anlaşılmasına bağlıdır. Halkımızın dini hayatını tedkik edersek görürüz ki, ayinler arasında en ziyade vecd duyulanlar, namazlardan sonra anadiliyle yapılan deruni ve samimi münacaatlardır. Müslümanların camiden çıkarken büyük bir vecd ve itminan ile çıkmaları, işte her ferdin kendi vicdanı içinde yaptığı bu mahrem münacaatların neticesidir.
Türkler'in namazdan aldıkları ulvi zevkin bir kısmı da yine anadiliyle inşad ve terennüm olunan ilahilerdir. Bilhassa Teravih namazlarını canlandıran amil, şiir ile musikiyi cami olan Türkçe ilahilerdir. Ramazanda ve sair zamanlarda Türkçe irad olunan vaazlar da halkta dini duygular ve heyecanlar uyandıran bir amildir.
Türkler'in en ziyade vecd aldıkları ve zevk duydukları bir ayin daha vardır ki, o da Mevlüd-i Şerif kıraatinden ibarettir. Şiir ile musikiyi ve canlı vak’aları cem eden bu ayin, dini bir bid’at suretinde sonradan hadis olmakla beraber, en canlı ayinler sırasına geçmiştir.
Tekkelerde Türkçe yapılan zikirler esnasında okunan Türkçe ilahilerle nefesler de büyük bir vecd menbaıdır.
İşte bu misallerden anlaşılıyor ki bugün Türkler'in ara sıra dini bir hayat yaşamasını temin eden amiller, dini ibadetlerin arasından eskiden beri Türk lisanıyla icrasına müsaade olunan ayinlerin mevcudiyetidir. O halde dini hayatımıza daha büyük bir vecd ve inşirah vermek için, gerek -tilavetler müstesna olmak üzere- Kur’an-ı Kerim’in ve gerek ibadetlerle ayinlerden sonra okunan bütün dualarla münacaatların ve hutbelerin Türkçe okunması lazım gelir.”3
Bu eserin imzalı bir nüshası Mustafa Kemal’e takdim edilmiştir.4
Mustafa Kemal ve Türk Dini
1932 yılında gerçekleştirilen "İslam’ın Türkleştirilmesi Projesi" müzakere edilirken Reşit Galip ile Mustafa Kemal karşılıklı konuşurlar. Mustafa Kemal, Türkler’in ibadetlerini anadilde yapmaları gerektiğinden bahseder. Sofrada bulunanlardan biri söze atılıp, “Efendim, Türklerin milli dini Şamanlıktır. Şaman dininin bütün duaları Türkçe’dir” diyecek olur ve fakat Atatürk hemen şu sözlerle onu tersler: “Ahmak! Müslümanlık da Türk’ün milli dinidir!..”5
Falih Rıfkı Atay Mustafa Kemal'in en fazla gerçekleştirmek istediği şeyin dinde reform olduğundan bahseder: "(Mustafa Kemal Atatürk’ün) son dileği, ezandan başka ibadetleri de Türkçe yaptırmak ve Türk kafasını Arap kafası köleliğinden(!) kurtarmaktı. Türk Ocağı’na gittiğimiz gün, Kur’an’ı Türkçe’ye çevirmek konusunu açtı idi. Orada bulunan Kazım Karabekir (şöyle dedi):
-Kur’an-ı Azim'üş şan Türkçe’ye çevrilemez, Paşa hazretleri!
-Niçin çevrilemez efendim? Bu sözünüz, ‘Kur’an’ın manası yoktur!’ demektir.
-Hayır efendim ama, mesela ‘Elif-Lam-Mim’...Ne diyeceğiz buna?
-Ne demektir ‘Elif-Lam-Mim’?
-Meçhul efendim...
