Tevhide Davet

İBNU TEYMİYYE’NİN CEHALET ÖZRÜ VE MUAYYEN TEKFİR MESELELERİNDEKİ MEZHEBİ

Başlatan Subul’us Selâm, 23.10.2022, 01:37

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 4 Ziyaretçiler konuyu incelemekte.

Subul’us Selâm


[Aşırılık, Bu Ümmette Şirkin Başlangıcı ve İslam'ın Garipliği]

Bu ümmette vuku bulan hadiseler vuku buldu. Allâhu Teâlâ onlara rahmet etsin, Şeyh'ul İslâm ve talebesi Allâme İbn'ul Kayyim'in de zikrettiği, onlardan başka İbnu Vaddâh ve "el-Bâ'is alâ İnkâr'il Bide ve'l Havâdis" isimli eserinde Ebû Şâme gibilerinin zikrettiği bu şerlerle vuku bulan belalar yaygınlaştı. Bu âlimler doğruyu söyledi, beyan etti ve hidayet ile dalaleti ayırt ettiler.

Allâh'ın Kitabı'nda ehli kitaptan bahsettikleri üzerinde düşün ki doğru sana beyan olur. Yine bu faziletli olan asırlardan sonra bidatin yayıldığı, Şeyh'ul İslâm'ın daha evvel geçen kelamlarında zikrettiği şeylerin ümmette vuku bulduğu senin için açığa çıkar. Şeyh'ul İslâm, bu kişilerden bazısının, -İsmâ'ilî olan Bâtinîler, Karâmita ve benzerleri gibilerin- Yahudilerden ve Hristiyanlardan daha kâfir olduğunu zikretti.

Kabirlerin üzerine binalar ve meşhetler inşa etmek bu taifelerden vuku buldu. Yine aşırıya gitmek ve şirkin başlangıcı da bu taifelerden vuku buldu. Bunlar sebebiyle belalar yayıldı. Bunun üzerine âlimler buna karşı çıktı ve şirk ile putlara ibadet etmekten nelerin cereyan ettiğini zikrettiler. O kadar ki züht ve ibadet sahibi olduğunu iddia edenlerden bile bu sâdır oldu ve şeytan, ümmetin çoğundan isteğine ulaştı.

Âlimler, İslâm'ın garipliği hakkında kitaplar telif ettiler. İlim ehli olan seçkin kişiler ve avam bu kitapları bilir. Bunlardan vuku bulan şeyler, basiret sahiplerine gizli kalmaz. Hakkı talep eden için Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in, Ümm'ül Mü'minîn'in (Zeynep bint Cahş'ın) sorusu üzerine söylediği kâfidir: "Ey Allâh'ın Rasûlü! İçimizde salihler varken helak mi olacağız?" Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Evet! Kötülükler çoğalınca..."50

Biz, ümmetin son dönemlerinde vuku bulan şeyler hakkında âlimlerin zikrettiği şeyleri zikrettik, bu şeyler tevatür hâline gelmiştir ve biz de buna şahit olduk.

Allâme İbn'ul Kayyim Rahimehullâh'ın sözü -bu ümmette vuku bulan şirkleri zikrettiğinde- geçmişti: "Bundan kurtulan ne kadar da azdır! Dahası, onlara karşı çıkanlara düşmanlık göstermeyenler ne kadar da azdır?" İbn'ul Kayyim gerçekten doğruyu konuşup beyan etmiştir. Eğer bu yedinci asırda ve öncesinde vuku bulmuşsa, ilmin giderek azaldığı, cehaletin, fesadın ve zulmün zuhur ettiği asırlarda bu vukuatın ne kadar arttığını düşün? Yardım istenilecek olan ancak Allâh'tır.

Neye delalet ettiğini bilmeden ve muhtevasına sözle, amelle ve itikatla muhalefet ederek La ilahe İllallâh'ın mücerret telaffuzu sebebiyle insanların çoğu din hususunda aldandı. Bu kişiler, La İlahe İllallâh'ın Allâh'a şirk koşmak hususunda nefyettiklerini ispat eder, La ilahe İllallâh'ın ibadeti Allâh'a has kılma hususunda ispat ettiklerini de nefyeder. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Hâlbuki onlara, ancak dini Allâh'a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O'na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir." (el-Beyyine, 98/5)

Allâh'tan başkasının güç yetiremeyeceği hususlarda O'ndan başkasına dua ve istigasede bulunduğunda, muvahhidler de kendisine "Allâh'tan başkasına ibadet edilmez! Tüm çeşitleriyle birlikte ibadet, sadece Allâh'a hastır," dediklerinde o şöyle der: "Siz salihlerin değerini düşürdünüz!" Yine buna benzer La İlahe İllallâh'ın manasını inkâr etmeyi kapsayan ve La İlahe İllallâh'ın muhtevası olan ibadeti Allâh'a has kılmaya davet edenlere karşı çıkmayı kapsayan ibareler söyler. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Allâh, bir tek (ilah) olarak anıldığında ahirete inanmayanların kalpleri daralır. Allâh'tan başkaları (ilahları) anıldığında bakarsın sevinirler." (ez-Zumer, 39/45)

Bu kişiler, bu ayetin kendileri hakkında nazil olduğu kişilere ne kadar da çok benzerler!




50- Buhârî, Hadis no: 3168, 3403; Muslim, Hadis no: 2880.
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


[Fasıl]

[İbadet Duası ve İstek Duası]

Şeyh'ul İslâm Rahimehullâhu Teâlâ şöyle dedi: "Kabrin üzerine mescit inşa etmek haramdır. Eğer mescit dışında bir şey inşa edilirse, âlimlerin ittifakıyla bundan da nehyedilir. Zira bu, haram olan şirke götüren vesilelerdendir."51

Şeyh'ul İslâm Rahimehullâh yine şöyle dedi: "Bil ki Kur'ân'da geçen dua ve davet lafzı iki anlamı kapsar: İbadet duası ve istek duası. Her kul isteyendir, her isteyen de kuldur. Her bir isim diğerinden ayrılması hâlinde diğerini de kapsar. İki kelime bir arada bulunduğunda, isteyen kişiyle kastedilen, sual ve talep sigalarını kullanarak menfaat celp etmeyi ve zarar defetmeyi talep eden kimsedir.

