Tevhide Davet

VAKIAMIZDA KÜFRÜ GEREKTİREN ŞEYLERE DAİR FAYDALI SÖZLER | ABDULLÂH ÂL'UŞ ŞEYH

Başlatan Tevhîd Müdafaası, 28.05.2023, 00:12

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 4 Ziyaretçiler konuyu incelemekte.

Tevhîd Müdafaası


بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
الكلمات النافعة
في المكفرات الواقعة

Vakıamızda Küfrü Gerektiren Şeylere Dair
Faydalı Sözler
1


Şeyh Abdullâh bin Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh (1242 H)

Müellifin Terceme-i Hâli

Vakıamızda Küfrü Gerektiren Şeylere Dair Faydalı Sözler

[Mukaddime]

[Şafi'î Ulemasının Büyük Şirk İşleyenin Tekfir Edileceğine Dair Sözleri]

Fasıl

[Hanefî Ulemasının Büyük Şirk İşleyenin Tekfir Edileceğine Dair Sözleri]

[Allâh'tan Başkasına Yöneltilmesi Caiz Olmayan İbadet ve Çeşitleri]

[Şâfi'î Ulemasından Ebû Şâme Rahimehullâh'ın Büyük Şirk İşleyenin Tekfir Edileceğine Dair Sözleri]

Fasıl

[Hanbelî Ulemasından İbnu Akîl Rahimehullâh'ın Büyük Şirk İşleyenin Tekfir Edileceğine Dair Sözleri]


[Hanbelî Ulemasından İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın Büyük Şirk İşleyenin Tekfir Edileceğine Dair Sözleri]

Fasıl

[Hanbelî Ulemasından İbn'ul Kayyim Rahimehullâh'ın Büyük Şirk İşleyenin Tekfir Edileceğine Dair Sözleri]


[İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın Tatarlar Hakkındaki Sözleri]

[İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın Zekâtı Vermeyenler Hakkındaki Sözleri]

[İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın Allâh'a ve Peygamber'e Sövenler Hakkındaki Sözleri]

Fasıl

[Kabirleri Bayram Yeri Edinme Hususunda İbn'ul Kayyim'in Sözleri]

[Sahabenin Şirke ve Bidate Götüren Yolları Kapatması]

[Ulema, Şirkin Bu Ümmette Vuku Bulduğunu Zikretmiştir]

[İnsanların Putlarla ve Fal Oklarıyla Müptela Olması]

[Kabir Başlarında Yapılan Bidatler ve Çeşitleri]

[İnsanların Çoğu Putperestlikle Müptela Olmuştur]

[Hicretin 12. Asrında Necd Diyarının Ahvali]

[Fasıl]

[İbadetler, İbtida (Uydurma) Üzerine Değil, İttibaya Dayalıdır]

[Allâh'tan, Mahlûkatının Hakkıyla İstemek Caiz Değildir]

[Bir Yaratılmışa Sığınmak Caiz Değildir]

[Şeytan, Meşru Kılınanın Dışına Çıkanlara Amellerini Şirke Girene Kadar Güzelleştirir]

[Kabirleri Hac Yeri Edinenler]

[Allâhu Teâlâ Puthaneleri ve Türbeleri Methetmemiştir]

[İstigase Yapmak İçin Kâfirlerin ve Münafıkların Kabirlerine Gidenler]

[Şirk İçeren Bazı Hurafeler]

[Müşrikler, Tevhidi Hafife Alıp Şirki Tazim Eder]

[Müşrikler, Allâh'a İbadet Etmekten Yüz Çevirir, O'na Şirk Koşmaktan ise Huzur Duyarlar]

[Allâhu Teâlâ'dan Değil, Şeyhlerinden Medet Ummayı Tercih Edenler]

[İstigâse'nin Tek Çeşit Olduğu İddiası]

[Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile İstigâse'de Bulunmayı Caiz Görenlerin Düştüğü Hatalar]

[Bidat Ehli, Bidatlerine Muhalefet Edenleri Tekfir Eder]

[Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile İstigase Yapmaya Getirilen Deliller]


1- Dâr'ul Kalem tarafından yayınlanan Şeyh Abdullâh bin Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh'a ait el-Kelimât'un Nâfi'e fi'l Mukeffirât'il Vâki'a isimli bu risale, aynı isimle Dâr'ul Beşîr tarafından da yayınlanmıştır. Akîdet'ul Muvahhidîn isimli mecmuanın 251-307. sayfaları arasında ve ayrıca ed-Durar'us Seniyye isimli mecmuanın 10. cildi 149-239. sayfaları arasında da yer almaktadır. Tercümede Dâr'ul Kalem nüshasını esas aldık.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


Müellifin Terceme-i Hâli

Şeyh Abdullâh bin Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh, 1165 H senesinde Dir'iyye'de doğmuştur. Babası Şeyh Muhammed'den sonra Necd'in âlimi ve müftüsü oldu. Hüccet'ul İslam ve Bidat Ehline Çekilmiş Kılıç gibi lakaplarla anılmaktadır. Babası Şeyh Muhammed'den ve başkalarından ders almıştır. Mezhepler hususunda fakihtir. Şeyh Ebâ Butayn, kendi oğlu Şeyh Suleymân, yeğenleri Şeyh Abd'ur Rahmân bin Hasen, Şeyh Abd'ul Latîf ve Şeyh Hasen bin Huseyn dahil olmak üzere birçok talebesi bulunmaktadır. Allâh hepsine rahmet etsin. Çokça ibadet etmekteydi. Birçok kitap ve risale telif etti. Bu eserleri arasında en meşhurları şunlardır:

Mekke'ye Giriş risalesi. 1218 H senesinde Mekke'ye Emir Su'ûd bin Abd'il Azîz ile beraber girmiş ve -tercümesini yaptığımız- "Mekke'ye Giriş" risalesini babası Şeyh Muhammed bin Abd'il Vehhâb'ın akidesine dair kendisine iletilen bir soru sebebiyle yazmıştır. Bu risalede babasının akidesini ve davet ettiği şeyin ne olduğunu açıklamış, dine mesnetsizce sokulan şeylere karşı çıkılması gerektiğini söylemiş, dinin Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in sahabenin ve tabiinin döneminde yaşanan aslına döndürülmesi gerektiğini ifade etmiş ve Şeyh Muhammed Rahimehullâh'ın hasımlarının kendisini altında bıraktıkları töhmetleri, ithamları ve iftiraları hüccetlerle def etmiştir.

Cevâbu Ehl'is Sunnet'in Nebeviyye fî Nakdi Kelâm'iş Şî'a ve'z Zeydiyye. Bu eser, Zeydilerin çeşitli meselelere dair görüşlerinin ve ithamlarının reddini içermektedir.

Muhtasaru Sîrat'ir Rasûl. Siyere dair yazdığı bir eserdir.

El-Kelimât'un Nâfi'e fi'l Mukeffirât'il Vâki'a isimli tercümesi sunduğumuz bu risale, dört mezhebe göre La İlahe İllallâh diyen kişiyi dinden çıkartan inanç, söz ve fiillere yer vermektedir. Kitabın dizini, fıkıh kitaplarında yer alan mürtedin hükmü babı/küfrü gerektiren sözler bablarına benzemektedir. Mezhep mezhep ilerlemekte ve dört mezhep ashabından büyük şirk hakkındaki ve kendi zamanlarında İslam'a intisap edip küfrü gerektiren fiil ve kavilleri işleyen kişileri tekfir etmelerini nakletmektedir. Bu nakiller sonrasında ise bazı açıklamalara yer vermektedir. Mezhep ashabından alıntıları bitirdikten sonra salihler ve şeyhler hususunda aşırı kaçmak, kabirperestlik vb. meselelerden bahsetmektedir. Kitabı yazma sebebini, "günümüz insanlarından kendini ilme ve fıkha nispet edenlerinden bazılarının bu hususta fahiş ve çirkin bir hatayla hataya düşmeleri ve ilim ve din ehlinden bu yönde fetva verenlere çirkin bir karşı çıkışla karşı çıkmaları" olarak belirtmiştir.

Ed-Durar'us Seniyye ve Mecmû'at'ur Rasâ'il ve'l Mesâ'il'in Necdiyye gibi meşhur mecmualarda birçok risalesi ve fetvası bulunmaktadır.

Osmanlı'nın İbrahim Paşa komutasında Dir'iyye'ye gönderdiği Mısır'dan gelen ordu karşısında Necd diyarını savunanların en önünde durmuş, yiğitçe çarpışmış ve "Toprağın üstünde zillet içerisinde yaşamaktansa altında olmak benim için daha izzetlidir" demiştir. Mısır ordusu tarafından tutuklanıp 1233 H senesinde Mısır'a götürüldü ve 1242 H senesinde orada vefat etti.

Allâh kendisine gani gani rahmet etsin. Âmîn.2



2- Dâr'ul Kalem nüshasının başında muhakkikin verdiği bilgiler ve ed-Durar'us Seniyye'de verilen bilgilerden derlenmiştir.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


الكلمات النافعة في المكفرات الواقعة

Vakıamızda Küfrü Gerektiren Şeylere Dair Faydalı Sözler
Şeyh Abdullâh bin Muhammed bin Abd'il Vehhâb (1242 H)
Rahimehullâh

[Mukaddime]

Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla.

Hamd, Allâh'a mahsustur. O'na hamd eder, O'ndan yardım ile mağfiret diler ve O'na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin kötülüklerinden Allâh'a sığınırız. Allâh kimi hidayete erdirirse onu saptıracak, Allâh kimi saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.

Allâh'tan başka -ibadete lâyık, hak- ilah olmadığına şehadet ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve âlemlere rahmet, inat edenlere karşı bir hüccet olarak gönderdiği, kendisiyle dini kemale erdirdiği, kendisiyle nebi ve rasûlleri hitama erdirdiği Rasûlü'dür. Allâh ona, âline, ashabına ve din gününe kadar ihsan üzere onlara tabi olanlara salat eylesin.

Sadede gelirsek; bu risale, Müslümanın küfre girmesini gerektiren ve onu dinden çıkartan bazı fiillerin ve kavillerin beyanı ile kişinin iki şehadeti telaffuz etmesinin, İslam'a intisap etmesinin ve dinin şer'i hükümlerinin bir kısmıyla amel etmesinin onun tekfir edilmesine, öldürülmesine ve mürtetlere katılmasına mâni olmamasının beyanı sadedinde sünnet ve din ehlinin imamları olan dört imamın ashabından olan müçtehit ulemanın kelamlarından naklettiğim fasıllar ve sözlerden müteşekkildir.

Beni bu risaleyi hazırlamaya iten şey ise günümüz insanlarından kendini ilme ve fıkha nispet edenlerinden bazılarının bu hususta fahiş ve çirkin bir hatayla hataya düşmeleri ve ilim ve din ehlinden bu yönde fetva verenlere çirkin bir karşı çıkışla karşı çıkmalarıdır. Fakat, buna karşı çıkma hususunda, kendi âdetlerine ve seleflerine muhalif olması haricinde Allâh'ın kelamından, Rasûlü'nün kelamından veya ilim ve din imamlarının kelamından sahih bir dayanakları yoktur. Cehaletten, hıyanetten ve taassuptan Allâh'a sığınırız.

Burada ihtiyaç duyulan miktarınca zikredeceğim. Kendilerine bedbahtlığın, cehaletin, taassubun ve hıyanetin galebe çaldığı günümüzde kendilerini ilme nispet edenlerden bu hususta hata edenler hata etti. Bunun sebebi ise kitaba, sünnete ve selef ile hidayete erdiren imamlarının ameline muhalefet etmenin, riyaseti ve dünya şehvetlerini sevmenin ve de insanların ellerinde bulunan şeylere ve inatçı fasıklara tamah etmenin onların tabiatında var olmasıdır.

Allâh'tan niyazımız, bizi razı olduğu amellere muvaffak kılması ve O'nu öfkelendiren zellelerden bizi uzak tutmasıdır. Zira Allâh, Kendisinden umanları yüz üstü bırakmaz ve Kendisine dua edenin isteğini geri çevirmez. Böylece deriz ki, ki tevfik Allâh'tandır:

Bil ki bu meseleler, müminin itinalı davranması gereken en mühim şeylerden biridir. Böylelikle fark etmeden bu amellerden birini işlemez, İslam ve küfür kendisi için açıklığa kavuşur ta ki kendisi için yanlış doğrudan açıklığa kavuşur, Allâh'ın dini hususunda bir basiret üzere olur ve de cehalet ve kuşku ehline aldanmaz. Zira her ne kadar onlar sayıca ekseriyet olsa da değer bakımından Allâh'ın, Rasûlü'nün ve müminlerin gözünde azınlıktırlar.

Allâh kendilerinden razı olsun ulema, bu meseleye kitaplarında itina göstermiş ve dört mezhepten her mezhebin fıkıh kitaplarında bunun için bap açmışlardır ki bu, mürtedin hükmü babıdır. Mürtet, Müslüman olup İslam'ından sonra küfre giren kişidir. Ulema bu bapta birçok çeşidi zikretmiştir, her çeşidiyle bir Müslüman küfre girer ve kanı ile malı mübah olur.

