Tevhide Davet

11 Zu'l-ka'de 1445, 13:58

Haberler:

İletişim adresimiz: info@darultawhid.com

Ana Menü

Son İletiler

#81
Tevhide Davet / Ynt: İSLAM DİNİNİN ASLI RİSALE...
Son İleti Gönderen Tevhîd Müdafaası - 17.12.2023, 00:04

Sonra Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâh şöyle dedi:

Alıntı Yap"2. Allâh'a ibadet hususunda şirk koşmaktan sakındırıp bu hususta sert davranmak ve düşmanlığı bundan dolayı yapıp şirk işleyenleri tekfir etmektir."

Çünkü tevhid makamı, bu olmaksızın tamama ermez. Bu, rasûllerin dinidir ve onlar, kavimlerini şirkten sakındırmışlardır, nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Andolsun ki biz her ümmete, Allâh'a ibadet edin ve tâğûttan sakının! diye (emretmeleri için) bir Rasûl gönderdik."
(en-Nahl, 16/36)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Senden önce hiçbir rasûl göndermedik ki ona: Benden başka -ibadete lâyık, hak- ilah yoktur; şu hâlde yalnız Bana ibadet edin, diye vahyetmiş olmayalım." (el-Enbiyâ, 21/25)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Kendisinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçmiş olan Âd kavminin kardeşini (Hûd'u) hatırla. Hani Ahkâf'taki kavmini: Ancak Allâh'a ibadet edin, çünkü ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum, diye uyarmıştı." (el-Ahkâf, 46/21)

Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ'nın şu sözüne gelince:


Alıntı Yap"Allâh'a ibadet hususunda."

İbadet, Allâhu Teâlâ'nın sevdiği ve razı olduğu gizli ve açık sözleri ve amelleri kapsayıcı bir isimdir.4

Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ'nın şu sözüne gelince:


Alıntı Yap"Bu hususta sert davranmak."

Bu husus, Kitap ve sünnette mevcuttur, Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu gibi:

"O hâlde Allâh'a koşun. Şüphesiz ben, size O'nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım. Allâh ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allâh tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım." (ez-Zâriyât, 51/50-51)

Bu konuda "sert davranmak" olmasaydı, siyerde (siyer kitaplarında) tafsilatlı olarak anlatıldığı gibi Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ve ashabına Kureyş'ten çok ağır eza gelmezdi. Zira onların dinlerine sövmeye ve ilahlarını ayıplamaya başlayan Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'di.

Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ'nın şu sözüne gelince:


Alıntı Yap"Düşmanlığı bundan dolayı yapıp."

Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Bu Allâh'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin."
(et-Tevbe, 9/5)

Bu konudaki ayetler gerçekten çok fazladır, Allâhu Teâlâ'nın şu buyruğu gibi:

"Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allâh'ın oluncaya kadar onlarla savaşın!" (el-Enfâl, 8/39)

Ayette geçen "fitne"den maksat şirktir.

Allâhu Teâlâ müşrikleri, sayılamayacak kadar çok ayette küfürle damgalamıştır. Bundan dolayı onları tekfir etmek de kaçınılmazdır.

İşte bu, ihlas kelimesi olan La İlâhe İllallâh'ın gereğidir. La İlâhe İllallâh'ın manası, ancak Allâhu Teâlâ'nın ibadetinde O'na ortak koşanları tekfir etmekle tamamlanır. Nitekim sahih bir hadiste şöyle buyurulmuştur:

"Kim La İlâhe İllallâh der ve Allâh'tan başka ibadet edilenleri reddederse, malı ve kanı haram olur. Hesabı da Allâh'a kalmıştır."5

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şu kavli: "Allâh'tan başka ibadet edilenleri reddederse" ifadesi, nefyi tekit etmektedir. Kişinin kanı ve malı, ancak bunun varlığıyla dokunulmaz olur. Eğer kişi bu hususta şüphe yahut tereddüt ederse, kanı ve malı dokunulmaz olmaz.

İşte bunlar, tevhidin tamamıdır. La İlâhe İllallâh kelimesi, hadislerde birçok ağır şartla; ilimle, ihlasla, sıdkla (doğrulukla), yakinle ve şekkin (şüphenin) olmamasıyla kayıtlanmıştır. Bunların hepsi bir arada bulunmadan; bunlara itikat beslemeden, bunları kabul etmeden, bunları sevmeden, düşmanlığı bundan dolayı yapmadan ve dostluğu bunun üzerine bina etmeden kişi muvahhid olamaz. Şeyhimiz (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâh'ın zikrettiklerini bir araya getirmekle bu elde edilir.



4- Mecmû'u Fetâvâ Şeyh'il İslâm Ahmed İbni Teymiyye, 10/149.

5- Muslim, Hadis no: 23; Ahmed, Musned, 3/472.
#82
Tevhide Davet / Ynt: İSLAM DİNİNİN ASLI RİSALE...
Son İleti Gönderen Tevhîd Müdafaası - 15.12.2023, 00:40

شرح رسالة أصل دين الإسلام وقاعدته الأمر بعبادة الله والإنذار عن الشرك

İslam Dininin Aslı ve Allâh'a İbadeti Emredip Şirk Koşmaktan Sakındırma Olan Kaidesi Risalesinin Şerhi2

Abd'ur Rahmân bin Hasen bin Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh3

Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla.

Şeyh (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâhu Teâlâ'nın şu sözüne gelince:


Alıntı Yap"İslam dininin aslı ve kaidesi iki husustan oluşmaktadır:

1. Bir olan ve ortağı bulunmayan Allâh'a ibadeti emredip buna teşvik etmek ve dostluğu bunun üzerine bina ederek bunu terk edenleri tekfir etmektir."