[Kul ile kastedilen, soru sigası bulunmasa bile emirlere itaat ederek bunu talep edendir. Allâh'a ibadet duasıyla veya istek duasıyla dua eden kişinin rağbetten, rahbetten, korkudan ve arzudan hali olması düşünülemez."52

Şeyh'ul İslâm Rahimehullâh yine şöyle dedi: "Allâh'ın kendisiyle rasûllerini gönderdiği ve kitaplarını indirdiği din, tek olup hiçbir ortağı bulunmayan Allâh'a ibadet etmektir. Eğer kulun istediği şey -hastasının şifası, borcunun ödenmesi, dünya ve ahiret belalarından müptela olduğu bir şeyden afiyet, düşmanına karşı zafer, kalbinin hidayete ermesi, günahının affedilmesi ve bunun emsali gibi- Allâh'tan başkasının güç yetiremeyeceği bir şeyse, bunun Allâh'tan başkasından talep edilmesi caiz değildir.

Bir meleğe, nebiye, şeyhe veya cine "Beni affet, bana yardım et," demek caiz değildir. Herkim bunlardan birini mahlûktan isterse, o mahlûku Allâh'a ortak koşmuştur. Bu kimseden tevbe etmesinin istenmesi vaciptir, tevbe ederse ne âlâ, aksi takdirde öldürülür. Böyle bir kimse Hristiyanlar gibidir. Yine, "Efendim! Ben senin koruman altındayım! Falanca bana zulmetti. Ey şeyhim falanca! Ona karşı bana yardım et!" sözleri de aynı şekildedir." Şeyh'ul İslâm'ın sözü sona erdi.53

Ben (Abd'ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Şeyh'ul İslâm'ın bu kelamı üzerinde düşün. Ne kadar çok insanın dilinde bu şirkin bulunduğuna bir bak! Vuku bulan şirki bilmek ve bu şirkin beyanı olarak Allâhu Teâlâ'nın nebilerin ve başkalarının kıssalarında zikretmiş olduğu Allâh'ın nehyettiği şirk, Allâh'ın şirki affetmediğini haber vermesi ve bugünkü insanlardan vuku bulan şeylerin Allâh'ın kendisinden nehyetmek için Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'i gönderdiği ümmetlerin ve Arapların şirkinden zikrettiği şey kapsamda olması bizim için yeterlidir.

Biz âlimlerin zikrettiklerini ancak bunları beyan etmek ve bu ümmetten taifelerin içerisine düştüğü şeyi beyan etmek için zikrettik. Böylelikle ilim ve iman ehlinin yolu açıklığa kavuşsun, batıl sahiplerinin kendisine tutunduğu ve ehl-i ilmin sözlerinden tahrif ettikleri şeyler son bulsun. Yine bunları, âlimlerin -tevhidin ve tevhidi nefyeden şirkin beyanı hakkında- kati hüccetler ve zahir burhanlar ile karar kıldıkları şeylerin hüccet olduğunu beyan etmek için zikrettik.

Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat'in kelamı üzerinde düşün ki bu vesileyle Kuran'ın manasını kavrayasın. Allâh, Müslümanların imamlarına ve muvahhidlerin selefine rahmet etsin.

Gayretlerin en yücesi ve en şereflisi, Allâh'ın emrettiği Kuran'ı tedebbür etme hususunda rağbeti artırmaktır. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Bu Kuran, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır." (Sâd, 38/29)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Onlar Kuran'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var? Kendileri için hidayet yolu belli olduktan sonra gerisingeri dönenleri, şeytan aldatıp peşinden sürüklemiş ve kendilerini boş ümitlere düşürmüştür." (Muhammed, 47/24-25)




51- Yakın lafızlarla Muhtasar Fetâvâ'l Mısriyye, Rekâ'iz, 1/338.

52- Özetle İbnu Teymiyye, Dekâik'ut Tefsîr, 2/358-359; Mecmû'ul Fetâvâ, 10/237-240; el-Fetâvâ'l Kubrâ, 5/218-220.

53- Yakın lafızlarla Muhtasar Fetâvâ'l Mısriyye, Rekâ'iz, 1/339-340.
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


[İbadet Tevhidi]

Ey kendi nefsine nasihat eden kişi, Allâh'ın emrettiği ibadet tevhidi üzerinde düşün! Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"De ki: Ben ancak Allâh'a kulluk etmek ve O'na ortak koşmamakla emrolundum. Ben yalnız O'na çağırıyorum ve dönüşüm de yalnız O'nadır." (er-Ra'd, 13/36)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Hüküm ancak Allâh'a aittir. O, Kendisi'nden başka hiçbir şeye ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Yûsuf, 12/40)

Yine Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Hanif olarak yüzünü dine çevir. Allâh'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun." (er-Rûm, 30/30)

Allâhu Teâlâ'nın şu kavline kadar:

"Müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir." (er-Rûm, 30/31-32)54

(Dine) yüzünü çevirmek, ibadeti Allâh'a halis kılmaktır.

Hanif ise Allâh'a yönelen ve Allâh'ın dışında her şeyden yüz çevirendir.

Kur'ân'ın surelerinin birçoğunda geçen, gönderilen rasullerin davetlerine nasıl başladıkları üzerinde tedebbür et. A'râf suresinde şöyle geçmektedir:

"Andolsun, Nûh'u kendi kavmine rasul olarak gönderdik de: Ey kavmim! Allâh'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Şüphesiz ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum, dedi." (el-A'râf, 7/59)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u rasul olarak gönderdik. Onlara: Ey kavmim! Allâh'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Allâh'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? dedi." (el-A'râf, 7/65)

Ona ne ile cevap verdikleri üzerinde bir düşün. "Şöyle dediler: Sen bize tek Allâh'a ibadet edelim diye mi geldin?" (el-A'râf, 7/70)

Onlar Rabb'lerini ve O'nun Allâh olduğunu bilmekteydiler. Lâkin ibadeti O'na halis kılmaktan yüz çevirdiler. İhlas, Allâh'ın dini ve gönderilen rasullerin davetidir. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Öyle ise sen de dini Allah'a has kılarak O'na kulluk et. İyi bilin ki, halis din yalnız Allâh'ındır." (ez-Zumer, 39/2-3)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Ben dinimi Allâh'a has kılarak sadece O'na ibadet ediyorum." (ez-Zumer, 39/14)

Ma'mûl'un öne geçirilmesi Hasr'ı ifade eder55, Umm'ul Kur'ân'da (Fâtiha suresinde) geçtiği gibi:

"Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Sen'den yardım dileriz." (el-Fâtiha, 1/4)

