SUBUTİ SIFATLARIN KISIMLARI
Subuti sıfatlar -daha öncede belirtildiği üzere- kendi içerisinde zati ve fiili olmak üzere iki kısma ayrılır. Nitekim İmam Ebu Hanife rahimehullah bunu belirterek şöyle demiştir:’’Onun sıfatları zati ve fiili’dir. Zati sıfatlar: hayat, kudret, ilim, kelam, işitme, görme ve iradedir. Fiil sıfatları ise yaratmak, rızık vermek, yoktan ve eşsiz bir şekilde var etmek vb gibi fiilleri’dir. Yüce Allah, isim ve sıfatlarıyla ezeli ve ebedidir.’’ (Fıkhul Ekber) O halde ehli sünnet nezdinde sıfatlar zati ve fiili olmak üzere iki kısımdır. Zati ve fiili sıfatlar da ‘’manevi’’ ve ‘’haberi’’ zati ve fiili sıfatlar olmak üzere iki kısımdır.
1-ZATİ SIFATLAR
Zati sıfatlar, Allah’u Te’ala’nın zatıyla kaim olan ve meşietine/iradesine bağlı olmayan, ezelen ve ebeden Allahu Teala ile kaim olan kemal sıfatlardır. Mesela; hayat, ilim, kudret, işitme ve görme gibi. Bu sıfatların, bir an dahi olsa Allahu Tealadan zail olması asla mümkün değildir. Çünkü bu bir noksanlıktır. Allahu Teala ise bundan münezzehtir. Rabbimiz (azze ve celle) şöyle buyurmuştur: ‘’Onun üzerindeki her şey fanidir. Ancak celal ve ikram sahibi olan Rabbinin vechi ise bakidir.’’(Rahman 26-27)
Allahu Teala bu ayetlerde zatını, beka ile vasfetmiştir. Bu da ebediyet demektir. Allah’u Teala’nın zatının ebedi olması, sahip olduğu isimlerle ve sıfatlarla ebedi olması anlamına gelir. Bu bakımdan Allahu Te’ala, ezelen ve ebeden kamil sıfatlarla muttasıftır. Bu da delalet ediyor ki, Allahu Telanın sıfatlarının onda yok olması, son bulması veya sonradan meydana gelmiş olması, bir an dahi olsa asla ve kat’a söz konusu değildir.
-İmam Tahavi rahimehullah şöyle demiştir:’’O, başlangıçsız olarak kadim(Evvel) sonsuz olarak daim (Ahir)’dir. Ne yok olur, ne de son bulur.’’
İbni Ebil İzz rahimehullah bu ifade hakkında şöyle demiştir:’’Bu, yüce Allahın bekasının devamlılığını ifade etmektedir. Nitekim yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:’’Onun üzerindeki her şey fanidir. Celal ve ikram sahibi Rabbinin vechi ise bakidir.’’ (Rahman 26-27). Fena (yok olmak) ve beyd (son bulmak) mana itibariyle birbirine yakın kelimelerdir. Bu şekilde onların bir arada zikredilmeleri te’kid içindir. Bu da Şeyhin (Tahavinin) ‘’O, sonsuz olarak daimdir’’ sözünü desteklemektedir.’’(Akidetut Tahaviye Şerhi s:111)*
-Yine İmam Tahavi rahimehullah şöyle demiştir:’’O, mahlukatı yaratmadan önce de sıfatları ile kadim idi. Onları var etmekle önceden sahip olmadığı bir sıfata sahip olmuş değildir. O, sıfatları ile ezeli olduğu gibi, aynı sıfatlara sahip olarak ebedidir de.’’
İbni Ebil İzz rahimehullah bu ifade hakkın da şöyle demiştir:’’Yüce Allah, gerek zati, gerek fiili sıfatları itibariyle ezeli ve ebedi olarak kemal sıfatlarına sahiptir. Allahu Teala’nın daha önceden (yani evvelde) sahip değilken, sonradan herhangi bir sıfata sahip olduğuna itikad etmek caiz değildir. Çünkü onun sıfatları, kemal sıfatlardır. Bu sıfatların olmayışı ise bir eksikliktir. Bu bakımdan daha önce zıddı ile muttasıfken (yani noksan iken), sonradan kemali elde etmesi düşünülemez.’’(A.g.e, s:122)
Böylece Allahu Te’ala’nın gerek zati olsun ve gerekse de fili olsun, ezelen ve ebeden kamil sıfatlara sahip olduğu anlaşılmış oldu. Bu açıdan fiili sıfatlar da Allahu Te’ala’nın zati sıfatlarındandır. Çünkü fiili sıfatlar da ezelen ve ebeden Allah’u Te’ala’nın sahip olduğu sıfatlardır. Ancak fiili sıfatlarda tek farklılık, bu sıfatların Allah’u Te’ala’nın meşietine (dilemesine) bağlı olmasıdır. Bu bakımdan bu tür meşiete bağlı sıfatlar fiili sıfatlar diye isimlendirilmiştir ki, bunun tafsilatı fiili sıfatlar bahsinde gelecektir.
