“Allâh’ım! Sen’den Rahmet Nebisi olan Sen’in Nebin ile Sana tevessül ederek Sen’den istiyorum! Ey Muhammed! Ey Allâh’ın Rasûl’ü! Ben Rabbime şu işimi görmesi hususunda seninle tevessül ediyorum. Allâh’ım onu benim hakkımda şefaatçi kıl!”[3]
Bir taife bu hadis ile istidlal ederek Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem ile hayatında ve ölümünden sonra tevessül etmenin caiz oluşuna dair şöyle demişlerdir: “Bu tevessülde ne mahlûklara dua etmek ne de onlardan istigasede bulunmak vardır. Bu sadece Allâh’a dua etmek ve O’ndan istigasede bulunmaktır. Lakin burada tıpkı İbnu Mâce’nin Süneni’nde varit olan Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem’in namaza çıktığı sırada yapmış olduğu dua gibi, Rasûl’ün (Allâh’ın nezdindeki) konumuyla istemek vardır.”[4]
Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem namaza çıktığı sırada şöyle dua etmiştir:
اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِحَقِّ السَّائِلِينَ عَلَيْكَ، وَبِحَقِّ مَمْشَايَ هٰذَا، فَإِنِّي لَمْ أَخْرُجْ أَشَرًا وَلَا بَطَرًا وَلَا رِيَاءً وَلَا سُمْعَةً، خَرَجْتُ اتِّقَاءَ سَخَطِكَ، وَابْتِغَاءَ مَرْضَاتِكَ، أَسْأَلُكَ أَنْ تُنْقِذَنِي مِنَ النَّارِ، وَأَنْ تَغْفِرَ لِي ذُنُوبِي، إِنَّهُ لَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا أَنْتَ
“Allâh’ım! Sen’den isteyenlerin Sen’in katındaki hakkı için Sen’den istiyorum. Ve şu yürüyüşüm hakkı için Sen’den istiyorum. Çünkü ben ne kibirlenmek ne de böbürlenmek için ve ne görsünler diye ne de duysunlar diye (evden) çıkmadım. Ve ben Sen’in gazabından sakınmak ve Sen’in rızanı talep etmek için çıktım. Bu sebeple cehennem ateşinden beni korumanı ve günahlarımı örtmeni Sen’den istiyorum. Şüphesiz Sen’den başka hiç kimse günahları bağışlayamaz.”[5]
Bu taife, söz konusu bu hadis hakkında; Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in, isteyenlerin ve namaz için olan yürüyüşünün Allâh’ın üzerindeki hakkı ile istemiş olduğunu ve Allâhu Teâlâ’nın Kendi üzerinde bir hak kıldığını söylemişlerdir.
Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ
“İman edenlere yardım etmeyi üzerimize bir hak kıldık.” (er-Rûm 30/47)
Allâh Azze ve Celle’nin şu kavli de buna benzemektedir:
كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْئُولًا
“Rabbinin üzerinde mesul olduğu bir söz vardır.” (el-Furkân 25/16)
Sahîhayn’da geçtiği üzere Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem Muâz bin Cebel Radiyallâhu Anh’a şöyle demiştir:
يَا مُعَاذُ أَتَدْرِي مَا حَقُّ اللهِ عَلَى الْعِبَادِ؟ قَالَ اللهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ. قَالَ: حَقُّ اللهِ عَلَى الْعِبَادِ أَنْ يَعْبُدُوهُ وَلَا يُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا. أَتَدْرِي مَا حَقُّ الْعِبَادِ عَلَى اللهِ إِذَا فَعَلُوا ذٰلِكَ؟ فَإِنَّ حَقَّهُمْ عَلَيْهِ أَنْ لَا يُعَذِّبَهُمْ
“Ey Muâz! Allâh’ın kulları üzerindeki hakkını biliyor musun?” Muâz Radiyallâhu Anh dedi ki: “Allâh ve Rasûl’ü daha iyi bilir.” Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem dedi ki: “Allâh’ın kulları üzerinde ki hakkı; O’na ibadet etmeleri ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Bunu yaptıkları takdirde, kulların Allâh üzerindeki hakkını biliyor musun? Onların Allâh üzerindeki hakları; Allâh’ın onlara azap etmemesidir.”[6]
Başka bir hadiste (ve buna benzer daha birçok hadiste) şöyle buyurmuştur:
كَانَ حَقًّا عَلَى اللهِ كَذَا وَكَذَا
“Şu şu şeyler, Allâh’ın üzerinde bir haktır.”