Yani Sen'den başkasına ibadet etmeyiz ve ancak Sana sığınırız. Yine Allâhu Teâlâ'nın şu kavli gibi:

"Hayır, yalnız Allâh'a ibadet et ve şükredenlerden ol." (ez-Zumer, 39/66)

Burada maksat şudur: Allâhu Teâlâ bu dini beyan etti, muvahhidler ile müşriklerin arasını ayırdı ve müşriklere düşmanlığı bu dinin lazımlarından kıldı. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Kâfirler de birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunların gereğini yapmazsanız, yeryüzünde bir karışıklık ve büyük bir bozulma olur." (el-Enfâl, 8/73)




54- Bu ayetlerde Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Hanif olarak yüzünü dine çevir. Allâh'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allâh'ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler. Allâh'a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O'na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir." (er-Rûm, 30/30-32)

55- Ma'mûl, irabi olarak işlenmiş kelimeye, yani Arapça gramer kaidelerine göre sonu değişen kelimeye verilen isimdir. Burada müellif Rahimehullâh'ın bahsettiği ma'mûl, Allâh Lafza-ı Celâle'sidir. Hasr ise kuşatma anlamına gelip manayı tahsis etmeyi ifade eder. Yani, bu cümlede ma'mûl takdim edildiği için, mana itibariyle özgü kılınmıştır. Bu ayet-i kerimenin anlamı, "Yalnızca Allâh'a ibadet ederim, başkasına değil" şeklindedir.
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


[Kuşku Duyanın Haşr 10 Ayeti Hakkındaki Sözü ve Bu Sözüne Reddiye]

Sonra bu kuşku duyan cahil, evraklarında cevabı daha evvel geçen bir söz söyledi ki bu sözünü zikretmek zorundayız. Şöyle dedi:

Alıntı Yap"Bir Müslüman şöyle dediğinde:

"Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla." (el-Haşr, 59/10)

Kendinden evvel iman eden ümmetin asırlarını kasteder. Eğer bir kimse, kendi yaptığı bir tevilde hata ettiyse veya küfür söyler ya da işlerse ve bunu yaparken yaptığı şeyin iki şehadete muhalif olduğunu bilmiyorsa, bu durumda bu kişi de insanın kendisinden önce iman eden kardeşlerindendir.]56

Ben (Abd'ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Bu çöküş, hezeyan ve tenakuza bak! Hiç kuşku yok ki, kitap, sünnet ve Müslümanların icması ile küfür imanı nefyeder, batıl kılar ve amelleri de boşa çıkarır. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Her kim de imanı inkâr ederse, bütün işlediği boşa gider. Ahirette de o, ziyana uğrayanlardandır." (el-Mâ'ide, 5/5)

Yine (ona) denilir ki: Her kâfir hata işlemiştir. Müşriklerin de mutlaka tevilleri vardır ve salihler ile şirk koştukları şirkin salihleri tazim etmek olduğunu, kendilerine fayda vereceğini ve onlardan kötülükleri def edeceğine itikat ederlerdi. Ancak müşrikler, ne bu hata ne de bu tevil sebebiyle mazur değildir. Dahası, Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"O'ndan başka veliler edinenler derler ki: Biz onlara ancak bizi Allâh'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz. Allâh onların ihtilaf ettikleri hususlarda elbette hüküm verecektir. Şüphesiz ki Allâh, yalancı ve kâfir olan kimseye hidayet etmez." (ez-Zumer, 39/3)

[Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Onlar Allâh'ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi. Kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlardı." (el-A'râf 7/30)]57

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"(Ey Muhammed!) De ki: Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde, dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?" (el-Kehf, 18/103-104)

Bu kişinin aklı, bu ayetleri ve emsali olan muhkem ayetleri nasıl görmezden gelir? Yüce Allâh kendilerine rahmet etsin, âlimler istikamet menheci üzere gittiler ve mürtedin ahkâmı babını zikrettiler. Ancak hiç biri, mürtet küfür söylese ya da küfür işlese ve bunu yaparken yaptığı şeyin iki şehadete muhalif olduğunu bilmiyorsa cehaleti sebebiyle kâfir olmaz demedi!

Allâhu Teâlâ Kitabı'nda, bazı müşriklerin mukallit cahiller olduğunu beyan etti ve cehaletleri ve taklitleri sebebiyle Allâh'ın akıbeti onlardan def edilmedi. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İnsanlardan kimi vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı hâlde, Allâh hakkında tartışmaya girer ve her azgın şeytanın ardına düşer."
(el-Hacc, 22/3)

Şu kavline kadar:

"Alevli ateşin azabı..." (el-Hacc, 22/4)58

Daha sonra Allâhu Teâlâ, şu kavliyle ikinci sınıfı zikretti ki onlar da bidatçilerdir:

"İnsanlardan öylesi de vardır ki, bir ilmi, hidayeti, aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde Allâh hakkında tartışmaya kalkar." (el-Hacc, 22/8)

Böylece Allâh onları ilim ve hidayetten soyutladı. Ancak bununla beraber çoğu insan, yanlarındaki şüphe ve hayaller sebebiyle bunlarla aldandı, bu yüzden de hem saptılar hem de saptırdılar. Nitekim Allâhu Teâlâ surenin (Hacc suresinin) sonunda şöyle buyurmaktadır:

"Onlar, Allâh'ı bırakıp, hakkında Allâh'ın hiçbir delil indirmediği, kendilerinin de hakkında hiçbir bilgilerinin bulunmadığı şeylere ibadet ederler. Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur." (el-Hacc, 22/71)

Daha önce Allâme İbn'ul Kayyim'in ve Şeyh'ul İslâm'ın kelamında bu makam anlatılmıştı.



56- Köşeli parantez arasında yer verdiğimiz ibareler ed-Durar'us Seniyye nüshasında bulunmaktadır.

57- Köşeli parantez arasında yer alan ayet ed-Durar'us Seniyye nüshasında bulunmaktadır.