Ben (Abd'ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Buna dair Kuran'da bulunan deliller, sayılamayacak kadar çoktur. Nitekim Allâhu Teâlâ'nın şu kavli gibi:

"De ki: Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allâh'a ibadet edelim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allâh'ı bırakıp da kimimiz kimimizi rabler edinmesin." (Âl-i İmrân, 3/64)

Allâhu Teâlâ, Nebî'si Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e kitap ehlini, Arapları ve başkalarını kendisine davet ettiği La İlahe İllallâh'ın manasına davet etmesini emretmiştir.

Ayette geçen söz, La İlâhe İllallâh'tır. Allâh bunu, "Yalnız Allâh'a ibadet edelim" kavli ile tefsir etmiştir.

La İlâhe'nin manası, "Yalnız ibadet edelim" kavlinde yer almaktadır ki bu, Allâh'tan başkasından ibadeti nefyetmektir.

Allâh'ın "Yalnız Allâh'a" kavli, Kelimet'ul İhlas'da (La İlâhe İllallâh'da) istisna edilen şeydir.

Allâhu Teâlâ Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e, insanları sadece kendisine ibadet etmeye ve Allâhu Teâlâ'dan başkasına ibadet etmeyi nefyetmeye davet etmesini emretmiştir. İlah edinmenin ibadet etme manasına geldiğini ve ibadetten hiçbir şeyin, Allâh'tan başkasına yöneltilmesinin uygun olmadığını açıklayan buna benzer ayetler çoktur. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Rabbin, Kendisinden başkasına değil, ancak O'na ibadet etmenize hükmetti." (el-İsrâ, 17/23)

Ayette geçen "hükmetti" kelimesinin manasının, emretti ve tavsiye etti olduğu yönünde iki görüş bulunmaktadır ki her ikisi de aynı manadadır.

La İlâhe kelimesinin manası, "ibadet etmemenize" kavlinde yer almaktadır.

İllallâh kelimesinin manası, "ancak O'na" kavlinde yer almaktadır.

İşte bu, Rasûllerin daveti olup ibadet tevhididir. Hani onlar kavimlerine şöyle demişlerdi:

"Allâh'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka hiçbir ilah yoktur." (el-A'râf, 7/59 ve başka ayetler)

En başta ibadette şirki nefyedip şirkten ve müşriklerden uzak durmak kaçınılmazdır. Nitekim Allâhu Teâlâ, Halîli İbrâhîm Aleyh'i Selâm hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Hani İbrâhîm, babasına ve kavmine şöyle demişti: Ben, sizin ibadet ettiklerinizden beriyim (uzağım). Ancak beni yaratan hâriç." (ez-Zuhruf, 43/26-27)

O hâlde Allâh'dan başka ibadet edilen şeylere ibadet etmekten beri olmak kaçınılmazdır. Allâh, İbrâhîm Aleyh'is Selâm'dan bahsederek şöyle buyurdu:

"Sizden ve Allâh'tan başka ibadet ettiklerinizden i'tizal ediyorum." (Meryem, 19/48)

İşte şirkten ve ehlinden beri olarak i'tizal etmek vaciptir. Nitekim Allâhu Teâlâ şu kavlinde bunu açıkça ifade etmiştir:

"İbrâhîm ve onunla beraber olanlarda, sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: Biz, sizlerden ve Allâh'ın dışında ibadet ettiklerinizden gerçekten uzağız. Sizi inkâr ettik. Sizinle aramızda, siz sadece Allâh'a iman edinceye kadar, sürekli bir düşmanlık ve buğz (öfke) belirmiştir." (el-Mumtehine, 60/4)

"Onlarla beraber olanlar" rasûllerdir, nitekim İbnu Cerîr (et-Taberî) bunu zikretmiştir.4

Bu ayet, şeyhimiz (Muhammed bin Abd'il Vehhâb) Rahimehullâh'ın zikrettiği tevhide teşvik etmeyi, şirki nefyetmeyi, tevhid ehline dostluk göstermeyi, tevhidi nefyeden şirki işleyerek tevhidi terk edenleri tekfir etmeyi kapsamaktadır.

Hiç kuşkusuz ki şirk işleyen kişi tevhidi terketmiştir, zira şirk ile tevhid bir arada bulunmayan zıtlardır. Nerede şirk bulunursa, tevhid yoktur. Allâhu Teâlâ, şirk işleyenler hakkında şöyle buyurmuştur:

"O'nun yolundan saptırmak amacıyla Allâh'a eşler koşmaya başlar. De ki: Küfrünle biraz (dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen, ateş ehlindensin." (ez-Zumer, 39/8)

Allâhu Teâlâ, bu kişiyi niddler edindiği için tekfir etmiştir ki niddler, ibadette koşulan ortaklardır. Bu ayetlerin benzeri çoktur. Bir kimse, ancak şirki nefyetmekle, şirkten beri olmakla ve şirk işleyenleri tekfir etmekle muvahhid olur.



2- Mecmû'at'ut Tevhîd, sf. 47-54; ed-Durar'us Seniyye, 2/202-211. Nüshalarda yer alan farkları gerekli olduğunda köşeli parantezle belirttik.