2-FİİLİ SIFATLAR
Fiili sıfatlar ise; Allah’u Te’ala’nın zatıyla kaim olan ancak meşietine bağlı olan sıfatlardır. Mesela; yaratmak, rızık vermek, diriltmek, öldürmek, rıza, gazab, kelam, nüzul ve istiva gibi. Bu bakımdan Allah’u Te’ala dilediği zaman yaratır, dilediği zaman yaratmaz; dilediğine hayat verir, dilediğini de öldürür; dilediğini rızıklandırır, dilediğini de rızıktan mahrum eder…ilh. Kur’ani Kerim Allahu Te’alanın fiili sıfatlarını anlatan ayetlerle doludur. Mesela şu ayetler gibi:
“Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir…” (Kasas Suresi, 68)
‘’De ki: "Ey mülkün sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin. "Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.’’(Ali İmran 26-27)
‘’Ey insanlar; sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbınıza ibadet edin, ta ki, takva sahibi olasınız. O ki; yeryüzünü sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirip onunla türlü türlü meyvelerden sizin için rızık çıkardı. O halde bile bile Allah'a eşler koşmayınız.’’ (Bakara 21-22)
‘’Rahmân, Arş'a istivâ etmiştir.’’(Taha 5)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur:"Rabbimiz her gece, gecenin son üçte biri geriye kaldığında dünya semasına iner/nuzul eder ve: Yok mu bana dua eden, duasını kabul edeyim. Yok mu benden istekte bulunan, ona vereyim. Yok mu benden mağfiret dileyen ona mağfiret edeyim, der." (Hadis Muttefakun Aleyh'tir)
Kur’ani Kerim ve Sünneti Seniyye bunun gibi fiili sıfatlardan haber veren naslarla doludur. Selef (Allahu Teala hepsine rahmet etsin) Allahu Te’alanın fiili sıfatlarını -bilhassa da haberi fiili sıfatlarını bidat ehlini aksine- isbat etmiş ve kabul etmiştir. Çünkü bidat ehli -selefin aksine- fiili sıfatları, hulul’ul havadis (Allahın zatına sonradan olan şeylerin dahil olması) gibi gerekçelerle nefyetmiş ve selefin yolundan ayrılmışlardır. Selef ise fiili sıfatları ısbat etmiştir. Nitekim:
Abdulaziz b. Muğire rivayet ediyor: Bize Hammad b. Seleme, Aziz ve Celil olan Rabbin nuzulü ile ilgili hadisi tahdis etti, sonra şunları söyledi: Bunu inkar edeni gördüğünüz kişileri itham ediniz.’’ (Zehebi, el-Uluv s:171)
Ebu İshak es-Salebi rivayetle dedi ki: Evzai’ye Yüce Allah’ın: Sonra arşa istiva etti buyruğu hakkında soru sorulunca şu cevabı Verdi: O, kendi zatını nitelendirdiği gibi arşı üzerindedir. (Zehebi, el-Uluv s:165)
İmam Malik rahimehullah şöyle demiştir:’’İstiva malumdur, keyfiyeti ise meçhuldur. Ona iman etmek farz, hakkında soru sormak ise bidattır.’’ (A.g.e s:168)
Ebubekr ibn’ul Arabi el-Maliki rahimehullah Tirmizi’nin Sünen’ine yazdığı şerhte şu ifadeyi kullanmaktadır: “Malik (rh.a)’ın mezhebi, bu tarz hadislerin hepsinin manasının bilinmekte olduğu şeklindedir. Bundan dolayıdır ki, kendisine soran kişiye ‘İstiva malumdur, bilinmektedir keyfiyet ise meçhuldür’ demiştir. Evzai ise ‘Rabbimiz dünya semasına iner’ kavlinin manası nedir diye sorulduğunda ‘Allah dilediğini yapar’ demiş ve bunu (yani nüzülü/inmeyi) fiili sıfatlardan kabul etmiştir. Her kim bu tür hadislerin manasını kavramaktan aciz kalırsa onları geldiği gibi rivayet