58- Bu ayetlerde Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İnsanlardan kimi vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı hâlde, Allâh hakkında tartışmaya girer ve her azgın şeytanın ardına düşer. Şeytan hakkında şöyle yazılmıştır: Her kim şeytanı dost edinirse, o da onu yoldan çıkaracak ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir." (el-Hacc, 22/3-4)
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


[İbn'ul Kayyim Rahimehullâh'ın Cehalet Sebebiyle Küfür İşleyenler Hakkındaki Sözleri]

Allâme İbn'ul Kayyim Rahimehullâhu Teâlâ bu ümmetteki ve başka ümmetlerdeki insanların tabakaları anlatırken yine şöyle dedi: "On Yedinci Tabaka; Mukallitler ve kâfirlerin cahilleri, onlara tabi olanlar ve onlara tabi olan eşeklerin tabakası. Derler ki: "Babalarımızı bir ümmet (din) üzere bulduk ve onlarda bizler için örneklik vardır."59

İbn'ul Kayyim şöyle dedi: "Bu tabakadan olanların, yönetici ve liderlerini taklit eden cahiller olup da kâfir olduklarına ümmet ittifak etmiştir. Ancak bidat ehlinden birinden, bu tabakadan olanların ateşe (cehenneme) gireceklerine hükmetmediği ve onları kendilerine davet ulaşmayanlar konumuna koyduğu hikâye edilmiştir. Bu görüş Müslümanların imamlarından; ne sahabeden, ne tabiinden ne de sonrakilerden, hiçbirinin söylemediği bir görüştür.

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den sahih olarak şöyle dediği nakledilmiştir:

"Muhakkak ki her doğan çocuk, fıtrat (dini olan İslam) üzere doğar. Daha sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan ve Mecusi yapar."60

Böylece Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, kişinin ebeveyninin onu fıtrattan (İslam'dan) Yahudiliğe, Hristiyanlığa ve Mecusiliğe ilettiğini bildirir ve bunda ebeveyninin üzerinde olduğu, eğitim ve menşeinden başkasına itibar edilmemiştir.

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den sahih olarak şöyle buyurduğu nakledildi:

"Muhakkak ki cennete, Müslüman olan nefisten başkası girmeyecektir."61

Bu mukallit ise Müslüman değildir, akıl sahibi bir mükelleftir. Akıl sahipleri de İslâm veya küfür üzeredirler."62

İbn'ul Kayyim der ki: "İslâm; Allâh'ı birlemek, bir olan ve ortağı bulunmayan Allâh'a ibadet etmek, Rasulü'ne iman etmek, Rasul'ün getirdiklerinde ona tabi olmaktır. Kul bunu sağlamadıkça Müslüman değildir. Eğer bir muannit (inatçı, bilerek inkâr eden) bir kâfir değilse cahil bir kâfirdir. Bu tabakadakiler, en iyi ihtimalle inatçı olmayan cahil kâfirlerdir. Şüphesiz ki bunların muannit olmamaları, onları kâfir olmaktan kurtarmaz. Zira kâfir ya inatçılığından ya da cehaletinden ve inat ehlini taklit etmesi sebebiyle Allâhu Teâlâ'nın tevhidini (birliğini) inkâr eden ve Rasulü'nü yalanlayandır.

Allâhu Teâlâ, Kur'ân'ın birden fazla yerinde kâfir olan seleflerini taklit edenlerin azabından, tabi olanların tabi olduklarıyla birlikte cehennemde kendi aralarında tartışacaklarını ve tabi olanların şöyle diyeceklerini haber vermektedir:

"Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azabı ver derler. Allâh, der ki: Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır. Fakat bilmiyorsunuz." (el-A'râf, 7/38)"

İbn'ul Kayyim'in sözleri özetle sona erdi.63 Bu ayetin benzerleri Kur'ân'da çoktur. Güzelce beyan ettiği için Allâh'a hamdolsun.

Muhkem ayetler, Allâh'ın ibadetinde O'na şirk koşanların küfrüne delalet eder. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O'na yalvardığını unutur ve Allâh'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koşar. De ki: Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin." (ez-Zumer, 39/8)

Mezkûr ayetler dışında buna benzer ayetler çoktur. Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu gibi:

"Hani Allâh'ı bırakıp tapınmakta olduğunuz şeyler nerede? derler. Onlar da: Bizi yüzüstü bırakıp kayboldular derler ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler." (el-A'râf, 7/37)

Bu ayette, müşriklerin şirkinin çoğunun dua hususunda olduğu ve bunun Allâh'ı inkâr etmek olduğu beyan edilmiştir. Allâh'ın, Allâh'ın Kitab'ını ve Rasul'ü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in sünnetini tedebbür etmeye karşı basiretini kör ettiği kişiye itibar edilmez.

Bu cahil, Şeyh'ul İslâm'ın Minhâc'us Sunne isimli eserinden naklettiğini iddia ediyor. Bunu yapmasındaki fesat kastını, ibareleri ait olmadıkları yerlere yerleştirdiğini ve ibareleri kastedilmediği kişiler hakkında yerleştirdiğini anlamış bulunmaktasın.

İşte bunlar, Şeyh'ul İslâm Rahimehullâh'ın el-Minhâc'daki (Minhâc'us Sunne'deki) sözleri, bu cevapta önceden zikrettiğimiz şeylere mutabıktır.




59- İbn'ul Kayyim, Tarîk'ul Hicreteyn, 17. Tabaka, sf. 411.

60- Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no: 1385.

61- Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no: 6528; Müslim, Hadis no: 221.

62- İbn'ul Kayyim, Tarîk'ul Hicreteyn, 17. Tabaka, sf. 411.

63- İbn'ul Kayyim, Tarîk'ul Hicreteyn, 17. Tabaka, sf. 411-412.
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


[İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın Cehalet Sebebiyle Küfür İşleyenler Hakkındaki Sözleri]

Şeyh'ul İslâm Rahimehullâhu Teâlâ şöyle dedi: "Riddet ile en meşhur olan kişiler, Müseylemet'ul Kezzâb ile tebaası ve başkaları gibi Ebû Bekr es-Sıddîk Radiyallâhu Anh ve tebaasının hasımları olanlardır.

Alî Radiyallâhu Anh'ın ilah olduğunu iddia ettikleri zaman Alî Radiyallâhu Anh'ın yaktığı aşırıya gidenler ve Ebû Bekir ve Ömer'e sebbetmeyi (dil uzatmayı) izhar eden Abdullâh bin Sebe'nin tebaası olan Sebe'iyye, riddetleri en zahir olan kişilerdendir.