İnşallâhu Teâlâ, Allâh'ın hidayet edip rüştünü ilham ettiği kişiler için kâfi olup şifa verecek miktarını zikredeceğim. Ve dört imamın -Ebû Hanîfe, Mâlik, Şâfi'î ve Ahmed'in Allâh kendilerinden razı olsun- tabilerinden oluşan her taifenin kelamını ayrı ayrı zikredeceğim ki bunlara mütalaa etmek isteyenler için kolay olsun. Onların büyük şirk hakkında ve kendi zamanlarında kendilerini İslâm'a ve sünnete nispet eden insanlardan bu sadır olduğunda onları tekfir ettiklerine dair sözleriyle başlayacağız, zira mühim olan da budur. Böylece deriz ki:
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[Şafi'î Ulemasının Büyük Şirk İşleyenin Tekfir Edileceğine Dair Sözleri]

Şâfi'îler'in sözlerine gelince, İbnu Hacer (el-Heytemî) Rahimehullâhu Teâlâ (974 H), ez-Zevâcir an İktirâf'il Kebâ'ir isimli kitabında şöyle dedi:

"Birinci büyük günah: Küfür ve şirktir. Allâhu Teâlâ bizi bundan korusun. Küfür, günahların en azimi olduğu için, kendisi ve hükümleriyle ilgili sözü genişletmeye daha fazla hak sahibidir. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Hiç şüphesiz Allâh, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz; bunun aşağısını dilediği kimse için bağışlar." (en-Nisâ, 4/48, 116)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Şüphesiz ki şirk, büyük bir zulümdür." (Lokman, 31/13)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Kim Allâh'a şirk koşarsa muhakkak ki Allâh ona cenneti haram kılar, onun varacağı yer ateştir." (el-Mâ'ide, 5/72)

Sahih'te Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? Allâh'a ortak koşmak ve ana-babaya kötü davranmaktır."

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem yaslanmaktaydı, sonra oturup şöyle buyurdu:

"Dikkat edin! Yalan söz de! Dikkat edin! Yalan şahitlik de!"

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem bunu o kadar çok tekrarladı ki "keşke sussa" dedik.3"4

Sonra İbnu Hacer birçok hadis zikredip şöyle dedi:

"Tembihler:

Tembihlerden biri, şirkin açıklanması ve şirkin birtakım çeşitlerini zikretmektir. Zira insanlar arasında ve avamın dilinde şirk olduğunu bilmedikleri hâlde çokça vuku bulmaktadır. Eğer şirk onlar için açıklığa kavuşursa, umulur ki bunu işleyenlerin amellerinin boşa çıkmaması ve ebediyete dek en azim azap ve en şiddetli cezada kalmamak için ondan uzak dururlar.

Bunu bilmek çok mühim bir meseledir, çünkü herkim küfrü gerektiren bir amel işlerse bütün amelleri boşa çıkar ve Ebû Hanife gibi imamlardan bir cemaate göre küfür işleyen kişinin vacip amellerini kaza etmesi vaciptir. Bununla beraber, Ebû Hanîfe'nin ashabı, küfrü gerektiren şeyler hususunu genişçe ele almış, gerçekten bunlardan birçoğunu saymış ve diğer mezhep imamlarına kıyasen bu hususta mübalağa etmişlerdir. Yine bununla beraber şöyle de derler: "Riddet, bütün amelleri boşa çıkarır ve kim mürtet olursa, eşi kendisinden bain talakla ayrılır ve eşi kendisine haram olur." Bu sert davranışlarına rağmen onlar küfrü gerektiren şeyleri genişçe ele alma hususunda mübalağa ettiler. Bu yüzden bir tutam dine sahip olan kişilerin, Ebû Hanîfe'nin ashabının söylediklerini bilmesi gerekir ki böylece onlardan uzak dursun ve onlara düşmesin. Bunlara düştüğü takdirde -bu imamlara göre- ameli zayi olur, (vacip) amellerini kaza etmesi ve eşinin kendisinden bain olması gerekir.

Ama Şâfi'î Rahimehullâhu Teâlâ'ya göre riddet, amelleri boşa çıkarmasa da amellerin sevabını boşa çıkarır. Böylece Şâfi'î ve diğerleri arasında sadece amellerin kaza edilmesi hususunda ihtilaf kalmıştır."5

Sonra İbnu Hacer (el-Heytemî), çeşit çeşit küfrün çeşitlerini zikretti ki bu husustaki sözlerinin devamı Allâhu Teâlâ'nın izniyle gelecektir. Ama, Allah sana rahmet etsin, şu sözü üzerinde bir düşünesin!

"Zira insanlar arasında avamın dilinde şirk olduğunu bilmedikleri hâlde çokça vuku bulmaktadır."

Yine, zamanındaki insanların birçoğunda şirkin ve irtidadın vuku bulduğunu söylemesi üzerinde de düşün! Bunların üzerinde düşündüğünde, söylediklerimizin doğruluğu, Allâhu Teâlâ'nın izniyle, senin için açık olacaktır!

Nevevî Rahimehullâh (686 H), Müslim şerhinde şöyle dedi:

"Allâh'tan başkasına kurban kesmeye gelince, bundan kastedilen; puta, haça, Mûsâ'ya, Îsâ'ya, Ka'be'ye ve benzerine kurban kesen kişi gibi Allâh'tan başkası adına kesmektir. Bunların hepsi haramdır ve bu kesilen hayvan helal değildir. Kurban kesen ister Müslüman ister Hristiyan isterse de Yahudi olsun, hüküm aynıdır. Bu hususta Şâfi'î'den bir nass vardır ve ashabımız (Şâfi'îler) bu hususta ittifak etmiştir. Bununla birlikte eğer Allâh dışında kendisine kurban kestiği şeyi tazim etmeyi ve ibadet etmeyi kastettiyse, bu küfürdür. Eğer kurban kesen kişi bundan evvel Müslüman ise, bu kurbanından dolayı mürted olur."

Nevevî'nin sözü sona erdi.6

Nevevî'nin şu sözü üzerinde bir düşünesin! "Bununla birlikte eğer ... kastettiyse." İla ahir. Bu sözü üzerinde düşündüğünde, bunu; bir Müslüman, Allâh'tan başkası için kurban kesmekle Allâh'ın dışında kendisine kurban kestiği şeyi tazim etmeyi ve ona ibadet etmeyi kastettiğinde, onun mürted bir kâfir olacağına dair sarih bir söz olarak bulursun. Vallâhu a'lem.



3- Buhârî, Hadis no: 5976.

4- İbnu Hacer el-Heytemî, ez-Zevâcir an İktirâf'il Kebâ'ir, 1/44.

5- İbnu Hacer el-Heytemî, ez-Zevâcir an İktirâf'il Kebâ'ir, 1/46.

6- Nevevî, Şerhun alâ Muslim, 13/141.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


Fasıl

[Hanefî Ulemasının Büyük Şirk İşleyenin Tekfir Edileceğine Dair Sözleri]

Hanefîlerin sözlerine gelince, Tebyîn'ul Mehârim'il Mezkûra fi'l Kur'ân7 isimli eserde şöyle denilmektedir:

"Küfür Babı

Küfür, sütrelemek, hakkı yalanlamak ve inkâr etmektir. Kuran-ı Azim'de günahlar arasında ilk zikredilendir. Allâhu Teâlâ ayette şöyle buyurmaktadır:

"Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir(, iman etmezler)." (el-Bakara, 2/6)

Bu, mutlak anlamda en büyük günahtır, öyleyse küfürden daha büyük bir günah yoktur."8

Nihayet şöyle dedi: "Bil ki, küfrü gerektiren şeyler çeşit çeşittir: Bir çeşit, Allâh Subhânehu ile ilgilidir; bir çeşit Kur'ân ve sair nazil olan kitaplarla ilgilidir; bir çeşit Nebimiz Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, sair nebiler, melekler ve âlimler ile ilgilidir; bir çeşit de hükümlerle ilgilidir."9

"Allâh Subhânehu ve Teâlâ ile ilgili olan çeşide gelince:

•   Bir kişi, Allâh Subhânehu'yu mahlukattan bir şeye benzeterek yahut sıfatlarını nefyederek yahut hulûl ve ittihad görüşüne sahip olarak yahut Allâh'ın yanı sıra bir kadim zatın da olduğu görüşüne sahip olarak yahut Allâh'ın yanı sıra müstakil bir şekilde tedbir eden bir zat olduğu görüşüne sahip olarak O'na laik olmayan bir şeyle Allâh Subhânehu'yu vasıflarsa;

•   Allâh Subhânehu'nun bir cisim olduğuna, muhdes olduğuna yahut yaşamadığına itikad ederse;

•   Allâh Subhânehu'nun cüzi olan şeyleri bilmediğine itikad ederse;

•   Allâh'ın isimlerinden bir isimle, emirlerinden bir emirle, mükâfatı veya cezasıyla alay ederse;

•   Allâh'ın mükâfatını ve cezasını inkâr ederse;

•   Allâhu Teâlâ'dan başkasına secde ederse10;

•   Allâh Subhânehu'ya söverse;

•   Allâh'ın bir çocuğu ve eşi olduğunu yahut Allâh'ın bir şeyden var olarak doğduğunu iddia ederse;

•   Allâh'ın mahlukatından bir şeyi ibadetinde O'na ortak koşarsa;

•   İlahlık ve risalet (peygamberlik) iddia ederek Allâh Subhânehu ve Teâlâ'ya yalan yoluyla iftira atarsa;

•   Kendisini yaratanın onun Rabbi olduğunu nefyedip benim bir Rabbim yoktur derse;

•   Zerrelerden bir zerre hakkında "İşte bu boşuna ve ihmalkârlıkla yaratıldı" derse;

•   Ve Allâh Subhânehu ve Teâlâ'ya laik olmayan benzeri şeyleri söylerse -ki Allâh söylediklerinden büyük bir ululukla yücedir-,

Kişi ister bunu kasıtlı yapsın ister şaka yoluyla yapsın, bu vecihlerin tümü sebebiyle icmaen küfre girer. Bunlarda ısrar ederse öldürülür tövbe ederse de Allâh onu affeder ve öldürülmekten kurtulur."

Tebyîn'ul Mehârim kitabından harfi harfine alıntı sona ermiştir.11

Allâh sana rahmet etsin! Allâh'a ibadet etmede, Allâh'tan başkasını O'na ortak koşanın icmaen kâfir olacağını ve bu hususta ısrar ettiği takdirde öldürüleceğini açıkça zikretmesi üzerinde bir düşün!



7- Tebyîn'ul Mehârim kitabı, Hanefî ulemasından Yûsuf Sinân'ud Dîn el-Amâsî Rahimehullâh'a aittir. Kendisi Türk asıllı ve Amasyalıdır. Hanefî fakihi ve vaizdir. Şeyh'ul Harem ismiyle bilinirdi. 1000 H senesinde vefat etmiştir. (Ziriklî, el-A'lâm, 8/233; Kehhâle, Mu'cem'ul Mu'ellifîn, 13/311)

8- Yûsuf Sinân'ud Dîn el-Amâsî, Tebyîn'ul Mehârim, sf. 209-210.

9- Yûsuf Sinân'ud Dîn el-Amâsî, Tebyîn'ul Mehârim, sf. 212.

10- Allâh'tan başkasına yapılan secde iki türlü olup biri selamlama secdesidir ki bunu yapmak caiz değildir, diğeri ise ibadet secdesidir, bunu yapmaksa küfürdür.

Hanefî fakihlerinden Burhân'ud Dîn el‐Buhârî el‐Merginânî (616 H) Rahimehullâh şöyle dedi:

"Fakih Ebû Ca'fer Rahimehullâh şöyle dedi: Herkim sultanın veya emirin önündeki yeri öperse veya ona secde ederse; eğer secdesi selamlama yönündense küfre girmez, ancak büyük günah işlemiş bir günahkâr olur. Küfre girmemesine gelince, bunun sebebi selamlama secdesinin kendisi itibariyle küfür olmamasındandır. Görmez misin ki Allâhu Teâlâ'dan başkasına selamlama yoluyla yapılan secde başlangıçta mubahtı? Küfür ise hiçbir zaman mubah olmaz. Söylediğimizin sıhhatine delil ise Allâhu Teâlâ'nın meleklere Âdem Aleyh'is Selâm'a secde etmeyi emretmesidir. Küfrün ise emredilmiş olması caiz değildir." (İbnu Mâze, el-Muhît'ul Burhânî, 5/395-396)

İbnu Teymiyye (728 H) Rahimehullâh ise şöyle dedi:

"Secde iki çeşittir: İbadet secdesi ve şereflendirme secdesi. İlki Allâh'tan başkası için olamaz." (Mecmû'ul Fetâvâ, 4/361)

Şeyh Amâsî Rahimehullâh'ın bu ibareyle kastı, ibadet secdesidir. Zaten devamında da Müellif Rahimehullâh, Allâh'tan başkasına yöneltilmesi caiz olmayan ibadet ve çeşitlerine değinmektedir. Vallâhu a'lem.

