Tevhide Davet

ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ'L AKÎDET'İS SELEFİYYE | ŞEYH HAMAD BİN NÂSIR

Başlatan İ'tisam, 23.01.2023, 21:47

« önceki - sonraki »

Fehm’us Selef ve 31 Ziyaretçiler konuyu incelemekte.

İ'tisam


{İlim Ehlinin Uluvv Sıfatının İspatında İcması}

Bu, Şeyh'ul İslam Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâhu Teâlâ'nın itikadıdır. Bunu Kitap ve sünnet açıklamış ve bu hususta ümmetin selefi ve imamları ittifak etmiştir. Buna itikat etmeyen kişi, Rasûlleri yalanlayan ve müminlerin yolundan başka bir yola tabi olan biridir. Bilakis o hakikatte, Rabbini ta'tîl eden ve nefyeden bir kişidir. Onun hakikatte, kendisine ibadet ettiği bir ilâhı ve kendisinden isteyip yöneldiği bir rabbi yoktur. Bu, Cehmiyye'nin görüşüdür.

Allâhu Teâlâ Araplarıyla ve acemleriyle birlikte kulları öyle yaratmıştır ki, Allâh'a dua ettiklerinde kalpleri uluvva (yukarıya) yönelir. Bundan dolayı ariflerden biri şöyle demiştir:

"Allâh hakkında arif olup da "Ya Allâh!" diyen herkesin, dili hareket etmeden önce kalbinde -sağa sola iltifat etmeden- uluvvu talep eden bir düşünce olur."[59]

Bilakis, şeytanların fıtratını bozduğu kimseler hariç, Allâh -cahiliye ve İslam dönemlerindeki- bütün ümmetleri bu fıtrat üzere yaratmıştır.

İbnu Kuteybe Rahimehullâh şöyle demiştir:

"Araplarıyla ve acemleriyle birlikte cahiliye ve İslam dönemlerindeki bütün ümmetler, Allâh'ın semada olduğunu, yani semanın üzerinde olduğunu hâlâ bilmektedirler." [60]

Allâh Subhânehu kitabında ve Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in diliyle Kendisinin, celaline layık ve büyüklüğüne uygun bir şekilde arşına istivâ ettiğini haber vermiştir. O'nun arşa ve arşı taşıyanlara ihtiyacı yoktur. Ümmü Seleme [61] , Rabî'a ve Mâlik'in dediği gibi İstiva malumdur, keyfiyeti ise meçhuldür, ona iman vaciptir ve hakkında soru sormak bidattir. Bu, Müslümanların imamlarının mezhebidir. Ta'tîl ve tahrîfe sapmamış, selim fıtrat üzere kalan Müslümanların genelinin yanında, İstiva lafzının zahiri budur.

İmamlığı, büyüklüğü ve fazileti hakkında ittifak edilen ve etbau tabiinden olan Yezîd bin Hârûn el-Vâsitî Rahimehullâh'ın, şu sözüyle kastettiği de budur:

"Herkim, Rahman arşa istivâ etti lafzının anlamının, avamın kalbinde karar kıldığı şeklinden farklı olduğunu iddia ederse, o kimse Cehmî'dir." [62]

Zira Allâh'ın kullarının fıtratına yerleştirdiği ve onların tabiatında var kıldığı şey, Rabblerinin semavatının üstünde olmasıdır.

Âlimler, bu babda büyük ve küçük eserler bir araya getirmişlerdir. Bu fetvanın sonunda, onların bazı lafızlarını zikredeceğiz İnşallâhu Teâlâ.

Allâh'ın kitabında, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in sünnetinde ve ümmetin selefinden olan herhangi birinden ne sahabeden ne tabiinden ne de din imamlarından nakledilenlerde buna muhalif olan tek bir harf bile yoktur.

Onlardan hiçbiri asla "Allâh semada değildir, arşın üzerinde değildir, her mekânın içerisindedir, âlemin ne içinde ne de dışında değildir, âleme ne bitişiktir ne de ayrıdır ve O'na parmaklar ve benzeri şeylerle hissi olarak işaret etmek caiz değildir" dememiştir.

Bilakis, Sahîh'de Câbir bin Abdillâh Radiyallâhu Teala Anhumâ'dan sabit olduğuna göre Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Arafat gününde, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hazır bulunduğu en büyük topluluk içerisinde büyük hutbesini verdiği sırada, şöyle demeye başladı: "Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?" Sahabe de evet diyordu. Bunun üzerine parmağını semaya kaldırıyor ve sonra onlara çeviriyor ve şöyle buyuruyordu: "Allâh'ım, şahit ol!" Bu hadise, daha önce işaret edilmişti.


[59] Bu söz, eser ehlinin imamlarından ve sufilerin önde gelenlerinden Ebû Ca'fer el-Hemezânî (531H) Rahimehullâh'a aittir. (İbnu Teymiyye, el-İntisâr li Ehl'il Eser, sf. 87; İbnu Teymiyye, Minhâc'us Sunnet'in Nebeviyye, 2/643; Zehebî, Siyeru A'lâm'in Nubelâ, Risâle, 20/102; Zehebî, el-Uluvv, sf. 259)
[60] Yakın lafızlarla İbnu Kuteybe, Te'vîlu Muhtelef'il Hadîs, sf. 395; ayrıca bkz: Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 33/178.
[61] Müminlerin Annesi Ümmü Seleme Radiyallâhu Anhâ'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
"İstiva meçhul değildir. Keyfiyeti ise makul değildir. Onu ikrar etmek imandır(/iman etmek vaciptir), inkâr etmekse küfürdür." (İbnu Mende, et-Tevhîd, thk: Fekîhî, 3/303, no: 887; Lâlekâ'î, Şerhu Usûl'il İ'tikâd, 3/440, no: 663; Kivâm'us Sunne el-İsbehânî, el-Hucce fî Beyân'il Mehacce, 1/482; Muvaffak'ud Dîn İbnu Kudâme el-Makdisî, İsbâtu Sifat'il Uluvv, no: 67; Muvaffak'ud Dîn İbnu Kudâme el-Makdisî, Zemm'ut Te'vîl, no: 41)
Bu rivayetin isnadının sahih olmadığı söylenmiştir. (Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 5/365; Zehebî, el-Uluvv, sf. 81, no: 181)
[62] Buhârî, Halku Ef'âl'il İbâd, sf. 36; Abdullâh bin Ahmed, es-Sunne, 1/123, no: 54, 2/482, no: 1110; İbnu Batta, el-İbânet'ul Kubrâ, 7/164-165, no: 122; Ebû Ya'lâ, İbtâl'ut Te'vîlât, sf. 592, no: 545; Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 33/178-179.

İ'tisam


{"Sıfat Naslarının Zahiri Manası Kastedilmemiştir" Sözünün Manası}

Bil ki, müteahhirunun çoğu şöyle demektedir: "Sıfat ayetleri ve hadisleri hakkındaki selefin mezhebi şudur: Zahirinin kastedilmediğine itikat ederek, geldikleri gibi ikrar etmektir."

Bu lafız mücmeldir, zira sözü söyleyenin, "Zahiri kastedilmemiştir" sözündeki "Zahir" ile mahlûkatın niteliklerini ve muhdeslerin sıfatlarını kastetme ihtimali vardır. Şüphe yok ki (naslardan) bu kastedilmemiştir. Kim bunu söylerse isabet etmiştir. Fakat "Bu nasların zahiridir" şeklinde sözü genellemesinde hatalıdır. Çünkü bu zahir değildir. Zira, Allâh'ın sabit olan niteliklerine imanımız, O'nun mukaddes zatına imanımız gibidir. Çünkü sıfatlar mevsufuna (sıfatlanana) tabidir. Mahiyetini akletmeden, Bârî'nin varlığını aklederiz ve mukaddes zatını diğer şeylerden[63] tenzih ederiz. Bârî'nin sıfatları hakkındaki görüşümüz de aynı şekildedir; onları akletmeden, teşbih etmeden, keyfiyetlendirmeden veya mahlukatının sıfatları ile temsîl yapmadan (benzetmeden) -ki Allâh bunlardan büyük bir ululukla yücedir- onlara iman ederiz, varlığını aklederiz ve genel manada onları biliriz.

Bundan dolayı elin manası kudrettir, istivânın manası istiladır, O'nun her gece dünya semasına nüzul etmesinin manası rahmetinin inmesidir ve benzeri şeyler söylemeyiz. Bilakis, onların hakiki sıfatlar olduğuna iman ederiz. Sıfatlar hakkında söylenilen şeyler, zatı hakkında söylenen şeyler gibidir; sıfatlar hususunda, zatlarla ilgili tutulan yol, tutulur. Zat, keyfiyetinin ispat edilmesi anlamında değil de var olması anlamında ispat edildiğinde, aynı şekilde sıfatlar da keyfiyetinin ispat edilmesi anlamında değil de var olması anlamında ispat edilir.

Herkim sıfat naslarının manalarının akledilmeyeceğini, Allâh ve Rasûlü'nün bu naslardan ne murad ettiğinin bilinmeyeceğini zannederse, onların manası olmayan lafızlar olarak okursa ve Allâh'tan başkasının bilmediği bir tevile sahip olduklarını ve "Kâf He Ye Ayn Sâd," "Hâ Mîm. Ayn Sîn Kâf," ve "Elif Lâm Mîm Sâd," ayetlerinin menzilinde olduğunu bilirse, bunun selefin yolu olduğunu zannedip onların isim ve sıfatların hakikatlerini bilmediklerini ve Yüce Allâh'ın şu buyruğunun hakikatini bilmediklerini zannederse:

﴿وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّمَاوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ﴾
"Kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülmüştür." (ez-Zumer, 39/67)

Yine Allâh'ın şu buyruğu:

﴿مَا مَنَعَكَ أَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ﴾
"İki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (Sâd, 38/75)

Yine Allâh'ın şu buyruğu:

﴿الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى﴾
"Rahman arşa istivâ etti." (Tâ Hâ, 20/5)

Ve selefin, Allâh'ın bunlara benzer buyruklarının hakikatini bilmediklerini zannederse, bu zan sahibi, selef akidesi hususunda insanların en cahilidir. Bu zan, ensar ve muhacirin ilklerinin, önde olanlarının ve diğer sahabenin cahil olduğunu düşünmeyi ve onların bu ayetleri okuduklarını, nüzul ve benzeri hadisleri rivayet ettiklerini fakat bunların manalarını ve bunlarla ne kastedildiğini bilmemelerini gerektirir. Bu zannın lazımı, Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in bunları söylediği ancak söylediği şeylerin manasını bilmediğidir. Herkim bunun selefin akidesi olduğunu zannederse, bu hususta apaçık bir şekilde hata etmiştir.