İslâm'a intisap edenlerin arasında nübüvvetini ilk izhar eden kişi Muhtâr bin Ebî Ubeyd'di. O Şiilerdendi. Buradan da bilinir ki insanlar arasında riddet bakımından en azim olanları, diğer taifelere nazaran Şiilerde daha çoktur. Bu yüzden de Nusayrîler, Bâtinî İsmâ'ilîler ve benzerleri gibi aşırı olanların riddetinden daha kötü bir riddet bilinmemektedir." Şeyh'ul İslâm'ın sözleri sona erdi.64

Bunların çoğunun, kendilerinin hak üzere olduğunu zanneden cahiller olduğu malumdur. Ancak bununla beraber, Şeyh'ul İslâm onların riddetlerinin kötülüğü ile hükmetti.

Şeyh'ul İslâm yine şöyle dedi: "Mürtetlerle savaşmakla en meşhur insan Ebû Bekir es-Sıddîk Radiyallâhu Anh'dır. Bu yüzden mürtetler, en çok Ebû Bekr'in hasımlarının taifesi arasında bulunmaktadır." Şeyh'ul İslâm'ın sözleri sona erdi.65

Buhârî ve Muslim'in sahihlerinde Ebû Hurayra Radiyallâhu Anh'dan tahriç ettiğine göre Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştu:

"Ashabımdan -veyahut ümmetimden buyurdu- bir topluluk geri çevrilir, havzdan ayrılırlar. Bunun üzerine ben derim ki: Benim Ashabım! Benim Ashabım! Cevap olarak denir ki: Senden sonra onların ortaya çıkardığı şeyler hakkında bilgin yok! Onlar senden sonra gerisin geriye irtidat ettiler!"66 Bir rivayette de şöyle geçer: "Böylece oradan ayrılırlar."67

Buhârî, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini rivayet etti:

"Ben havzda ayakta dururken birden bire bir zümre gelir. Ben onları tam tanıdığımda benimle onların arasında bir adam çıkar ve (onlara) "Hadi gelin!" der. Ben: "Nereye giderler?" diye sorarım. Der ki: "Allâh'a yemin olsun ki ateşe!" Ben derim ki: "Nedir bu hâlleri?" Der ki: "Onlar senden sonra gerisin geriye irtidat ettiler!" Sonra birden bire başka bir zümre gelir. Ben onları tam tanıdığımda benimle onların arasında bir adam çıkar ve "Hadi gelin!" der. Ben: "Nereye giderler?" diye sorarım. Der ki: "Vallâhi ateşe!" Ben derim ki: "Nedir bu hâlleri?" Der ki: "Onlar arkalarına dönüp irtidat ettiler!" Ben onların arasından serbest bırakılmış develer kadarı dışında hiç birinin kurtulmadığını görürüm."68

Ben (Abd'ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Bu hadisler, bu ümmetin en hayırlı asrının arasından kimilerinin İslâm'dan irtidat ettiğine delalet eder. Şeyh'ul İslâm, bunun bazı taifelerde vuku bulduğunu zikretmiştir. Bunu Minhâc'us Sunne ve başka kitaplarda açıklamıştır.

Âlimlerin kitaplarında ve İslam tarihi kitaplarında bu taifelerin haberleri, görüşleri ve küfürleri uzunca zikredilmiştir. Bu da, şeyhlerinden tevhide düşmanlığı öğrenen bu aptal cahil gibi, ilim ve ulemaya dair insanların en cahili olan kişiler dışında kimseye gizli kalmaz.

Bu kişinin hâli, Allâhu Teâlâ'nın ayette kendileri hakkında şöyle buyurduğu kişilere ne kadar da benziyor:

"Onlara: Allâh'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Peygamber'e gelin, denildiğinde onlar: Babalarımızı üzerinde bulduğumuz din bize yeter, derler." (el-Mâ'ide, 5/104)

Yine Allâhu Teâlâ'nın şu kavli:

"Yine de insanlar arasında, hiçbir bilgisi, hidayeti ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allâh hakkında tartışıp duranlar vardır. Kendilerine: Allâh'ın indirdiğine uyun denildiği zaman, hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız derler. Şeytan, kendilerini alevli ateşin azabına çağırıyor olsa da mı?" (Lukmân, 31/20-21)

Bu tip insanlar, hakikatte Şeyh'ul İslâm'ın, Şeyh'ul İslâm'ın kardeşleri olan sancak âlimlerin ve kerem sahibi selef imamlarından kardeşlerinin hasımlarıdır. Nitekim bunu, sana daha önce takdim ettiğim bu imamın anlattığı şeylerden biliyorsun. Bu aptal, İbn'ul Bekrî'ye ne kadar çok benziyor! Şeyh'ul İslâm, İbn'ul Bekrîler'e Allâh'tan başkası adına istiğasede bulunma hususunda şiddetle karşı çıktığında ve İbn'ul Bekrî ona muhalefet ettiğinde, Şeyh'ul İslâm'ın es-Sârim'ul Meslûl isimli kitabından İbn'ul Bekrî ona reddiye yapmaya başladı.

Şeyh'ul İslâm dedi ki: "Onun," yani es-Sârim kitabının "görkemini giderdi."69 Basiret sahibi olan, bu din sebebiyle bize düşmanlık edenlerin, Müslümanların imamlarının da düşmanları olduğunu bilir. Zira biz, onların icma ettiği hususlardan çıkmayız, onların ittifak ettikleri hususlara da muhalefet etmeyiz. Biz Allâh'tan, İslam ve iman üzere sebat istiyoruz.

Sen bilirsin ki biz onun söyledikleri ve getirdiklerinin münakaşası sadedinde değiliz. Lakin Hâricîler hakkında varit olan hadisleri zikrederken, Hâricîlerin vasıfları hakkındaki meşhur hadisi de zikretmiş ki hadiste şöyle geçer: "Onlar iman ehlini öldürüyorlar, ancak putperestleri bırakıyorlar."70

İşte bu, bu adamın hâlidir. Zira o, imanın aslı ve en önemlisi olan tevhidin ehline düşmanlık hususunda çabaladı, putperestlere ise dostluk gösterdi. Hiç kuşkusuz ki Hâricîler, putperestleri terk etti (kendi hâllerine bıraktı), bu adam ise onlara yardım etti, onları savundu ve Allâh'ın mağfiret etmediği günahı işlemelerine rağmen onları iman ehli kapsamına sokmaya çalıştı!

Oysa daha önce geçmişti ki Allâh putperestleri tekfir etti ve onları, kendilerinin ehli olduğu ateş ehli kıldı. Ateşten ve onun amellerinden Allâh'a sığınırız.