3- İmam, alim, allame, fakihlerin ve mütekellimlerin mercii, ikinci müceddid, şeyhülislam Abd'ur Rahmân bin Hasen Rahimehullâh, 1196 H senesinde Dir'iyye'de doğmuştur. Dedesi Şeyh Muhammed bin Abd'il Vehhâb'dan, amcaları Şeyh Abdullâh, Şeyh Alî ve Şeyh Huseyn'den, Şeyh Hamad bin Nâsır bin Mu'ammer'den, Şeyh Huseyn bin Gannâm'dan ve birçok alimden ders almıştır. Talebeleri arasında Âl'uş Şeyh ailesinden gerek kendi zürriyetinden gerek amcazadelerinden birçokları bulunmaktadır, kendi oğulları Şeyh Abd'ul Latîf ve Şeyh İsmâ'îl, Şeyh Abdullâh bin Abd'il Latîf ve Şeyh Hasan bin Huseyn bunlardan bazılarıdır. Şeyh Hamad bin Atîk gibi birçok talebe yetiştirmiştir. Allâh hepsine rahmet etsin. Birçok kitap ve risale telif etti. Bu eserleri arasında en meşhurları şunlardır:

Kitâbu Feth'il Mecîd Şerh Kitâb'it Tevhîd.

Kurratu Uyûn'il Muvahhidîn Hâşiyetun ale't Tevhîd.

Keşfu mâ Elkâhu İblîs alâ Dâvûd bin Circîs.

Kitâbun fi'r Raddi alâ Osmân bin Mansûr.

Amcası Abdullâh'ın Zeydîlere Reddiye kitabının telifinde de payı bulunmaktadır.

Şeyh'ul İslâm İbnu Teymiyye'nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebinin Tahkiki.

Bunların haricinde Dâvûd bin Circîs ve Osmân bin Mansûr'a yazdığı başka reddiyeler bulunmaktadır.

Ed-Durar'us Seniyye ve Mecmû'at'ur Rasâ'il ve'l Mesâ'il'in Necdiyye gibi meşhur mecmualarda birçok risalesi ve fetvası bulunmaktadır.

8 Zu'l Hicce, 1285 H tarihinde vefat etti. Allâh kendisine gani gani rahmet etsin. Âmîn.

Özetle: ed-Durar'us Seniyye, 16/404-413.

4- Taberî, Tefsir, 28/41.
#83

أَصْلُ دِينِ الْإِسْلاَمِ

İslam Dininin Aslı1

Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh

İslam dininin aslı ve kaidesi iki husustan oluşmaktadır:

1. Bir olan ve ortağı bulunmayan Allâh'a ibadeti emredip buna teşvik etmek ve dostluğu bunun üzerine bina ederek bunu terk edenleri tekfir etmektir.

2. Allâh'a ibadet hususunda şirk koşmaktan sakındırıp bu hususta sert davranmak ve düşmanlığı bundan dolayı yapıp şirk işleyenleri tekfir etmektir.

Bu hususta muhalefet edenler çok çeşitlidir:

1- Bunların muhalefet bakımından en şiddetli olanları, bu hususların hepsine birden muhalefet edenlerdir.

2- Onlardan bir kısmı sadece Allâh'a ibadet eder; fakat şirki inkâr etmez, şirk ehline de düşmanlık göstermez.

3- Onlardan bir kısmı şirk işleyenlere düşmanlık gösterir, fakat onları tekfir etmez.

4- Onlardan bir kısmı tevhidi sevmez, fakat ona buğz da etmez.

5- Onlardan bir kısmı tevhid ehlini tekfir eder ve tevhidin sâlih kimselere sövmek olduğunu iddia eder.

6- Onlardan bir kısmı şirke buğzetmez fakat (aynı zamanda) onu sevmez.

7- Onlardan bir kısmı şirki tanımaz, (dolayısıyla) onu inkâr da etmez.

8- Onlardan bir kısmı tevhidi tanımaz ve (dolayısıyla) onu inkâr da etmez.

9- Bu kimselerin en tehlikeli olanları ise; tevhid ile amel eden; fakat onun önemini bilmeyen, tevhidi terk edenlere buğzetmeyip onları tekfir etmeyenlerdir.

10- Onlardan bir kısmı ise şirki terk edip onu kerih görür; fakat şirkin önemini bilmeyip (şirk) ehline düşmanlık göstermez ve onları tekfir etmez.

İşte bütün bunlar, Nebîlerin Allâh Subhânehu ve Teâlâ'nın dininden getirdiklerine muhalefet eden kimselerdir.

Vallâhu A'lem (Allâh en doğrusunu bilendir)!



1- Ed-Durar'us Seniyye, 2/22.
#84
1445H / 1 CUMÂD’EL ÂHİRE 1445 H
Son İleti Gönderen Tevhîd Müdafaası - 14.12.2023, 19:03

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
١ جُمَادَي الْآخِرَةُ ١٤٤٥

1 CUMÂD'EL ÂHİRE 1445 H
15.12.2023 M

Cumâd'el Âhire ayının hilali bu akşam 29 Cumâd'el Ûlâ 1445 H (14.12.2023 M) tarihinde Allâh'ın izni ve yardımı ile muvahhidler tarafından gözetlenmiş ve görülmüştür.