Allâh onlardan razı olsun, bilakis Selef, Allâh için isim ve sıfatların hakikatlerini ispat edip mahlûkata benzetmekten nefyetti. Onların mezhebi, iki mezhep arasında bir mezhep ve iki dalalet arasında hidayetti. Sütün, bağırsaktakiler ile kan arasından, içenlere halis ve içimi kolay bir süt olarak çıktığı gibi [64] onların mezhebi, Mu'attıla ve Müşebbihe mezheplerinden çıkmıştır.


[63] Diğer nüshada "diğer şeylerden," ibaresi yerine "benzer şeylerden" ibaresi geçmektedir.
[64] Bkz: En-Nahl, 16/66.

İ'tisam


{Allâh'ın Kendi Nefsini Vasfettiği ve Rasûlü'nün O'nu Vasfettiği Şeyler Hakkındaki Tutumumuz}
 
Dediler ki: Allâh'ı, Kendi nefsini vasfettiği ve Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in O'nu vasfettiği şeylerle tahrîf ve ta'tîl, teşbîh ve temsîl yapmadan vasfederiz. Bilakis yolumuz, isimlerin ve sıfatların hakikatlerini ispat edip, onların mahlûkata benzemelerini nefyetmektir. Bundan dolayı ta'tîl, temsîl ve tevil yapmayız. "Allâh'ın iki eli ve yüzü yoktur, işitmesi ve görmesi yoktur," demeyiz. Aynı şekilde "O'nun mahlûkatın elleri gibi elleri vardır, O'nun mahlûkatın yüzü gibi bir yüzü vardır, O'nun mahlûkatın işitme ve görmeleri gibi işitmesi ve görmesi vardır," demeyiz. Bilakis deriz ki: O'nun [mahlûkatın] zatlar[ı] gibi olmayan hakiki bir zatı vardır. O'nun mecazi değil, hakiki sıfatları vardır ve mahlûkatın sıfatları gibi değildir. Yüzü, iki eli, kelamı ve istivâsı hakkındaki görüşümüz de aynıdır.

Allâh Subhânehu, Kendi nefsini kemal sıfatlarla ve celal niteliklerle vasıflandırmıştır. Kendi nefsini isimlerle isimlendirmiş ve Kendi nefsi hakkında fiillerden haber vermiştir.

Allâh Kendi nefsini, Rahmân, Rahîm, Melik, Kuddûs, Selâm, Mu'min, Muheymin, Azîz, Cebbâr, Mutekebbir[65] ve en güzel isimlerinden diğer zikrettiği isimlerle isimlendirmiştir.

Kendi nefsini, İhlâs suresinde, Hadîd suresinin başında, Tâ-Hâ suresinin başında ve diğer ayetlerde zikrettiği sıfatlar gibi sıfatlarla vasfetmiştir.

Kendi nefsini şöyle vasıflandırdı: Sever, kerih görür, şiddetle buğz eder, razı olur, gazaplanır, eseflenir (üzülür), kızar, gelir, getirir, Arşın üzerine istivâ eder, ilim, hayat, kudret, irade, işitme, görme, yüz ve el sahibi olması, iki el sahibi olması, kullarının üzerinde olması, meleklerin Kendisine yükselmesi ve emri O'nun katından indirmeleri, yakın olması, muhsinlerle, sabredenlerle ve muttakilerle beraber olması ve göklerin sağ elinde dürülmesi.

Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem O'nu şöyle vasıflandırdı: Dünya semasına [her gece] inmesi, sevinmesi ve gülmesi, kullarının kalplerinin parmaklarından iki parmağı arasında bulundurması.
Ve bunun dışındaki, Kendi nefsini vasfettiği ve Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in O'nu vasfettiği şekilde vasıflandırmıştır.

Tüm bu sıfatlarda, tek bir yol izlenir. Bu sıfatlar hakkındaki görüşümüz, uluvv ve istivâ sıfatları hakkındaki görüşümüz gibidir. Rabb Celle ve Alâ'nın sıfatlarından, Kitap ve sünnetin açıkladıklarının hepsine iman etmek üzerimize vaciptir. Bu sıfatların, hakikî sıfatlar olduğunu ve mahlûkatın sıfatlarına benzemediğini biliriz. Nasıl ki O'nun zatı, diğer zatlara benzemiyorsa, aynı şekilde O'nun sıfatları, diğer sıfatlara benzemez. Temsîl ve ta'tîl yapmayız.

İster manasını bilelim isterse bilmeyelim, Allâh'ın haber verdiği ve Rasûlü'nün haber verdiği şeylerin tümüne iman etmek vaciptir. Ümmetin selefi ve imamlarının ittifakıyla sabit olan hususlar da aynı şekildedir ki bunların çoğu, Kitap ve sünnette nasla sabittir.


[65] Bkz: el-Haşr, 59/22-23.

İ'tisam


{Müteahhirunun İhtilafa Düştüğü Lafızlar}

Nefyetme ve ispat etme hususunda müteahhirunun ihtilâfa düştüğü hususlara gelince, kişinin maksadı bilinene kadar bir lafzı ispat etme veya nefyetme hususunda bir kimseye muvafakat etmek, hiç kimsenin üstüne düşmez, hatta hiç kimse bunu yapamaz. Eğer kişi hakkı kastediyorsa, bu ondan kabul edilir. Eğer bâtılı kastediyorsa reddiye verilir. Şayet sözü hem hakkı hem de batılı kapsıyorsa mutlak olarak kabul edilmeyeceği gibi manası tamamen reddedilmez. Bilakis lafızda durulup manası tefsir edilir.

İnsanların cihet, yer kaplama ve bunun dışında ihtilâf ettikleri gibi, bundan dolayı insanlardan bazıları derki: "Allâh bir cihette değildir." Diğerleri de şöyle der: "Bilakis, O bir cihettedir."

Nefy ve ispat edilme hususunda bu lafızlar sonradan çıkmıştır. Her iki kesimin de kitap ve sünnetten bir delili olmadığı gibi sahabenin, tabiinin ve İslam[66] imamlarının sözlerinden de bir delilleri yoktur. Zira onlardan hiçbiri "Allâh Subhânehu ve Teâlâ bir cihettedir," demediği gibi "Allâh bir cihette değildir" de demedi, aynı şekilde onlardan hiçbiri "Allâh yer kaplar," demediği gibi "Allâh yer kaplamaz" da demedi.

Bu lafızları söyleyenler, sahih bir manayı kastedebilecekleri gibi fasit bir manayı da kastedebilirler. Bundan dolayı "Allâh bir cihettedir" diyene şöyle denilir: Bununla neyi kastediyorsun? Allâh Subhânehu ve Teâlâ'yı sınırlandıran ve kuşatan bir cihette olduğunu mu kastediyorsun? Yoksa âlemin üstünde olan yokluk olan bir şeyi mi kastediyorsun? Zira âlemin üstünde, mahlûkattan hiçbir şey yoktur.

Mevcudiyetin cihetini kastediyorsan ve Allâh'ı mahlûkatın içinde sınırlandırdıysan bu batıldır.

Allâhu Teâlâ'nın mahlûkatın üstünde ve onlardan ayrı olduğunu kastediyorsan bu haktır. Bu, mahlûkattan herhangi bir şeyin Allâh'ı sınırlandırdığını, kuşattığını ve O'nun üstünde olduğunu kapsamaz. Bilakis O, mahlûkatının üzerinde olandır ve onları kuşatmıştır. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّمَاوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ﴾
"Kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucundadır; gökler de sağ eliyle dürülmüştür. O, onların şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir." (ez-Zumer, 39/67)

Sahih'de Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den rivayet edildiğine göre şöyle buyurdu:

«إن الله يقبض الأرض يوم القيامة، ويطوي السماوات بيمينه، ثم يهزهن، فيقول: أنا الملك أين ملوك الأرض؟»
"Hiç kuşkusuz ki Kıyamet gününde, Allâh yeryüzünü avucuna alır ve sağ eliyle gökleri dürer. Sonra onları sarsarak şöyle buyurur: Melik Benim, hani o yeryüzünün melikleri nerede?" [67]

Allâhu Teâlâ'nın avucuna nispeten bu mahlûkat da kim oluyor? Bu kadar küçük ve hakir olan bu mahlûkat, O'nu nasıl kuşatıp sınırlandırabilir?

Her kim de şöyle derse: "Allâh bir cihette değildir," ona denilir ki: Bununla neyi kastediyorsun?

Şayet bununla göklerin üstünde, kendisine ibadet edilen bir Rabb'in olmadığını; arşın üzerinde, kendisine namaz kılınan ve secde edilen bir İlâh'ın olmadığını ve Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in zatı ile O'na yükseltilmediğini kastediyorsa, bu kişi muattıladır.
Şayet "Ciheti reddetmekteki kastım, mahlûkatın O'nu kuşatmamasıdır," derse, isabet etmiştir. Biz de bunu söylüyoruz.

Aynı şekilde "Allâh yer kaplar" diyen kişi, eğer mahlûkatın Allâh'ı çevrelediğini ve O'nu kuşattığını kastediyorsa, hata etmiştir.

Eğer Allâh'ın mahlûkatla mesafeli olup onlardan ayrı olduğunu ve onun üzerinde olduğunu kastediyorsa, isabet etmiştir.

"Allâh yer kaplamaz" diyen kişi eğer mahlûkatın O'nu çevrelemediğini kastederse, isabet etmiştir.

Şayet bu sözle Allâh'ın mahlûkattan ayrı olmadığını, bilakis O'nun ne âlemin içinde ne de âlemin dışında olduğunu kastediyorsa, hata etmiştir.

Tüm deliller, Allâh'ın mahlûkatının üstünde ve onlardan yüksekte olduğu hususunda ittifak etmiştir. Allâh, bedevileri ve çocukları bu fıtrat üzere yaratmıştır, tıpkı onları Hâlik Teâlâ'yı ikrar etme fıtratı üzere yarattığı gibi. Bundan dolayı Ömer bin Abd'il Azîz Rahimehullâh şöyle dedi:

"Bedevilerin ve çocukların dini üzere ol!" [68]
Yani, Allâh'ın onları yarattığı fıtrat üzere ol! Şüphesiz Allâh, kullarını hak üzere yaratmıştır. Nitekim Sahih'de Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den rivayet edildiğine göre şöyle buyurdu:

«كل مولود يولد على الفطرة»
"Her çocuk fıtrat üzere doğar." [69]


[66] Diğer nüshada "İslam," ibaresi yerine "selef" ibaresi geçmektedir.
[67] Yakın lafızlarla: Buhârî, Hadis no: 4812, 6519, 7382, 7413; Muslim, Hadis no: 2787.
[68] Yakın lafızlarla: İbnu Sa'd, et-Tabekât, Mektebet'ul Hâncî, 7/364; Begavî, Şerh'us Sunne, 1/217. Bu rivayetin isnadı sahihtir. (Nevevî, Tehzîb'ul Esmâ ve'l Lugât, 2/22)
[69]Buhârî, Hadis no: 1385; Muslim, Hadis no: 2685.