64- Benzer lafızlarla İbnu Teymiyye, Minhâc'us Sunne, 3/458-459.

65- Benzer lafızlarla İbnu Teymiyye, Minhâc'us Sunne, 3/459.

66- Buhârî, Hadis no: 6213; benzer lafızlarla Muslim, Hadis no: 2297, 2860.

67- Buhârî, Hadis no: 6586.

68- Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no: 6587.

69- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 393.

70- Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no: 3344, 7432; Muslim, Hadis no: 1064.
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


[İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın Bu Makamı Açıklığa Kavuşturan Açık Sözleri]

Bil ki, el-Fetâva'l Mısriyye, Şeyh'ul İslâm'ın açık güzel kelamını ihtiva eder. Şeyh'ul İslâm'ın bu sözleri vesilesiyle bu makam açıklığa kavuşacağı gibi muvahhidin de sevinci artar.

Şeyh'ul İslâm Rahimehullâh şöyle dedi: "İlah; kalplerin kendisine sevginin, tazimin, yüceltmenin, onurlandırmanın, ümidin ve korkunun kemali ile yöneldiği varlıktır."71

Şeyh'ul İslâm dedi ki: "Her kim "Bizimle Allâh'ın arasında mutlaka bir vasıta olması gerekir," derse; eğer bu sözüyle Allâh'ın emirlerini ve nehiylerini kendisine tebliğ edecek bir vasıtanın olması gerektiğini kast ediyorsa bu haktır. İnsanların mutlaka Allâh'ın emirlerini ve nehiylerini O'ndan tebliğ eden ve Allâh'ın kendisiyle gönderdiği dinini onlara öğreten bir Rasûl'unün olması gerekiyor. Bu, tüm fırkalara mensup kişilerin üzerinde icma ettiği hususlardandır. Her kim bunu inkâr ederse icma ile kâfirdir.

Ancak eğer o vasıta ile menfaatleri celp edecek ve zararları def edecek, kullara rızık ve hidayet verecek bir vasıtanın olmasının gerekli olduğunu kastediyorsa bu şirktir. Allâh müşrikleri Kendisi'nden başka menfaat celp etmesini istedikleri, şefaatçi ve veliler edindikleri zaman, bununla tekfir etti. Bu yüzden her kim melekleri kendilerine dua ettiği, tevekkül ettiği ve sıkıntılarını gidermeleri için kendilerinden istediği rabler ve vasıtalar edinirse, Müslümanların icmasıyla kâfirdir.

Herkim ilim ve din ehlinden şeyhleri, kendisine öğreten vasıtalar ve takip ettiği kimseler edinirse (hakka) isabet etmiştir. Âlimler nebilerin varisleridir. Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem dışında herkesin sözü kabul edileceği gibi reddedilebilir de.

Eğer onları, kral ve tebaası arasındaki hicap anlamında vasıta edinirse ve onları Allâh'ın yarattığı varlıkların ihtiyaçlarını Allâh'a yükselten vasıtalar edinirse işte bu şirk ve küfürdür." Şeyh'ul İslâm'ın sözü sona erdi.72




71- Muhtasar Fetâvâ'l Mısriyye, Rekâ'iz, 1/415.

72- Muhtasar Fetâvâ'l Mısriyye, Rekâ'iz, 1/412-413.
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


[Bu Ümmetin Son Zamanlarında Vuku Bulan Şirk ve Müşriklerin İrat Ettiği Şüpheler]

Herkim bu ümmetin son zamanlarında vuku bulan şirki ve müşriklerin irat ettiği şüpheleri öğrenmek isterse, şu kitaplara mütalaa etsin:

1.   İgâse kitabı. Allâme İbn'ul Kayyim tarafından kaleme alınmıştır.73

2.   İstigâse kitabı. Allâhu Teâlâ -Şeyh'ul İslâm İbnu Teymiyye ve İbn'ul Kayyim'in- her ikisine de rahmet etsin, Şeyh'ul İslâm tarafından İbn'ul Bekrî'ye reddiye olarak kaleme alınmıştır.74

3.   İbn'ul Ahnâ'î'ye Reddiye kitabı. (Bu da Şeyh'ul İslâm tarafından kaleme alınmıştır).75

Bu kitaplarda, insaf sahibi kişiye, Allâh ve Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kelamını ve Allâh'ın Rasûlü'nü kendisiyle gönderdiği dinin hakikatini anlama hususunda yardımcı olacak olan tevhidin ve tevhidin nefyettiği şirkin beyanı vardır.

Şeyh Muhammed bin İsmâ'îl es-San'ânî, şeyhimiz Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâhu Teâlâ'ya gönderdiği kasidesinde buna işaret edip yayılıp taşan büyük şirki zikretti. San'ânî dedi ki:

"Muhammed bin Abd'il Vehhâb hakkında haberler ulaştı ki o,

Teşhir ettiği şeylerle şerefli şeriatı bize geri getiriyor.

Cehri bir şekilde açığa çıkarır, her cahilin...

Ve bidatçinin şeriattan gizlediğini, o benim nezdimdekine muvafakat etti.

Şeriatın rükünlerini inşa eder yıkarak,

İnsanların kendisinde rüştten saptığı meşhetleri (şehitlik, türbe vs.).

Onlar, meşhetlerle Suvâ ve benzerleriyle aynı manaya gelenleri geri getirdiler,

Yegûs ve Vedd,
76 bu ne kötü bir tutkudur!

Zor duruma düşünce onların ismiyle seslendiler,

İhtiyaç sahibinin Samed ve Tek Olan Allâh'a seslendiği gibi!

Onların avlusunda kaç tane kurban kestiler,

Allâh'tan başkası adına açıktan ve kasıtlı bir şekilde kesilmiş!

Nice taife var, kabirleri öper,

Ve elleriyle rükünlerini istilâm ederler!"
77

On üçüncü asrın başlarında makul ve menkul, şiir ve inşa ilimlerinde vaktinin benzersizi olan Allâme Ebû Bekr İbnu Gannâm, kasidelerden bir şiirde şöyle dedi:

"Azınlık dışında insanların nefisleri meyleder,

Sapıklığa, dine özlem duyan kimseye rastlanmaz!

Ey muvahhid! Rabb'inden sebat dile,

Zira sen hoşgörü üzeresin, onun yakinini ortaya çıkaransın!