11- Yûsuf Sinân'ud Dîn el-Amâsî, Tebyîn'ul Mehârim, sf. 214-215.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[Allâh'tan Başkasına Yöneltilmesi Caiz Olmayan İbadet ve Çeşitleri]

Allâh'tan başkasına yöneltilmesi doğru olmayıp kendisinde Allâh'a ortak koşulması caiz olmayan ibadet, çeşit çeşittir.

Bunlardan biri, hayrı celbetmek için yahut bir zararı def etmek için yapılan duadır. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Mescidler yalnız Allâh'ındır. O hâlde Allâh ile birlikte hiçbir kimseye dua (ibadet) etmeyin." (el-Cinn, 72/18)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Bana dua edin, icabet edeyim (karşılık vereyim)." (Gâfir, 40/60)

Yine ayette şöyle buyurmaktadır:

"Gerçek dua, ancak O'na yapılır. O'ndan başka dua ettikleri ise onlara hiçbir şekilde icabet edemezler (karşılık veremezler). Onların durumu ancak ağzına gelsin diye suya avuçlarını uzatan kimse gibidir. Oysa (uzanıp suyu avuçlamadıkça) su onun ağzına gelmez." (er-Ra'd, 13/14)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel."12 (el-İnşirâh, 94/7-8)

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem İbnu Abbâs Radiyallâhu Anhumâ'ya şöyle buyurmaktadır:

"Bir şey istediğinde yalnız Allâh'tan iste, yardım istediğinde yalnız Allâh'tan dile!"13

İbadet çeşitlerinden bir başkası da namazdır; bundan dolayı Allâh'tan başkasına namaz kılınmaz. Tek olan Allâh'tan başkasına secde edilmez, rükû edilmez. Allâhu Teâlâ ayette şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Namazım, kestiğim kurban, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allâh içindir." (el-En'âm, 6/162)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Yalnızca Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!" (el-Kevser, 108/2)

Yani, namazı ve kurban kesmeyi Rabbine halis kıl; O'nun bu hususta bir ortağı yoktur. Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Allâh, Kendisinden başkası için hayvan kesene lanet etmiştir."14

Allâh, bu iki ayette namazı kurban kesmekle beraber zikretmiştir. Öyleyse Allâh'tan başkasına namaz kılan, O'ndan başkasına rükû yapan yahut O'ndan başkasına secde eden kişi Allâh'a ibadet etme hususunda başkasını O'na ortak koştuysa, aynı şekilde Allâh'tan başkasına kurban kesen kişi de Allâh'a ibadet etme hususunda başkasını O'na ortak koşmuştur.

İbadet çeşitlerinden biri de haşyettir; öyleyse, Tek olan Allâh'tan başkasına haşyet duymak caiz değildir. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"O hâlde insanlardan korkmayın, Ben'den korkun!" (el-Mâ'ide, 5/44)

Yine Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarıyla korkutur. Eğer iman eden kimselerseniz, onlardan (kâfirlerden) değil, Ben'den korkun." (Âl-i İmrân, 3/175)

Yine Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Kim Allâh'a ve Rasûlü'ne itaat eder, Allâh'tan korkar ve O'na karşı gelmekten sakınırsa, işte onlar başarıyı elde edenlerin ta kendileridir." (en-Nûr, 24/52)

Bu ayette Allâh, itaati Allâh'a ve Rasûlü'ne, haşyeti ve takvayı ise Tek olan Allâh'a has kılmıştır.

İbadet çeşitlerinden biri de tevekküldür. Tevekkül, kulun -Tek olan ve ortağı olmayan- Allâh'a, dinî dünyevî bütün işlerinde, işlerini dayandırmasıdır. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Müminler, yalnız Allah'a tevekkül etsinler!" (Âl-i İmrân, 3/122)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Eğer gerçekten iman ediyorsanız, yalnız Allâh'a tevekkül edin." (el-Mâ'ide, 5/23)

Öyleyse, Allâh'tan başkasına tevekkül eden kişi Allâh'a ibadet etme hususunda başkasını O'na ortak koşmuştur.

İbadet çeşitlerinden biri de istianedir. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Sen'den yardım dileriz." (el-Fâtiha, 1/4)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Öyleyse O'na ibadet et ve O'na tevekkül et." (Hûd, 11/123)

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, İbnu Abbâs Radiyallâhu Anhumâ'ya şöyle buyurdu:

"Yardım istediğinde Allâh'tan dile!"15

Öyleyse, Allâh'tan başkasından istianede bulunan kişi Allâh'a ibadet etme hususunda başkasını O'na ortak koşmuştur.

İbadet çeşitlerinden biri de nezirdir (adak adamaktır). Öyleyse, Tek olan Allâh'tan başkasına nezredilmez. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allâh onu bilir." (el-Bakara, 2/270)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Onlar adaklarını yerine getirirler ve şerri yaygınlaşmış olan (o) günden korkarlar." (el-İnsan, 76/7)

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Allâh'a itaat etmeyi adayan kimse Allâh'a itaat etsin, Allâh'a isyan etmeyi adayan kimse ise Allâh'a isyan etmesin!"16

Ve'l-hasıl, ibadet, Allâh'ın sevdiği ve razı olduğu, kullarına Kitabı'nda Rasûl'ü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in dilinden emrettiği, kullarının sözleri ve fiilleri için kapsayıcı bir isimdir.

Bu Hanefî (Amâsî) sana takdim ettiğim kitabında açık bir şekilde Allâh'a ibadet etme hususunda başkasını O'na ortak koşan kişinin ister bunu kasıtlı yapsın ister şaka yoluyla yapsın, icmaen kâfir olduğunu ve bu hususta ısrar etmesi durumunda öldürüleceğini ve tövbe ettiği takdirde ise Allâh'ın onu bağışlayacağını ve öldürülmekten de kurtulacağını belirtmiştir. Vallâhu a'lem.

Ayrıca bu Hanefî (Amâsî) şunu da zikretmiştir: "İttifak ile yapılması küfür olan bir şeyi Müslüman yaptığında bütün amelleri boşa çıkar, haccını iade etmesi gerekir, namazını ve orucunu iade etmesi gerekmez; zira her ikisi mürtedden sakıt olur. Mürtedin eşiyle ilişkiye girmesi haram ve zina olur. Âdet gereği kelime-i şehadeti söylese ancak söylediği (küfür) söz(ün)den dönmezse, küfür hükmü ondan kalkmaz.17 Vallâhu a'lem."18

Şeyh Kâsım Rahimehullâh19, Şerh'ud Durar'da şöyle demektedir:

"Avamın çoğunluğunun yaptığı adak adamaya gelince, bazı salihlerin kabirlerine şöyle diyerek gidilmesi gibi: "Ey efendim falanca, şayet benim kaybım geri gelirse ya da hastama şifa verilirse veya ihtiyacım giderilirse, sana şu kadar altın vereceğim veya şu kadar yemek dağıtacağım veya şu kadar mum yakacağım..." Bunların hepsi, bazı vecihlerden dolayı icma ile batıldır. Bu vecihlerden biri, yaratılmışlara adak adamanın caiz olmayışıdır. Bu vecihlerden bir başkası ise bu amelin küfür olmasıdır."

Nihayet Şeyh Kâsım şöyle dedi:

"İnsanlar bununla imtihan oldular. Özellikle de Ahmed el-Bedevi'nin doğum gününde."

Şeyh Kâsım'dan alıntı sona erdi.20

Burada açık bir şekilde bu adağın küfür olduğunu ve Müslümanın kendisiyle küfre girdiği bir şey olduğunu söyledi. Vallâhu a'lem.



12- Tercümede kullandığımız nüshada, yalnızca İnşirâh suresinin 7. ayetine yer verilmiştir. Ed-Durar'us Seniyye nüshasında ise bu şekilde her iki ayete yer verilmiştir.

İbnu Abbâs Radiyallâhu Anhumâ gibi bazı selef alimleri, bu ayetlerin tefsirinde "Vacip namazları bitirince, dua ederek Rabbine yönelmeye koyul, Rabbinden isteyerek O'na yönel ki sana istediğini versin," demişlerdir. (Begavî, Tefsir, İhyâ'ut Turâs, 5/276)

13- Tirmizî, Hadis no: 2516.

14- Muslim, Hadis no: 1978.

15- Tirmizî, Hadis no: 2516.

16- Buhârî, Hadis no: 6696, 6700.

17- Yûsuf Sinân'ud Dîn el-Amâsî, Tebyîn'ul Mehârim, sf. 231-232.

18- Âdet gereği kelime-i şehadeti söyleyen ancak söylediği küfür sözünden dönmeyen kişiden küfür hükmünün kalkmayacağına dair Hanefi fakihlerinden Şeyhîzâde Damad Efendi (1078 H) Rahimehullâh da şöyle demektedir:

"Eğer ittifakla küfür olan bir sözü söyleyen kişi, kelime-i şehadeti âdet olarak söylerse, söylediği küfür sözünden dönene dek kendisine kelime-i şehadeti söylemenin bir faydası olmaz. Zira kelime-i şehadeti söylemesiyle küfür kendisinden kalkmaz." (Özetle Şeyhîzâde Damad Efendi, Mecme'ul Enhur, 1/687)

19- Hanefî ulemasından Zeyn'ud Dîn Kâsım bin Kutluboğa Rahimehullâh. Hocaları arasında İbnu Hacer, İbn'ul Humâm, Zerkeşî ve Makrîzî gibi alimler bulunmaktadır. Bikâ'î ve Sehâvî gibi talebeler yetiştirmiştir. 879 H senesinde vefat etmiştir. (Kâtip Çelebi, Sullem'ul Vusûl, 3/23; İbn'ul İmâd, Şezerât'uz Zeheb, 9/487)

20- Şeyh Kâsım Rahimehullâh'dan naklen İbnu Nuceym, el-Bahr'ur Râik, 2/42.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[Şâfi'î Ulemasından Ebû Şâme Rahimehullâh'ın Büyük Şirk İşleyenin Tekfir Edileceğine Dair Sözleri]

Yine, Şâfi'îlerin sözleri arasında, Ebû Şâme olarak bilinen Şam muhaddisi, İmam, Muhakkik, Nâsır'us Sunne, Şihâb'ud Dîn Abd'ur Rahmân bin İsmâ'îl bin İbrâhîm Rahimehullâh'ın21, el-Bâ'is alâ İnkâr'il Bide'i ve'l Hevâdis isimli eserinde geçen şu sözleri bulunmaktadır:

"Yine şeytanın avama süslü göstermesiyle belanın yayıldığı duvarların, sütunların ve her beldede bulunan belli yerlerin kokulandırılması da bu kısımdandır. Hikâye anlatan biri, rüyasında o mevkide salihliği ve Allâh'ın veliliği ile bilinen birini gördüğünü hikâye eder. Avam da Allâhu Teâlâ'nın farz kıldıklarını ve sünnetlerini zayi eder ve bunları muhafaza ederek bununla Allâh'a yaklaştığını zanneder. Daha sonra bunda haddi aşıp işi bu mekânların mevkilerini kalpleriyle tazim etmeye kadar götürürler. Böylece onu tazim eder, onlara nezrederek hastalarına şifa ve ihtiyaçlarının karşılanmasını umarlar. Bu gibi belirli yerler, pınarlar, ağaçlar, duvarlar ve taşlar arasında değişkenlik arz eder.

Allâhu Teâlâ kendisini korusun, Dımaşk şehrinde de farklı farklı yerler bulunmaktadır. Mesela Thomas (Toma) kapısının dışında Humma pınarı, Bâb-ı Sagîr'in içerisinde bulunan kokulanmış sütunlar22 ve -Allâh kesilmesini ve kökünden sökülmesini kolaylaştırsın- Bâb-ı Nasr'da tam yolun ortasında bulunan kurumuş ağaç... Bu, Muhammed bin İshâk'ın ve Sufyân bin Uyeyne'nin Zuhrî'den, onun Sinân bin Ebî Sinân'dan, onun da Ebû Vâkid el-Leysî'den rivayet ettiği hadiste geçen Zât-u Envât'a ne kadar çok benziyor!

Ebû Vâkid şöyle dedi: "Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile Huneyn'e çıktık. Kureyş'in kocaman, yeşil bir ağacı vardı. Her sene ona gelip üzerine silahlarını asıp yanında kendilerini ona adayıp ona kurban keserlerdi."

Başka bir rivayette şöyle geçmektedir: "Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile Huneyn'e doğru çıktık. Müşriklerin bir sidir ağacı vardı, kendilerini ona adayıp üzerine silahlarını asarlardı ve ona Zât-u Envât denilirdi. Biz bir sidir ağacının yanından geçtik ve şöyle dedik: "Ey Allâh'ın Rasûlü!"