İ'tisam


{El Sıfatının İspatı Hakkında} Fasıl

Allâhu Teâlâ'nın şu kavline gelince:

﴿يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ﴾
"Allâh'ın eli, onların elinin üstündedir." (el-Fetih, 48/10)

Bil ki "el" lafzı, Kuran'da üç şekilde geçmektedir:

Müfred (tekil) olarak gelmiştir, bu ayette olduğu gibi ve yine Allâhu Teâlâ'nın şu kavlinde olduğu gibi:

﴿بِيَدِهِ الْمُلْكُ
"Mülk, O'nun elindedir." (el-Mulk, 67/1)

Tesniye (ikil) olarak gelmiştir, Allâhu Teâlâ'nın şu kavlinde olduğu gibi:

﴿بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ
"Bilakis, O'nun iki eli de açıktır." (el-Mâ'ide, 5/64)

Ve yine Allâhu Teâlâ'nın şu kavlinde olduğu gibi:

﴿مَا مَنَعَكَ أَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ
"İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir?" (Sâd, 38/75)

Cem'i (çoğul) olarak gelmiştir, Allâhu Teâlâ'nın şu kavlinde olduğu gibi:

﴿عَمِلَتْ أَيْدِينَا
"Ellerimizin yaptıkları..." (Yâ-Sîn, 36/71)

"El" lafzını tesniye (ikil) şeklinde zikrettiğinde, fiili müfret zamirle Kendisine izafe etmiş ve bâ harfi ile fiili ellere geçişli kılarak şöyle buyurmuştur:

﴿خَلَقْتُ بِيَدَيَّ
"İki elimle yarattım." (Sâd, 38/75)

"El" lafzını cem'i (çoğul) şeklinde zikrettiğinde ise ameli, ellere izafe etti fakat bâ harfi ile fiili geçişli kılmadı. Bundan dolayı "İki elimle yarattığıma" (Sâd, 38/75) ayetinde, "Ellerimizin yaptıkları..."  (Yâ-Sîn, 36/71) ayetinde bulunan mecaz ihtimali yoktur.

Zira herkes "yaptık" ve "yarattık" kavlinden anladığını "Ellerimizin yaptıkları" kavlinden -tıpkı bunu, şu kavlinden anlayacağı gibi- anlar:

﴿فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ﴾
"Ellerinizin kazandıkları dolayısıyladır..." (eş-Şûrâ, 42/30)

"İki elimle yarattım" (Sâd, 38/75) buyruğuna gelince, şayet bundan kasıt mücerret fiil olsaydı, fiil faile nispet edildikten sonra "el" lafzını zikretmenin bir manası olmazdı. Hâl böyleyken bir de bâ harfi cümleye girmişken, durum nice olur? Zira bir fiil, el sahibi bir varlığın eline nispet edilerek bununla varlığın kendisine izafet kastedilebilir, Allâh'ın şu kavlinde olduğu gibi:

﴿فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ﴾
"Ellerinizin kazandıkları dolayısıyladır..." (eş-Şûrâ, 42/30)

Fakat bir fiil, el sahibi bir varlığa nispet edilirse, sonra da fiil bâ ile bu varlığın -müfret yahut tesniye hâlinde- eline geçişli kılınırsa, bu durumda bu, o varlığın elinin değdiğidir.[70]

İşte bundan dolayı Abdullâh bin Amr İbn'il Âs Radiyallâhu Anh şöyle dedi:

"Allâh sadece üç şeyi eliyle yaratmıştır: Âdemi eliyle yarattı, Firdevs cennetini eliyle dikti ve Tevrat'ı eli ile yazdı."[71]


[70] Arapça'da çoğunlukla eller kullanılarak yapılan bir amel, -eller kullanılmaksızın yapılsa bile- lügat itibarıyla ellere nispet edilebilir. Örneğin "kazanma/elde etme" anlamına gelen Kesebe fiili vardır. Tasarruf hususunda asıl olan ellerin kullanılması olduğu için, eller kullanılmaksızın bile bir şey kazanılsa, el kelimesinin öncesinde bâ harf-i cerri kullanılmaksızın ellerimle kazandım/elde ettim denilir. (Zeccâc, Me'âni'l Kur'âni ve İ'râbuh, 2/325) Yani bir insan, bir fiili bizzat elleriyle yapmamış olsa bile bu şekilde bir kullanım caizdir. Fakat bâ harf-i cerri, geçişlilik anlamını taşıdığında el kelimesinden önce kullanılırsa durum farklıdır, zira bu takdirde bizzat ellerin varlığı ve kullanılması söz konusudur.
Şeyh Rahimehullâh'ın da örneklendirdiği gibi, Allâhu Teâlâ hakkında "el" sıfatının ispat edildiği ayetlerin bazısında bâ harf-i cerri kullanılmıştır, bazısında ise kullanılmamıştır. Yâ-Sîn, 36/71 ayetinde el sıfatı zikredilmeden evvel bir bâ harf-i cerri kullanılmamıştır, bundan dolayı ibare "Biz yaptık/yarattık" anlamına gelmektedir. (Taberî, Tefsîr, Dâru Hecr, 19/482; Suyûtî, ed-Durr'ul Mensûr, 7/72) Fakat Sâd, 38/75 ayetinde el kelimesinden önce bâ harf-i cerri kullanılmıştır. Bu ise doğrudan Allâh'ın iki elinin varlığı ve bu iki eli kullanarak yaratmış olması anlamına gelmektedir. Sadece Allâh'ın yaratması kastedilseydi, ayette geçen yaratma fiilinin faili olan muttasıl zamirden sonra bâ harf-i cerriyle kullanılmış "iki elim" ifadesinin zikredilmesi, anlamsız olurdu. (İbn'ul Kayyim, es-Sevâ'ik'ul Mursale, Atâ'ât'ul İlm, 1/92)
Şu hâlde bâ harf-i cerrinin kullanılmadığı âyetlerde fiil el sahibi olan Allâh'a nispet edilirken, bâ harf-i cerrinin söz konusu olduğu ayetlerde Allâh'ın bizzat elleriyle yaratması söz konusudur. Vallâhu a'lem.
[71] Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den farklı isnatlarla rivayet edilmiştir. (Dârakutnî, es-Sifât, thk: Fekîhî, sf. 45, no: 28; Dârakutnî, el-Mu'telif ve'l Muhtelif, 3/1223; Ebû Ya'lâ, İbtâl'ut Te'vîlât, sf. 564, no: 507; Begavî, Tefsîr, İhyâ'ut Turâs, 3/360-361)

İ'tisam


Şayet "el"den kasıt "kudret" olsaydı, el ile yaratılma özelliği bu sayılanlara has olmazdı. Âdem Aleyh'is Selâm'ın bununla, kudret ile yaratılan herhangi bir şeye üstünlüğü olmazdı.

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den sahih olarak rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur:

«إن أهل الموقف يأتون آدم، فيقولون: أنت أبو البشر، خلقك الله بيده ونفخ فيك من روحه، وأسجد لك ملائكته، وعلمك أسماء كل شيء»
"Ehli Mevkif Âdem Aleyh'is Selâm'a gelerek şöyle derler: "Sen insanların babasısın! Allâh seni Kendi eliyle yarattı. Kendi ruhundan sana üfledi. Meleklerini sana secde ettirdi. Her şeyin ismini sana öğretti."[72]

Dört şey zikrettiler ki bunların her biri, Âdem Aleyh'is Selâm'ın özellikleridir.

Yine, Âdem Aleyh'is Selâm, Mûsâ Aleyh'is Selâm ile tartışırken ona şöyle dedi:

«اصطفاك الله بكلامه، وخط لك الألواح بيده»
"Allâh, kelamıyla seni seçti ve sana eliyle levhaları yazdı." [73]

Başka bir lafızda şöyle geçer:

«كتب الله لك التوراة بيده»
"Allâh, Tevrat'ı sana kendi eliyle yazdı." [74]
Bu, hadis, hadislerin en sahihlerindendir.

Meşhur hadiste şöyle geçmektedir:

«إن الملائكة قالوا: يا رب، خلقت بني آدم يأكلون ويشربون وينكحون ويركبون، فاجعل لهم الدنيا ولنا الآخرة، فقال الله: لا أجعل صالح ذرية من خلقت بيدي ونفخت فيه من روحي كمن قلت له كن فكان»
"Melekler dedi ki: Ey Rabbimiz! Beni Âdemi yarattın. Yiyorlar, içiyorlar, evleniyorlar, biniyorlar. Dünyayı onlara, ahireti de bize ait kıl! Allâh şöyle buyurdu: İki elimle yarattığım ve ona ruhumdan üflediğim kişinin zürriyetinden salih olanları, "ol," dememle oluverenler gibi kılmam!" [75]

Yine, eğer Allâh'ın "İki elimle yarattım" (Sâd, 38/75) kavli, "Ellerimizin yaptıkları (hayvanlar)..." (Yâ-Sîn, 36/71) kavli gibi olsaydı, Âdem Aleyh'is Selâm ile hayvanlar aynı olurdu. Oysa Mevkif ehli şöyle dedi: "Sen insanların babasısın! Allâh seni Kendi eliyle yarattı." Onlar, iki el ile yaratılmış olmasının Âdem Aleyh'is Selâm'ın bir özelliği ve üstünlüğü olduğunu biliyorlardı.