«اللَّهُ أَكْبَرُ، اللَّهُمَّ أَهِلَّهُ عَلَيْنَا بِالأَمْنِ وَالإِيمَانِ، ‌وَالسَّلَامَةِ ‌وَالإِسْلَامِ، وَالتَّوْفِيقِ لِمَا يُحِبُّ رَبُّنَا وَيَرْضَى، رَبُّنَا وَرَبُّكَ اللَّهُ.»
"Allâh en büyüktür. Allâh'ım! Bunu üzerimizde emniyet, iman, selamet, İslam ve Rabbimizin sevdiği ve razı olduğu şeylerde başarı ayı kıl! (Ey Hilal!) Benim ve senin Rabbin Allâh'tır." (Tirmizî, Hadis no: 3451; Dârimî, Sünen, Hadis no: 1729-1730)

Hicri takvime göre 1 Cumâd'el Âhire 1445, Miladi 15.12.2023 Cuma gününe denk gelmektedir. Vallâhu A'lem!
#85
E-Kitaplar / PDF KELİME-İ TEVHÎD’İN TEFSÎRİ...
Son İleti Gönderen Subul’us Selâm - 06.12.2023, 23:07

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Oku        İndir
#86

[Kabirleri Hac Yeri Edinenler]

(İbnu Teymiyye Rahimehullâh devamla şöyle dedi:)

"Şeriattan ayrılmaları nedeniyle, kralların, kadıların, âlimlerin ve avamın kendisine yöneldiği insanların nezdinde en büyük şeyhlerden bir kısmı, İbnu Seb'în140'in (669 H) yolunu takip etti. İbnu Seb'în'in şöyle söylediği söylenmektedir: "Kendisine haccedilen evler üçtür: "Mekke, Beyt'ul Makdis ve Hindistan'da bulunan müşriklerin Buda'sı." Bunu söylemesinin sebebi onun Yahudilerin dininin hak olduğuna ve Hristiyanların dinini hak olduğuna itikat etmesidir.

İbnu Seb'în'in hakikatini bilmeden evvel ârif bir kardeşimiz onun yanına gidip şöyle demiş: "Senin elinden suluk yoluna girmek isterim." İbnu Seb'în şöyle dedi: "Yahudilerin dini üzere mi, Hristiyanların dini üzere mi ya da Müslümanların dini üzere mi?" Ona şöyle dedi: "Yahudiler ve Hıristiyanlar kâfir değil mi?" İbnu Seb'în şöyle dedi: "Onlara karşı sert davranma, ama İslâm daha faziletlidir!"

Bunlardan bazıları, kabirlere haccetmeyi Allâh'ın Evine haccetmeye tercih ederler. Bazılarıysa, Allâh'ın Evini haccetmeyi tercih eder ancak biri şöyle der: "Şeyhin kabrini iki veya üç kez ziyaret edersen, bir kez haccetmiş gibi sayılırsın."

İnsanlardan bazıları şeyhin kabrini Arafat'la eş değerde tutar, oraya mevsiminde seyahat eder, Müslümanların Arafat'ta mescitlerde zikir için toplandığı gibi orada toplanır hem batıda hem de doğuda yapıldığı gibi.

Onlardan bazıları, tazim ettiği meşhede ve kabre seferi hacdan daha faziletli kılarlar. Allâh'ın Atik Evine yedi kez haccetmiş müritlerden biri, bir başka müride şöyle der: "Yedi haccı, şeyhin kabrine ziyarete karşılık satın alır mısın?" O da şeyhiyle istişare etti, şeyhi de şöyle dedi: "Eğer satarsan mağdur olursun!"

Bazıları şöyle der: "Herkim şeyhin kabrini yedi defa tavaf ederse sanki bir kez hac yapmış gibidir." Bazıları şöyle der: "Falanca mağarayı üç kez ziyaret etmek bir kez hac yapmak gibidir." Bazıları da ölmüş bir şeyhten şöyle dediğini hikâye etmişlerdir: "Benim kabrime doğru atılan her adım bir hac gibidir, kıyamet gününde de ben onu bir hac karşılığında satmam." İnsanlardan biri bunu inkâr etmiş, bunun üzerine şeytan uykusunda şeyhin suretinde ona görünmüş ve bunu inkâr etmesinden dolayı onu azarlamıştır.

Bunlar ve bunların benzerlerinin namazları ve ibadetleri âlemlerin Rabbi olan Allâh'tan başkasınadır. Bunlar, Haniflerin imamının (İbrâhîm Aleyh'is Selâm'ın) dini üzere değiller ve Allâh'ın haklarında şöyle buyurduğu Allâh'ın mescitlerini imar edenlerden de değiller:

"Allâh'ın mescidlerini, ancak Allâh'a ve ahiret gününe inanan kimseler imar eder." (et-Tevbe, 9/18)

Allâh'ın mescidlerini imar edenler, Allâh'tan başkasından çekinerek korkmazlar, kabirlerdeki meşhetleri imar edenler ise Allâh'tan başkasından çekinerek korkarlar ve Allâh'tan başkasından ümit ederler. Öyle ki yaptıkları iğrençlikler hususunda Allâh'tan çekinerek korkmayan büyük günah işleyenlerin taifesinden biri, ölünün kubbesini veya kubbenin tepesindeki hilali görse, ahlaksızlık yapmaktan korkar ve içlerinden biri, arkadaşına şöyle der: "Yazıklar olsun sana! Bu, kubbenin hilalidir." Onlar, hilalin altında gömülü olanlardan çekinerek korkarlar, ancak gökleri ve yeri yaratan ve göklerin hilallerini insanlar ve hac için vakitler olarak yaratandan çekinerek korkmazlar!