İlk rivayette şöyle geçmektedir: "Zât-u Envât diye isimlendirilirdi. Kocaman, yeşil bir sidir ağacının yanından geçtik, Huneyn'e giderken de yolun iki kenarından şöyle nida ettik: "Ey Allâh'ın Rasûlü! Onların Zât-u Envât'ı olduğu gibi bize de bir Zât-u Envât yap!" Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Mûsâ'nın kavminin ona söylediği gibi söylediniz: "Onların ilahı olduğu gibi bize de bir ilah yap!" (el-A'râf, 7/138) Siz sizden öncekilerin izini takip edeceksiniz!"23

Tirmizî başka bir lafızla rivayet etti, ancak mana birdir. Tirmizî, bu hadis hasen sahihtir demiştir.24

İmam Ebû Bekir et-Turtûşî Rahimehullâh25, kitabında şöyle dedi: "Dikkat edin, Allâhu Teâlâ size rahmet etsin! Nerede insanların kastettiği, şanından dolayı tazim ettiği, kendisinden iyileşme ve şifa umdukları, üzerine silahlarını astıkları, çivi ve kumaş asılan bir sidir veya ağaç bulursanız onu kesin! Zira o, Zât-u Envât'tır!"26

Ben (Ebû Şâme) derim ki:

Dördüncü asırda İfrikiye (Kuzey Afrika) bölgesindeki salihlerden birisi olan Şeyh Ebû İshâk el-Cibniyânî Rahimehullâhu Teâlâ27'nın yaptığı şey benim çok hoşuma gitmiştir. Onun salih dostu Ebû Abdillâh Muhammed İbnu Ebi'l Abbâs el-Mu'eddib'in naklettiğine göre onun bulunduğu yerin yakınında, "Ayn'ul Âfiye/Afiyet Çeşmesi" diye isimlendirilen bir çeşme vardı. Avam bu çeşme yüzünden fitneye düşmüştü. Çok uzak yerlerden bu çeşmeye gelirler; evlenemeyen veya çocuğu olmayanlar şöyle derdi: "Beni afiyet çeşmesine götürünüz!" İşte fitne de bununla bilinir.

Ebû Abdillâh dedi ki: Bir gece seher vaktinde birdenbire o çeşmenin etrafından Ebû İshâk'ın ezanını işittim. Dışarı çıktım ki çeşmeyi yıkmış ve sabah (namazının) ezanını, o çeşmenin enkazı üzerinde okumuştu. Sonra şöyle dedi: "Ey Allâh'ım, ben bunu, Sen'in için yıktım! Bunun, bir daha eski haline gelmesine izin verme!" (Ebû Abdillâh dedi ki:) Orası, şimdiye kadar eski hâline gelmedi.

Ben (Ebû Şâme) derim ki:

Bundan daha dehşetli ve daha acı olanıysa, işlek yolu kesmeye atılmalarıdır; üç eski, sıradan kapıdan birinden geçip giderler. İçerisinden geçilmesine izin verilen bu kapıları Allâh'ın Peygamberi Süleymân bin Dâvûd Aleyhima's Selâm zamanında cinler inşa etmiştir yahut Zu'l Karneyn inşa etmiştir ki bu hususta başka şeyler de söylenmiştir. Bu kapı, Kuzey Kapısıdır ki, biz bunu -Allâhu Teâlâ Dımaşk şehrini korusun- Dımaşk Şehrinin Tarihi isimli eserimizde nakletmişizdir.

636 H yılının aylarından birinde, kendisine güvenilmeyen bir kişi, bu kapı hakkında, Ehl-i Beyt'ten bazılarının bu mekânda gömülü olduğunu ihtiva eden bir rüya gördüğünü bazı kimselere zikretmiştir. Güvenilir bir kişi, o kişinin bunu uydurduğunu kendisine itiraf ettiğini bana anlattı. Bunun üzerine insanlar bu uğurda Menâra yolunu kestiler, kapının tamamını gaspedilmiş bir mescidin temeli kıldılar. Yol, zaten yoldan geçen için dardı, fakat bundan sonra yolun darlığı ve kapıdan giren ve çıkanlar için zorluk, katbekat arttı. Allâh bu mescidin inşasına sebep olanların cezasını katbekat artırsın! Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kâfirlerden düşmanlarının gözlem yeri olan Mescid-i Dırar'ın yıkılması hususunda onun sünnetine uyarak bu mescidin yıkımına ve izâle edilmesine yardım edenlerin sevabını da bol bol versin!

Ben (Ebû Şâme) derim ki:

Şeriat, kendisiyle kötülük ve fenalık kastedenler sebebiyle onun bir mescid olmasına bakmaksızın onu yıktı. Allâhu Teâlâ Nebî'si Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e ayette şöyle buyurdu:

"Onun içinde asla namaz kılma. İlk günden temeli takva üzerine kurulan mescit (içinde namaz kılmana elbette daha lâyıktır)." (et-Tevbe, 9/108)

Rızasına muhalefet eden her şeyden âfiyet vermesini Kerim olan Allâh'tan diler, bizleri saptırıp da hevasını ilah edinenlerden kılmamasını dilerim!"

Ebû Şâme'den alıntı sona ermiştir.28

Allâh sana rahmet etsin! Bu imamın sözleri ve kendi zamanında avamın duvarlar, ağaçlar ve belli yerlerde yaptıkları şeyin müşriklerin Zât-u Envât'la yaptıklarının bir benzeri olduğunu açıkça dile getirmesi üzerinde bir düşün!

Ayrıca Mâlikî imamlarından olan Ebû Bekir et-Turtûşî'nin, insanlar tarafından kastedilen ve onlar tarafından yüceltilen her ağacın bir Zât-u Envât olduğunu açıkça dile getirmesi üzerinde de bir düşün!

Ayrıca Ebû Şâme'nin şu sözü üzerinde de düşün!

"Dördüncü asırda İfrikiye (Kuzey Afrika) bölgesindeki Şeyh Ebû İshâk'ın yaptığı şey benim çok hoşuma gitmiştir. Hani insanlar kendisine yönelip teberrük ettiklerinde o "Ayn'ul Âfiye/(Şifa ve) Afiyet Çeşmesi" diye isimlendirilen çeşmeyi yıkmıştı."

Bunun üzerinde düşündüğünde, şirkin kadim zamanda bu ümmet içerisinde vuku bulması, -Allâh kendilerinden razı olsun- ilim ehlinin en şiddetli şekilde buna karşı çıkması, güç yetirdiklerinde insanların kendisiyle fitneye düştüğü şeyleri yıktıkları, üç faziletli nesil sonrasında bunun vuku bulduğu, ilim ehlinin icmasıyla bunun dinden olmadığı ve güç yetirenin bunları izale etmesinin vacip olması senin için açıklığa kavuşur. Durum böyleyse, bunları izale etmeye ve nehyetmeye güç yetiren (ve bunu yapmayan) emir ve kadılara veyl olsun!

Yine Ebû Şâme'nin yolun ortasında inşa edilen mescid hakkındaki sözleri, onun yıkılıp izale edilmesini temenni etmesi, onu Mescid-i Dırar'a benzetmesi üzerinde de düşün! Allâhu Teâlâ ona rahmet eylesin, Ebû Şâme yedinci asrın başlarında yaşamaktaydı. Malum olunduğu üzere bu iş, (zamanın geçmesiyle) sadece şiddet yönünden artar. Vallâhu a'lem.

Bu meseleye dair Şâfi'îlerin, Hanefîlerin [ve Mâlikîlerin] kelamından vakıf olduğumuz budur. 



21- Şâfi'î ulemasından Ebû Şâme Rahimehullâh. Allame ve müçtehiddi. İzz'ud Dîn bin Abd'is Selâm, Alem'ud Dîn Sehâvi ve Muvaffak'ud Dîn İbnu Kudâme gibi ulemadan ders almıştır. 665 H senesinde vefat etmiştir. (İbn'ul İmâd, Şezerât'uz Zeheb, 7/553; Ziriklî, el-A'lâm, 3/299)

22- Allâhu Teâlâ, Kendisine "Allâh'ım, dinin için kokulanmış sütunları yıkacak bir kişi ikame et!" diyerek dua eden İmam Nevevî Rahimehullâh'ın (676 H) duasına icabet etmiş, yıkılması için niyazda bulunduğu bu sütunları yıkma faziletini de Şeyh'ul İslam İbnu Teymiyye Rahimehullâh'a nasip etmiştir. (el-Câmi'u li Sîrati Şeyh'il İslâm İbni Teymiyye Hilâli Sebe'ti Kurûn; sf. 147-148)

23- Yakın lafızlarla İbnu İshâk, Siyer, Dâr'ul Kutub'il İlmiyye, sf. 552-553.

24- Tirmizî, Hadîs no: 2180.

25- Mâlikî ulemasından Ebû Bekir et-Turtûşî Rahimehullâh. İbnu Ebî Randeka ismiyle de bilinirdi. Zahid ve allame olup Endülüs'tendi. Ebu'l Velîd el-Bâcî gibi hocalardan ders almış, Ebû Tâhir es-Silefî gibi alimler de kendisinden rivayette bulunmuştur. 520 H senesinde vefat etmiştir. (Zehebî, Siyeru A'lâm'in Nubelâ, Risâle, 19/490; Ziriklî, el-A'lâm, 7/133-134)

26- Ebû Bekir et-Turtûşî, el-Havâdisu ve'l Bide, sf. 38-39.

27- Mâlikî ulemasından Ebû İshâk el-Cibniyânî Rahimehullâh. Kendisi Allâh'ın velilerinden olan sâlih bir zattı. Âlimlerin ihtilafları hususunda en bilgin insanlardandı. 369 H senesinde vefat etmiştir. (İbnu Ferhûn, ed-Dîbâc'ul Muzehheb, 1/264-265; Kâtip Çelebi, Sullem'ul Vusûl, 1/22)

28- Ebû Şâme, el-Bâ'is alâ İnkâr'il Bede'i ve'l Hevâdis, sf. 25-28.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


Fasıl

[Hanbelî Ulemasından İbnu Akîl Rahimehullâh'ın Büyük Şirk İşleyenin Tekfir Edileceğine Dair Sözleri]


Hanbelîlerin sözlerine gelince, İmâm Ebu'l Vefâ İbnu Akîl Rahimehullâh29 şöyle dedi:

"Cahillere ve ayak takımına mükellefiyetler ağır gelince, şeriatın kurallarından uzaklaştılar ve kendi nefisleri için koydukları gelenekleri tazim etmeye yöneldiler. Bu onlara kolay geldi, zira bu şekilde başkasının buyruğu altına girmiyorlardı. İşte bunlar, bu kabirlere tazim etmek, ölülere seslenerek ihtiyaçlarını ona arz etmek, kabirlere 'Ey mevlam, benim için şunları yap' şeklinde mesajlar yazmak, Lât ve Uzzâ'ya ibadet edenlerin yoluna uyarak ağaçlara çaput bağlamak gibi gelenekler sebebiyle benim nezdimde kâfirdir."

İbnu Akîl'in sözleri sona erdi.30

İbnu Akîl'in şu sözü üzerinde bir düşünesin! "Bunlar, gibi gelenekler sebebiyle benim nezdimde kâfirdir!" Yine onları Lât ve Uzzâ'ya ibadet edenlere benzetmesi üzerinde de düşünesin!



29- Hânbelî ulemasından İbnu Akîl Rahimehullâh. Döneminde, Bağdad'da bulunan Hanbelîlerin şeyhiydi. Kadı Ebû Ya'lâ İbn'ul Ferrâ'dan fıkıh okumuştur. Ebû Tâhir es-Silefî kendisinden rivayette bulunmuştur. 513 H senesinde vefat etmiştir. (Zehebî, Siyeru A'lâm'in Nubelâ, Risâle, 19/443-451; Ziriklî, el-A'lâm, 4/313)

30- İbn'ul Cevzî, Telbîsu İblîs, Dâr'ul Fikr, sf. 354; İbn'ul Kayyim, İgâset'ul Luhefân, Dâru Atâ'ât'il İlm, 1/352-353.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[Hanbelî Ulemasından İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın Büyük Şirk İşleyenin Tekfir Edileceğine Dair Sözleri]

Şeyh Takiyy'ud Dîn, Hâricîler ile alakalı hadisi, Hâricîler'in dinden çıkışlarını ve Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in onları öldürme emrini zikrederken er-Risâlet'us Sunniyye isimli eserinde şöyle dedi:

"Eğer Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ve onun halifelerinin zamanında İslam'a mensup olup çokça ibadet etmesine rağmen İslam dininden çıkanlar olduysa, bilinsin ki, bu zamanlarda İslam'a ve Sünnet'e mensup olanlar, aynı şekilde İslam'dan çıkabilirler. Bu ise bazı sebeplere dayanır. Bunlardan biri, Allâhu Teâlâ'nın Kitabı'ndaki ayette şu buyruğu ile kınadığı aşırıya kaçmaktır:

"Dininizde aşırıya kaçmayın." (en-Nisâ, 4/171)