Senin dışındakiler dalaletin sahralarında yürürler,

Onlar için din edindikleri bir kabir dışında da bir şey yoktur!"
78

Eğer bu ümmetten sadır olan kabirlere, ağaçlara, gezegenlere, taşlara ve diğer şeylere ibadet etmekten vuku bulan büyük şirk hususundaki âlimlerin kelamının peşine düşsek, cevap uzar. Bu, basiret, akıl ve sağduyu sahiplerine gizli kalmaz. Ey kendine nasihat eden kişi, ibret al!




73- İbn'ul Kayyim Rahimehullâh'ın kaleme aldığı bu eserin ismi, İgâset'ul Luhefân fî Mesâyid'iş Şeytân'dır. Türkçe'de Şeytanın Tuzakları ismiyle yayınlanmıştır.

74- İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın kaleme aldığı bu eserin ismi, el-İstigâse fi'r Reddi ale'l Bekrî'dir.

75- İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın kaleme aldığı bu eserin ismi, el-İhnâ'iyye veya er-Raddu ale'l İhnâ'î'dir.

76- Suvâ, Yegûs ve Vedd, Nûh kavminin ibadet ettiği putların isimleridir. (Bkz: Nûh suresi, 71/23)

77- San'ânî, Dîvân, sf. 129; İbnu Gannâm, Ravzat'ul Efkâr [Târîh İbnu Gannâm], Dâr'us Sulûsiyye, 1/242; İbnu Bişr, Unvân'ul Mecd [Târîh İbnu Bişr], sf. 110.

78- İbnu Gannâm, Ravzat'ul Efkâr [Târîh İbnu Gannâm], Dâr'us Sulûsiyye, 2/776.
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


[Fasıl]

[İnsanlarla Aramızdaki İhtilaf La İlahe İllallâh'ın Manası ve Onunla Amel Etmekle Alakalıdır]

Bil ki: Bizimle insanların çoğunun arasında vuku bulan ihtilaf, La İlahe İllallâh'ın manası ve onunla amel etmekle alakalıdır.

Onlar Kelime-i Tevhid'i lafzen söylemekle yetindiler ve manasına itikat edip amel etmeseler de bunun fayda sağlayacağını düşündüler. Bir tutam aklı olan kişi bilir ki La İlahe İllallâh, tevhide delalet eder. Hiç kuşku yok ki şirk -velev ki aslen ameller sahih olsa bile- tevhidi nefyeder, nitekim daha evvel, şirkin amelleri boşa çıkardığı geçmişti. Peki, ameller La İlahe İllallâh'ın manasına küfür veya şirk üzere mebni olsa durum nasıldır?

Bunu bildiğinde bil ki Rasuller ile ümmetleri arasındaki ihtilaf, La İlahe İllallâh'ın manasının tatbike dökülmesiyle alakalıdır. Zira "La İlahe" cümlesi, Allâh'tan başka olan her şeyden şirki ve ilahlığı nefyeder. "İllallâh" cümlesi ise batıni ve zahiri çeşitleriyle birlikte ilahlığın tümünü, yalnızca Allâh'a isbat eder. Kur'ân'da bunun beyanı birçok ayette geçmektedir.

Allâhu Teâlâ Halîl Aleyh'is Selâm'dan aktararak şöyle buyurmaktadır:

"Hani İbrahim, babasına ve kavmine şöyle demişti: Şüphesiz ben sizin ibadet ettiklerinizden uzağım. Ben ancak O, beni yaratana ibadet ederim. Şüphesiz O, beni doğru yola iletecektir." (ez-Zuhruf, 43/26-27)

Allâhu Teâlâ, Halîl'in milletinin bu kelime olduğunu ve kelimenin delalet ettiği şeyin Allâh'tan başka ibadet edilen her şeyden beraat ve ibadeti yalnızca Allâh'a has kılmak olduğunu, şu kavliyle beyan etmiştir:

"Ben ancak O, beni yaratana ibadet ederim..." (ez-Zuhruf, 43/27)

Bu cümle, nefyedilen ilahın mabud olduğuna ve ibadetin de ancak mahlûkatı yoktan var edene yapılacağına delalet eder ki O da bir olup hiçbir ortağı bulunmayan Allâh'tır.

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İbrahim bunu, belki dönerler diye, ardından gelecekler arasında kalıcı bir söz yaptı." (ez-Zuhruf, 43/28)

Bu kelime La İlahe İllallâh'dır, Halîl de bunun manasını tabir etmiştir ki bu; ibadette Allâh'ı birlemek ve ibadeti Allâh'ın dışındaki her şeyden nefyetmektir. Bunun La İlahe İllallâh'a delalet etmesi, delalet-i mutabakadır. Bu Halîl Aleyh'is Selâm'ın milleti ve onun kardeşleri olan gönderilmiş peygamberlerin milletidir. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İbrâhîm'de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır." (el-Mumtehine, 60/4)

Hepsinin üzerine selam olsun, onun torunu[nun oğlu]79 olan Yûsuf bin Ya'kûb'un şöyle söylediğini Allâh haber vermektedir:

"Atalarım İbrâhîm, İshâk ve Ya'kûb'un milletine uydum. Bizim, Allâh'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız (söz konusu) olamaz. Bu, bize ve insanlara Allâh'ın bir lütfudur, fakat insanların çoğu şükretmezler." (Yûsuf, 12/38)

Bu ayette Yûsuf Aleyh'is Selâm, atalarının milletinin şirki nefyetmek ve ondan beri olmak olduğunu ve insanların çoğunun bu milletten olmadığını beyan etmiştir. Sonra da şu kavliyle ibadeti yalnızca Allâh'a has kılmak olan tevhidi beyan etti:

"Hüküm ancak Allâh'a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye ibadet etmememizi emretmiştir." (Yûsuf, 12/40)

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem de ehli kitabı ve diğer insanları La İlahe İllallâh'ın manasına davet etti. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allâh'a ibadet edelim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allâh'ı bırakıp da kimimiz kimimizi rabler edinmesin. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: Şahit olun, biz Müslümanlarız." (Âl-i İmrân, 3/64)

Milletin aslı İslâm dinidir. La İlahe İlallâh'ın manası da (ayette geçen) şu iki kelimededir:

"Yalnız Allâh'a ibadet edelim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım." (Âl-i İmrân, 3/64)

Ve şu buyruğunda:

"Allâh'ı bırakıp da kimimiz kimimizi rabler edinmesin." (Âl-i İmrân, 3/64)

İşte, kendisinden nehyedilen bu şey, insanların çoğunda vuku bulmuştur. Kimisi ölüleri Allâh'tan başka rabler edinir, onlara dua eder, onlardan umar, mühim şeylerde onlara istigasede bulunur ve tasalarının giderilmesi için onlara rağbet ederler. Bununla beraber onlar ölü cesetlerdir, ne duyarlar ne de icabet ederler.