Şu hadiste olduğu gibi:
مَنْ شَرِبَ الْخَمْرَ لَمْ تُقْبَلْ لَهُ صَلَاةٌ أَرْبَعِينَ يَوْمًا فَإِنْ تَابَ تَابَ اللهُ عَلَيْهِ فَإِنْ عَادَ فَشَرِبَهَا فِي الثَّالِثَةِ أَوْ الرَّابِعَةِ كَانَ حَقًّا عَلَى اللهِ أَنْ يَسْقِيَهُ مِنْ طِينَةِ الْخَبَالِ - قِيلَ: وَمَا طِينَةُ الْخَبَالِ؟ قَالَ: عُصَارَةُ أَهْلِ النَّارِ
“Her kim içki içerse kırk gün namazı kabul olunmaz. Şayet tevbe ederse, Allâh tevbesini kabul eder. Şayet eski haline tekrar döner, üçüncü veya dördüncü kez içerse Allâh’ın ona Tînet’ul Habâl’dan (karışık çamurdan) içirmesi Allâh üzerine bir haktır.” Denildi ki “Tînet’ul Habâl nedir?” Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem dedi ki: “Ateş ehlinin içeceğidir.”[7]
Başka bir taife (bu taifeden aktarılanların aksine); mevzu bahis olan bu rivayetlerde ne ölümünden sonra, ne de gıyabında Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile tevessül etmenin caiz oluşuna dair bir şey olmadığını söylemişlerdir. Bilakis, kendisi hakkında yapılan bu tevessül, tıpkı Buhârî’nin Sahîh’inde, Ömer İbnu’ul Hattâb Radiyallâhu Anh’ın Abbâs Radiyallâhu Anh ile tevessül ederek yağmur istemesi gibi onun hayatında ve hali hazır olduğu vakitte geçerlidir. Ömer Radiyallâhu Anh demiştir ki:
“Allâh’ım! Gerçekten biz kuraklık çektiğimiz zaman, Sana Nebimiz ile tevessül ediyorduk, Sen de bize yağmur ihsan ediyordun. Şimdi ise Sana Nebi’mizin amcası ile tevessülde bulunuyoruz, üzerimize yağmur yağdır.”[8]
Böylelikle onlara yağmur ihsan ediliyordu.
Ömer İbnu’ul Hattâb Radiyallâhu Anh Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile hayatında tevessülde bulunduklarını ve böylece yağmur yağdığını beyan etmiştir.
Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile yapılan bu tevessülün açılımı; ashabın ondan Allâh’a dua etmesini istemeleridir. Bunun üzerine Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem onlar için dua ediyor, onlar da onunla birlikte dua ediyorlardı. Şefaati ve duası ile onunla tevessülde bulunuyorlardı. Enes bin Mâlik Radiyallâhu Anh’tan gelen şu sahih hadiste olduğu gibi:
أَنَّ رَجُلًا دَخَلَ الْمَسْجِدَ يَوْمَ الْجُمْعَةِ مِنْ بَابٍ كَانَ بِجِوَارِ دَارِ الْقَضَاءِ وَرَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ قَائِمٌ يَخْطُبُ فَاسْتَقْبَلَ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ قَائِمًا فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ هَلَكَتِ الْأَمْوَالُ وَانْقَطَعَتِ السُّبُلُ فَادْعُ اللهَ أَنْ يُغِيثَنَا. قَالَ: فَرَفَعَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَدَيْهِ ثُمَّ قَالَ: اَللّٰهُمَّ أَغِثْنَا، اَللّٰهُمَّ أَغِثْنَا، اَللّٰهُمَّ أَغِثْنَا. قَالَ أَنَسٌ: وَاللهِ مَا نَرَى فِي السَّمَاءِ مِنْ سَحَابٍ وَلاَ قَزَعَةً، مَا بَيْنَنَا وَبَيْنَ سَلْعٍ مِنْ بَيْتٍ وَلاَ دَارٍ. قَالَ: فَطَلَعَتْ مِنْ وَرَائِهِ سَحَابَةٌ مِثْلُ التُّرْسِ، فَلَمَّا تَوَسَّطَتِ السَّمَاءَ انْتَشَرَتْ ثُمَّ أَمْطَرَتْ. قَالَ: فَلَا وَاللهِ مَا رَأَيْنَا الشَّمْسَ سَبْتَنَا، ثُمَّ دَخَلَ رَجُلٌ مِنْ ذٰلِكَ الْبَابِ فِي الْجُمُعَةِ الْمُقْبِلَةِ، وَرَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَائِمٌ يَخْطُبُ، فَاسْتَقْبَلَهُ قَائِمًا فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ، هَلَكَتِ الْأَمْوَالُ وَانْقَطَعَتِ السُّبُلُ، فَادْعُ اللهَ لَنَا أَنْ يُمْسِكَهَا عَنَّا قَالَ: فَرَفَعَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ يَدَيْهِ ثُمَّ قَالَ