Alî bin Ebî Tâlib Radiyallâhu Anh, Rafizilerden aşırıya kaçanları yaktı. Kinde kapısının yakınına onlar için kazılacak hendekler yapılmasını emretti. Alî Radiyallâhu Anh, aşırıya kaçanları içerisine attı. Sahabe onların öldürülmesi hususunda ittifak etti. Ancak İbnu Abbâs Radiyallâhu Anhumâ'nın görüşüne göre, yakılmadan kılıçla öldürülmeliydiler ki bu âlimlerin çoğunun görüşüdür. Onların kıssası, âlimler nezdinde maruftur. Bazı şeyhler hakkında aşırı gitmek de böyledir. Hatta Alî bin Ebî Tâlib Radiyallâhu Anh hakkında aşırı gitmek de böyledir ve yine Mesih Aleyh'is Selâm ve benzerleri hakkında aşırı gitmek de böyledir. Herkim bir Nebî veya salih bir adam hakkında aşırıya gidip ona bir çeşit ilahlık verirse, mesela, "Efendim falanca!" "Bana yardım et!" "Bana medet et!" "Bana rızık ver!" "Beni iyileştir!" "Ben senin zimmetindeyim!" ve buna benzer sözler söylerse, bu kişinin tövbe etmesi istenir, tövbe ederse ne âlâ, aksi takdirde öldürülür. Zira bunların hepsi şirk ve dalalettir. Çünkü Allâhu Teâlâ rasûllerini ve kitaplarını ancak tek başına ibadet edilmesi ve O'nunla beraber bir ilah kılınmaması için gönderip indirdi. Allâh ile birlikte Mesih, melekler ve heykeller gibi ilahlara dua edenler, bu ilahların mahlûkatı yarattıklarına, yağmuru indirdiklerine ve bitkileri yetiştirdiklerine itikat etmiyorlardı. Onlar ancak bu ilahlara, kabirlerine veyahut da heykellerine şöyle diyerek ibadet ediyorlardı:

"Biz onlara sadece, bizi Allâh'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." (ez-Zumer, 39/3)

Yine şöyle diyerek ibadet ediyorlardı:

"İşte bunlar Allâh katında bizim şefaatçilerimizdir." (Yûnus, 10/18)

Bundan dolayı Allâhu Teâlâ, Rasûllerini Allâh'tan başkasına hem ibadet duasıyla hem de istiane (yardım isteme) duasıyla dua etmeyi nehyetmesi için gönderdi. Allâhu Teâlâ ayette şöyle buyurmaktadır:

"De ki: O'nu bırakıp da ilah diye ileri sürdüklerinizi çağırın. Onlar, başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler. Onların yalvardıkları bu varlıklar, hangimiz daha yakın olacağız diye Rabblerine vesile ararlar." (el-İsrâ, 17/56-57)

Seleften bir taife şöyle dedi: "Mesih'e, Uzeyr'e ve meleklere dua eden kavimler vardı." Allâhu Teâlâ şöyle buyurana dek:

"Andolsun biz, her ümmete: Allâh'a kulluk edin, tağuttan kaçının diye rasul gönderdik." (en-Nahl, 16/36)

Yine Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Senden önce hiçbir rasul göndermedik ki ona: Benden başka -ibadete lâyık, hak- ilah yoktur; şu hâlde yalnız Bana ibadet edin, diye vahyetmiş olmayalım." (el-Enbiyâ, 21/25)

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem tevhidi tahkik edip ümmetine öğretirdi. Öyle ki bir adam kendisine "Sen ve Allâh dilersen." dediğinde, şöyle buyurdu:

"Beni Allâh'a bir denk mi kıldın? Aksine, Allâh tek başına ne dilerse (de)."31

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, Allâh'tan başkası adına yemin etmeyi de nehyedip şöyle buyurmuştur:

"Her kim Allâh'tan başkası adına yemin ederse şirk koşmuştur."32

Ölüm hastalığında da şöyle buyurmuştur:

"Allâh, Yahudilere ve Hristiyanlara lanet etsin! Nebilerinin kabirlerini mescid edindiler."33

Onların fiillerinden sakındırarak böyle buyurdu. Yine şöyle buyurmuştur:

"Allâh'ım! Kabrimi ibadet edilen bir put kılma!"34

Bu yüzden İslam'ın imamları, kabirlerin üzerine mescid inşa etmenin ve yanında namaz kılmanın meşru kılınmadığına dair ittifak etmiştir. Bunun sebebi, kabirleri tazimin, putlara ibadete götüren en büyük yollardan biri olmasıdır. Bu yüzden de âlimler, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kabrinin yanında ona selam verenin Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in hücresine dokunmayacağına ve öpmeyeceğine dair ittifak etmiştir. Zira bu ameller, ancak Allâh'ın Evi'nin erkânına yapılır, mahlûkun evi de Hâlik'in Evi'ne benzetilmez. Bunun hepsi, Allâh'ın ancak kendisiyle amelleri kabul ettiği, sahibini bağışladığı ve onu terk edeni de bağışlamadığı dinin aslı ve başı olan tevhidin tahkiki içindir. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Hiç şüphesiz Allâh, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz; bundan aşağısını dilediği kimse için bağışlar." (en-Nisâ, 4/48; en-Nisâ, 4/116)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Kim Allâh'a ortak koşarsa şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur." (en-Nisâ, 4/48)

İşte, bu yüzden kelime-i tevhid, en faziletli ve en azim kelamdır. Kur'an'daki en azim ayet Âyet'ul Kursî'dir:

"Allâh, Kendisi'nden başka -ibadete layık, hak- ilâh olmayandır. Hayy'dır, Kayyûm'dur (kâinatı idare edendir)." (el-Bakara, 2/255)

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur:

"Herkimin son sözü, La İlahe İllallâh olursa cennete girer."35

İlah, kalplerin ibadetle, istianeyle, ondan ummakla, korkuyla ve yüceltmeyle kalbin kendisine yöneldiğidir."

Şeyh'ul İslam'ın kelamı sona erdi.36

Şeyh'ul İslam'ın kelamının başının da sonunun da üzerinde bir düşünesin! Bir Nebî'ye veya veliye mesela "Efendim falanca! Bana medet et" ve benzeri bir şey diyerek dua eden kişi hakkında onun tövbeye davet edileceği, tövbe ederse ne ala aksi takdirde öldürüleceğine dair kelamı üzerinde bir düşünesin!

Bunun üzerine düşündüğünde, bu sözlerini, şirk ehlinin tekfir edileceğine dair ve tövbeye davet edilmelerinden ve de kendilerine hüccetin ikame edilmesinden sonra öldürülmelerine dair açık bir söz olarak bulursun.

Yine bu sözlerini, bir nebî veya salih bir adam hakkında aşırıya gidip ona bir çeşit ilahlık verenin o kişiyi Allâh ile beraber ilah edindiğine dair açık bir söz olarak bulursun. Zira İlah, kalplerin kendisini ilahlaştırdığı varlıktır, yani ibadetle, duayla, korkuyla, yüceltmeyle ve tazimle kalbin kendisine yöneldiğidir. Kişi şefaat ve Allâh'a yakınlıktan başka bir şey istemediğini iddia etse de durum aynıdır. Çünkü Şeyh'ul İslam, bunun evvelki müşriklerin de isteği olduğunu beyan edip, buna dair sarih, kati ayetlerle istidlalde bulunmuştur. Vallâhu a'lem.



31- Yakın lafızlarla Ahmed, Musned, Hadis no: 1839, 1964, 2561, 3247.

32- Tirmizî, Hadis no: 1535; Ebû Dâvûd, Hadis no: 3251.

33- Buhârî, Hadis no: 1390; Muslim, Hadis no: 531.

34- Mâlik, Muvatta, Yahyâ rivayetiyle, Mu'essesetu Zâyid bin Sultân, Hadis no: 593.

35- Ebû Dâvûd, Hadis no: 3116.

36- Özetle Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 3/383-400.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


Yine Şeyh'ul İslam Rahimehullâhu Teâlâ, İktidâ'us Sirât'il Mustakîm isimli eserinde şöyle dedi:

"Kendileri için sefere çıkılan büyük Tağutlar üç taneydi. Onlar Lât, Uzzâ ve diğer üçüncüleri olan Menât'tı. Bu üçünden her biri, Arapların üç şehrinden bir şehre hastı. Lât, Tâ'if ehline aitti. Aslında salih bir adam olduğu ve hacılar için buğday ezmesi yoğurduğunu zikrederlerdi. Öldükten sonra kabrine kendilerini adarlardı. Uzzâ'ya gelince, Mekke ehline aitti ve Arafat'a yakındı. Orada bir ağaç vardı, yanında kurban kesip dua ederlerdi. Menât'a gelince o, Medine ehline aitti, Sahil nahiyesinde bulunan Kadîd'in karşısındaydı.

Her kim, Kur'ân'ın tevilinin kendisine açıklanması için müşriklerin putlarına ibadet ettiklerindeki ahvalini öğrenmek ister ve Allâhu Teâlâ'nın zemmettiği şirkin hakikatini ve çeşitlerini bilmek isterse, o zaman Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in siyerine, zamanındaki Arapların ahvaline ve Ezrakî'nin Ahbâru Mekke'de zikrettiklerine ve diğer ulemanın zikrettiklerine baksın.

Müşriklerin bir ağaçları vardı, üzerine silahlarını asar ve Zât-u Envât diye isimlendirirlerdi, insanlardan bazıları şöyle dedi: "Ey Allâh'ın Rasûlü! Onların Zât-u Envât'ı olduğu gibi bize de bir Zât-u Envât yap!" Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Allâhu Ekber! Bu takip edilen âdetlerdendir! Siz sizden öncekilerin izini takip edeceksiniz!"37

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem onlara, silahlarını üzerine asarak oraya kendilerini adayacakları bir ağaç edinme hususunda, mücerret olarak küffara teşbih ettikleri için karşı çıktı. Peki, bundan daha büyük bir felaket olan şirkin ta kendisinde teşbih etmekte durum nasıl olur?"38

Devamla Şeyh'ul İslam şöyle dedi:

"Bu mekânlardan bazısı Dımaşk'ta bulunmaktadır, mesela -Allâh, bu putu yıkana kadar39- Mescid'ul Keff denilip Alî bin Ebî Tâlib Radiyallâhu Anh'ın avucu olduğu iddia edilen mescid bulunmaktadır.40 Bu bölgeler çoktur, beldelerin çoğunda da bulunmaktadır. Hicaz'da da bu yerlerden bulunmaktadır."

Şeyh'ul İslam'ın sözleri sona erdi.41

Allâhu Teâlâ sana rahmet etsin! Bu imamın Lât, Uzzâ ve Menât hakkındaki sözleri üzerinde bir düşünesin! Bununla Dımaşk'ta ve diğer beldelerde bu minvalde yapılanları, aynı kılması üzerinde de bir düşünesin! Yine imamın Zât-u Envât hadisi hakkındaki sözleri üzerinde düşünesin ve tedebbür edesin, zira bu sözleri çok faydalıdır.

Şeyh'ul İslam Rahimehullâhu Teâlâ, Allâhu Teâlâ'nın şu kavli hakkında şöyle demektedir:

"Allâh'tan başkası adına kesilen." (el-Bakara, 2/173)

"Bu ayetin zahiri, Allâh'tan başkası adına kesilmiş şeylerin böyle olmasıdır ister o şeyin ismi anılsın ister anılmasın fark etmez. Bu şekilde kesilen bir hayvanın eti, et elde etmek için kesilip de üzerine Mesih ve benzerinin adının anıldığı hayvanın haramlığından daha zahirdir. Tıpkı bizim Allâh'a yaklaşmak amacıyla kestiğimiz hayvanın sırf et elde etmek için üzerine Allâh'ın adını anarak kestiğimiz hayvandan daha temiz olduğu gibi. Çünkü namaz ve kurban ile Allâh'a ibadet etmek, işlerin başında Allâh'ın adıyla İsti'âne yapmaktan daha azimdir.

Küfür bakımından Allâh'tan başkasına ibadet etmek, başkasıyla İsti'âne etmekten daha azimdir. Buna göre eğer Allâh'tan başkasına yaklaşmak için kurban kesecek olursa, bu kurbanın eti haram olur, velev ki bu ümmetin münafıklarından bir taifenin yaptığı gibi besmele çekse bile yine durum böyledir. Eğer bu kişiler mürtetse, kestikleri hiçbir hâlde mubah değildir. Ancak bu durumda bu kurbanda iki mâni bir araya gelmiş olur. Mekke'de ve başka yerlerde yapılan cinlere kurban kesilmesi de bu kapsamdandır."

Şeyh'ul İslam'ın sözleri sona erdi.42

Allâhu Teâlâ size rahmet etsin! Şeyh'ul İslam'ın bu sözlerinin ve bu sözlerinde, bu ümmetten olup da Allâh'tan başkasına kurban kesen kişinin mürtet bir kâfir olduğunu ve kestiğinin mubah olmadığını, zira ilki bunun bir mürtedin kestiği hayvan olması -ki icma ile mürtedin kestiği mubah değildir- ve ikincisi bunun Allâh'tan başkası adına kesilmiş olması şeklinde iki maninin bir arada bulunduğunu açıkça söylemesi üzerinde bir düşünesin! Allâh, bunu şu buyruğuyla haram kılmıştır:

"De ki: Bana vahyolunan Kuran'da bir kimsenin yiyecekleri arasında leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o şüphesiz necistir- ya da Allâh'tan başkası adına kesilmiş bir (murdar) hayvandan başka, haram kılınmış bir şey bulamıyorum." (el-En'âm, 6/145)

Yine Şeyh'ul İslam'ın şu sözü üzerinde bir düşünesin! "Mekke'de ve başka yerlerde yapılan cinlere kurban kesilmesi de bu kapsamdandır." Vallâhu a'lem!



