2. Zamanın Şerefi: Ramazan ayı ve Zilhicce’nin on günü zamanın şerefine örnektir. Selman-i Farisi Radıyallâhu Anh’dan gelen bir hadiste
“Kim Ramazan ayında, içerisinde hayrın bulunmuş olduğu bir nafile yaparsa bu onun için diğer aylarda yaptığı bir farz gibi olur. Kim o ayda bir farz eda ederse, onun dışındaki aylardan yetmiş farz eda etmiş (sayılır) gibidir.”
Tirmizî’nin Enes Radıyallâhu Anhu'dan rivâyet etmiş olduğu bir hadiste, Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’e ”hangi sadakanın daha faziletli olduğu” sorulmuştur? O ise şöyle buyurmuştur:
“Ramazanda verilen sadakadır.” (Tirmizî, 663)
Buhârî ve Müslim’de geçen bir hadiste ise Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
“Ramazanda yapılan bir umre, hacca bedeldir veya benimle beraber hac yapmak gibidir” (Buhâri, 1863; Müslim, 1256)
Başka bir hadiste şöyle varid olmuştur:
“Oruç tutanın ameli katlarıyla değerlendirilir.”
Ebu Bekir b. Ebu Meryem hocalarından şunu aktarmaktadır: ”Ramazan ayı geldiği zaman infak etmeyi çoğaltın. Çünkü infak (sadaka) Ramazan ayında katlarıyla değerlendirilir. Cihad için infak etmek gibi. Ramazan ayında bir defa “Subhânallah” demek, diğer aylarda söylenenden bin kat daha faziletlidir.”
Nehaî Rahimehullah şöyle demiştir: “Ramazan ayında bir gün oruç tutmak, diğer aylarda tutulan bin gün oruçtan daha faziletlidir. Ve yine bir defa “Subhânallah” demek diğer aylarda söylenen bin “Subhânallah”dan daha faziletlidir. O ayda bir rekât namaz kılmak, onun dışındaki aylarda kılınan bin rekâttan daha faziletlidir.”
Nasıl ki oruç tutmanın fazileti diğer amellere kıyasen kat kat fazla ise, Ramazan ayı orucunun da diğer oruçlara kıyasen ecri kat kat fazladır. Bunun sebebi ise Ramazan ayının şerefi, Ramazan ayının ecrinin fazla olması, Allahu Teâlâ’nın kullarına bu ayda oruç tutmayı farz kılması ve Ramazan orucunu İslâm’ın üzerine bina edildiği rükünlerinden bir tanesi kılmasından dolayıdır.
Bu sebeplerden bir tanesi de bu ameli yapan kulun Allah katındaki şerefi, ona yakın olması ve hakikaten takvalı olmasıdır. Bu ümmetin ecrinin, geçmiş ümmetlerden fazla olması gibi. Bir şeye karşılık iki pay ecir verilir.
İkinci rivâyete göre; Orucun diğer ameller arasından istisna edilmesi, kulun diğer amelleri kendisi için yaptığım gösterir. Orucu ise Allahu Teâlâ diğer amellerin arasından seçerek sadece kendisine has kılmıştır. Allah’ın bunu kendisine has kılmasının açıklaması inşaAllah ileride gelecektir.
Üçüncü rivâyete göre; İstisna, işlenen sahih amellerin kötü amellere keffaret olması meselesiyle alakalıdır. Bu konuda söylenen sözlerin en güzeli ise Sufyan bin Uyeyne Rahîmehullah’ın şu sözüdür:
-Kıyamet gününde Allahu Teâlâ kullarını hesaba çektiğinde dünyada iken işlemiş olduğu zulme karşılık diğer iyiliklerin hepsi verilir. Ta ki orucu haricinde hiçbir şey kalmaz. Ve Allahu Teâlâ diğer kalan taşkınlıklarım kendi üzerine alır ve onu orucu sebebiyle cennetine girdirir. (Bunun sebebi orucun sevabının belli olmamasıdır. Bu sebeple hangi kötülük olursa olsun oruç onu yener ve sonuç olarak sahibini cennete girdirir. Mütercim)
Beyhakî Rahîmehullah ve başkaları da bunu rivâyet etmiştir. (Beyhakî, Şuabu’l-İman, 3/295) Buna göre orucun sadece Allahu Teâlâ için olduğu ortaya çıkar. Hiçbir kimse de o kulun oruçtan olan ecrini almaya güç yetiremez. Bilakis onun ecri Rabbi katında sahibi için gizlenmiştir. O zaman şöyle söylemek doğru olur: Kulun diğer amelleri insanın yapmış olduğu günahlar karşılığında keffaret olur, ta ki ona bu amellerden hiçbir ecir kalmaz.