Sahih'de sabit olarak Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur:

«يقبض الله سماواته بيده اليمنى والأرض بيده الأخرى»
"Allâh göklerini sağ eline, yeri ise diğer eline alır." [76]

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

«يمين الله ملأى لا يغيضها نفقة»
"Allâh'ın sağ eli doludur. İnfak ondan herhangi bir şeyi eksiltmez..." [77]

Müslim'in Sahihi'nde cennet ehlinin en yüksek makamında olanlar için şöyle buyurulmuştur:

«أولئك الذين غرست كرامتهم بيدي وختمت عليها»
"İşte bunlar, onlara olan ikramları elimle diktiğim ve üzerlerine mühürlediğim kimselerdir." [78]

Abdullâh İbn'ul Hâris dedi ki: Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

«خلق الله ثلاثة أشياء بيده: خلق آدم بيده، وكتب التوراة بيده، وغرس الفردوس بيده، قال: وعزتي لا يسكنها مدمن خمر ولا ديوث»
"Allâh üç şeyi Kendi eliyle yarattı. Âdemi Kendi eliyle yarattı, Tevrat'ı Kendi eliyle yazdı ve Firdevs cennetini Kendi eliyle dikti. Sonra dedi ki: İzzetime yemin olsun ki içki bağımlısı ve deyyus orada ikamet etmeyecek." [79]


[72] Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no: 4476, 6565, 7410, 7440, 7510.
[73] Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no: 6614; Muslim, Hadis no: 2652.
[74] Yakın lafızlarla Ebû Dâvûd, Hadis no: 4701; İbnu Mâce, Hadis no: 80; İbnu Huzeyme, et-Tevhîd, 1/336.
[75] Yakın lafızlarla Taberânî, el-Mu'cem'ul Kebîr, 13/658 Hadis no: 14584.
[76] Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no: 7412; Muslim, Hadis no: 2788.
[77] Buhârî, Hadis no: 4684, 7411, 7419.
[78] Yakın lafızlarla Muslim, Hadis no: 189.
[79] Yakın lafızlarla İbnu Ebi'd Dunyâ, Sifat'ul Cenne, thk: Asâsile, no: 41; Dârakutnî, es-Sifât, thk: Fekîhî, sf. 45, no: 28; Begavî, Tefsîr, İhyâ'ut Turâs, 3/360-361.

İ'tisam


Sahih'de Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur:

«تكون الأرض يوم القيامة خبزة واحدة، يتكفأها الجبار كما يتكفأ أحدكم خبزته في السفر؛ نزلا لأهل الجنة»
"Kıyamet gününde yeryüzü bir ekmek olacak. Sizden birinizin seferde ekmeğini elden ele çevirdiği gibi, Cebbar (Kendi eliyle) onu cennet ehline ziyafet olarak çevirecektir."[80]

Sahih'de merfu olarak rivayet edilen hadiste şöyle buyrulmuştur:

«إن الله يبسط يده بالليل ليتوب مسيء النهار، ويبسط يده بالنهار ليتوب مسيء الليل»
"Hiç kuşkusuz ki Allâh, gündüz kötülük işleyenlerin tövbesini kabul etmek için gece elini uzatır. Gece kötülük işleyenlerin tövbesini kabul etmek için de gündüz elini uzatır." [81]

Aynı şekilde Sahih'de merfu olarak rivayet edilen bir hadiste şöyle buyrulmuştur:

«المقسطون عند الله يوم القيامة على منابر من نور عن يمين الرحمن، وكلتا يديه يمين»
"Adil olanlar, Allâh katında nurdan minberler üzerinde Rahmân'ın sağ elinin tarafında olacaklardır. O'nun her iki eli de sağdır." [82]

Ömer bin Hattâb Radiyallâhu Teâlâ Anh şöyle dedi: Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini işittim:

«خلق الله آدم، ثم مسح ظهره بيمينه، ثم استخرج ذريته منه، قال: خلقت هؤلاء للجنة، وبعمل أهل الجنة يعملون»
"Allâh Âdemi yarattı. Sonra sağ eliyle sırtını sıvazladı. Sonra oradan zürriyetini çıkardı ve dedi ki: Bunları cennet için yarattım ve bunlar cennet ehlinin ameli ile amel ederler." [83]

Ebû Hurayra Radiyallâhu Anh'dan dan rivayet edildiğine göre Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

«ما تصدق أحد بصدقة من كسب طيب -ولا يقبل الله إلا طيبا- إلا أخذها الرحمن بيمينه، فتربو في كف الرحمن حتى تكون أعظم من الجبل»
"Herkesin temiz kazançtan tasadduk ettiği şeyleri -ki Allâh sadece temizi kabul eder- Rahmân sağ eline alır. O, Rahmân'ın avucunda dağdan daha büyük oluncaya kadar büyür." [84]

Bu hadisin sahihliği hususunda ittifak bulunmaktadır.

Nâfi bin Ömer dedi ki: İbnu Ebî Muleyke'ye, Allâh'ın eli hakkında sordum, bir tane midir yoksa iki tane midir? Şöyle dedi: "Bilakis, ikidir." [85]

Abdullâh bin Abbâs Radiyallâhu Anh dedi ki: "Yedi kat gökler ve yedi kat yerler ve onların içerisinde bulunanlar Allâh'ın elinde, ancak sizin elinizdeki bir hardal tanesi gibidir." [86]

İbnu Ömer ve İbn Abbâs Radiyallâhu Anhum dedi ki: "Allâh'ın ilk yarattığı şey kalemdir. Sonra onu sağ eline aldı. Her iki eli de sağdır. Daha sonra dünya ve içindeki işlenen amellerden karada ve denizde, kuru ve ıslak ne varsa mevcut oldu (yazdı). Sonra Kendi katında onları tek tek saydı." [87]

İbnu Vehb dedi ki: Usame'den, o da Nâfi'den, o da İbnu Ömer'den rivayet ettiğine göre Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem minberin üzerinde şunu okudu:

﴿وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّمَاوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ﴾
"Kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucundadır; gökler de sağ eliyle dürülmüştür." (ez-Zumer, 39/67)

Şöyle buyurdu:

«مطوية في كفه يرمي بها كما يرمي الغلام بالكرة»
"Avucunun içinde dürülmüş olacaktır. Çocuğun topu atması gibi onu atacaktır." [88]

Bu bizim zikrettiğimiz nakiller, devede kulak kalır. Zikrettiklerimiz Allâh'ın hidayet ettiği kimseler için kâfi gelmektedir.

﴿وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ﴾
"Allâh kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur." (en-Nûr, 24/40)



[80] Metinde "Kendi eliyle" ziyadesiyle, Buhârî, Hadis no: 6520; Muslim, Hadis no: 2792.
[81] Muslim, Hadis no: 2759.
[82] Muslim, Hadis no: 1827.
[83] Tirmizî, Hadis no: 3075; Ebû Dâvûd, Hadis no: 4703; Ahmed, Hadis no: 311; İbnu Hibbân, Sahîh, Hadis no: 3035.
[84] Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no: 1410; Muslim, Hadis no: 1014.
[85] Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, en-Nakdu ala'l Merîsî, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 101; İbn'ul Kayyim, es-Sevâ'ik'ul Mursale, Atâ'ât'ul İlm, 1/101; Zehebî, el-Erbe'în fî Sifâti Rabb'il Âlemîn, sf. 80, no: 79.
[86] Taberî, Tefsîr, Dâru Hecr, 20/246; Suyûtî, ed-Durr'ul Mensûr, 7/249.
[87] Yakın lafızlarla Âcurrî, eş-Şerî'a, no: 542, 745; İbn'ul Kayyim, es-Sevâ'ik'ul Mursale, Atâ'ât'ul İlm, 1/102.
[88] Yakın lafızlarla Taberî, Tefsîr, Dâru Hecr, 20/247; İbnu Hacer, Feth'ul Bârî, 13/396.

İ'tisam


Rab Tebârake ve Teâlâ'nın Mahlûkatının Üzerindeki Uluvvu (Yüceliği) ve Göklerinin Üzerinde olan Şanı Yüce Arşının Üstünde Olmasına Dair Sahabe, Tabiin ve Etbaut Tabiin'den Varit olan Bazı Rivayetlerin Zikri Hakkında Fasıl

{Sahabenin Sözleri}

{Ebû Bekir Radiyallâhu Anh}

İbnu Ebî Şeybe, İbnu Ömer Radiyallâhu Teâlâ Anhumâ'dan şöyle dediğini rivayet etti: Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem vefat ettiği zaman, Ebû Bekir Radiyallâhu Anh şöyle dedi: "Ey insanlar! Şayet Muhammed, ibadet ettiğiniz ilâhınız ise, şüphesiz ilâhınız ölmüştür. Şayet ilâhınız semadaki (Allâh) ise, şüphesiz ilâhınız ölmedi." Sonra şu ayeti okudu:

﴿وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ [أَفَإِنْ مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ]﴾

"Muhammed ancak bir rasûldür. Ondan öncede rasûller geçmişti. [Şimdi o, ölür veya öldürülürse gerisin geriye eski dininize mi döneceksiniz?]" (Âl-i İmrân, 3/144)[89]

Buhârî Tarihi'nde İbnu Ömer Radiyallâhu Anhumâ'dan şöyle rivayet etti: Ebû Bekir Radiyallâhu Anh şöyle dedi: "Kim Muhammed'e ibadet ediyorsa, şüphesiz Muhammed ölmüştür. Her kim de Allâh'a ibadet ediyorsa, şüphesiz Allâh semadadır, O Hayy'dır ve ölümsüzdür."[90]

{Ömer bin Hattâb Radiyallâhu Anh}

İbnu Ebî Şeybe, Kays'tan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer Radiyallâhu Anh Şam'a geldiğinde, insanlar onu, o devesinin üzerindeyken karşıladı. Onu karşılayanlar şöyle dedi: "Ey Müminlerin Emiri! Keşke bir beygire binseydin! İnsanların büyükleri ve şan sahipleri seni karşılayacak!" Ömer Radiyallâhu Anh şöyle dedi: "Size burayı göstermeyeyim mi? Emir, ancak buradandır." Bu sırada eliyle semaya işaret etti.[91]

Osman bin Sa'îd ed-Dârimî şöyle rivayet etti: Ömer bin Hattâb Radiyallâhu Anh insanlarla beraber yürürken bir kadın onunla karşılaştı. Kadın Ömer'i durdurmak istedi. Ömer de onun için durdu, ona yaklaştı ve kadın gidene kadar onu dinledi. Bir adam ona şöyle dedi: "Ey Müminlerin emiri! Sen bu kocakarı için Kureyş'in adamlarını beklettin!" Ömer şöyle dedi: "Yazıklar olsun sana! Sen bu kadının kim olduğunu biliyor musun?" Adam "Hayır" dedi. Ömer dedi ki: "Bu öyle bir kadındır ki, şikâyetini yedi kat semanın üstünden Allâh işitmiştir. Bu kadın, Havle bint Salebe'dir. Allâh'a yemin ederim ki geceye kadar yanımdan ayrılmasaydı, ihtiyacını karşılayana kadar yanından ayrılmazdım. Namaz vakti gelmesi müstesna ki namaz vakti geldiğinde namazı kılar sonra onun yanına geri dönerdim. Ta ki ihtiyacını karşılayana kadar." [92]

{Abdullâh bin Ravâha Radiyallâhu Anh}

İbnu Abd'il Berr, Kitâb'ul İstî'âb'da şöyle dedi: Bize Abdullâh bin Ravâha'dan sahih vecihlerle şöyle rivayet edildi: Abdullâh bin Ravâha Radiyallâhu Teâlâ Anh, bir cariyesine uğradı ve onunla beraber oldu. Karısı onu görünce, o bunu inkâr etti. Karısı dedi ki: "Eğer sen doğru söylüyorsan Kuran oku. Şüphesiz ki cünüp olan Kuran okuyamaz." Bunun üzerine Abdullâh bin Ravâha Radiyallâhu Anh şöyle dedi:

"Şehadet ederim ki Allâh'ın vaadi haktır,
Ve kâfirlerin barınağı ateştir.
Arş suyun üstünde dolaşmaktadır,
Ve Arşın üzerinde âlemlerin Rabbi vardır.
Güçlü melekler onu taşır,
İlâh'ın işaretli melekleridir."