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in müşrikleri La İlahe İllallâh demeye davet ettiğinde, Allâhu Teâlâ şunu haber vermektedir:

"Onlar, kendilerine, Allâh'tan başka hiçbir ilah yoktur denildiği zaman, inanmayıp büyüklük taslıyorlardı. Biz, deli bir şair için ilahlarımızı mı terk edeceğiz? diyorlardı." (es-Sâffât, 37/35-36)

İlahları terk etmek ve onlara ibadet etmekten beraat etmek, delalet-i tezammun olarak La İlahe İllallâh'ın delalet ettiği şeydir, bu ayette olduğu gibi.

Allâh bir sonraki surede, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem müşrikleri tevhide davet ettiğinde onların şöyle dediklerini aktarıyor:

"İlahları bir tek ilah mı yaptı? Gerçekten bu çok tuhaf bir şey!" (Sâd, 38/5)

İşte bu müşriklerin tuhaf bulduğu şey; ibadetin ve ilahlığın Allâh'ın kulları üzerindeki hakkı olduğuna dair Allâh'ın Rasullerini kendisiyle gönderdiği ve kendisiyle kitaplarını indirdiği dinidir. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Allâh, şöyle buyurdu: İki ilah edinmeyin. O, ancak tek ilahtır. O hâlde, yalnız benden çekinerek korkun." (en-Nahl, 16/51)

Allâh rahbeti (çekinerek korkmayı), ma'mûlün takdim edilmesiyle Kendisine kısıtladı, zira o, ibadetin nevilerinden bir nevidir.

Şeyh'ul İslâm şöyle dedi: "İbadet, Allâh'ın sevip razı olduğu zahiri ve batıni kavil ve fiilleri kapsayan isimdir." Şeyh'ul İslâm'ın sözü sona erdi.80

İbadet, Allâh'tan başkaları bir tarafa, tüm nevileriyle Allâh'a hastır, şu ayette geçtiği gibi:

"Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Sen'den yardım dileriz." (el-Fâtiha, 1/5)

Yine Allâhu Teâlâ'nın şu kavlinde geçtiği gibi:

"Hayır, yalnız Allâh'a ibadet et ve şükredenlerden ol." (ez-Zumer, 39/66)

Kuran'ın tümü, başından sonuna kadar La İlahe İllallâh'ın tesis edilmesi hakkındadır. Zira o Kelime-i İhlas, Kelime-i Takva ve el-Urvet'ul Vuskâ'dır.

Buna ancak tağutu inkâr edip Allâh'a iman eden tutunabilir, Allâhu Teâlâ'nın buyurduğu üzere:

"O hâlde, kim tâğûtu inkâr edip Allâh'a iman ederse, el-Urvet'ul Vuskâ'ya (kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa) yapışmıştır. Allâh, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." (el-Bakara, 2/256)

İmam Mâlik Rahimehullâh ve başkaları şöyle demiştir: "Tağut, Allâh'ın dışında ibadet edilen her şeydir."81




79- Köşeli parantez arasında yer verdiğimiz ibare ed-Durar'us Seniyye nüshasında bulunmaktadır.

80- Mecmû'ul Fetâvâ, 10/149; İbnu Teymiyye, el-Ubûdiyye, sf. 44.

81 İbnu Ebî Hâtim, Tefsîr, 2/495, no: 2622; İbnu Vehb, el-Câmî fî Tefsîr'il Kur'ân, 2/135, no: 270; Suyûtî, ed-Durr'ul Mensûr, 2/22.
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

Subul’us Selâm


[Hâtime]

Ey gönderilen peygamberlerin dinini ve onu nefyeden müşriklerin dinini Allâh'ın kendisine bildirdiği kişi, bir bak! Şeytan cahillerin ekseriyetini nasıl da oyuncak haline getirdi! Nasıl da şerefli ilimlerin nurunu çaldılar! Öyle ki artık şeytan, La İlahe İllallâh'ın hakiki manasından soyutlamayı onlara güzel gösterdi. Bundan dolayı onlar, konulmuş manası -ki bu; Allâh'a şirk koşmaktan nefyetmek ve tüm nevileriyle ibadeti Allâhu Teâlâ'ya has kılmaktır-olmaksızın sadece La İlahe İllallâh'ı telaffuz ederek yetindiler. Böylece bu cehalet ve sapkınlık ile en azim günah ve en büyük mahzura düştüler. Sevginin çoğunu ve ibadetin özünü kabirlerdeki rablere sarf ettiler, bu şirki arttırdılar ta ki onların dünyayı evirip çevirdiğine itikat edip tesir etme yetkisini onlara verdiler.

Rububiyyet ve İlâhiyyet tüm efradıyla birlikte sadece Azim Kudret Sahibi Melik'e uygundur ki,

"Mülk yalnızca O'nundur, hamd de O'na mahsustur. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir." (et-Tegâbun, 64/1),

"O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır." (el-En'âm, 6/18),

"İşte bu, Allâh'tır, Rabbinizdir. Mülk yalnızca O'nundur. Allâh'ı bırakıp da ibadet ettikleriniz, bir çekirdek zarına bile hükmedemezler. Eğer onları çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar bile çağrınıza karşılık veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Bunları sana hiç kimse, hakkıyla haberdar olan (Allâh) gibi haber veremez." (Fâtır, 35/13-14)

Müjdeleyici ve uyarıcı olan ve aydınlatıcı kandil olan Nebî Muhammed'e, aline, ashabına ve Allâh'a bağlananlar ve Mevla'ları Allâh olanlardan onlara tabi olanlara Allâh salat ve çokça selam eylesin! O ne güzel bir Mevla'dır, ne güzel bir yardımcıdır!

[Şeyh Abd'ur Rahmân bin Hasen Rahimehullâh'ın kaleme aldığı "Şeyh'ul İslâm İbnu Teymiyye'nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebinin Tahkiki" isimli risalesi burada sona ermektedir. Nimetiyle salih amelleri tamama erdiren Allâh'a hamdolsun!]

"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

🡱 🡳

Benzer Konular (5)