etsin ve o hususta Allah’a teslim olsun. Bununla beraber Onun benzersiz ve keyfiyetsiz bir şekilde var olduğuna da inansın. Bunları kavramaya güç yetiren kimse ise Kur’an’ın Arap dilinde indiği şekle yakın bir şekilde onu okuyup geçsin. Eğer bizim peygamberimiz ve onların peygamberi müşkil, anlaşılmaz bir şeyle gelseydi; onlar, Ona olan düşmanlıkları ve Ona dil uzatmaya olan hırslarından ötürü bu hususta Onu inkara yeltenirler ve ona hücum ederlerdi. Lakin mesele açık ve de mana anlaşılır ve hayranlık uyandıran tarzda olduğu için boyun eğdiler. Biz bu hususu tam bir şekilde Avasım kitabında açıkladık. Başarıya ulaştıran Allah’tır.” (Aridat’ul Ahvezi, 3/166-167)
İşte bu, Malikilerin en büyük fakihlerinden olan İbn’ul Arabi’nin selefin mezhebini itirafıdır. Şeyh (rh.a) her ne kadar kendisi gerek Avasım adlı kitabında gerekse başka yerlerde Eşariliğini izhar etmiş olsa da burada Malik’in ve diğer selef imamlarının mezhebinin sıfatların manasının malum, keyfiyetlerinin ise meçhul olduğu şeklinde olduğunu kabul etmektedir. Hatta fiili sıfatları kabul etmenin Allah’ın zatıyla beraber birtakım hadis, sonradan olma şeylerin var olduğunu kabul etmek anlamına geldiğini ileri sürerek Onun dilemesine bağlı ihtiyari sıfatlarını, mesela nüzül, istiva vb’ni reddeden Eşari akidesine muhalif bir biçimde Evzai’nin nüzülü yani inmeyi fiili sıfat olarak kabul ettiğini de itiraf etmektedir. Böylece anlaşılmaktadır ki selef nezdinde sıfatlar, hem zati ve fiili şeklinde iki kısma ayrılır, hemde fiili sıfatları, bilhassa da nuzul, istiva, kelam gibi fiili sıfatları ısbat etmek hulul’ul havadisi, gerektirmediği de ortaya çıkmış olur.
Zati sıfatlar ile fiili sıfatlar arasındaki farka gelince: Bu husustaki temel fark meşiettir. Zira zati sıfatlar meşiete/dilemeye bağlı değildir. Ancak fiili sıfatlar meşiete bağlıdır. O yüzden Allahu Te’ala’nın dilediği zaman yaptığı ve dilediği zaman yapmadığı sıfatlar fiili sıfatlardır. Her zaman Allahu Te’ala’nın zatıyla kaim olup dilemesine bağlı olmayan sıfatlar da zati sıfatlardır. Bu farkı daha iyi kavramak için şöyle bir örnek verebiliriz. Mesela yaratmak Allah’u Te’ala’nın fiili sıfatıdır. Fiili sıfatlar ise iradeye bağlıdır. Bu bakımdan yüce Allah dilediğinde yaratır, dilediğinde yaratmaz. Yine dilediğinde rızıklandırır, dilediğinde ise rızıktan mahrum eder. Dilediğinde öldürür, dilediğinde hayat verir ilh…. Bu husus bütün fiili sıfatlar da böyle olup, hepsi Allahu Te’alanın meşietine bağlıdır.
Ancak ilim, kudret, işitme, görme vb gibi zati sıfatlara gelince, bunlar meşiete bağlı olmayan ve sürekli olarak Allah’u Te’ala ile kaim olan sıfatlardır. Bu bakımdan fiili sıfatlarda olduğu gibi zati sıfatlarda; Allahu Te’ala, dilediğinde ilim sahibidir, dilediğinde ilim sahibi değildir/cahildir, dilediğinde kadirdir, dilediğinde ise acizdir, dilediğinde işitir, dilediğinde işitmez, dilediğinde görür dilediğinde görmez vs gibi hususlar asla söz konusu olamaz. Çünkü bütün bunlar kemaliyete zıdd olup, birer noksanlık ve kusurdur. Allah’u Te’ala ise sıfatların da ve fiillerin de mutlak kemaliyete sahiptir.