Karısı şöyle dedi: "Ben Allâh'a iman ettim ve gözümü(n gördüğünü) inkar ettim." Kendisi Kuran'ı ezbere bilmiyordu. [93]


[89] Yakın lafızlarla İbnu Ebî Şeybe, Musannef, Dâru Kunûzi İşbîliyâ, Hadis no: 39798.
[90] Buhârî, et-Târîh'ul Kebîr, en-Nâşir'ul Mutemeyyiz, 1/543, no: 623.
[91] İbnu Ebî Şeybe, Musannef, Dâru Kunûzi İşbîliyâ, Hadis no: 37162.
[92] Yakın lafızlarla Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, er-Raddu ale'l Cehmiyye, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 58.
[93] Yakın lafızlarla İbnu Abd'il Berr, el-İstî'âb, 3/900-901.

İ'tisam


{Abdullâh bin Mes'ûd Radiyallâhu Anh}

Dârimî, İbnu Mes'ûd Radiyallâhu Anh'dan isnadıyla birlikte şöyle rivayet etti: İbnu Mes'ûd şöyle dedi: "Arş, suyun üstündedir. Allâh da arşın üzerindedir ve sizin amellerinizden hiçbir tanesi O'na gizli kalmaz."[94]

Hafız Zehebî şöyle dedi: "Onu İmam Ahmed'in oğlu Abdullâh, İbn'ul Munzir, Taberânî, Ebu'ş Şeyh, Lâlekâ'î, Beyhekî ve İbnu Abd'il Berr rivayet etmiştir. İsnadı sahihtir."[95]

A'meş, Hayseme'den, o da Abdullâh (İbnu Mes'ûd) Radiyallâhu Anh'dan şöyle dediğini rivayet etti: "Hiç kuşkusuz ki bir kul, ticaretten bir işle iştigal eder. Kendisi için kolaylaşınca, yedi göğün üzerinden Allâh ona bakarak meleğe şöyle der: 'Onu ondan uzaklaştır!' Bunun üzerine melek, onu bu kişiden uzaklaştırır."[96]

{Abdullâh bin Abbâs Radiyallâhu Anh}

Abdullâh bin Abbâs Radiyallâhu Anhumâ dedi ki: "Her şey hakkında tekeffür edin, ancak Allâh'ın zatı hakkında tefekkür etmeyin! Şüphesiz yedi gökten O'nun kürsüsüne kadar yedi (bin) nur vardır ve Allâh onun üstündedir." Bunu, İmam Ahmed'in oğlu Abdullâh rivayet etti.[97]

Dârimî'nin rivayet ettiğine göre İbnu Abbâs Radiyallâhu Anhumâ, Â'işe Radiyallâhu Anhâ vefat edeceği esnada yanına girmek için izin istediğinde ona şöyle dedi: "Allâh senin masumiyetini yedi göğün üzerinden indirdi."[98]

{Â'işe Radiyallâhu Anhâ}

Dârimî, Nâfî Radiyallâhu Anh'dan şöyle dediğini rivayet etti: Â'işe Radiyallâhu Anhâ şöyle dedi: "Allâh'a yemin olsun ki, şayet onun, yani Osman Radiyallâhu Anh'ın, öldürülmesini isteseydim, onu öldürürdüm. Arşının üzerinde olan Allâh Subhânehu ve Teâlâ, benim onun öldürülmesini istemediğimi biliyor."[99]

{Zeynep Radiyallâhu Anhâ}

Sahihayn'de rivayet edildiğine göre Zeynep Radiyallâhu Anhâ Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in diğer eşlerine karşı övünerek şöyle derdi: "Sizleri kendi ahaliniz evlendirdi. Hâlbuki beni, yedi kat göklerin üstünden Allâh evlendirdi!"[100]

Bu daha önce geçmişti.

Sahîhayn'ın dışında geçen bir lafzında ise Zeynep Radiyallâhu Anhâ şöyle derdi:

"Arşının üzerinde olan Rahmân, beni [seninle] evlendirdi. Cebrâ'îl buna elçilik yaptı ve ben senin halanın kızıyım." [101]


[94] Yakın lafızlarla Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, er-Raddu ale'l Cehmiyye, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 59.
[95] Zehebî, el-Uluvv, sf. 79.
[96] Yakın lafızlarla Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, er-Raddu ale'l Cehmiyye, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 59.
[97] Yakın lafızlarla Muvaffak'ud Dîn İbnu Kudâme el-Makdisî, İsbâtu Sifat'il Uluvv, no: 64; İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 173.
[98] Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, en-Nakdu ala'l Merîsî, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 200; Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, er-Raddu ale'l Cehmiyye, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 60.
[99] Yakın lafızlarla Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, er-Raddu ale'l Cehmiyye, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 60.
[100] Buhârî, Hadis no: 7420.
[101] Hâkim, Mustedrak, Hadis no: 6777.

İ'tisam


{Tabiinin Sözleri}

{Mesrûk Rahimehullâh}

Ali İbn'ul Akmer şöyle dedi: Mesrûk Rahimehullâh, Â'işe Radiyallâhu Anhâ'dan tahdis edeceği zaman şöyle derdi: "Sıddık'ın kızı Sıddıka, Allâh'ın sevgilisinin sevgilisi, yedi göğün üzerinden masumiyeti ilan edilen bana tahdis etti."[102]

{Katâde Rahimehullâh}

Katâde Rahimehullâh şöyle dedi: İsrail Oğulları şöyle dedi: "Ey Rabbimiz! Sen göktesin biz ise yerdeyiz. Biz, Senin razı olduğunu ve kızdığını nasıl bileceğiz?" Allâh Subhânehu şöyle buyurdu: "Ben sizden razı olduğumda üzerinizde hayırlılarınızı yönetici kılarım, kızdığımda ise üzerinizde şerlilerinizi yönetici kılarım."

Bunu Dârimî Rahimehullâh rivayet etmiştir. [103]

{Suleymân et-Teymî Rahimehullâh}

Suleymân et-Teymî Rahimehullâh şöyle dedi: "Şayet Allâh nerededir, diye bana sorulursa, göktedir derdim." [104]

{Ka'b'ul Ahbâr Rahimehullâh}

Ka'b'ul Ahbâr Rahimehullâh şöyle dedi: "Allâh Azze ve Celle Tevrat'ta şöyle dedi: Ben kullarımın üzerinde olan Allâh'ım ve Arşım bütün yarattıklarımın üzerindedir. Ben arşımın üzerinde kullarımın işlerini idare ederim. Onların amellerinden hiçbir şey Bana gizli kalmaz." [105]

{Mukâtil Rahimehullâh}

Mukâtil Rahimehullâh, Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu hakkında şöyle dedi:

﴿وَلَا أَدْنَى مِنْ ذَلِكَ وَلَا أَكْثَرَ إِلَّا هُوَ مَعَهُمْ أَيْنَ مَا كَانُوا
"Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede olursalar olsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir." (el-Mucâdele, 58/7)

Mukâtil şöyle dedi: "Allâh ilmiyle, onların fısıldamalarını bilir ve sözlerini işitir. Allâh arşının üzerindedir ve ilmi onlarla beraberdir." [106]

{Dahhâk Rahimehullâh}

Dahhâk Rahimehullâh bu ayet ile ilgili şöyle dedi: "O Allâh'tır, arşının üzerindedir ve ilmi onlarla beraberdir." [107]

{Ubeyd bin Umeyr Rahimehullâh}

Ubeyd bin Umeyr Rahimehullâh dedi ki: "Rabb Teâlâ gece yarısında dünya semasına iner ve 'İsteyen yok mu vereyim, istiğfar dileyen yok mu affedeyim?' der, ta ki Fecr vakti olana kadar, o zaman Rabb Azze ve Celle yükselir."

İmam Ahmed'in oğlu Abdullâh tahriç etti. [108]

{Hasan Rahimehullâh}

Hasen Rahimehullâh şöyle dedi: "Rabbinin katında yaratılmışlardan İsrâfîl kadar O'na yakın olan hiçbir şey yoktur. İsrâfîl ile Rabb Teâla arasında yedi hicap vardır ve o hicapların her biri arasında da beş yüz yıllık mesafe vardır. İsrâfîl ise, bunların altındadır. Başı arşın altında, ayakları ise yedinci (arzın) hudutlarındadır." [109]

{Tabiin Uleması}

Beyhekî, Evzâ'î'ye ulaşan sahih bir isnatla onun şöyle dediğini rivayet etti: "Biz, -tabiinden pek çok kişinin bulunduğu bir zamanda- şöyle derdik: Zikri yüce olan Allâh, arşının üzerindedir ve biz, sünnette O'nun sıfatlarıyla ilgili gelen rivayetlere iman ederiz." [110]

Ebû Ömer İbnu Abd'il Berr Rahimehullâh, et-Temhîd isimli eserinde şöyle demiştir: "Kendilerinden tevil ilminin aktarıldığı sahabe ve tabiin alimleri, Allâhu Teâlâ'nın ayetteki şu buyruğu hakkında şöyle dediler:

﴿مَا يَكُونُ مِنْ نَجْوَى ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ وَلَا خَمْسَةٍ إِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ
"Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O'dur." (el-Mucâdele, 58/7)

'O, arşın üzerindedir ve ilmi her yerdedir.'