37- Tirmizî, Hadis no: 2180.

38- İbnu Teymiyye, İktidâ'us Sirât'il Mustakîm, 2/156-158.

39- Allâhu Teâlâ, bu putu yıkma faziletini de Şeyh'ul İslam İbnu Teymiyye Rahimehullâh'a nasip etmiştir. (el-Câmi'u li Sîrati Şeyh'il İslâm İbni Teymiyye Hilâli Sebe'ti Kurûn; sf. 148-149)

40- Bu cümle, İktidâ'us Sirât'il Mustakîm ve ed-Durar'us Seniyye nüshalarında, "Mescid'ul Keff denilip içerisinde bir avucun timsali bulunan ve bunun Alî bin Ebî Tâlib Radiyallâhu Anh'ın avucu olduğu iddia edilen mescid bulunmaktadır" şeklinde geçmektedir.

41- İbnu Teymiyye, İktidâ'us Sirât'il Mustakîm, 2/164.

42- İbnu Teymiyye, İktidâ'us Sirât'il Mustakîm, 2/64-65.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


Fasıl

[Hanbelî Ulemasından İbn'ul Kayyim Rahimehullâh'ın Büyük Şirk İşleyenin Tekfir Edileceğine Dair Sözleri]


İbn'ul Kayyim Rahimehullâhu Teâlâ Şerh'ul Menâzil isimli eserinde tövbe babında şöyle demektedir: "Şirk'e gelince, iki nevidir: Büyük ve küçük. Kendisinden tövbe edilmediğinde Allâh büyük şirki bağışlamaz. Büyük şirk, Allâh'ın dışında O'na bir denk edinmek ve Allâh'ı sevdiği gibi onu sevmektir. Dahası onların birçoğu, Allâh'a olan sevgilerinden daha fazla ilahlarına sevgi besler; şeyhlerinden oluşan mabudları kötülendiğinde onlar, bir kişinin âlemlerin Rabbi'ni kötülemesine kızdıklarından daha fazla kızarlar. Bunu biz ve başkaları aleni bir şekilde gördük. Onlardan birini, Allâh'ın dışındaki ilahının ve mabudunun zikrini ayaktayken, otururken, tökezlerken ve ürkerken dilinden düşürmediğini görürsün. Bu müşrik onu da inkâr etmez. Bu müşrik, ilahının ve mabudunun Allâh'tan istediklerini [almak için bir kapı] ve Allâh'ın indinde bir şefaatçi olarak görür. Putlara ibadet edenler de böyledir, hepsi birdir. Bu, kalplerine yerleşen değerdir. İlahlarının farklılığına uygun olarak müşrikler bunu birbirlerinden miras aldılar. Bu müşriklerden kimisinin taştan ilahları vardır, kimileri de insanlardan ilah edinmiştir. Allâhu Teâlâ, bu müşriklerin seleflerinden rivayet ederek şöyle buyurmaktadır:

"O'ndan başka veliler edinenler derler ki: Biz onlara ancak bizi Allâh'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz. Allâh onların ihtilaf ettikleri hususlarda elbette hüküm verecektir. Elbette Allâh, yalancı ve kâfir olan kimseye hidayet etmez." (ez-Zumer, 39/3)

Bu, kendisini Allâh'a yaklaştıracağını iddia ederek Allâh'tan başka veli edinenlerin hâlidir. Bundan kurtulan ne kadar da azdır! Dahası, onlara karşı çıkanlara düşmanlık göstermeyenler ne kadar da azdır? Bu müşriklerin ve seleflerinin kalbinde bulunan, ilahlarının Allâh'ın indinde kendilerine şefaat edeceği düşüncesi, şirkin ta kendisidir. Allâh, Kitabı'nda bu hususta onlara karşı çıkıp bu iddiayı geçersiz kılmıştır, şefaatin tümünün sadece Kendisine has olduğunu bildirmiştir. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki: O'ndan başka (ilah olduklarını) iddia ettiklerinizi çağırın (bakalım)! Onlar ne sizin sıkıntınızı giderebilme ne de onu değiştirme gücüne sahip değildirler." (el-İsrâ, 17/56)

Yine Allâhu Teâlâ'nın şu kavli:

"Allâh'ı bırakıp da ilah olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın. Göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değillerdir. Onların yerde ve gökte hiçbir ortaklıkları yoktur. Allâh'ın onlardan bir yardımcısı da yoktur. Allâh katında, O'nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz." (Sebe, 34/22-23)

Kur'ân bu ayetin benzerleri ile doludur. Lakin insanların çoğu, vakıanın bu kapsamda olduğunun farkında değil. Onlar, bunun geçmişte kalan bir kavimden ibaret olduğunu ve onlardan geriye kimsenin kalmadığını zannediyorlar. İşte bu, kalp ile Kuran'ı fehmetme arasına giren şeydir. Aynı Ömer İbn'ul Hattâb Radiyallâhu Anh'ın dediği gibi:

"Cahiliyyeyi tanımayanlar İslâm'ın içerisinde yetiştiği zaman, İslâm'ın düğümleri tek tek çözülecektir."43

Bunun sebebi şudur: Şirki ve Kuran'ın ayıplayıp zemmettiği şeyi bilmeyince kişi bunun içine düşüp ikrar eder ve bunun ehl-i cahiliyenin üzerinde bulunduğu şey olduğunu bilmez. Bununla İslam'ın düğümleri çözülür; maruf münker, münker de maruf olur; bidat sünnet, sünnet de bidat olur; bir kişi saf iman ve tevhidi mücerret kıldığı için kâfir olur, mücerret olarak Rasul Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e tabi olup heva ve bidatlerden ayrılmakla bidate düşer! Basiret ve hayatta kalan bir kalbe sahip olan bir kişi bunu gözleriyle görür. Dolayısıyla Allâhu'l Muste'ân!"44

"Yine, ölülerden ihtiyaçları talep etmek, onlardan yardım talebinde bulunmak ve onlara yönelmek büyük şirkin çeşitlerindendir. Bu da âlemde bulunan şirkin aslıdır. Zira ölünün ameli sona ermiştir. Kendisinden istigase isteyen veya onun için bu hususta Allâh'a şefaatte bulunmasını isteyenler bir yana, ölü kendisi için bile ne fayda sağlamaya ne de zarar vermeye maliktir. Bunun sebebi, bu kişinin Allâh nezdinde, şefaat edecek olan ve kendisine şefaat edilecek olan kişiler hakkındaki cehaletinden kaynaklanmaktadır. Zira O'nun izni olmaksızın Allâhu Teâlâ'nın indinde hiç kimse şefaat edemez.

Allâh, Kendisinden başkasından istemeyi şefaat için izin sebebi kılmadı. Aksine Allâh'ın şefaate izin vermesi için sebep, kemal tevhiddir. Bu müşrik, izni men eden bir vesileyle gelmiştir. Ölü ise kendisine dua eden kişiye muhtaçtır. Nitekim Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, Müslümanların kabirlerini ziyaret ettiğimizde onlara rahmet okumamızı, onlar için afiyet ve mağfiret dilememizi tavsiye etti.45

Hemen sonrasında müşrikler bunun aksini yaptı; kabirleri, ibadet amaçlı ziyaret edip ölülerin kabirlerini ibadet edilen birer put kıldılar. Bu yüzden müşrikler, Mabud'a şirk koşmayı, O'nun dinini değiştirmeyi, tevhid ehline düşmanlık etmeyi ve tevhid ehlini, ölülerin değerini düşürmekle suçlamayı cem ettiler. Oysa kendileri şirk koşarak el-Hâlik'in değerini düşürdüler, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayan muvahhid evliyasını zemmederek ve düşmanlık göstererek değerlerini düşürdüler. Allâh'a ortak koştukları şeyin de değerini son derece düşürdüler, zira onların, kendilerinin yaptığı bu şirkten razı olduklarını ve onların bunu emrettiğini zannederler.

İşte bunlar, her zaman ve mekânda rasûllerin düşmanlarıdır. Onlara icabet edenler de ne kadar çoktur! Allâh'ın Halili İbrâhîm Aleyh'is Selâm ayette şöyle buyurduğunda ne güzel söylemişti:

"Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut. Rabbim! Çünkü o putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar." (İbrâhîm, 14/35-36)

Tevhidini Allâh için mücerret kılan; müşriklerden şiddetle buğzederek Allâh'a yaklaşan dışında hiç kimse, büyük şirkin tuzağından kurtulamamıştır." İbn'ul Kayyim Rahimehullâh'ın sözü sona erdi.46

Allâh sana rahmet etsin! Bu imamın sözleri üzerinde bir düşünesin! Ölülere dua eden, onlara yönelen ve Allâh katında kendisine şefaat etmeleri için onlardan yardım dileyen kimsenin, Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kendisine karşı çıkmak ve ondan tövbe etmeyeni tekfir etmek, öldürmek ve düşmanlık etmek için gönderildiği büyük şirki işlediğini açıkça söylemesi üzerinde bir düşünesin! Bunun kendi zamanında vuku bulduğunu, bu kişilerin Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in dinini değiştirdiklerini ve ibadeti, Tek olan ve ortağı bulunmayan Allâh'a has kılmayı emreden tevhid ehline düşmanlık ettiklerini açıkça söylemesi üzerinde bir düşünesin!

Yine şu sözü üzerinde de düşünesin! "Bundan kurtulan ne kadar da azdır! Dahası, onlara karşı çıkanlara düşmanlık göstermeyenler ne kadar da azdır?"

Bunun üzerinde düşündüğünde, Allâhu Teâlâ'nın dilemesiyle bu senin için açıklığa kavuşur.

Ancak -Allâhu Teâlâ seni rüştüne ulaştırsın- şu sözünün üzerinde de düşünesin! "Allâh için müşriklere düşmanlık eden dışında hiç kimse, büyük şirkin tuzağından kurtulamamıştır." Sözünün sonuna kadar. Bunun üzerinde düşündüğünde İslam'ın ancak bu şirkin ehline düşmanlıkla düzgün olacağı senin için açıklığa kavuşur. Eğer bir kişi onlara düşmanlık göstermezse, şirk işlemese dahi şirk ehlindendir. Vallâhu a'lem.



43- Yakın lafızlarla İbnu Ebî Şeybe, Musannef, Dâru Kunûz İşbîliyâ, Hadis no: 34651; Hâkim, Mustedrak, Hadis no: 8318.

44- Özetle İbn'ul Kayyim, Medâric'us Sâlikîn, Dâr'ul Kitâb'il Arabî, 1/348-352.

45- Muslim, Hadis no: 963.

46- Özetle İbn'ul Kayyim, Medâric'us Sâlikîn, Dâr'ul Kitâb'il Arabî, 1/353-354.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


İbn'ul Kayyim Rahmetullâhi Aleyh Zâd'ul Me'âd fî Hedyi Hayr'il İbâd isimli kitabında Tâ'if gazvesinden ve içerisinde bulunan fıkhi inceliklerden söz ederken şöyle dedi:

"Yine kendisini yıkmaya ve imha edilmeye muktedir hale geldikten sonra şirk ve tağutların yerlerini bir günlük dahi bırakmanın caiz olmaması, içerisinde bulunan fıkhi inceliklerdendir. Zira bu yerler, küfrün ve şirkin şiârı ve münkerlerin en azim olanlarıdır. Böyle yerleri yıkmaya güç yetirildiğinde öylece bırakılması katiyen caiz olmaz.

Bu, kabirlerin üzerine yapılan, insanların Allâh'ın dışında ibadet ettikleri putlar ve tağutlar olarak edindikleri meşhetlerin ve tazim etmek, teberrük etmek, adak adamak ve öpmek için yöneldikleri taşların hükmüdür. İzale etmeye güç yetirildiğinde bunlardan herhangi birini yeryüzünde bırakmak caiz değildir. Bunların birçoğu Lât, Uzzâ ve diğer üçüncüleri Menât'ın konumundadır yahut bunlar -yanlarında ve kendileriyle işlenen şirk bakımından- daha azimdir. Vallâh'ul Muste'ân.

Bu Tâğutlar'ın erbabından hiçbiri bu tağutların yarattığına, rızık verdiğine, dirilttiğine veya öldürdüğüne inanmıyordu. Onların tağutların yanında ve tağutlarla yaptıkları şey, ancak zamanımızdaki müşrik kardeşlerinin kendi tağutlarının yanında yaptıklarıdır. Böylece zamanımızdaki müşrikler, kendilerinden evvelki müşriklerin sünnetine tâbi olmuş, onların yolunu adım adım izlemiş ve her konuda onların yolunu karış karış, kulaç kulaç takip etmiştir.

Cehaletin zuhur edişi ve ilmin kaybolmasından dolayı şirk, nefislerin çoğuna galebe çaldı. Böylece maruf münker, münker de maruf olmuş; bidat sünnet, sünnet de bidat olmuştur. Küçükler bunun üzerine yetişmiş, yaşlılar da bunun üzerine ihtiyarlamıştır. Alametler yok olmuş, İslâm'ın garipliği artmış, âlimler azalmış, sefihler çoğalmış, işler giderek kötüleşmiş, üzüntü şiddetlenmiş ve insanların elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden karada ve denizde fesat zuhur etmiştir.