-Öyle ise karşısına bir sıfır koyar, çevirmeye devam edersiniz."6
“Atatürk ibadet devrimine ezan ve namaz’ı Türkçeleştirmekle başlamıştı. Gerçekte verdiği ilk emir, ezan ve namaz’ın Türkçeleşmesi idi. Muhafazakarların sözcülüğünü yapan İnönü, Atatürk’e yalvarmış, ‘Önce ezanı Türkçeleştirelim, sonra namaza sıra gelir’ demişti. Arkadan dil ve Kur’an metni meseleleri çıkıp ‘namazın Türkçeleşmesi’ gecikti idi. Atatürk sağ kalsaydı, ‘ibadet reformu’ olacağında da şüphe yoktu.”7
“...Bay Hikmet Bayur’a haber vereyim ki Atatürk sağ kalsaydı, çoktan Kur’an da Türkçe okunacaktı. Bu işi, önceleri bir metin meselesi, sonra da dil çalışmalarının bitmemiş olması, geciktirmiştir. Tarihi doğru öğrenmek isteyenler için hakikat budur!”8"Türk İnkılabı Karşısında Müslümanlık" Anketi
1928 Mayıs’ında Milli Mecmua’da "Türk İnkılabı Karşısında Müslümanlık" adlı bir anket yapılmış ve ankette şu suallere yer verilmiştir:
1- Din, içtimai hayata lazım mıdır, değil midir? Asrımızın ilmi, ahlaki, bedii inkişaflarına rağmen dini hayat zaruri midir, değil midir?
2- İslam dininin tekamül ve inkılâb kabiliyeti var mıdır, yok mudur?
3- Varsa o inkılabı yapacak kimlerdir?
4- Hrıstiyanlık karşısında Müslümanlığın ahlaki hüviyeti nedir?
5- Müslümanlıkta inkılâb esasları ne olabilir?9
1928 Dini Islah Proje ve Beyannamesi
Yine 1928 yılında Dini; Türk(çe)leştirme, günün şartlarına uydurma(!) ve hatta geri kalmış bütün kavimler için örnek olma(!) prensibinden hareketle ibadet biçiminde, ibadetin dilinde, ibadetin görünüşünde ve ibadetin ideolojisinde topluma öneriler içeren "Dini Islah Proje ve Beyannamesi" başlığı ile bir beyanname yayınlanmıştır.
Sözkonusu proje ve beyanname (Köprülüzade) Fuad (Köprülü) başkanlığında oluşturan kurul tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) tarafından yazılmış olup, kurulun olmadığı ve dolayısıyla diğer imzası bulunan kimselerin olaydan ancak gazetelere yansıdıktan sonra haberdar oldukları ve bir emr-i vaki neticesinde yorum yapamadıkları iddiaları da ortaya atılmıştır. Bu iddialar için kurul üyelerinden Yusuf Ziya (Yörükan) ile yapılan konuşmaya bakılabilir.10
"1928 Dini Islah Proje ve Beyannamesi" kapsamında uygulamaya yönelik dört öneri bölümü bulunmaktadır:
a- İbadet biçiminde: İbadetin oturularak yapılması önerildikten sonra: “İbadet yerlerinde sıralar, elbiselikler yapılmalı ve temiz ayakkabılarla girilmesi desteklenmelidir. Bu, dinsel reformun ibadete ilişkin sağlık koşuludur.”
b- İbadetin dilinde: İbadetin dili Türkçe olmalıdır. Ayetlerin, duaların, hutbelerin Türkçe biçimleri kabul edilmeli ve kullanılmalıdır.
c- İbadetin görünüşünde: İbadetin son derece güzel, coşturucu bir biçimde yapılması sağlanmalıdır...Ayrıca ibadet yerlerine müzik aletlerinin girmesi de gereklidir. (Buralarda) dinsel müzik niteliğinde çağdaş ve enstrümantal müziğe kesinlikle gereksinim vardır.
d- İbadetin ideolojisinde: Hutbelerin basılı biçimleri yeterli değildir. (...) Hutbelerde önemli olan, doğrudan doğruya dinsel olan değerler ve felsefi içeriktir. Bunu verebilecek olan insanlar, güzel konuşmada yetkin din bilginleridir. (...) Bunların dışında yapılacak iş, din edebiyatının ve din felsefesinin kurulmasıdır. Önemli olan şey, Kur’an’ın ve İslam dininin insani ve mutlak iç yüzünü gösterir felsefi bir araştırmadır. (...)
Böylece yeni Türkiye, din alanında yalnız bir vicdan uyanışını değil, bütün esir ve geri olan İslam kavimlerinin hürriyet ve gelişiminin de yol göstericisi olacaktır.