Bu konuda, sözüyle ihticac edilebilecek tek bir kişi dahi onlara muhalefet etmemiştir." [111]

{Mekhûl ve Zuhrî Rahimehumallâh}

Ebû Bekir el-Hallâl Rahimehullâh, Kitâb'us Sunne isimli eserinde el-Evzâ'î Rahimehullâh'ın şöyle dediğini rivayet etti: Mekhûl ve Zuhrî'ye (sıfatlara dair) hadislerin açıklaması soruldu. Onlar şöyle dedi: "Geldikleri gibi geçirin." [112]


[102] Yakın lafızlarla Taberânî, el-Mu'cem'ul Evsat, 5/313, Hadis no: 5411.
[103] Yakın lafızlarla Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, en-Nakdu ala'l Merîsî, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 201; Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, er-Raddu ale'l Cehmiyye, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 62.
[104] Buhârî, Halku Ef'âl'il İbâd, sf. 38.
[105] Yakın lafızlarla İbnu Batta, el-İbânet'ul Kubrâ, 7/185-186, no: 137; Ebû Ya'lâ, İbtâl'ut Te'vîlât, sf. 591, no: 542.
[106] Yakın lafızlarla Beyhekî, el-Esmâ ve's Sifât, 2/342, no: 910.
[107] Yakın lafızlarla Taberî, Tefsîr, Dâru Hecr, 22/468.
[108] Yakın lafızlarla Abdullâh bin Ahmed, es-Sunne, 1/272, no: 507; Abd'ur Razzâk, Musannef, Dâr'ut Te'sîl, 2/446.
[109] Yakın lafızlarla Muvaffak'ud Dîn İbnu Kudâme el-Makdisî, İsbâtu Sifat'il Uluvv, no: 70.
[110] Yakın lafızlarla Beyhekî, el-Esmâ ve's Sifât, 2/304, no: 865.
[111] Yakın lafızlarla İbnu Abd'il Berr, et-Temhîd, Mu'esseset'ul Furkân, 5/149-150.
[112]  Yakın lafızlarla İbnu Abd'il Berr, Câmi'u Beyân'il İlmi ve Fadlihi, 2/943, no: 1801.

İ'tisam


{Etbaut Tabiinin Sözleri}

Aynı şekilde Velîd bin Muslim Rahimehullâh'tan şöyle dediği rivayet edildi: Evzâ'î'ye, Mâlik bin Enes'e, Sufyân es-Sevrî'ye ve Leys bin Sa'd'a sıfatlarla ilgili gelen rivayetleri sordum, dediler ki: "Geldikleri gibi geçirin!"[113]

Başka bir rivayette şöyle dediler: "Keyfiyetsiz olarak geldikleri gibi geçirin!" [114]

Allâh onlardan razı olsun, onların 'geldikleri gibi geçirin' sözleri, Mu'attıla'yı, 'keyfiyetsiz olarak' sözleri ise Mümessile'yi reddeder.

Zuhrî ve Mekhûl, zamanlarında tabiinin en âlim kişileriydiler. Geriye kalan dördü ise tebe-i tabiin asrında dinin imamlarıdır. Mâlik Hicaz'ın, Evzâ'î Şam ehlinin, Leys Mısır ehlinin ve Sufyân es-Sevrî de Irak ehlinin imamıdır.

Evzâ'î Rahimehullâh şöyle dedi: "İnsanlar seni reddetseler dahi sen, selefin asarına sarılasın! Diğer adamların görüşlerinden, onları sözleriyle senin için yaldızlasalar dahi, uzak durasın!" [115]

{Sufyân es-Sevrî Rahimehullâh}

Sufyân es-Sevrî Rahimehullâh, Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu hakkında şöyle dedi:

﴿وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ
"Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir." (el-Hadîd, 57/4)

"İlmi sizinle beraberdir." [116]

{Rabî'a bin Ebî Abd'ir Rahmân Rahimehullâh}

Hallâl Rahimehullâh isnadıyla -ki ricalinin hepsi imamdır- Sufyân bin Uyeyne'den şöyle dediğini rivayet etti: Rabî'a bin Ebî Abd'ir Rahmân Rahimehullâh'a, Allâh'ın şu buyruğu hakkında soruldu:

﴿الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى﴾
"Rahmân arşa istivâ etti." (Tâ Hâ, 20/5)

Nasıl istivâ etti? O şöyle dedi: "İstivâ meçhul değildir. Keyfiyeti makul değildir. Risalet Allâh'tandır. Rasûl'e düşen tebliğidir. Bize düşen tasdiktir." [117]

Bu söz Rabî'a'nın talebesi Mâlik'ten de rivayet edilmiştir, [118] nitekim bunun açıklaması, ileride gelecektir İnşallâhu Teâlâ.

{Abd'ur Rahmân bin Mehdî Rahimehullâh}

Abd'ur Rahmân bin Mehdî Rahimehullâh şöyle dedi: "Şüphesiz Cehmiyye, Allâh Azze ve Celle'nin Mûsâ Aleyh'is Selâm ile konuştuğunu ve arşın üzerinde olduğunu nefyetmek ister. Benim görüşüm, onlardan tövbe etmeleri istenmesidir, tövbe ederlerse ne ala, aksi halde boyunları vurulur." [119]

Burada zikri geçen İbnu Mehdî, Ali İbn'ul Medînî Rahimehullâh'ın kendisi hakkında şöyle dediği zattır: "Eğer Rükün ile Makam arasında, İbnu Mehdî'den daha alim birisini görmediğime dair yemin ettirilecek olsaydım, şüphesiz ben bu şekilde yemin ederdim." [120]

{Sa'îd bin Âmir ed-Dube'î Rahimehullâh}

İbnu Ebî Hâtim Rahimehullâh, Sa'îd bin Âmir ed-Dube'î Rahimehullâh'tan şöyle rivayet etti: Onun yanında Cehmiyye zikredilince, o şöyle dedi: "Onlar, görüş bakımından Yahudilerden ve Hristiyanlardan daha şerlidir. Din mensupları, Müslümanlarla beraber icma etmiştir ki Allâh Azze ve Celle arşın üzerindedir. Onlar ise şöyle dedi: Arşın üzerinde hiçbir şey yoktur." [121]

{Abbâd İbn'ul Avvâm Rahimehullâh}

Vâsıt'da hadis imamlarından biri olan Abbâd İbn'ul Avvâm Rahimehullâh şöyle dedi: "Bişr el-Merîsî ve ashabıyla konuştum ve gördüm ki onların sözleri, arşın üzerinde hiçbir şey yoktur demeye varıyor. Allâh'a yemin olsun ki benim görüşüm, onlarla nikâhlanılamayacağı gibi onlardan miras da alınmaz." [122]


[113] Yakın lafızlarla Âcurrî, eş-Şerî'a, no: 720; İbnu Batta, el-İbânet'ul Kubrâ, 7/241-242, no: 183.
[114] Yakın lafızlarla Lâlekâ'î, Şerhu Usûl'il İ'tikâd, 3/582, no: 930.
[115] Muvaffak'ud Dîn İbnu Kudâme el-Makdisî, Lum'ât'ul İ'tikâd, sf. 9.
[116] Buhârî, Halku Ef'âl'il İbâd, sf. 32.
[117] Lâlekâ'î, Şerhu Usûl'il İ'tikâd, 3/441, 581-582, no: 665, 928; Muvaffak'ud Dîn İbnu Kudâme el-Makdisî, İsbâtu Sifat'il Uluvv, no: 74; Muvaffak'ud Dîn İbnu Kudâme el-Makdisî, Zemm'ut Te'vîl, no: 42; Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 5/40.
[118] Beyhekî, el-Esmâ ve's Sifât, 2/305-306, no: 867.
[119] İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 326.
[120] Yakın lafızlarla Tirmizî, Hadis no. 2143.
[121] Yakın lafızlarla Buhârî, Halku Ef'âl'il İbâd, sf. 31.
[122] Yakın lafızlarla Abdullâh bin Ahmed, es-Sunne, 1/126, no: 65; İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 327.

İ'tisam


{Alî bin Âsim Rahimehullâh}

İmam Ahmed'in şeyhi, Alî bin Âsim Rahimehullâh şöyle dedi: "Merîsî ve ashabından sakının! Onların sözleri zındıklıktır. Ben onların hocası ile konuştum; o, semada bir ilâhın olduğunu isbat (kabul) etmedi."[123]

{Hammâd bin Zeyd Rahimehullâh}

Hammâd bin Zeyd Rahimehullâh şöyle dedi: "Cehmiyye sadece göğün üstünde hiçbir şey yoktur demeye kalkışıyor." [124]

Hammâd bin Zeyd, Cehmiyye'ye karşı insanların en şiddetlilerindendi. [125]

{Vehb bin Cerîr Rahimehullâh}

Vehb bin Cerîr Rahimehullâh dedi ki: "Cehm'in ve ashabının görüşlerinden sakının! Zira onlar, göğün üstünde hiçbir şey yoktur demek istiyorlar! Bu ancak iblisin vahyindendir. Bu, küfürden başka bir şey değildir!" [126]

{Abd'ul Azîz bin Yahyâ el-Kinânî Rahimehullâh}

İmam eş-Şâfi'î'nin arkadaşı Abd'ul Azîz bin Yahyâ el-Kinânî Rahimehullâh'ın Cehmiyye'ye reddiyeye dair bir kitabı vardır ki orada şöyle demiştir: "Allâhu Teâlâ'nın Şu Buyruğu Hakkında Cehmî'nin Görüşü Babı:

﴿الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى﴾
"Rahmân Arşa İstivâ Etti." (Tâ Hâ, 20/5)

Cehmiyye, İstevâ'nın (istivâ ettinin) manasının İstevlâ (istila etti) olduğunu iddia eder."

Kînânî dedi ki: "Ona şöyle denilir: Allâh'ın mahlukatından olup, Allâh'ın kendisini istila etmediği bir dönemin üzerinden geçmiş olduğu, bir şey var mıdır?

Hayır dediğinde ona denilir ki: Kim bunu iddia ederse kâfirdir.

Bunun üzerine ona şöyle denilir: O takdirde arşın üzerinden Allâh'ın onu istila etmediği bir dönemin geçmiş olduğunu (mezhebine göre) söylemen gerekir. Zira Allâh Subhânehu ve Teâlâ, arşı göklerden ve yerden önce yarattığını, bundan sonra da gökleri ve yeri yaratmasının ardından, arşa istivâ ettiğini haber vermektedir. Bundan dolayı, yine (mezhebine göre) senin şöyle demen gerekir: Göklerin ve yerin yaratılışından önceki arşın mevcut olduğu dönemde, Allâh arşına istila etmemişti."