Bunlarla münazara edildiğinde, kendileriyle münazara eden kişiyi korkuturlar, tıpkı müşriklerin İbrâhîm Aleyh'is Selâm'a yaptıkları gibi. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Kavmi onunla tartışmaya girişti. Dedi ki: "Beni doğru yola iletmişken, Allâh hakkında benimle tartışmaya mı kalkışıyorsunuz? Hem sizin O'na ortak koştuklarınızdan ben korkmam; ancak Rabbimin bir şey dilemiş olması başka." (el-En'âm, 6/80)

Allâhu Teâlâ'nın şu kavline kadar:

"Öyle ise iki taraftan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız söyleyin." (el-En'âm, 6/81)

Sonra da Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır." (el-En'âm, 6/82)

Bazıları da ölüyü ilah mertebesine koymuş, ona bağlı olan canlı şeyhi ise Nebî gibi kılmışlardır. Ölüden ihtiyaçların giderilmesi ve sıkıntıların giderilmesi talep edilir, dirinin ise helal kıldığı helal, haram kıldığı haram kılınmaktadır. Sanki kendi içlerinde Allâh'ı ilah edinilmekten azledip Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'i de rasül edinmekten azletmişler!

Yeni İslam'a girenler veya onlara hüsnü zan ile tabi olanlar ve başkaları gelip de ölmüş şeyhten kendisine zulmetmek isteyen bir kralın zulmünü defetmesini veya başka bir şey isteyebilirler. Mezarın bekçisi onun yanına girer ve şöyle der: "Ben şeyhe söyledim, Şeyh ise Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e söyler, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem de Allâh'a söyler, Allâh da falanca sultana bir elçi göndermiştir!" Bu saf müşriklerin ve Hıristiyanların dininden başka nedir ki? Bunda öyle yalanlar ve cehaletler vardır ki hiçbir müşrik ve Hristiyan bunlara cevaz vermez ve bunları yaymaz.

Kabirlere yapılan adakları, adak olarak verilenleri ve adaklarla beraber gelen şeyleri yerler ki bununla, Allâhu Teâlâ'nın şu kavline dahil olurlar:

"Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allâh'ın yolundan alıkoyuyorlar." (et-Tevbe, 9/34)

Kendileri Allâh'ın yolundan yüz çeviriyorlar ve başkalarını da alıkoyuyorlar, zira onların tabileri bunun Allâh'ın yolu ve dini olduğuna itikat ederler. Bundan dolayı da Allâh'ın kendisiyle rasûllerini gönderip kitaplarını indirdiği hak dine girmekten imtina ederler."141



140- İbnu Kesîr Rahimehullâh, İbnu Seb'în hakkında şöyle dedi:

"İbnu Seb'în, Abd'ul Hak bin İbrâhîm bin Muhammed bin Nasr bin Muhammed bin Nasr bin Muhammed bin Seb'în, Kutb'ud Dîn Ebû Muhammed el-Makdisî er-Rukûtî. (İspanya'da) Murcia yakınlarında bir belde olan Ricote beldesine nispet edilmiştir. İbnu Seb'în, H 614 senesinde doğdu. Eskilerin ilmi ve felsefe ile iştigal etti. Bu yüzden kendisinde bir nevi ilhad meydana geldi ve bu konuda eser tasnif etti. Simya ilmini bilirdi. Bu ilmi sayesinde bazı geri zekâlı emirleri ve zenginleri aldatırdı. Bunun, milletin hallerinden bir hal olduğunu söylerdi. Kitâb'ul Buddi, Kitâb'ul Huve eserleri arasındadır. Mekke'de ikamet etti. Mekke emiri Ebû Numeyy'in, aklını çeldi. Kendisinden nakledildiğine göre bazı vakitlerde Hira mağarasında itikafa girerdi, nübüvvetin çalışılarak elde edildiği ve nübüvvetin, Allâh'ın saflaşan akla ilka ettiği bir ilkası olduğu fasit inancına sahip olduğundan Hira mağarasında Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e geldiği gibi kendisine de vahiy geleceğini ümit ederdi. Şayet bu inanç üzere ölmüş ise, dünyada ve ahirette sadece rüsvaylık elde etmiştir. Kabe'yi tavaf edenleri gördüğünde, şöyle derdi: "Bunlar medarın etrafında dönen eşekler gibidirler." Halbuki kendisini tavaf etseler, Kabe'yi tavaf etmelerinden daha faziletli olduğunu söylerdi. Allâh onun ve onun gibileri hakkında hükmünü verecektir. Ondan bazı vahim söz ve fiilleri nakledilmiştir. (669 H senesinin) Şevval ayının yirmi sekizinde Mekke'de öldü." (İbnu Kesîr, el-Bidâye ve'n Nihâye, thk. Turkî, 17/497-498)

141- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 306-309.
#87
Selef-i Salihin Akidesi / Ynt: ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ...
Son İleti Gönderen İ'tisam - 01.12.2023, 17:12

Zamanındaki Şâfi'îlerin İmamı Ebu'l Abbâs bin Surayc Radiyallâhu Anh'ın Görüşünün Zikri

Ebu'l Kâsım Sa'd bin Alî bin Muhammed ez-Zencânî, Mekke'de kendisine sorulan meselelere verdiği cevaplarda dedi ki:

"Evvelde, ahirde, zahirde, batında ve herhâlde hamd Allâh'a mahsustur. Allâh'ın salatı, Muhammed-i Mustafâ'nın, ashabından ve ailesinden en hayırlı ve temiz olanların üzerine olsun.

Allâh seni tevfikiyle desteklesin, Kitap ve sünnette varid olan sıfatlar hususunda selefin ve de halefin salih olanlarının mezhebi olarak, bana göre sahih olanın ne olduğuna dair açıklamalarda bulunmamı istedin. Allâhu Teâlâ'dan hayırlı olanı takdir buyurmasını dileyerek, fukaha imamlarından birisinin cevabı ile sana cevap veriyorum ki bu, Ebu'l Abbâs bin Surayc Rahimehullâh'tır.