İmzalar: Köprülüzade Fuad, İsmail Hakkı (Baltacıoğlu), İzmirli İsmail Hakkı, Halil Halit, Halil Nimetullah (Öztürk), Mehmet Ali Ayni, Şerafettin (Yaltkaya), Arapkirli Hüseyin Avni, Hilmi Ömer, Yusuf Ziya (Yörükan)
1932 İslam’ın Türkleştirilmesi Projesi
Bu projeye temel teşkil eden tez –dinin Türkçeleştirilmesi üzerine gösterdiği yoğun gayret ve üstün başarı ile Mustafa Kemal tarafından ödüllendirilerek Maarif Vekili tayin edilen- Aydın mebusu Dr. Reşit Galip tarafından kaleme alınan ‘Müslümanlık: Türk’ün Milli Dini’ adlı çalışmadır. Bu çalışmada esas olarak adından da anlaşıldığı üzere İslamiyet’in Türk’ün Milli Dini olduğu üzerinde durulmuştur. Milli Dinin Peygamberi Hz. Muhammed’in de Türk olması gerekiyordu. Dr. Reşit Galip bu vazifeyi üzerine almıştı ve yaptığı araştırmalar sonucunda Hz. İbrahim’in aslen Sümer soyundan geldiğini ispatlıyor (!) ve dolayısıyla Hz. Muhammed’in de Türk olduğu sonucuna varıyordu (!).
Bilindiği üzere Türk Tarih Tezi ile Sümerlilerin Türk oldukları varsayılmıştı. Bu varsayımda katkısı olanlardan en başta geleni Dr. Reşit Galip olmuştur. Şöyle ki; I. Tarih Kongresi’nde verdiği tebliğinin sonuç bildirgesinde şöyle demektedir:
“1- O zamana kadar Sami ve yerli olduğu sanılan Mezopotamya medeniyeti yerli sayılması imkansız ve çok daha kadim, Sami olmayan bir ırkın malıdır.
2- Bu ırk ve bu medeniyet Orta-Asya'dan gelmiştir.
3- Bu medeniyetin mümtaz mümessilleri olan Sümerler, bazı muasır yabancı müelliflerin şimdi, çok tekrar etmek istemedikleri bir ıstılah ile Turanlı, bizim daha doğru tabirimizle ‘Türk’ ırkındandırlar.”11
Hz. Muhammed’in Türklüğünün ispatını ise şu şekilde yapmaktadır:
“1- Hz. Muhammed, müsta’reb Araplardan’dır; yani Arabistan’a şimalden (kuzeyden) gelen bir soydandır. Araplar ise Sami soyundandır. Eğer şimalden gelen soy da Sami olsa, onlara müsta’reb (Araplaşmış) gibi ayrı bir ırk adı verilmesi icab etmezdi.
2- Hz. Muhammed evlad-ı İsmail’dendir. Daha açıkçası evlad-ı İbrahim’dendir. Hz. İbrahim Babil halkındandır. Hz. İbrahim’in yaşadığı devrin Nemrud’u, Sümer ülkesine zorla giren Sami soyuna mensuptu.”12
Tanrıya ibadet meselesine de değinen Reşit Galip, ilah’ın kendisine ait bir dili olmadığını, O'nun dilinin, kendisine ibadet eden insanın en tabii vasıtası olan anadili olduğunu söylemiş ve tezinin en önemli aksiyonlarından birini öne sürmüştür: “Şu halde din, dil vasıtasıyla insanın milliyetine girmektedir. Burada din, mili bir unsur oluyor. Binaenaleyh din, milliyetin birbirinden ayrılmaz bir parçasıdır.”
“Bu aşamada din millileştirildi. Ardından sırasıyla Hz. İbrahim, Hz. Muhammed ve alimler İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam Buhari, İbni Rüşd, soyadı Arabi olmasına rağmen Muhyiddin-i Arabi13...Türkleştirilir. Ve son bölümde Arap dilini de esasen Türklerin inkişaf ettiklerini uzun uzun anlatan tez sahibi, Türklerin, Müslümanlığı terakki ettirdikleri savı ile tezini sonuçlandırır. Bu tezi dikkatle okuyup, içeriğine vakıf olan Mustafa Kemal, tezin üzerine bazı ilave ve eklerle katkıda bulunur.”14
Cumhuriyetin ilk döneminde Dinin Türkçeleştirilmesi’ne dair uygulamalar
1926 Ramazanı İlk Türkçe namaz (Türkçe namaz kıldırılması münferiden Cemaleddin Efendi’ye has idi. Cemaleddin Efendi görevinden alınmış, ancak müderrislik maaşı kesilmemişti.)