Ardından Uluvv'un takriri ve buna delil getirme hususunda uzunca birtakım sözler zikretti. [127]

{Abdullâh İbn'uz Zubeyr el-Humeydî Rahimehullâh}

Buhârî'nin Şeyhi Abdullâh İbn'uz Zubeyr el-Humeydî Rahimehullâh şöyle dedi: "Kuran ve sünnetin dile getirmiş olduğu, Allâh'ın şu buyruğu gibi:

﴿بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ
"Bilakis, O'nun iki eli de açıktır." (el-Mâ'ide, 5/64)

Yine Allâh'ın şu buyruğu gibi:

﴿وَالسَّمَاوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ﴾
"Gökler de sağ eliyle dürülmüştür." (ez-Zumer, 39/67)

Ve Kuran ve hadislerde bunların benzerlerine gelince, bunlara ne bir ekleme yaparız ne de tefsir ederiz, Kuran ve sünnetin durduğu yerde durur ve deriz ki:

﴿الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى﴾
"Rahmân arşa istivâ etti." (Tâ Hâ, 20/5)

Kim bundan başka bir şey iddia ederse, o sıfatları iptal eden bir Cehmî'dir." [128]

{Ebû Yûsuf Rahimehullâh}

İbnu Ebî Hâtim rivayet ederek şöyle dedi: Bişr İbn'ul Velîd, Ebû Yûsuf'a geldi ve şöyle dedi: "Sen beni kelamdan men ediyorsun, hâlbuki Bişr el-Merîsî, Alî el-Ahvel ve falan kişi kelam ile uğraşıyorlar." Ebû Yusuf Rahimehullâh ona şöyle dedi: "Onlar ne söylüyorlar?" İbn'ul Velîd şöyle dedi: "Onlar, Allâh her yerdedir diyorlar." Ebû Yusuf adam gönderip şöyle dedi: "Onları yanıma getirin." Oraya vardıklarında Bişr (el-Merîsî) kalkıp gitmişti. Bunun üzerine Alî el-Ahvel'i ve yaşlı bir adamı getirdiler. Ebû Yûsuf yaşlı adama bakarak ona şöyle dedi: "Eğer sende bir parça edep görmemiş olsaydım, senin canını yakardım!" Sonra onun hapse atılması emrini verdi. Alî el-Ahvel'i ise dövdü ve sonra da (teşhir için) dolaştırdı." [129]

Bişr el-Merîsî, Allâh'ın arşının üzerinde olmasını inkâr ettiğinde Ebû Yûsuf onun tövbe etmesini istemiştir ki bu meşhur bir kıssadır ve İbnu Ebî Hâtim ve başkaları bunu zikretmiştir.

Ebû Hanîfe Rahimehullâh'ın ashabının öncekileri bu görüştedirler.

{Muhammed İbn'ul Hasen Rahimehullâh}

Muhammed İbn'ul Hasen Rahimehullâh şöyle dedi: "Doğudan batıya kadar bütün fakihler, ittifak etmişlerdir ki: Kuran-ı Kerim'e ve sika ravilerin Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den Rabb Azze ve Celle'nin sıfatları hakkında nakletmiş oldukları hadislere herhangi bir tefsir yapmaksızın, vasfetmeksizin ve teşbihe gitmeksizin iman edilir. Dolayısıyla her kim bunlardan herhangi birini tefsir ederse, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in yolunun dışına çıkmış ve cemaatin tamamından ayrılmış olur. Çünkü onlar vasfetmedikleri gibi tefsir de etmediler. Lakin onlar Kitap ve sünnette olana iman ettiler, sonra da sustular. Dolayısıyla her kim Cehm'in sözünü söylerse cemaatten ayrılmıştır; zira O, Allâh'ı hiçlik sıfatıyla sıfatlandırmıştır." [130]

Yine Muhammed Rahimehullâh, şu minvalde gelen hadisler hakkında:

«‌إِن ‌الله ‌يهْبط ‌إِلَى ‌السَّمَاء ‌الدُّنْيَا»
"Şüphesiz, Allâh, dünya semasına iner." [131]

Ve benzeri hadisler hakkında şöyle dedi: "Şüphesiz bu hadisleri sika kimseler rivayet etmişlerdir. Bizler de bunlara iman ediyor ve bunları tefsir etmiyoruz." [132]

Bunu kendisinden Ebu'l Kâsım el-Lâlekâ'î nakletmiştir.


[123] Yakın lafızlarla Buhârî, Halku Ef'âl'il İbâd, sf. 32.
[124] Abdullâh bin Ahmed, es-Sunne, 1/117-118, no: 41.
[125] İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 325.
[126] Yakın lafızlarla Zehebî, el-Uluvv, sf. 159, no: 435; İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 329.
[127] Yakın lafızlarla İbnu Teymiyye, Der'u Te'ârud'il Akli ve'n Nakl, 6/115-116; İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 331-332.
[128] Yakın lafızlarla Zehebî, el-Uluvv, sf. 167-168, no: 453; İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 332-333.
[129] Yakın lafızlarla İbnu Teymiyye, Beyânu Telbîs'il Cehmiyye, 1/194-196; İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 335-336.
[130] Yakın lafızlarla Lâlekâ'î, Şerhu Usûl'il İ'tikâd, 3/480, no: 740.
[131] Yakın lafızlarla Taberânî, el-Ehâdîs'ut Tivâl, sf. 320, no: 61.
[132] Yakın lafızlarla Lâlekâ'î, Şerhu Usûl'il İ'tikâd, 3/480, no: 741.

İ'tisam


{Sufyân bin Uyeyne Rahimehullâh}

Sufyân bin Uyeyne Rahimehullâh'a,

«إِنَّ اللهَ ‌يَحْمِلُ ‌السَّمَوَاتِ ‌عَلَى ‌إِصْبعٍ»
"Hiç kuşkusuz ki Allâh, gökleri bir parmağı üzerinde taşır."[133]
Hadisi ve
«‌الْقُلُوب ‌بَيْنَ ‌إِصْبَعَيْنِ مِن أَصَابِعِ الرَّحْمَنِ»
"Kalpler, Rahmân'ın parmaklarından iki parmağı arasındadır." [134]

Hadisi hakkında sorulunca, Sufyân şöyle dedi: "Onlar, geldiği gibidir; onları keyfiyetlendirmeden kabul eder ve naklederiz." [135]

{Esma'î Rahimehullâh}

İbnu Ebî Hâtim isnadıyla Esma'î Rahimehullâh'dan şöyle dediğini zikretti: "Cehm'in karısı geldi. Bir adam onun yanında 'Allâh arşının üzerindedir' dedi. Bunun üzerine kadın dedi ki: 'Sınırlanmış olan bir şey, sınırlanmış olan bir şeyin üzerinde olur!" [136]

Esma'î şöyle dedi: "Bu kadın, bu sözüyle kâfir oldu. Bu adam (Cehm) ve karısı için, şu ahvâlin olması ne kadar evladır!

﴿سَيَصْلَى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ ۞ وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ﴾
"O, bir alevli ateşe girecektir. Sırtında odun taşıyarak karısı da (o ateşe girecektir)." (el-Mesed, 111/3-4) [137]

{İshâk bin Râhveyh Rahimehullâh}

(İmam) Ahmed'in dengi olan ve doğu ehlinin imamı İshâk bin Râhveyh Rahimehullâh'a şöyle denilince: "Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu hakkında ne dersin?

﴿مَا يَكُونُ مِنْ نَجْوَى ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ
"Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur." (el-Mucâdele, 58/7)

Şöyle dedi: "Nerede olursan ol, O sana şah damarından daha yakındır. Ve O, mahlukatından ayrıdır." [138]

Sonra şöyle dedi: "Bu hususta (delil bakımından) en üstün ve en sağlam şey, Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğudur:

﴿الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى﴾
"Rahmân arşa istivâ etti." (Tâ Hâ, 20/5) [139]

Hallâl Rahimehullâh, Kitâb'us Sunne isimli kitabında söyle dedi: İshâk bin Râhveyh şöyle dedi: Allâh Azze ve Celle şöyle buyurdu:

﴿الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى﴾
"Rahmân arşa istivâ etti." (Tâ Hâ, 20/5)

İlim ehlinin icmasına göre; O, arşın üzerine istivâ etmiştir ve yedinci arzın en altında denizlerin dibinde olanı ve her yerdeki her şeyi bilir, tıpkı yedi kat göğün içindekileri ve arşın altındaki her şeyi bildiği gibi. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır." [140]

{Kuteybe bin Sa'îd Rahimehullâh}

Kuteybe bin Sa'îd Rahimehullâh dedi ki: "Bu İslam'ın, sünnetin ve cemaatin imamlarının görüşüdür: Biz Rabbimizi yedinci kat gökte arşının üzerinde biliriz. Nitekim şöyle buyurmaktadır:

﴿الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى﴾
"Rahmân arşa istivâ etti." (Tâ Hâ, 20/5) [141]

Burada zikredilen Kuteybe, İslam imamlarından biridir ve hadis hafızlarındandır.

{Abd'ul Vehhâb el-Varrâk Rahimehullâh}

Abd'ul Vehhâb el-Varrâk Rahimehullâh dedi ki: "Her kim Allâh'ın burada olduğunu iddia ederse o, habis bir Cehmî'dir. Şüphesiz ki Allâh, arşın üzerindedir ve ilmi dünyayı ve ahireti kuşatmıştır." [142]

Bu Varrâk'tan sahih bir şekilde gelmiştir. Varrâk, İmam Ahmed'in kendisi hakkında şöyle dediği kimsedir: İmam Ahmed'e "Senden sonra kime soralım?" denildiğinde İmam Ahmed şöyle dedi: "Abd'ul Vehhâb'a." [143]


[133] Nesâ'î, es-Sunen'ul Kubrâ, Hadis no: 11388.
[134] İbnu Mâce, Hadis no: 3834.
[135] Yakın lafızlarla Dârakutnî, es-Sifât, thk: Fekîhî, sf. 71-72, no: 63.
[136] Kadın bu sözüyle, şunu kastetmektedir: Şayet Allâh arşa istivâ etmişse O'nun sınırlandırılmış olması ve bir cisim olması gerekir.
[137] Yakın lafızlarla İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 340.
[138] Yakın lafızlarla Harb el-Kirmânî, Mesâ'il (Min Kitâb'in Nikâh ilâ Nihâyet'il Kitâb), Fâyiz Hâbis, 3/1111.
[139] Yakın lafızlarla Harb el-Kirmânî, Mesâ'il (Min Kitâb'in Nikâh ilâ Nihâyet'il Kitâb), Fâyiz Hâbis, 3/1117.
[140] Yakın lafızlarla İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 341.
[141] Yakın lafızlarla Ebû Ahmed el-Hâkim el-Kebîr, Şi'âru Ehl'il Hadîs, sf. 30-34, no: 17.
[142] Zehebî, el-Arş, 2/322-323.
[143] Merrûzî, el-Vera, sf. 7, no: 4.