Ona bu soruya benzer bir soru sorulduğunda cevaben şöyle dedi:

Derim ki -tevfik Allâh'tandır-: Akılların Allâh'ı misallendirmesi, vehimlerin O'nu sınırlandırması, zanların O'nunla alakalı kesin kanaat belirlemesi, kalplerin O'nun hakkında derinleşmesi, nefislerin O'nu düşünmesi, fikirlerin O'nu kuşatması, Kitabı'nda veya Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in dilinde kendisini nitelendirdiği vasıfların dışında bir vasıf ile akılların O'nu vasfetmesi haramdır.

Zamanımıza kadar şöhret bulmuş raşid hidayete erdiren imamlar olan geçmiş seleften, sahabeden ve tabiinden olan bütün din, sünnet ve cemaat ehli nezdinde Allâh'tan, zatı ve sıfatları hakkında gelen tüm ayetlerin ve Allâh ve sıfatları hakkında Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den sadır olan, nakil ehli tarafından sahih addedilmiş sadık haberlerin her birine varid olduğu şekilde iman etmek ve de onların durumunu, emrettiği şekilde Allâh'a havale etmek Müslüman olan birinin üzerine vacip olduğu hususu sahih, kararlaştırılmış ve açıklığa kavuşmuştur. Bu, Allâh Subhânehu'nun şu buyruğuna benzer:

﴿‌هَلْ ‌يَنْظُرُونَ ‌إِلَّا ‌أَنْ ‌يَأْتِيَهُمُ ‌اللَّهُ ‌فِي ‌ظُلَلٍ ‌مِنَ ‌الْغَمَامِ﴾

"Onlar Allâh'ın kendilerine buluttan gölgeler içerisinde gelivermesinden başkasını mı beklerler?" (el-Bakara, 2/210)

Yine Allâh Subhânehu'nun şu buyruğuna benzer:

﴿‌وَجَاءَ ‌رَبُّكَ ‌وَالْمَلَكُ ‌صَفًّا ‌صَفًّا﴾

"Melekler saf saf olduğu halde rabbin geldiği vakit." (el-Fecr, 89/22)

Yine Allâh Subhânehu'nun şu buyruğuna benzer:

﴿‌الرَّحْمَنُ ‌عَلَى ‌الْعَرْشِ ‌اسْتَوَى﴾

"Rahmân arşa istivâ etti." (Tâ Hâ, 20/5)

Yine Allâh Subhânehu'nun şu buyruğuna benzer:

﴿‌وَالْأَرْضُ ‌جَمِيعًا ‌قَبْضَتُهُ ‌يَوْمَ ‌الْقِيَامَةِ ‌وَالسَّمَاوَاتُ ‌مَطْوِيَّاتٌ ‌بِيَمِينِهِ﴾

"Kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucundadır; gökler de sağ eliyle dürülmüştür." (ez-Zumer, 39/67)

Ve Kuran'ın açıkladığı buna benzer sıfatlar da böyledir. Yukarıda oluş, nefs, iki el, işitmek, görmek, kelam, göz, bakmak, irade, rıza, kızmak, sevmek, kerih görmek, inayet, yakın olmak, uzak olmak, öfkelenmek, icabet etmek[212], iki yay arası kadar veya daha yakın olmak, güzel sözün O'na yükselmesi, meleklerin ve Ruhun O'na yükselmesi, Kuran'ın O'ndan inmesi, nebilere nida etmesi, meleklere söyledikleri, darlık ve bolluk vermesi, ilmi, vahdaniyeti, kudreti, dilemesi, samed oluşu, tek oluşu, evvelliği, ahirliği, zahirliği, batinliği, hayatı, bekası, ezeli oluşu, nuru, tecellisi, yüzü ve Âdem Aleyh'is Selâm'ı eli ile yaratması bunun gibidir.

Yine Allâh Subhânehu'nun şu buyruğu gibi:

﴿‌أَأَمِنْتُمْ ‌مَنْ ‌فِي ‌السَّمَاءِ﴾

"Gökte olandan emin misiniz?" (el-Mulk, 67/16)

Kendisi dışındakileri işitmesi ve O'nun dışındakilerin de O'nu işitmesi ve bunların dışında, indirilmiş Kitabı'nda zikredilen sıfatları ve sıfatlarından olup Mustafâ Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in söyledikleri de bunlar gibidir. Firdevs cennetini ve Tûbâ ağacını kendi eliyle dikmesi, Tevrat'ı kendi eliyle yazması, gülmesi, hayret etmesi, ayağını koyması, parmaklarının zikredilmiş olması, dünya semasına her gece nüzul etmesi, kıskanması, kulun tövbesine sevinmesi, O'nun tek gözlü olmaması, kerih gördüğü şeyden yüz çevirip ona bakmaması, her iki elinin de sağ olması, iki avuç hadisi, her gün şu kadar kez levh-i mahfuza bakması, Kıyamet gününde kendi avucu ile üç avuç alıp sonra onları cennete sokması ve cehennemden avucuyla hiçbir hayır işlememiş bir kavim çıkartmasına dair hadis gibi.