Şöyle bir hadis de rivâyet edilmiştir:
“Kıyamet günü iyilikler ve kötülükler tartılır. Ve bazısı bazılarına az gelir. Eğer iyiliklerden bir iyilik kalırsa sahibi onunla beraber cennete girer.”
(Bunu Said bin Cübeyr ve başkaları rivâyet etmiştir. Bu konuda Hakim, İbn-i Abbas Radıyallâhu Anh’den (Merfu) bir hadis rivâyet etmiştir. Oruç hakkında o zaman şöyle söylemek doğru olur; onun sevabı azalmasından veya farklı bir sebepten dolayı bitmez. Bilakis onun ecri sahibini cennete girdirene kadar eksiksiz verilir. Ve onun ecri orada da eksiksiz verilir.
Hadisteki “O benim içindir” sözüne gelince, Allah diğer amelleri değil de sadece orucu kendisine has kılmıştır. Fakihlerden, sofilerden ve daha başkalarından bu konuda birçok söz gelmiştir. Bu sözler içinde, birçok yön zikredilmiştir. Bu konuda zikredilenlerin en güzeli şu iki tanesidir.
1) Oruç nefsin hoşuna giden ve her zaman kendisine meylettiren şehveti terk edip Allah Azze ve Celle’ye yönelmektir. Bu da bunun haricindeki ibadetlerin hiçbir tanesinde bulunmamaktadır. Örnek olarak ihram da her ne kadar cima (cinsi ilişki), cimaya götüren yollar ve güzel koku gibi terk edilmesi gerekli olan şeyler varsa da, yeme, içme ve diğer istekler terk edilmez. Oruç tutularak girilen itikâf da böyledir.
Namaza baktığımızda ise namaz kılan kişi bütün isteklerini bırakır ama bu çok kısa bir zamandır. Zaten namaz kılan bir kişinin yemekten ve içmekten uzak kaldığı düşünülemez. Çünkü kişinin nefsi hazır olan bir yemeği çekiyorsa bir şeyler atıştırmadan namaz kılması yasaklanmıştır. Bu sebepledir ki, akşam yemeğinin namazdan önce yenilmesi emredilmiştir. Ama oruç bunun tersinedir. Çünkü o, gündüzün hepsini kapsamaktadır. Özellikle de yaz günlerinde sıcağın şiddetlenmesinden ve günlerin uzun olmasından dolayı oruç tutmak imanın alametlerindendir diye rivâyet edilmiştir. Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem sıcağın şiddetli olduğu seferlerinde dahi tek başına orucunu tutuyordu.
Ebu Derda Radıyallâhu Anh’ın da dediği gibi;
“Biz Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’le beraberken Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ve Abdullah bin Revaha’nın haricinde oruç tutan yoktu. Ki bizden birisi sıcaklık sebebiyle elini başına koyuyordu. (Buhârî, 1945)
Diğer bir hadiste ise Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in oruçlu iken sıcaktan veya susuzluktan dolayı Arç mevkiinde suyu başına döktüğünü rivâyet ediyor. (Muvatta, 1/294; Ebû Davûd, 2365)
Güç yetirmekle beraber nefsin hoşuna giden şeyleri şiddetle istemesinden sonra bunları Allah’ın dışında hiçbir kimsenin bilemeyeceği bir yerde terk etmesi onun imanının kuvvetinin delilidir. Oruçlu kişi tek kaldığını da Rabbi’nin halini bildiğini bilir. Rabbi’ne itaat eder, O’nun emrine uyar, azabından korkarak yasakladığı şeylerden uzaklaşır ve sevabına rağbet eder. Bundan dolayı Allahu Teâlâ onu över ve bu ameli diğer amellerin arasından çıkararak kendisine has kılar. İşte bundan dolayıdır ki kudsi bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
“O şehvetini, yemesini, içmesini benim için bıraktı.”