18 Ocak 1932 İlk Türkçe mersiye
22 Ocak 1932 İlk olarak bir surenin (Yasin Suresi) makamlı –rast makamı- bir şekilde Türkçe okunması
24 Ocak 1932 İlk olarak bir camide Türkçe Kur’an okunması
29 Ocak 1932 İlk Türkçe Tekbir
30 Ocak 1932 İlk Türkçe Ezan okunması
1 Şubat 1932 İlk olarak bir surenin (Muhammed Suresi) Cuma günü ‘hutbe’ tarzında okunması
3 Şubat 1932 Türkçe ilahi okunması
6 Şubat 1932 Hatim Duası’nın Türkçe okunması
Ayrıca yine bu dönemden 1950’lere kadar sürecek olan Arapça Ezan ve Kamet okuma yasağı, radyolarda dini program yayınlanması yasağı, hac yasağı gibi birçok yasaklama da uygulamaya konulmuştur.İdeal Türkiye İçinde Dinde Reform
Dinin Islahı ile ilgili bir başka büyük reform(!) ise Osman Nuri Çerman tarafından 1949-1950 yıllarında gündeme getirilmiş olan ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin Büyük Kurultayında, devlet ve hükümet başkanları ile cumhuriyet senatörleri ve milletvekillerinin huzurunda takdim edilen "Dinde Reform ve Kemalizm" başlıklı elliüç maddede özetlenen "Yeni İslam(!)" projesidir. Bu proje daha sonra 1956'da "İdeal Türkiye İçinde Dinde Reform" adıyla kitaplaştırılmıştır. Bu projeyi şu esaslar şekillendirmektedir:
a- İbadet dili Öz-Türkçe olacaktır. (Hafızlık ve Arapça okuma-yazma ülke sınırları içerisinde yasaklanacaktır.)
b- Kur'an özeti çıkarılacak ve tüm ibadetlerde bu özetten pasajlar okunacaktır. (bilime uygunluk, devletsel çıkarlara uygunluk, Kemalizm'in ruhuna uygunluk...esas alınacaktır.)
c- Kur'an'a yeni ayet ve sureler eklenecektir. (Atatürk'ün Nutuk ve Söylev ve Demeçleri'nden derlenecek vecizeler ayet, pasajlar da sure olacak, Türkiye'de uygulanan medeni ve cezai ahkam da sureler olacak ayrıca Temizlik Suresi, İstiklal Ülküsü Suresi, Askerlik ve Kahramanlık Suresi, Turizm ve Ticaret Suresi, Yasalara Saygı Suresi, Vergi Suresi...gibi birçok sure, namazlarda, Cuma günü hutbede ve diğer ibadetlerde okunacaktır.)
ç- Namazlar –farz, sünnet, vacip olsun- cemaatla ve günde iki defa –sabah ve akşam- kılınacaktır. (namaz rik'atleri sekizi geçmeyecektir.)
d- Oruç tutmak ya da tutmamak serbesttir. (askerler, öğretmenler, çiftçiler gibi devletsel ödevleri olan kimseler için oruç tutmak yasaktır.)
e- Kur'an Kursları kapatılacak, İmam Hatipler halk eğitim lisesi haline getirilecek, din dersleri -adı görgü ve ahlak dersleri olacak- haftada iki saat olacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı, Halkı Eğitim ve Yetiştirme Başkanlığı adını alacak dinle ilgili kararlar diyanet işleri, ilahiyat fakültesi, sosyoloji profesörleri ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kurulacak bir komisyon tarafından yürütülecek ihtilaf halinde tek yetkili Milli Eğitim Bakanlığı olacak.
f- Camilere Allah, Hz. Muhammed ve diğer İslam büyüklerinin adlarının yanına Türk büyüğü(!) Mustafa Kemal'in adı da konacaktır.
g- Umuma açık yerlerde gayri-medeni kılık ve kıyafetle –çarşaf, sarık, türban...- dolaşılması yasaktır.
ğ- Hacca gitmek yasaklanacak –kaçak gidenlere 10.000 lira ceza verilecek- Atatürk'ün kabri olan Anıtkabir'i ziyaret milli bir hac olacak, milli bayramlar hac'dan daha kıymetli milli birer ibadet olarak kutlanacaktır...