- Burada şu önemli noktayı belirtmek gerekir ki; gerek zati sıfatlar olsun ve gerekse de fiili sıfatlar olsun, Allah’u Te’ala’nın bütün sıfatları ezelen ve ebeden onun zatıyla kaimdir. Ancak onun zatıyla kaim olan bu sıfatlardan bir kısmı, O’nun meşietine bağlıdır. Buradaki taksimattan kastedilen de budur. Yoksa burada, bidat ehlinin yaptığı gibi sıfatların bir kısmını inkar edip, bir kısmını isbat etmek açısından bir ayrım ve taksimat yapmak asla söz konusu değildir. Bilakis bu hususta hak olan, Rabbimiz Azze ve Celle’nin ’’İlimde yüksek bir makama erişenler ise ‘Ona iman ettik, hepsi Rabbimizin katındandır’ derler’’ (Ali İmran, 7) kavli gereğince, iki vahyin bildirdiği bütün sıfatları kabul ve tasdik etmektir.
- FİİLİ SIFATLARIN KISIMLARI
Fiili sıfatlar -daha öncede zikrettiğimiz üzere- sebebi malum ve sebebi meçhul olmak üzere iki kısımdır.
1.) Sebebi Malum Olan Fiili Sıfatlar
Sebebi malum olan fiili sıfatlardan maksat: Sebebi bizim tarafımızdan da bilinen sıfatlardır. Mesela rıza, muhabbet gazab, azab, buğz gibi. Allahu Te’ala’nın rızasına sebeb olacak bir şey olduğunda Allah razı olur. Şu ayetler buna örnektir:
‘’Eğer küfrederseniz; muhakkak ki Allah, sizden müstağnidir. Fakat O, kulları için küfre rıza göstermez. Eğer şükrederseniz; sizden hoşnud olur.’’ (Zümer 7)
‘’Ey iman edenler; yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz? Yapmayacağınızı söylemeniz; Allah katında büyük bir gazaba sebep olur. Muhakkak ki Allah; kendi uğrunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf halinde savaşanları sever.’’(Saff 2-4)
‘’Hani Rabbiniz: Şükrederseniz; andolsun ki, size artırırım, nankörlük ederseniz; bilin ki azabım çok şiddetlidir, diye bildirmişti.’’ (İbrahim 7)
‘’Eğer şükreder ve iman ederseniz Allah size ne diye azab etsin? Şüphesiz Allah Şakir ve Alîm olandır.’’ (Nisa 147)
2.) Sebebi Meçhul Olan Fiili Sıfatlar
Sebebi meçhul olan fiili sıfatlardan kasıt ise; sebebini bilmediğimiz sıfatlardır. Mesela Allahu Te’ala’nın her gece son üçte birinde dünya semasına nuzul etmesi gibi. ‘’Niçin özellikle gecenin son üçte birisi?’’ işte bu hikmeti bizim tarafımızdan bilinmeyen bir durumdur. Bu bakımdan nuzul, sebebi bize meçhul olan fiili bir sıfattır. Bize düşen sadece bu habere teslim olmak ve ilhaddan uzak durmaktır.
Nitekim İmam Tahavi (rahimehullah) şöyle demiştir: ‘’İslamın ayağı, ancak teslim oluşun ve teslimiyet gösterişin üzerinde sapasağlam durabilir. Bu sebeble her kim, bilinmesine imkan verilmeyen bir hususu öğrenmeyi taleb eder de anlayışı, teslimiyetle tatmin olmazsa bu talebi, halis tevhidi, saf bilgiyi ve sahih imanı elde etmesine engel olur.’’ (Tahavi Metni s:16)
3- MANEVİ VE HABERİ SIFATLAR
Zati sıfatlar ve fiili sıfatlar manevi ve haberi olmak üzere iki kısma ayrılır. Buna sem’i ve akli sıfatlar da denilir.
1.) Manevi/Akli Sıfatlar
Manevi sıfatlardan kasıt, hem akılla hemde nakille bilinebilecek hayat, ilim, kudret, işitme, görme, irade gibi sıfatlardır. Genel anlamda ümmet içerisinde manevi sıfatlar konusunda bir ayrılık söz konusu değildir. Asıl ayrılık ve ihtilaf noktası daha çok haberi sıfatlar hakkında söz konusu olmuştur.