İ'tisam


{Hârice bin Mus'ab Rahimehullâh}

Hârice bin Mus'ab Rahimehullâh şöyle dedi: "Cehmiyye kâfirdir. Onların kadınlarına, boş olduklarını ve onlara helal olmadıklarını iletin." Sonra Tâ Hâ'dan başlayarak Allâh'ın şu buyruğuna kadar okudu:

﴿الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى﴾
"Rahmân arşa istivâ etti." (Tâ Hâ, 20/5)[144]

{Ebû Hâtim ve Ebû Zur'a Rahimehumallâh}

Abd'ur Rahmân bin Ebî Hâtim Rahimehullâh dedi ki: Ben, babama ve Ebû Zur'a Rahimehumallâh'a, Ehli Sünnetin usul-u dindeki mezheplerini, bütün şehirlerdeki yetiştikleri âlimlerin görüşlerini ve bu hususlarda onların neye itikat ettiklerini sordum.

Şöyle dediler: "Bütün şehirlerdeki -Hicaz, Irak, Mısır, Şam ve Yemen- âlimlere yetişmişizdir ki onların görüşleri şöyledir: Şüphesiz Allâh Tebârake ve Teâlâ, Kendi nefsini [Kitabı'nda] vasfettiği ve Rasûl'ü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in lisanı üzere vasfettiği şekilde keyfiyet verilmeksizin, arşının üzerindedir ve mahlukatından ayrıdır. İlmi, her şeyi kuşatmıştır." [145]

Yine Ebû Zur'a dedi ki: "O, arşın üzerinde istivâ etmiştir. İlmi her yerdedir. Herkim bundan başkasını söylerse, Allâh'ın laneti onun üzerine olsun!" [146]

{Alî İbn'ul Medînî Rahimehullâh}

Buhârî Rahimehullâh'ın kendisini Müslümanların Seyyidi olarak isimlendirdiği Alî İbn'ul Medînî Rahimehullâh'a, "Cemaatin itikad konusundaki görüşü nedir?" denilince şöyle dedi: "Onlar, kelamı ve ru'yeti ispat eder ve 'Şüphesiz, Allâh arşın üzerine istivâ etmiştir,' derler."

Bunun üzerine ona şöyle denildi: "Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu hakkında ne derler?

﴿مَا يَكُونُ مِنْ نَجْوَى ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ
"Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur." (el-Mucâdele, 58/7)

Şöyle dedi: "Ayetin baş kısmını oku. Yani ilimle, çünkü ayetin baş kısmı şu şekildedir:

﴿‌أَلَمْ ‌تَرَ ‌أَنَّ ‌اللَّهَ ‌يَعْلَمُ﴾
"Allâh'ın bildiğini görmüyor musun?" (el-Mucâdele, 58/7) [147]

{Abdullâh İbn'ul Mubârak Rahimehullâh}

Abdullâh İbn'ul Mubârak Rahimehullâh şöyle dedi: "Biz Rabbimizi, yedi göğün üstünde arşın üzerine istivâ etmiş ve mahlukatından ayrı olarak biliriz. Cehmiyye'nin dediği gibi demeyiz."

Bunu İbn'ul Mubârak'tan en sahih bir isnatla Dârimî, Hâkim ve Beyhekî rivayet etmiştir. [148]

Yine İbn'ul Mubârak'tan sahih olarak şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Biz Hristiyanların ve Yahudilerin sözlerini nakletmeye güç yetiriyoruz, ancak Cehmiyye'nin sözlerini nakletmeye güç yetiremiyoruz." [149]

{Nu'aym bin Hammâd el-Huzâ'î Rahimehullâh}

Hafız Nu'aym bin Hammâd el-Huzâ'î Rahimehullâh, Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu hakkında şöyle dedi:

﴿وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ
"Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir." (el-Hadîd, 57/4)

"Bunun manası, ilmiyle O'na hiçbir gizlilik gizli kalmaz şeklindedir." Ardından Allâhu Teâlâ'nın ayetteki şu buyruğunu okudu:

﴿مَا يَكُونُ مِنْ نَجْوَى ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ
"Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur." (el-Mucâdele, 58/7) [150]

Muhammed bin İsmâ'îl el-Buhârî dedi ki: Nu'aym bin Hammâd'ı şöyle derken işittim: "Her kim Allâh'ı mahlukatına benzetirse küfre girer. Her kim de Allâh'ın Kendi nefsini vasfettiği şeyleri inkâr ederse küfre girer. O'nun Kendi nefsini vasfettiği ve Rasûlü'nün O'nu vasfettiği şeyler teşbih değildir." [151]


[144] Yakın lafızlarla Abdullâh bin Ahmed, es-Sunne, 1/105, no: 10.
[145] Yakın lafızlarla Lâlekâ'î, Şerhu Usûl'il İ'tikâd, 1/197-201, no: 321.
[146] Yakın lafızlarla Zehebî, el-Uluvv, sf. 187-188, no: 501; İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 352.
[147] İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 353.
[148] Yakın lafızlarla Buhârî, Halku Ef'âl'il İbâd, sf. 31; Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, er-Raddu ale'l Cehmiyye, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 53.
[149] Yakın lafızlarla Buhârî, Halku Ef'âl'il İbâd, sf. 31; Ebû Sa'îd Osmân bin Sa'id ed-Dârimî, er-Raddu ale'l Cehmiyye, el-Mektebet'ul İslâmiyye, sf. 35.
[150] Yakın lafızlarla İbnu Batta, el-İbânet'ul Kubrâ, 7/146, no: 106.
[151] Yakın lafızlarla Lâlekâ'î, Şerhu Usûl'il İ'tikâd, 3/587-588, no: 936.

İ'tisam


Dört İmam Radiyallâhu Anhum'un Görüşlerinin Zikredilmesi Hakkında Bir Fasıl

İmam Ebû Hanîfe Radiyallâhu Anh'ın Görüşünün Zikri

Beyhekî, Kitâb'us Sifât adlı eserinde Nu'aym bin Hammâd'dan rivayet etti. Dedi ki: Nûh İbnu Ebî Meryem'i şöyle derken işittim: Ebû Hanîfe ilk ortaya çıktığı zaman yanındaydım. Ona Tirmiz'li bir kadın geldi ve bu kadın Cehm ile otururdu, daha sonra Kufe'ye girdi. Ben, etrafında gördüklerimin sayısının en az on bin kişi olduklarını zannediyorum. Kadına şöyle denildi: "Burada aklî ilimleri incelemiş bir adam var, kendisine de Ebû Hanîfe deniliyor."

Kadın Ebû Hanîfe'nin yanına giderek şöyle dedi: "Sen ki dinini terk ettiğin hâlde insanlara meseleleri öğretiyorsun! Kendisine ibadet ettiğin ilâhın nerede?"

Ebû Hanîfe sustu. Daha sonra ona yedi gün cevap vermeksizin kaldı. Ardından, Azîz ve Celîl olan Allâh'ın yerde değil, semada olduğuna dair bir kitap yazmış olarak yanımıza çıktı.

Bir adam Ebû Hanîfe'ye: "Sen Yüce Allâh'ın şu buyruğu hakkında ne dersin" dedi.

﴿وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ
"Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir." (el-Hadîd, 57/4)

Ebû Hanîfe şöyle dedi: "Bu senin bir kimseye 'ben seninle beraberim' diye yazdığın hâlde onun yanında bulunmamana benzer."

Ardından Beyhekî dedi ki: "Ebû Hanîfe Rahimehullâh, Allâh Azze ve Celle'nin yerde olmasını nefyetmekle isabet etti. Yine kendisi, ayetin teviliyle alakalı zikrettiğinde de isabetlidir. Allâhu Teâlâ'nın semada oluşu hakkında mutlak olarak sem'î delile tabi olmuştur."[152]

Ebû Mutî el-Hakem bin Abdillâh el-Belhî'den isnatlarıyla rivayet edilen meşhur el-Fikh'ul Ekber kitabında şöyle dedi: Ebû Hanîfe'ye, "Ben, Rabbim semada mıdır yahut yerde midir bilmiyorum," diyen kimsenin durumu hakkında sordum.

Ebû Hanîfe şöyle dedi: "Bu kişi küfre girmiştir. Hiç kuşkusuz ki Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

﴿الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى﴾
"Rahmân arşa istivâ etti." (Tâ Hâ, 20/5)

O'nun Arşı ise semalarının üstündedir."

Ben dedim ki: "Bu kişi der ki 'Ben, O'nun Arşa istivâ ettiğini söylüyorum,' lakin şöyle de der: 'Fakat Arş semâda mıdır yoksa yerde midir bilmiyorum?"

Ebû Hanîfe şöyle dedi: "Allâh'ın semada olduğunu inkâr ettiğinde küfre girer. Çünkü Allâhu Teâlâ, yüceler yücesindedir ve O'na dua edilirken yukarıya doğru edilir, aşağıya doğru değil."

Başka bir lafızda ise şöyle geçiyor: Ebû Hanîfe'ye "Rabbim semada mıdır, yerde midir bilmiyorum" diyen kimsenin durumu hakkında sordum. Ebû Hanîfe şöyle dedi: "Küfre girmiştir, çünkü Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

﴿الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى﴾
"Rahmân arşa istivâ etti." (Tâ Hâ, 20/5)

Allâh'ın Arşı ise yedi göğünün üstündedir."

Bu lafzı ondan, Şeyh'ul İslam Ebû İsmâ'îl el-Ensârî, el-Fârûk kitabında rivayet etmiştir. [153]

İmam Ebû Muhammed Muvaffak'uk Dîn İbnu Kudâme şöyle dedi: Bana Ebû Hanîfe Rahimehullâhu Teâlâ'nın şöyle dediği ulaştı: "Azîz ve Celîl olan Allâh'ın semada olduğunu inkâr eden kimse küfre girer." [154]


[152] Yakın lafızlarla Beyhekî, el-Esmâ ve's Sifât, 2/337-338, no: 905.
[153] Yakın lafızlarla İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 198-199.
[154] Muvaffak'ud Dîn İbnu Kudâme el-Makdisî, İsbâtu Sifat'il Uluvv, no: 81.

🡱 🡳

Benzer Konular (5)