«إِنَّ اللهَ ‌خَلَقَ ‌آدَمَ ‌عَلَى ‌صُورَتِهِ»

"Hiç kuşkusuz ki Allâh, Âdemi kendi suretinde yarattı." [213]

Hadisi gibi ki başka bir lafızda
«على صورة الرحمن»

"Rahmân'ın suretinde yarattı." [214] şeklinde geçer, harf ve ses ile birlikte konuşmasını ispat etmesi, meleklerle, Âdem'le, Mûsâ'yla, Muhammed'le, şehitlerle, müminlerle hesaba çekerken ve cennette konuşması, Kuran'ın dünya semasına inmesi, Kuran'ın Mushaf'ta olması gibi.

«مَا أَذِنَ اللَّهُ لِشَيْءٍ ‌كأذنهِ لِنَبِيٍّ ‌يَتَغَنَّى ‌بِالْقُرْآنِ»

"Allâh, Kuran okuyan nebisine kulak verdiği gibi hiç kimseye kulak vermemiştir." [215] (hadisi) gibi.

Sözlerin, amellerin ve ruhların O'na yükselmesi, Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in bedeni ve ruhuyla birlikte miraca çıkmasına dair hadis ve bunların dışında, Allâh Subhânehu'nun sıfatları hakkında, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den varid olmuş müteşabih rivayetlerinden sahih olarak O'ndan gelip de bize ulaşmış bulunan ve ulaşmamış olan ve bunlar gibi Kuran'ın müteşabih ayetleri hakkındaki itikadımız, şöyledir:

Onları kabul eder ve reddetmeyiz. Muhaliflerin bunları tevil ettiği şekilde tevil etmeyiz ve teşbihçilerin teşbihine hamletmeyiz. Onlarda arttırma veya eksiltme yapmayız. Onları tefsir etmeyiz ve keyfiyetlendirmeyiz. Kalpteki düşüncelerle onları anlatmayız. Bilakis, Allâh'ın mutlak bir şekilde zikrettiğini biz de mutlak bir şekilde zikreder, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in, ashabının, tabiinin, din ve emanet hususunda tanınmış seleften olan kendilerinden razı olunmuş imamların tefsir ettiklerini de tefsir ederiz. Onların üzerinde icma ettiği hususlarda icma eder, sakındıkları şeylerden sakınırız. Rivayetleri ve ayetleri zahirlerine havale edip Mu'tezile'nin, Eş'arîlerin, Cehmiyye'nin, mülhidlerin, Mücessime'nin, Müşebbihe'nin, Kerrâmiyye'nin ve keyfiyetlendirenlerin yaptığı tevile inanmayız. Bilakis onları tevil etmeden kabul edip onlara temsil yapmadan iman eder ve deriz ki: Onlara iman etmek vacip, [bunları] görüş [edinmek] sünnet, tevilini araştırmak ise bidattır."

Ebu'l Kâsım ez-Zencânî'nin cevaplarında anlattığı Ebu'l Abbâs bin Sureyc'in sözleri, burada bitti. [216]

[İbnu Sureyc, mezhebi bilme hususunda başvuru merciiydi. Öyle ki, Muzenî dahil olmak üzere Şâfi'î'nin ashabının hepsinin önüne geçirilirdi.

Tenbîh isimli kitabın müellifi Ebû İshâk şöyle dedi: "Ebu'l Hasen eş-Şeyracî'yi şöyle derken işittim: Ebu'l Abbâs'ın kitaplarının fihristi, 400 telifi kapsar." [217]

306 H senesinde vefat etti. Allâh kendisine rahmet etsin.]


[212] Diğer nüshada "icabet etmek," ibaresi yerine "hayâ etmek" ibaresi geçmektedir.

[213] Muslim, Hadis no: 2612.

[214] İbnu Ebî Âsım, es-Sunne, 1/228-229, Hadis no: 517.

[215] Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no: 5023-5024, 7482; Muslim, Hadis no: 792.

[216] Yakın lafızlarla İbn'ul Kayyim, İctimâ'ul Cuyûş'il İslâmiyye, Dâru Atâ'ât'il İlm, sf. 252-259.

[217] İbn'ut Tilimsânî, Şerh'ul Me'âlim, 1/10.
#88
E-Kitaplar / PDF FAYDALI ÖNEMLİ VE DEĞERLİ ...
Son İleti Gönderen Subul’us Selâm - 30.11.2023, 15:19

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Oku        İndir
#89

[Şeytan, Meşru Kılınanın Dışına Çıkanlara Amellerini Şirke Girene Kadar Güzelleştirir]

(İbnu Teymiyye Rahimehullâh devamla şöyle dedi:)

"Şeriatın hikmetini ve kadrinin azametini gösteren ve onun, denildiği gibi Nuh'un gemisi gibi olduğunu, ona binenin kurtulacağını ve ondan yüz çevirenin de boğulacağını gösteren şeylerden biri de şudur: Meşru kılınanın dışına çıkanların hepsine şeytan amellerini güzelleştirdi, ta ki şirke girdiler.

Bunlardan bir taife ölülere namaz kılar. Onlardan biri kıbleye sırtını döner, kabre secde eder ve başka biri şöyle der: "Kıble avamın kıblesidir, falanca şeyhin kabri ise havasın kıblesidir."136 Bunu söyleyen de insanların arasında en çok ibadet eden ve en çok zühde sahip olan ve kendisine tabi olunan bir şeyhtir. Belki de şeyhi hakkında bunu söyleyen kişi, şeyhinin tabilerinin arasında örnektir.

İbadet ve züht hususunda sadakat ve içtihat ashabı olan ve kendisine tabi olunan şeyhlerin ileri gelenlerinden bir başkası da müritlerine tövbe etmeden evvel şeyhin kabrine gidip heykelperestlerin yaptığı gibi kendisini ona adamasını emrederler.

