1- ŞEFAATİN TANIMI VE RÜKÜNLERİ
İmam Kurtubi rahimehullah şöyle der: “Şefaat" kelimesi “çift” anlamına gelen “eş-şef”den alınmadır. Mesela vetr/tek iken onu çift kıldım, demek isterken bu tabir kullanılır. Şuf’a kelimesi de buradan gelmektedir. Çünkü şuf’a kelimesiyle ortak, ortağının malını kendi malına katar. Şefi' ise, şuf’a hakkının sahibi ve şefaat sahibi demektir. “Şâfi'/dişi deve” ise arkasından gelen yavrusu olduğu halde hamile kalan dişi deve demektir. “Şef’u'/dişi deve” ise, bir defada iki defa kadar süt veren dişi deve demektir. Bir kimseden şefaat dilemeyi ifade etmek için “istişf’a” masdarından gelen kelimeler kullanılır. Buna göre “şefaat” kendi makamına ve aracı yaptığına başkasını da ilave edip katman demektir. O halde "şefaat" gerçek anlamı ile kendisi katında şefaat istenilen (el-müşaffa')ın yanında şefî'in (şefaati istenenin) makamını açığa çıkarmayı ve onun menfaatini meşfu’a (kendisine şefaat edilene) ulaştırmayı ifade eder’’(Kurtubi Tefsiri 2/69)
Yine Kurtubi rahimehullah şöyle demiştir: “Şefaat, şef’at ve benzeri ifadeler sayıda çift anlamındaki “eş-şefi” den gelmektedir. Şefi’ (şefaatçi) da buradan gelmektedir. Çünkü şefaatçi, ihtiyacı bulunan kimse ile birlikte şef’ (çift) olmaktadır… Şef’ bire bir eklemek demektir. Şuf’a ise, ortağının mülkünü kendi mülküne katman demektir. Buna göre şefaat, senden başkasını kendi mevkiine ve aracılığına katman demektir. O halde şefaat, şefaatte bulunan kimsenin, nezdinde şefaat edilenin yanındaki mevkiini açıkça ortaya çıkarmak ve lehine şefaatte bulunan kimseye de bir menfaat ulaştırmak demektir.” (Kurtubi Tefsiri 5/347)
Böylece anlaşılmaktadır ki, “iştişfa” bir kimsenin, bir başkasından bir şey istemesi ve ondan ihtiyacını gidermesini taleb etmesidir. Bu olaya da ‘’şefaat’’ denilir. Zira ihtiyaç sahibi kişi tek idi de, şefaatçi de onunla bir araya gelerek yanında ikincisi/çifti oldu. Buda delalet eder ki, şefaat talebinin mutlaka bir gayesi ve amacı olması gerekir. O amaç da, kendisi için şefaatte bulunulacak kimsenin faydasına olacak bir şeye erişmesi, zararına olacak bir durumdan kurtulması veya bir ihtiyacının karşılanmasıdır. Bu gayede şefaat talebini kabul veya red edecek bir “teşfi” makamının olmasını gerektirir. O halde şefaat mefhumu şu dört rükünden oluşan bir mefhumdur.
1. Rükün: Meşfu’un Lehu (Şefaat edilen/Şefaat Taleb Edeb)
Bu kendisi için şefaat istenen kimse anlamına gelir. Yani iştişfa/şefaat talebinde bulunan kişiyi ifade eder. Bunlarda bazılarının derecelerinin artması için, bazılarının ateşten çıkmak için, bazılarının da günahlarının affedilmesi gibi şefaat talebinde bulunan bütün Müslüman ve müminlerdir. Nitekim bu konularda nas varid olmuştur.
2. Rükün: Şefi’ (Şefaat eden/Şefaatçi)
Buda şefaat eden demektir. Yani şefaat taleb eden meşfu’un, makam olarak kendisinden üstün gördüğü ve kendisine katılmasını istediği, kendisiyle şef’/çift olmasını taleb ettiği kimsedir. Konuyla ilgili naslarda ve rivayetler de peygamberler, melekler, şehitler, âlimler, veliler ve seçkin kişiler gibi Allah’ın razı olduğu ve izin verdiği kimselerin Allah katında şefaat edecekleri bildirilmiştir.
3. Rükün: Meşfu’n İleyhi (Şefaat İstenen)
Bu da teşfi makamını ifade eder. Yani kendisinden şef’i/aracı vasıtasıyla şefaat istenen; affı, rahmeti, merhameti, bağışlaması vb talep edilen yüce makam sahibine denir. Buda, Allah Teâlâ’dır. Bu yüzden şefaat edecek olanlar, şefaat iznini ve yetkisini Allah Teâlâ’dan alırlar ki, bu şefaatin şartlarından birisidir.
4. Rükün: Meşfu’un Fîhî (Şefaatin Konusu/Gayesi)
Buda şefaatin konusu ve gayesidir. Oda genel olarak kendisi için şefaat istenen kişinin (yani meşfu’nun) bir faydaya erişmesi ya da bir zarardan kurtulmasıdır.
Sonuç olarak şefaat mefhumu bu dört temel rükünden oluşan bir hakikattir. Şer’i nasların delaletiyle bu rükünlerin bazı şartları vardır ki, oda bir sonraki bahsin konusudur.