“Bir Cuma günü, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ayakta hutbe verirken, bir bedevi Dâr’ul Kadâ’nın duvarının bulunduğu kapıdan mescide girdi. Daha sonra ayakta olduğu halde Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’e yöneldi ve şöyle dedi: “Ya Rasûlallâh! Mallar helak oldu, yollar(ımız) kesildi! [Allâh’a dua et bize yağmur göndersin! Enes dedi ki: Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ellerini kaldırdı ve dua etti: “Allâh’ım! Bize yağmur ver! Allâh’ım! Bize yağmur ver! Allâh’ım! Bize yağmur ver!” Enes şöyle dedi: Allâh’a yemin olsun ki, semada ne toz ne de bulut görebiliyorduk. Bizimle Sel Dağı arasında hiçbir ev ve hiçbir konak da yoktu. Enes dedi ki: Derken Sel’in arka tarafından kalkan şeklinde bir bulut çıktı. O bulut semanın ortasına varınca yayıldı. Sonra yağmur yağmaya başladı. Enes dedi ki: Allâh’a yemin ediyorum ki, bir hafta boyunca güneşi görmedik. Enes dedi ki: Bir sonraki Cuma bir adam aynı kapıdan (Dâr’ul Kadâ kapısından) girdi.[9]
Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem (yine) ayakta hutbe veriyordu. Ayakta olduğu halde Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’e yöneldi ve şöyle dedi: “Ya Rasûlallâh! Mallar helak oldu, yollar(ımız) kesildi! Bu durumu bizden gidermesi için Allâh’a bizim için dua et!”[10]
Enes bin Mâlik Radiyallâhu Anh şöyle dedi: Bunun üzerine Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ellerini kaldırdı” Daha sonra (yağmurun aşırı yağmasından dolayı da) şöyle dua etti:
اَللّٰهُمَّ: حَوَالَيْنَا وَلَا عَلَيْنَا. اَللّٰهُمَّ عَلَى الْآكَامِ وَالظِّرَابِ وَبُطُونِ الْأَوْدِيَةِ وَمَنَابِتِ الشَّجَرِ
“Allâh’ım çevremize yağdır, üzerimize değil! Allâh’ım çevremizdeki dağlara, tepelere, vadi içlerine ve ağaçların bittiği yerlere yağdır!”
قَالَ: وَأَقْلَعَتْ فَخَرَجْنَا نَمْشِي فِي الشَّمْسِ
Enes bin Mâlik Radiyallâhu Anh dedi ki: “Yağmur kesilince, biz de çıktık. Güneşin altında yürüdük.”[11]
Varit olan bu hadiste adam Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’e, “Bu durumu bizden gidermesi için Allâh’a bizim için dua et!” demiştir.
Sahîh’de Abdullâh bin Ömer Radiyallâhu Anhumâ’nın şöyle dediği varit olmuştur:
Ben Ebû Tâlib’in Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem’in hakkındaki şu sözünü hatırlıyorum:
وَأَبْيَضُ يُسْتَسْقَى الْغَمَامُ بِوَجْهِهِ ... ثِمَالُ الْيَتَامَى عِصْمَةٌ لِلْأَرَامِلِ
“Bembeyazdır o, ki yüzü ile bulutlardan yağmur istenir.
Yetimlerin doyurucusu, dulların koruyucusudur.”[12]
Bu onların, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile yağmur duasında veya buna benzer diğer durumlarda ki tevessülleridir. Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem öldüğü zaman ise -ashabı Radiyallâhu Anhum, onunla tevessül ettikleri ve yağmur duasında onu aracı kıldıkları gibi- Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in amcası Abbâs Radiyallâhu Anh ile tevessül ettiler. Fakat ne ölümünden sonra, ne gıyabında, ne kabrinin başında, ne de onun dışındaki herhangi bir kimsenin kabri başında tevessül ederek yağmur talebinde bulunmadılar. Aynı şekilde Mu’âviye bin Ebî Sufyân Radiyallâhu Anhum da Yezîd İbnu’ul Esved el-Curaşî Radiyallâhu Anh[13] ile yağmur talebinde bulundu ve şöyle dedi:
اَللّٰهُمَّ إِنَّا نَسْتَشْفِعُ إِلَيْك بِخِيَارِنَا! يَا يَزِيدُ ارْفَعْ يَدَيْك إِلَى اللهِ
“Allâh’ım! Muhakkak ki biz Sana en hayırlımız ile şefaatte bulunuyoruz! Ey Yezîd! Ellerini Allâh’a doğru kaldır!”