Bu kabirler ile şirk koşanların çoğunluğu, Allâh'ın yüceltilip de isminin zikredilmesine izin verdiği Allâh'ın mescidlerinde bulmadıkları yumuşaklığı, huşuyu, duayı ve kalp huzurunu kabre ibadet ettiklerinde bulurlar.

Başkaları ise kabirlere hac ederler. Bir taife de İmamiyye'nin şeyhlerinden biri olan Müfid diye lakaplanan Ebû Abdillâh Muhammed İbn'un Nu'mân'ın bu hususta bir kitap tasnif ettiği gibi, "Menâsiku Hacc'il Meşâhid (Meşhetlerin Haccının Menasiki)" kitabını tasnif etmiştir.137 Müfid kitabında, nakiller hususunda marifet sahiplerine yalan oluşu hafi kalmayan, ehl-i beyt hakkında yalan hikayeler zikretmiştir.

Başkaları şeyhlerin kabirlerine sefere çıkar. Her ne kadar bunu nüsuk ve hac diye isimlendirmeseler de aynı anlamdadır.

Bazıları da şöyle der: "Bineklilerin haccına gittiği Nebî'nin hakkı için." Böylece haccı Allâh Azze ve Celle'nin evine değil, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e yaparlar. Çoğunun hacdaki en azim kastı, Evi (Kabe'yi) hac etmek değil, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kabrini kastetmektir.

Din, züht ve sâlih oluşuyla meşhur olan bir şeyh, "el-İstigâse bi'n Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem fi'l Yakzeti ve'l Menâm (Uyanıkken ve Uykudayken Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile İstigase Etmek)" isimli bir kitap tasnif etmiştir.138 Bu dalalet sahibi kişi (Bekrî) ise bu kitaba sığındı. Bu şeyhin menakıbı arasında şu zikredilmiştir: Bu şeyh, bir kere hacetti ve kastettiği nihai durak Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kabriydi. Kabri ziyaret ettikten sonra Mekke'ye gitmeden geri döndü ve bunu da onun bir menkıbesi saydılar. Eğer bu müstehapsa, o zaman evi haccetmesi vacip olanların haccedince Medine'yi nihai kastı kılıp Mekke'ye gitmemesi gerekir, zira Mekke'ye gitmek, en faziletli olanı terk etmekle beraber külfet ve meşakkati artırmaktır. Bunu ise hiçbir akil kişi söylemez."139



136- Mesela sufilerden Şâzilî, şöyle derdi: "Eğer Hakk Subhânehu ve Teâlâ, sünnetin hilafına olan bir işten razı olsaydı, namazda gavs olan kutuba yönelmek, Kabe'ye yönelmekten evla olurdu." (Şa'rânî, et-Tabakât'ul Kubrâ, 2/13)

Ayrıca rafizilerden Meclisî, şöyle der: "Kabri ziyaret eden kimsenin kabre yönelmesi, kıbleye yönelmesi konumundadır ve o, Allâh'ın yüzüdür, yani, bu hâldeyken Allâh'ın insanlara kendisine doğru yönelmeyi emrettiği cihettir." (Meclisî, Bihâr'ul Envâr, 98/369)

137- Rafizilerden Sistânî'nin şeyhi, Aga Bozorg-i Tehrani, şiiler tarafından mezar ziyaretiyle alakalı yazılan kitapları listelemiş ve altmış bir kitap saymıştır. (Aga Bozorg-i Tehrani, ez-Zerî'a ilâ Tesânîf'iş Şî'a, 20/316-326)

138- Mâlikîlerden Muhammed bin Mûsâ İbn'un Nu'mân el-Merâkeşî et-Tilmisânî isimli kişinin kaleme aldığı bu kitabın ismi şöyledir: "el-Mustegîsîne bi'n Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem fi'l Yakzati ve'l Menâm (Uyanıkken ve Uykudayken Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile İstigase Edenler)."

139- İbnu Teymiyye, el-İstigâse fi'r Raddi ale'l Bekrî, sf. 304-306.
#90
Selef-i Salihin Akidesi / Ynt: ET-TUHFET'UL MEDENİYYE Fİ...
Son İleti Gönderen İ'tisam - 20.11.2023, 12:47

{İmamların İmamı Ebû Bekr Muhammed bin İshâk bin Huzeyme Rahimehullâh'ın Görüşünün Zikri}

İmamların imamı Ebû Bekr Muhammed bin İshâk bin Huzeyme dedi ki:

"Allâh'ın, yedi kat semasının üzerinde mahlûkatından ayrı olarak arşına istivâ ettiğini ikrar etmeyen bir kimse, kâfirdir. Tövbe etmesi istenilir. Tövbe ederse ne ala, aksi takdirde boynu vurulur ve kokusuyla kıble ehline ve zimmet ehline eza vermemesi için bir çöplüğe atılır."[211]

[İbnu Huzeyme, fıkıhta bir baştı. Fıkhı Muzenî'den öğrendi ki, Muzenî, Şâfi'î'nin mezhebine ettiği yardımla Şâfi'î'nin ashabının faziletlilerindendi. Neredeyse şöyle denilirdi: Şâfi'î'nin ashabı arasında Muzenî'den daha alimi yoktu. İbnu Huzeyme, seksen küsur yaşlarında 311 H senesinde vefat etti. Allâh kendisine rahmet eylesin!]
 


[211] Yakın lafızlarla Ebû Abdillâh el-Hâkim, Ma'rifetu Ulûm'il Hadîs, sf. 84.
🡱 🡳