Ancak Ümmet-i Muhammediyye'den bir taife her daim kıyam edecek, şirk ve bidat ehline karşı cihat edecek, ta ki Allâh, birilerini arza ve üzerindekilerine varis kılacak -ki O varis kılanların en hayırlısıdır.

İmamın, bu meşhetlere ve tağutlara giden malları cihad ve Müslümanların menfaati için sarfetmesinin caiz oluşu da içerisinde bulunan fıkhi inceliklerdendir. Nitekim Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, Lât'ın mallarını alıp kalbini kazanmak maksadıyla Ebû Sufyân'a vermiş ve onunla Urve ve Esved'in borçlarını kapatmıştır. Bunlar için yapılan vakıfların hükmü de böyledir. Zira onların vakıfları da onlara vakıf yapmak da batıldır ve o mallar zayi edilmiştir. Zira vakıf, Allâh'a yaklaşmak maksadıyla yapılmadığında sahih olmaz. Bu konu, İslam imamlarının ve onların yoluna tabi olanların hiçbirinin muhalefet etmediği bir konudur. Vallâhu a'lem."

İbn'ul Kayyim Rahimehullâhu Teâlâ'nın sözü sona erdi.47

Allâhu Teâlâ sana rahmet etsin, bu kelam üzerinde bir düşünesin! Bu sözlerinde, pek çok beldede kabirlerin üzerindeki meşhet ve kubbelerde yapılanların müşriklerin işlediği büyük şirk olduğunu ve bunların çoğunun Lât, Uzzâ ve Menât'la aynı konumda olduğunu, hatta Lât, Uzzâ ve Menât'ın ehlinin şirkinden daha azim bir şirk olduğunu açıkça dile getirmesi üzerinde de bir düşünesin! Yine bu kişilerin, müşriklerin fiillerini işlediklerini ve onların yolunu adım adım izlediklerini açıkça söylemesi üzerinde de bir düşünesin! Yine, şu kavli üzerinde de bir düşünesin! "Cehaletin zuhur edişi ve ilmin kaybolmasından dolayı şirk, nefislerin çoğuna galebe çaldı."

Vallâhu a'lem.



47- Özetle İbn'ul Kayyim, Zâd'ul Me'âd, Atâ'ât'ul İlm, 3/634-635.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın Tatarlar Hakkındaki Sözleri]

Şeyh Takiyy'ud Dîn Rahimehullâhu Teâlâ, iki şehadete sarılıp İslam'ın aslına tabi olduklarını iddia etmelerine karşın Tatarlarla savaşmak hakkında48 sorulunca şöyle dedi:

"Bu kişilerden veya başkalarından İslâm'ın zahir mutevatir olan şeri hükümlere uymaktan imtina eden her fırka, bu iki şehadeti söylese ve bazı şeri hükümlere uysa bile şeri hükümlere (tamamen) uyana kadar onlarla savaşılması vaciptir, Ebû Bekir ve sahabenin -ki Allâh onlardan razı olsun- zekâtı vermeyenlerle savaştığı gibi. Kendilerinden sonra gelen fakihler de bu husus üzerine ittifak etmişlerdir. Bununla beraber bundan evvel Ömer ve Ebû Bekir Radiyallâhu Anhumâ arasında bir münazara geçmişti. Bunun üzerine sahabe, Kitap ve Sünnetle amel ederek İslam'ın hakları için savaşmak üzerine ittifak etmiştir.

Aynı şekilde, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den Hâricîler'le ilgili hadis ve onlarla savaşmayı emretmesi on vecihten sabittir. Ayrıca onların en şerli mahlûkat ve en şerli mizaca sahip olduklarını bildirmiştir. Bunların yanı sıra Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

"Siz namazınızı onların namazı yanında, orucunuzu da onların orucu yanında hakir görürsünüz."49

Böylece bilinir ki, şeri hükümlere uymadan mücerret İslam'a bağlanmak savaşmayı sakıt kılmaz. Din tamamen Allâh'ın oluncaya ve fitne (şirk) kalmayıncaya kadar savaşmak vaciptir. Din Allâh'tan başkasının olduğunda savaşmak vacip olur.

Bu nedenle, imtina eden herhangi bir taife; farz namazlardan bazısından, oruçtan veya hacctan imtina ederse veyahut kanın, malın, içkinin, zinanın, kumarın, mahremlerle evliliğin haramlığına uymaktan imtina ederse, kâfirlere karşı cihada, ehl-i kitaptan cizye almaya veya bunların dışında -inkârında veya terkinde kimsenin özrünün olmadığı ve kişinin inkârından dolayı küfre girdiği- dinin vecibelerinden veya haramlarından birine uymaktan imtina ederse...

İşte bu imtina eden taife bu şeyleri ikrar etse dahi bundan dolayı onlara karşı savaşılır. Bu, âlimlerin arasında ihtilafın bulunduğunu bilmediğim bir meseledir. Ancak âlimler, imtina eden taife, eğer sabah namazının iki rekat sünneti veya -vacip olmadığını söyleyenlere göre- ezan ve kamet gibi sünnetlerden bazısının ve bunlar gibi diğer şiarların terki hususunda ısrar ederse, bu imtina eden taife ile bunları terk ettiğinden dolayı savaşılıp savaşılmayacağı hususunda ihtilaf etmiştir.

Mezkûr vecibeler, haramlar ve benzerlerine gelince; bunlardan imtina etmeleri sebebiyle onlarla savaşmak konusunda bir ihtilaf yoktur ve muhakkik âlimlere göre bu kimseler, -Emîr'ul Mu'minîn Alî bin Ebî Tâlib Radiyallâhu Anh nazarında Şam ehlinin konumu gibi- imama karşı gelen veya onun itaatine karşı gelen bağiler konumunda değillerdir. Zira Şam ehli, muayyen bir imamın itaatinden çıkmış veya muayyen bir imamın hükmünü ortadan kaldırmak için isyan etmişlerdi.

Ancak bu mezkûr taife, İslam'dan çıkma hususunda zekâtı vermeyenler ve Alî bin Ebî Tâlib Radiyallâhu Anh'ın savaştığı Hâricîler konumundadır.50 Bu yüzden de Alî bin Ebî Tâlib Radiyallâhu Anh'ın tutumu, Basra ehli ve Şam ehline karşı savaşması ve Nehrevân ehline karşı savaşması şeklinde farklılaşmıştır. Onun Basralı ve Şamlılara karşı tutumu, bir kardeşin kardeşe olan tutumuydu, Hâricîlere karşı tutumu ise bunun hilafınadır. Sıddîk Radiyallâhu Anh'ın zekâtı vermeyenlerle savaşması hakkında ve Alî Radiyallâhu Anh'ın Hâricîlerle savaşması hakkında kendisiyle sahabenin icmasının karar bulduğu Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den rivayet edilen naslar sabittir."

Şeyh Takiyy'ud Dîn Rahimehullâhu Teâlâ'nın kelamı sona erdi.51

Allâhu Teâlâ sana rahmet etsin!

Bu imamın bu fetvada, beş vakit namaz, oruç, zekât veya hac gibi İslam'ın zahiri şeri hükümlerinden birinden imtina eden veya zina gibi haramları reddeden yahut kanın, malın, alkol içilmesinin ve sarhoş edici maddelerin veya bunun dışındakiler gibi şeylerin haramlığını reddeden kimsenin; bunlardan imtina eden taifenin, -bununla beraber iki şehadeti telaffuz etseler de ve İslam'ın bazı şeri hükümlerine uysalar da- din tamamıyla Allâh'ın oluncaya ve İslam'ın tüm şeri hükümlerine uyana kadar onlarla savaşılmasının vacip olduğunu açıkça söylemesi üzerinde bir düşünesin!

Bunun sair taifelerden ulemanın, sahabenin ve onlardan sonra gelenlerin üzerinde ittifak ettiği bir mesele olduğunu ve bunun Kitap ve Sünnet ile amel etmek olduğunu açıkça söylemesi üzerinde bir düşünesin!

Böylece, İslam'ın şeri hükümlerine uymadan sadece İslam'a sarılmanın savaşı sakıt kılmadığı ve küfürleri ve İslam'dan ayrılmalarından dolayı onlarla savaşılacağı senin için açıklığa kavuşur! Nitekim Şeyh fetvasının sonunda şu sözleriyle açıkça bunu dile getirdi:

"Muhakkik âlimlere göre bu kimseler, imama karşı gelen bağiler konumunda değillerdir. Aksine bu kimseler, İslam'dan çıkma hususunda zekâtı vermeyenler konumundadır."

Vallâhu a'lem!



48- Tatarların ahvali hakkında Şeyh İbnu Teymiyye Rahimehullâh şöyle dedi:

"Kendileri hakkında sorulan bu kavmin (Moğollar'ın) askerleri Hristiyanlardan ve müşriklerden oluşan kâfirlerden bir kavim ile kendilerini İslam'a nispet eden bir kavimden -ki askerlerin ekseriyeti bunlardır- müteşekkildir. Kendilerini İslam'a nispet eden kavim, talep edildiğinde iki şehadeti getirirler ve Rasûlü tazim ederler. Aralarında bulunan gerçekten az bir kısım haricinde namaz kılmazlar, Ramazan ayında oruç tutanlar ise namaz kılanlara nispetle daha fazladır. Onların nezdinde Müslüman olan bir kimse, diğerlerinden daha üstündür ve onların nezdinde salih Müslümanlar, daha da yüksek bir mertebeye sahiptir. Onların yanında İslam'ın bir kısmı vardır ve İslam hususunda farklılık gösterirler. Lâkin bunların çoğunun üzerinde bulunduğu ve kendisi için savaştıkları şey, İslam'ın şer'î hükümlerinin bir azını veya çoğunu terk etmeyi kapsamaktadır. Zira onlar, evvela İslam'ı farz kılarlar, fakat onu terk edene karşı savaşmazlar, bilakis Allâh'a ve Rasûlü'ne düşman bir kâfir de olsa, Moğol devleti için savaşanları tazim edip onlara ilişmezler. Müslümanların en hayırlılarından da olsa Moğol devletine karşı çıkan veya isyan edenlerle savaşmayı da helal görüyorlar. Kâfirlere karşı cihad etmezler, ehli kitabı cizyeye ve hakirliğe mecbur etmezler. Askerlerinden hiçbirini güneş olsun ay olsun veya başka bir şey olsun, dilediği şeye ibadet etmekten men etmezler. Bilakis, tutumlarından zahir olan, onların nezdinde Müslüman kişinin Müslümanlar nezdinde âdil bir adamın, sâlih bir adamın veya nafileleri işleyen bir adamın konumunda olduğudur ve onların nezdinde kâfir kişinin Müslümanlar nezdinde fasık bir adamın konumunda olduğudur yahut nafileleri terk eden bir adamın konumunda olduğudur. Yine onların çoğu, sultanları onları bundan nehyetmedikçe, Müslümanların kanını ve mallarını haram saymazlar. Yani Müslümanların kanına ve malına ilişmemeye riayet etmiyorlar ve sultanları onları bundan veya başka bir şeyden men ettiğinde, sadece din olduğu için değil, sultan olduğu için ona itaat ederler. Onların çoğunluğu vacipleri eda etmeye de riayet etmemektedir ne namaza ne zekâta ne hacca ne de bundan başkasına. Aynı şekilde kendi aralarında Allâh'ın hükümleriyle hükmetmeye de riayet etmezler; bilakis bazı hususlarda İslam'a uygun olan, bazı hususlarda ona muhalefet eden kurallarla hükmederler." (Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 28/504-505)

49- Buhârî, Hadis no: 5058, 6931; Muslim, Hadis no: 1064.

50- Risalesinin devamında Hâricîler'le ilgili Şeyh İbnu Teymiyye Rahimehullâh şöyle dedi:

"Hiç kuşkusuz ki ümmet, Hâricîler'i kınama ve onları sapkınlıkla itham etmek hususunda ittifak etmiştir. Ümmet sadece Hâricîler'i tekfir etme konusunda ihtilaf etti. Mâlik'in ve Ahmed'in mezhebinde bu hususta iki meşhur görüş bulunmaktadır. Ayrıca Şâfi'î'nin mezhebinde de onların küfrü hakkında bir ihtilaf bulunmaktadır. Bu sebepten dolayı ilk tarikte, Ahmed'in ve diğerlerinin mezhebinde iki vecih oldu. Birinci vecih: Onların baği olmasıdır.

İkinci vecih: Onların, kâfirler gibi mürtet olması, ilk olarak onları öldürmenin, esirlerini öldürmenin, kaçanlarını takip etmenin caiz olması ve kendisine güç yetirilenlerden aynı mürtedler gibi tövbe etmesi istenilmesi, tövbe ederse ne ala olması ve etmezse öldürülmesidir. Nitekim zekâtı vermeyenler, zekâtın vucubiyetini ikrar etmelerine rağmen vermeme hususunda imama karşı savaşıyorlarsa küfre girerler mi? Ahmed'in mezhebinde bu kişiler hakkında iki rivayet bulunmaktadır.

