1-) Subuti Sıfatlar
Subut lafzı, kat’i bir şekilde sabit olma, var olma gibi anlamlara gelir. Sıfat lafzı ise; bir şeyin üzerinde bulunduğu, hal, şekil/keyfiyet ve taşıdığı niteliklerdir.'' (Müfredat s:1161) Dolayısıyla sıfat-ı subutiye: Yani bir varlığın nefsiyle/zatiyla kaim olan sıfatlardır.
Bir ıstılah olarak ise; Allahu Te’ala’nın haber verdiği ve zatında var olan müsbet sıfatlardır. Mesela hayat, kudret, ilim, işitme, görme, göz, irade, meşiet, kelam, rıza, gazab istiva, nuzul, yüz, el vb sıfatlar gibi. Subuti sıfatlar: medh, sena, mükemmellik ve celal bildiren sıfatlardır. Dolayısıyla bu sıfatların sayısı ve çeşidi arttıkça, bu sıfatlarla muttasıf olan zatın mükemmeliği de o derece ortaya çıkar ve anlaşılır. Bu sebeble Allahu Te’alanın kendi zatı hakkında haber verdiği müsbet sıfatlar, selbi sıfatlardan çok daha fazladır. Çünkü mücerred olarak menfi/selbi olan sıfatlarda bir övgü yoktur. Bu konuda;
İbni Ebul İzz rahimehullah şöyle der:’’Yüce Allahın kitabında sıfatların ısbatı tafsili olarak, nefiy ise mücmel olarak gelmiştir. Buda yerilmiş kelam ehlinin yolunun zıddınadır. Çünkü onlar etraflı bir şekilde nefyi söz konusu ederken, mücmel olarakta isbattan söz ederler ve şöyle derler: O cisim değildir, şahıs değildir, beden değildir, suret değildir, et değildir, kan değildir…ilh. Bu şekilde mücerred nefiy ifadelerinde bir övgü yoktur. Bilakis edebin sınırlarını aşan ifadeler vardır. Çünkü bir kimse sultana: ‘’Sen çöpçü değilsin, odun kıran değilsin, hacamat yapan değilsin, dokumacı değilsin’’ diyecek olursa her ne kadar bu sözleri doğru ise de sultan böyle diyen kimseyi bu nitelendirmeleri dolayısıyla te’dib eder. Ancak nefyi özlü/icmali bir şekilde bir araya getirerek: ‘’Sen yönettiklerindn hiç kimseye benzemiyorsun. Sen onlardan daha üstün, daha şerefli ve daha değerlisin’’ diyecek olursa hem nefyi toparlayıp bir araya getirmiş olur, hemde edebi korumuş olur.’’(Akidetut Tahaviye Şerhi s:104-105)
Selbi sıfatlar ise Kur’anda şu üç durumda zikredilir.
Birincisi: Allahu Te’alanın mükemmelliğinin kapsamlı olduğunu ifade etmek için. Şu ayet de olduğu gibi:’’Onun misli hiç birşey yoktur. O her şeyi işiten ve görendir.’’(Şura 11)
İbni Ebul İzz rahimehullah şöyle demiştir:’’Bu buyrukta nefyin manasını da ortaya koyan bir isbat vardır. Böylece bu buyruktan Yüce Allah’ınkastının şu olduğu anlaşılmaktadır: Kemal sıfatlarına tek başına sadece O sahiptir. (Akidetut Tahaviye Şerhi s:105)
İkincisi: Allahu Te’ala hakkında iddia edilen asılsız yalan ve iftiraları reddetmek için. Şu ayette olduğu gibi:"Rahman evlât edindi" dediler. Andolsun ki; ortaya çok kötü bir şey attınız. Neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp göçecekti; Rahman'a çocuk isnad etmelerinden ötürü. Oysa Rahman'a çocuk edinmek yaraşmaz.’’ (Meryem 89-92)
İmam Kurtubi rahimehullah şöyle demiştir:’’Bu buyruk ile yüce Allah kendi zatının çocuk sahibi olmasını nefyetmektedir. Çünkü çocuğun babasının cinsinden olmasını ve sonradan meydana gelmiş olmayı gerektirir. Yani böyle bir şey yüce Allah'a yakışmaz. O bununla nitelendirilemez ve O'nun hakkında böyle bir şey mümkün değildir. Çünkü çocuk mutlaka bir babadan olur ve babası olur, aslı olur. Şanı yüce Allah ise bundan pek yüce ve pek mukaddestir.’’(Kurtubi Tefsiri)
Üçüncüsü: Belli bir konuda Allahu Te’alanın mükemmelliği hakkında oluşabilecek noksanlık vehmini ortadan kaldırmak için. Şu ayette olduğu gibi:’’Andolsun ki; Biz, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattık. Ve Bize hiç bir yorgunluk da dokunmadı.’’ (Kaf 38)
Katade ve el-Kelbi dediler ki; Bu âyet-i kerime Medine yahudileri hakkında inmiştir. Onlar yüce Allah'ın gökleri ve yeri altı günde yarattığını, bu altı günün başının pazar, sonuncusunun da cuma günü olduğunu, cumartesi günü de dinlenmeye çekildiğini iddia etmişler ve böylelikle (yahudiler) bu günü dinlenmeye ayırmışlardır. Yüce Allah bu hususta onları yalanlamaktadır.’’(Kurtubi Tefsiri)
Sonuç olarak: Allahu Te’aladan nefyedilen sıfatlar çoktur. Ancak onun hakkında ısbat edilenler daha çoktur. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi subuti sıfatların hepsi:medh, sena, mükemmellik ve celal bildiren sıfatlardır. Bu türden sıfatlar çoğaldıkça ve çeşitlendikçe mevsufun kemali, mükemmelliği ve kusursuzluğu daha çok ortaya çıkar.
Subuti sıfatlar hakkın da önemli olan bir husus daha vardır ki, oda şudur; İki vahyin nasların da geçen müsbet sıfatlar mutlak ve mukayyed olmak üzere iki kısımdır. Mutlak sıfatlar: İsimlerden türetilen ve Allahu Te’ala için sabit olan her sıfattır. Mesela işitme, görme, hayat, kudret ve mütekellim olmak gibi. Mukayyed sıfatlar ise: İki vahyin naslarında kayıtlı olarak Allaha izafe edilen sıfatlardır. Mesela mekr/tuzak, istihza/alay, hile gibi.
Bu sıfatları mutlak olarak Allaha izafe etmek caiz değildir. Çünkü Kuran, bu sıfatları mutlak almamda değil, mukayyed anlamda kullanmıştır. Mesela Allahu Te’ala’nın ‘’Gerçekte, Allah onlarla (münafıklarla) istihza/alay eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir’’ (Bakara 15) ‘’Münafıklar Allaha hile yapmaya çalışırlar. Allah da onlara hile yapar’’ (Nisa 142) vb ayetleri gibi. Dolayısıyla bu sıfatlar Allahu te’alaya izafe edildiğinde kayıtlı bir şekilde ‘’tuzak kuranlara tuzak kuran, alaycılarla istihza eden, kafir ve münafıkların hilelerine karşı hile yapan’’ şekilde Allaha izafe edilir.