gibi birçok değişiklik öneren Osman Nuri Çerman'ın bu isteği kabul görmemiş ve hatta önerileri sebebiyle yargılanmıştır.İslam Dini Aydın Gençler İçin
Orgeneral Fahrettin Altay, "İslam Dini Aydın Gençler İçin" adlı bir kitabını 1955'te neşretmiştir. Bu kitap da halk arasında büyük tepkiyle karşılanmış, müellif "dinsiz general" namıyla anılır olmuştur. Dini Türk(çe)leştirme faaliyeti içerisinde yer bulan "dinsiz general" tarafından ortaya atılan iddialar okunduğunda din reformcusu olarak ortaya çıkan zatların dinden bihaber olduklanı gözler önüne serecektir. Fahrettin Altay namı diğer "dinsiz general" reform projesinde en genel olarak şunlara değinir:
a- Artık vicdani kanaatleri dine değil, milletin çoğunluğuna uydurmak gerekir.
b- Kur'an'daki birçok ayet olağanüstü nitelik taşımakta, ilme ve fenne uymamaktadır -bu ayetler sonradan uydurulmuştur zaten- dolayısıyla itibar edilmemelidir.
c- Kur'an anlaşılır olmak için Araplara Arapça inmiştir, dolayısıyla biz de ibadet dilini ve Kur'an'ı Türkçeleştirmeliyiz.
ç- Kur'an'da namazın bir vakti belirtilmiş ve Mekke'ye yönelmek, eğilmek ve secde etmek ve Allah demek, namaz için yeterli olmaktadır. Namaz sırasında ayakkabıları çıkarmaya gerek yoktur ve başı açık olarak namaz kılınmalıdır.
d- Kur'an'da bütün ay boyunca oruç tutulacağı yer almamaktadır, oruç emrinde kullanılan kelime üç ve/veya daha fazla gün demektir. Dolayısıyla Ramazan'ın ilk üç günü oruç tutmak aslında kafi gelmektedir. Ramazan'ın Kur'an'ın nazil olduğu ay olarak Eylül'den başlamasının sağlanması için bir İslam Kongresi düzenlenmeli ve bir karara varmalıdır.
e- Zekat Allah yolunda bir vergi olarak oranı (1/40) değişmeden Milli Savunma Vergisi'ne çevrilmelidir.
f- Hacca gitmek ve kurban kesmek artık bu gün gereksizdir...
14 Temmuz 1960 günü 9. Türk Dil Kongresinde alınan kararlar gereği Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan ibadet dilinin yeniden Türkçeleştirilmesi isteği Milli Birlik Komitesi tarafından 25 Temmuz 1966'da yayınlanan 35 numaralı tebliğ ile reddedilmiştir.
1- Yeni Hayat, 1918.
2- Ziya Gökalp Külliyatı, Şiirler ve Halk Masalları, 1/113.
3- Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, II.kısım, 170-171.
4- Dücane Cündioğlu, Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet İdeolojisi, 46.
5- Eski Bir Atatürkçü (Münir Hayri Egeli), Bilinmeyen Atatürk’ten Hatıralar: Atatürk ve Din, Millet, 9 Ekim 1949, CIV, Sene II, Sayı 88, Sayfa 4; Dücane Cündioğlu, Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet İdeolojisi, 74, 191.
6- Falih Rıfkı Atay, Atatürkçülük Nedir?, 47-48; Dücane Cündioğlu, Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet İdeolojisi, 9.
7- Falih Rıfkı Atay, Çankaya, 394.
8- Falih Rıfkı Atay, Ulus, 8 Şubat 1949; Dücane Cündioğlu, Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet İdeolojisi, 115-116.
9- Milli Mecmua, Türk İnkılabı Karşısında Müslümanlık ‘Anketimiz’, 1 Mayıs 1928; Dücane Cündioğlu, Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet İdeolojisi, 35-36.
10- İsmail Kara, Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi, 2/670-672.
11- Büşra Ersanlı Behar, İktidar ve Tarih, 145-146.
12- Dücane Cündioğlu, Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet İdeolojisi, 70.
13- İbnu Arabi'nin alimler arasında sayılması müellifin kendi itikadıncadır. İbnu Arabi, küfründe şüphe olmayan bir kimsedir. Türkler arasında; eski dinleri Şamanizm ile Şia, Mecusilik ve İslam inancınının, karması olarak nitelendirebileceğimiz tasavvuf dininin toplum hayatında yaygınlaştığı bunun üzerine de her türlü geçmiş ve kimlikten kurtularak "batılılaşma" cereyanlarının etkisi altınadaki böyle bir toplumun şartları gözönünde bulundurulduğunda İbui Arabi'nin diğer İslam alimleri ile birlikte değerlendirilmesi, ve dahi Türkleştirilmesi, gayet normal karşılanmalıdır.
14- Dücane Cündioğlu, Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet İdeolojisi, 75-80.