Böylece ellerini kaldırdı dua etti onlar da dua ettiler ve yağmur yağdı.[14]
Bu sebeple âlimler demişlerdir ki: “Salah ve hayır ehli kimseler ile yağmur talebinde bulunmak müstehabtır. Şayet (tevessül edilen kişiler) Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem’in Ehli Beyt’inden olursa, çok daha güzel olur.”
Âlimlerden hiç bir kimse, ne ölümlerinden sonra, ne de gıyablarında, ister Nebi olsun, isterse de salih bir kimse olsun, onlarla tevessülde bulunmanın ve onlarla yağmur talebinde bulunmanın meşruluğuna dair bir şey söylememişlerdir. Yağmur talebinde bulunmada veya yardım isteme ya da buna benzer dua çeşitlerinde de bunu müstehab görmemişlerdir.
اَلدُّعَاءُ مُخُّ الْعِبَادَةِ
“Dua ibadetin özüdür (beynidir).”[15]
İbadetin de bina edildiği yer Sünnet ve ittibadır, hevâlar ve ibtida (bidatçılık) üzerine bina edilmemiştir. Çünkü Allâh’a Onun meşru kıldığı şeyle ibadet edilir. Hevâlar ve bidatler ile ibadet edilmez. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللهُ
“Yoksa Allâh’ın izin vermediği bir dîni kendilerine şeriat kılan ortakları mı var?” (eş-Şûrâ 42/21);
اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
“Rabbinize boyun eğerek ve korkarak dua edin. Muhakkak ki O, haddi aşanları sevmez.” (el-A’râf 7/55)
Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem şöyle demiştir:
إِنَّهُ سَيَكُونُ فِي هٰذِهِ الْأُمَّةِ قَوْمٌ يَعْتَدُونَ فِي الدُّعَاءِ وَالطَّهُورِ
“Muhakkak ki yakında bu ümmet içerisinde, “Dua ve Taharet” hususunda haddi aşan bir topluluk olacaktır.”[16]
Duada haddi aşmak, uygun olmayan şeyi istemektir. Mesela peygamberlerin rütbesini veya bundan daha büyük bir şeyi istemektir. Nitekim bu şeyhlerden bir topluluğun dualarında yer alır. Meşru kılınmış olan taharetin fazlasını yapmak ise taharette haddi aşmak kapsamındadır. İnsanların çoğunun, dua ve taharet hususlarında haddi aştıklarını görürsün.”
Şeyh rahimehullah’ın bu ifadeleri “Ziyarat’ul Kubur” adlı eserinde geçmektedir. Geniş bilgi için bu kitabın Neda yayınları tarafından “Kabirleri Ziyaret Etmek ve Kabir Ehlinden Yardım İstemek” ismiyle yayınlanan tercümesine ve orada tarafımızdan yapılan açıklamalara müracaat edilebilir. Biz de bu alıntıyı oradan aktardık.
Bu alıntıdaki hususları özetleyecek olursak;
1- Zat ile tevessül hususunda sabit bir delil yoktur. Bu hususta sahih olarak rivayet edilen bazı hadislerin mevzuya delaletleri kat’i değildir. Bir kısım rivayetler ise sahih değildir. Bu husus, Feteva’nın 1.cildinde tafsilatlı olarak açıklanmıştır.
2- Ömer radiyallahu anh’ın Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra yağmur duası için amcası Abbas radiyallahu anh’a dua ettirip onunla tevessül etmesi misalinde olduğu gibi sahabenin uygulamaları da bunun caiz olmadığını göstermektedir. Zira vefatından sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in zatıyla tevessül gibi bir imkan olsaydı, şüphesiz sahabe radiyallahu anhum bunu terkedip de makam itibariyle Onun altında olan diri kimselerle tevessülde bulunmazlardı.
3- Allah’tan başkasının ismini öne sürerek Allah’a dua etmenin caiz olmadığı görüşü İbnu Teymiyye’ye has değildir. Ebu Hanife ve ashabı bunu açıkça ifade etmiştir. Şafii fakihlerinden İzz bin Abdisselam da bunu ifade etmiş, sadece Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in zatıyla tevessül hususunda “eğer hadis sahih ise” kaydıyla tevakkuf etmiş, duraksamıştır. Lakin zikredilen hadisin mevzuya delil teşkil etmeyeceği izah edilmiştir. Velhamdulillah.