2.) Haberi/Sem’i Sıfatlar
Bundan maksad da, ancak vahiyle bilinebilecek olan iki el, iki göz, vech, böğür, ayak, nuzul, istiva, uluv gibi sıfatlardır. Haberi sıfatlarda akla yer yoktur. Burada akla düşen sadece vahyin naslarının, sıfatlar hakkında verdiği bütün haberlere, yine vahyin naslarının belirttiği hakikat üzere teşbihe sapmadan isbat etmek ve ta’tile düşmeden tenzih etmektir. Diğer bir tabirle: Allahu tealanın sıfatları hakkında gelen bütün nasları, kabul ve tasdikle karşılamak, bununla beraber, ta’til, tekyif, temsil ve tahriften de sakınmaktır. Ancak cehmiler, mutezile, eşari ve maturidiler gibi ehli bidatten olanlar, sıfat naslarına teslim olmak yerine, bu hususta çeşitli batıl gerekçeler ve uyduruk esaslarla sıfatları tenzih adı altında, ta’til ve tahrif etmişlerdir. Onların hepsinin üzerinde ittifak ettikleri nokta ise, aklı nakle takdim etmeleridir. Güya akıllarınca Allahu tealanın zatı hakkında haber verdiği haberi sıfatları, hakikati üzere kabul etmek, teşbih ve tecsimdir. Dolayısıyla bu sıfatlar ya inkar edilir ya tevil (tahrif) edilir yada tafviz edilir. Cehmiye ve mutezile muattıl iken, eşari ve maturidiler ise, muattıl olmanın ötesinde muharriftirler.
- Cehm ve ona tabi olan mutezileye göre sıfatların isbatı ‘’Varlığı zorunlu olanın birden çok olmasını gerektirir’’ Bu sebeble cehmiye ve mutezile sıfatların nefyinde icma etmiştir. Ancak cehmin ta’tili, mutezileden daha ileri/aşırı derece de idi. Zira mutezile sadece sıfatları inkar ederken, cehm sıfatların inkarı ile beraber isimleri de inkar etmişlerdir.
- Sözde Cehmiye ve mutezileye karşı bir tepki olarak ortaya çıkan eşari ve maturidiler de, sıfatları (cehm ve mutezile gibi külliyen olmasa da) cüz’iyen nefyetmişlerdir. Böylece onlar da ta’til noktasına cehm ve mutezilenin ittifakına dahil olmuşlardır. Bunların ısbat ettikleri sıfatlar 7 ila 21 arasında değişmektedir. Ancak onlar da, isbat ettikleri sıfatların altını, çeşitli batıllarla doldurmuşlardır. Böylece anlaşılıyor ki, ümmet nezdinde sıfatlar konusunda var olan ihtilaf daha çok haberi sıfatlar hakkındadır. Günümüzde de Ebu bekir sıfil, hüseyin avni vb daha bir çok belam da cehmin, mutezile ve diğer ehli bidatın yoluna uyarak el, göz, ayak, nuzul, istiva gibi haberi zati ve fiili sıfatları inkar etmiş ve İbni teymiye üzerinden selefin sıfatlar hakkında akidesine taaruz etmişlerdir.
*İmam Tahavi rahimehullah'ın sözünde geçen "el-Kadim" Allah'ın isimlerinden değildir. Bu hususta Tahavi şarihi İbnu Ebi'l İzz rahimehullah yukardaki sözlerinin devamında şöyle demektedir: "Kelâm’cılar Yüce Allah’ın isimleri arasına "el-Kadîm" ismini sokmuşlardır. Halbuki bu Esmâ-i Hüsnâ’dan değildir. Çünkü Kur’ân’ın kendisiyle nâzil olduğu Arap dilinde "el-Kadîm" başkasından daha önce olan hakkında kullanılır. Mesela eski olan bir şeye "bu kadim’dir" denilir. Yeni olan bir şeye de "bu hadis’dir (yenidir)" denilir ve onlar bu ismi ancak kendisinden önce mütekaddim şeyler bulunan varlıklar hakkında kullanırlar. Kendisinden önce (kendisi hakkında) yokluğun söz konusu olmadığı zat hakkında kullanmazlar." (Geniş bilgi için Tahavi Akidesi Şerhinden "Kıdem ve Beka" sıfatları başlıklı bölüme müracaat edilebilir.)