Bunların hepsi, Sıddık Radiyallâhu Anh'ın zekâtı vermeyenlere karşı savaşı ve Alî Radiyallâhu Anh'ın Hâricîler'e karşı savaşının Cemel ve Sıffîn günlerinde gerçekleşen savaş gibi olmadığını beyan eder. Zira Alî Radiyallâhu Anh'ın ve diğerlerinin Hâricîler hakkındaki sözleri, Hâricîler'in İslam'ın aslından irtidat eden kâfirler gibi olmadıklarını kapsar. Bu, Ahmed ve diğerleri gibi imamlardan rivayet edilendir. Bununla birlikte Hâricîler, Cemel ve Sıffîn'de savaşanların hükmü gibi bir hükme sahip değiller; aksine üçüncü bir sınıflar. Hâricîler hakkındaki üç görüşten en sahih olanı budur." (Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 28/518)

51- Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 28/502-504.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın Zekâtı Vermeyenler Hakkındaki Sözleri]

Şeyh Rahimehullâhu Teâlâ, zekât vermeyenlerin küfrü hakkındaki kelamının sonunda şöyle dedi:

"Sahabe şöyle demedi: "Sen zekâtın farz olduğunu ikrar ediyor musun yoksa inkâr mı ediyorsun?" Sahabenin bunun uygulanması istediği asla rivayet edilmedi, aksine Sıddîk, Ömer Radiyallâhu Anhumâ'ya şöyle dedi:

"Allâh'a yemin olsun ki, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e verdikleri bir dişi oğlağı bile bana vermeseler, bunu vermediklerinden dolayı onlara karşı savaşırdım."52

Sıddîk Radiyallâhu Anh, vucubiyeti inkâr etmeyi değil, zekâtı vermemeyi savaşmayı mübah kılan gerekçe kıldı. Onlardan bazı taifelerin zekâtın vucubiyetini ikrar ettikleri, ancak zekâtı eda etmeyi terk ettikleri rivayet edilmiştir. Buna rağmen halifelerin onlar hususundaki tutumu, tek bir tutumdu ki bu, savaşçılarını öldürmek, zürriyetlerini esir almak, mallarını ganimet olarak almak ve öldürülenlerin ateşte (cehennemde) olduğuna şahitlik etmektir. Onları topluca riddet ehli olarak isimlendirdiler.

Sahabe nezdinde Sıddîk Radiyallâhu Anh'ın en büyük faziletlerinden biri, Allâh'ın onu bu kişilere karşı savaşma hususunda sabit kılmasıdır. Sıddîk, diğerlerinin tevakkuf ettiği gibi tevakkuf etmedi, öyle ki Sıddîk onlarla münazara yaptı ve onlar onun görüşüne döndü.

Müseylime'nin nübüvvetini ikrar edenlere karşı savaşmaya gelince, onlarla savaşma hususunda hiç kimse arasında ihtilaf vuku bulmadı ve bu, "zekâtı vermeyenler bu uğurda imamla savaşırlarsa küfre girerler, aksi takdirde girmezler" diyenlere bir hüccettir. Zira imamla bu uğurda savaşmayanların hilafına bu kişilerin küfrü ve riddet ehline dahil olmaları Kitap ve Sünnetin naslarına dayanan sahabenin ittifakı iledir. Çünkü sahihte Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e şöyle denildiği rivayet edilmiştir: "İbnu Cemîl (zekâtı) vermedi." Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"İbnu Cemîl'in fakir olup Allâh'ın onu zengin kılması, onun zekâtı vermeyi hoş görmemesine sebep oldu!"53

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem İbnu Cemîl'in öldürülmesini emretmediği gibi onun küfrüne de hükmetmedi. Ayrıca Sünen'de, Behz bin Hakîm'in babasından, o da dedesinden, o da Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den hadiste şöyle dediğini rivayet etti:

"Herkim zekâtı vermezse, biz hem onu alırız hem de develerinin yarısını alırız."54

Alıntı sona erdi.

Şeyhin kelamı ve zekâtın vucubiyetini ikrar etseler de beş vakit namazı kılsalar da zekâtı eda etme dışında İslam'ın tüm şeri hükümlerini yerine getirseler de imama zekâtı eda etmekten imtina eden fırkayla savaşılacağını, küfür ve İslam'dan irtidad etmekle hükmedileceklerini, zürriyetlerinin esir alınacağını ve mallarının ganimet olarak alınacağını açıkça söylemesi üzerine bir düşünesin!

Bunların onlarla savaşmayı ve küfür ve de riddetle hükmedilmelerini sakıt kılmadığını ve bunların hepsinin Kitap, sünnet ve de Sahabe Radiyallâhu Anhum'un ittifakıyla sabit olduğunu açıkça söylemesi üzerinde de bir düşünesin!

Vallâhu a'lem!



52- Buhârî, Hadis no: 1399, 1456, 6924.

53- Buhârî, Hadis no: 1468; Muslim, Hadis no: 983.

54- Nesâ'î, Hadis no: 2449; benzer lafızlarla Ebû Dâvûd, Hadis no: 1575.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[İbnu Teymiyye Rahimehullâh'ın Allâh'a ve Peygamber'e Sövenler Hakkındaki Sözleri]

Şeyh Rahimehullâhu Teâlâ, es-Sârim'ul Meslûl alâ Şâtim'ir Rasûl isimli kitabında şöyle dedi:

"Şâfi'î ve Ahmed'e denk olan imamlardan biri olan imam İshâk bin Râhveyh şöyle dedi: "Allâh'ın indirdiği her şeyi ikrar etse bile Allâh'a veya Rasûlü'ne söven veya Allâh'ın indirdiklerinden bir şeyi reddeden kimsenin kâfir olduğuna dair Müslümanlar icma etmişlerdir."55

Mâlik'in ashabından olan imamlardan biri, Muhammed bin Sahnûn şöyle dedi: "Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e söven kişinin kâfir olduğuna, imamlara göre hükmünün ölüm olduğu hususunda ve küfründe şek edenin küfrüne dair âlimler icma etmişlerdir."5657

"İbn'ul Munzir şöyle dedi: "Ehl-i ilmin geneli, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e söven kişinin hak ettiği şeyin ölüm olduğu hususunda icma etmişlerdir."58

İmam Ahmed, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e söven kişi hakkında, öldürülür demiştir. Ona bu hususta hadisler var mı diye sorulunca şöyle dedi: "Evet, kadını öldüren kör adamın hadisi de İbnu Ömer'in "Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e söven öldürülür" sözü de bunlardandır."

Ömer bin Abd'ul Azîz de öldürülür dedi.59

Abdullâh'ın rivayetinde İmam Ahmed şöyle dedi: "Kendisinden tövbe etmesi istenilmez. Zira Hâlid İbn'ul Velîd, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e söven bir adamı öldürmüş ve tövbe etmesini istememiştir."

Alıntı sona erdi.60

Allâhu Teâlâ sana rahmet etsin! İshâk bin Râhveyh'in kelamı üzerinde bir düşünesin! Allâh'ın indirdiği her şeyi ikrar etse dahi Allâh'a veya Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e söven veya Allâh'ın indirdiği bir şeyi reddeden kişinin kâfir olduğuna dair icma nakletmesi üzerinde bir düşünesin! Bunun üzerinde düşündüğünde, -Allâh'ın indirdiği her şeyi ikrar etse de kalbiyle manasını kastetmeksizin alay etse de- diliyle Allâhu Teâlâ'ya yahut Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e söven kişinin kâfir ve İslâm'dan irtidad eden biri olduğu, senin için açıklığa kavuşur.

Nitekim Şâfi'î Radiyallâhu Anh şöyle dedi: "Herkim Allâh'ın ayetlerinden biriyle alay ederse kâfirdir."61

Durum böyleyken, Allâhu Teâlâ'ya söverek veya Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e söverek alay eden bir kimse hakkında ne denilir? Bundan dolayı, Şeyh Takiyy'ud Dîn şöyle dedi:

"Ashabımız (Hanbelîler) ve başkaları şöyle dedi: "İster şaka yoluyla olsun ister ciddi olsun, herkim Allâh'a söverse küfre girer. Bu, Allâhu Teâlâ'nın ayetteki şu kavlinden dolayıdır:

"De ki: Allâh'la, O'nun ayetleriyle ve Rasûlü'yle mi eğleniyordunuz? Boşuna özür dilemeyin! Çünkü siz, (sözde) iman ettikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz." (et-Tevbe, 9/65-66)

Şeyh Takiyy'ud Dîn dedi ki: "Bu kesinlikle doğru olan görüştür."

Alıntı sona erdi.62

İshâk Rahimehullâhu Teâlâ'nın şu sözünün anlamına gelince: "veya Allâh'ın indirdiklerinden bir şeyi reddeden."

Allâh'ın bunu kitabında indirdiğini yahut da Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in bunu emrettiğini veyahut da bundan nehyettiğini bildikten sonra, Allâh'ın kitabında veya Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in dilinden indirdiği farzlar, vacipler, mesnunlar veya mustehaplardan bir şeyi reddedip kabul etmemesidir. Bunu bildikten sonra reddeden kişi, hevasına veya beldesinin ehlinin adetlerine muhalefet ettiği için reddettiği veya inkâr ettiği şeyler dışında şeri hükümlerden Allâh'ın indirdiği her şeyi ikrar etse bile, mürted bir kâfirdir.

İşte Allâh kendilerinden razı olsun, âlimlerin "herkim üzerinde icma edilmiş bir füru meselesini inkâr ederse küfre girmiştir,"63 sözünün anlamı budur. İnsanların en çok ibadet edenlerinden ve en çok zühd sahibi olanlarından biri bile olsa, Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in bundan nehyettiğini bildikten sonra sol elle yemek yemenin64 veya elbiseyi isbal etmenin (büyüklenerek elbisenin paçalarının ayak bileğinin altına gelecek şekilde salınmasının)65 nehyedilişini inkâr eden kimse mürted bir kâfirse, şu hâlde ibadeti yalnızca Allâh'a has kılmayı; dua, istigase, nezir, tevekkül ve bunların dışında kalan ibadet çeşitlerini Allâh'a has kılmayı inkâr eden kişinin durumu nicedir? O ibadet ki La İlahe İllallâh'ın anlamı olan İslam'ın en azim şiarı olup, Allâh tüm Rasûllerini ve tüm kitaplarını bilinmesi için ve kendisiyle amel edilmesi için göndermiş ve indirmiştir ve hiçbir yakınlaştırılmış meleğe veya gönderilen nebiye kendisinden bir şeyin sarf edilmesi uygun olmayıp yalnızca Allâh'a sarf edilmesi uygundur.

Her kim bunu inkâr eder, buğz eder, söver ve ehline sövüp de onlara Hâricîler ismini verirse, tüm Müslümanların icması ile din tümüyle Allâh'ın olana dek kendisiyle savaşılması vacip olan hakiki bir kâfirdir.

Allâh Subhânehu ve Teâlâ en doğrusunu bilir.



55- İbnu Abd'il Berr, el-İstizkâr, 2/150.

56- Kadı İyâz, Şifâ, 2/476.

57- İbnu Teymiyye, es-Sârim'ul Meslûl alâ Şâtim'ir Rasûl, sf. 3-4.

58- İbn'ul Munzir, el-İşrâf, 8/60 no: 5187.

59- Ömer bin Abd'il Azîz, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem dışında birine söven kişi öldürülmez demiştir. (İbnu Abd'il Hakem, Sîratu Ömer bin Abd'il Azîz, sf. 146)

60- İbnu Teymiyye, es-Sârim'ul Meslûl alâ Şâtim'ir Rasûl, sf. 3-5.

61- İbnu Teymiyye, es-Sârim'ul Meslûl alâ Şâtim'ir Rasûl, sf. 513.

62- İbnu Teymiyye, es-Sârim'ul Meslûl alâ Şâtim'ir Rasûl, sf. 513.

63- Takiyy'ud Dîn es-Subkî, bu prensibin dinde bilinmesi zaruri olan meseleler hakkında olduğunu belirtip şöyle demiştir:

"Bazı usulcüler şöyle dedi: Üzerinde icma edilen bir hükmü inkâr eden kişi inkâr ettiği şey dinde zarurî olarak bilindiği takdirde tekfir edilir. Dinde zarurî olarak bilinmeyip üzerinde icma edilen bir hükme gelince, bir kişi bunu inkâr etmesiyle tekfir edilmez. Mesela (vefat eden kişinin) oğlun(un) kızının, (vefat eden kişinin) kız(ıy)la beraber altıda bir (miras) payında ortak olmaları gibi üzerinde icma edilmiş fakat dinden zarurî olarak bilinmeyen bir şeyi inkâr etmesiyle kişi tekfir edilmez. Yani bu hükmü inkâr eden kişi tekfir edilmez." (Fetâva's Subkî, 2/588)

64- Muslim, Hadis no: 2099.

65- Buhârî, Hadis no: 3665.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

🡱 🡳

Benzer Konular (5)