Tevhide Davet

EL-CEVÂHİR’UL MUDİYYE | ŞEYH MUHAMMED BİN ABDİL VEHHÂB RAHİMEHULLÂH

Başlatan Tevhîd Müdafaası, 09.06.2024, 02:25

« önceki - sonraki »

Fehm’us Selef ve 6 Ziyaretçiler konuyu incelemekte.

Tevhîd Müdafaası

قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


Şeyh Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâhu Teâlâ'nın Akidesi

Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın Adıyla,

Muhammed bin Abd'il Vehhâb'dan, Müslümanlardan bu mektubun kendisine ulaştığı herkese! Allâh'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Bundan sonra:

Allâh'a hamd olsun ki kendisiyle Allâh'a itaat ettiğim akidemin ve dinimin, dört imam ve kıyamete kadar onların tabileri gibi Müslümanların imamlarının üzerinde bulunduğu Ehl-i Sünnet ve'l Cemaatin mezhebi olduğunu size haber veririm. Lakin ben insanlara, dini Allâh'a has kılmayı açıklayıp nebilere ve salihlerden ve başkalarından ölülere dua etmekten ve Allâh'ın başkasını -ne yakınlaştırılmış bir meleği ne de gönderilmiş bir nebîyi- ortak kılmadığı haklarından olan zebih, nezir, tevekkül, secde ve bunun dışında Allâh'a kendisiyle ibadet edilen şeylerde Allâh'a ortak koşmalarından nehyettim. Bu ilkinden sonuncusuna kadar tüm rasûllerin kendisine davet ettiği şeydir ve Ehl-i Sünnet ve'l Cemaatin üzerinde bulunduğu şeydir.

Ben, beldemde sözü dinlenen yüksek makam sahibiyim. Bazı liderler ise yetiştikleri âdete muhalif olduğu için buna karşı çıktı. Yine, idarem altında olanları namazı kılmaya, zekâtı vermeye ve Allâh'ın farz kıldığı diğer şeyleri yerine getirmeye zorladım ve faizden, sarhoş edici şeyleri içmekten ve diğer münker çeşitlerinden de onları nehyettim. Hâl böyle olunca, liderler bunu eleştirip bunda bir hata bulamadılar, zira avam tarafından bu sevilmekteydi. Bu yüzden eleştirilerini ve düşmanlıklarını kendisini emrettiğim tevhide ve kendisinden nehyettiğim şirke yönelttiler ve bunun insanların üzerinde bulunduğu yolun hilafına olmasını öne sürerek avamın kafasını karıştırdılar. Fitne iyice büyüdü ve şeytanın atlıları ve yayaları ile üstümüze saldırdılar.

İşte biz deriz ki:
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[Ulûhiyyet Tevhidi ve Allâh'tan Başkasına Dua Ederek Şirkin Sonradan Ortaya Çıkması]

Tevhid iki çeşittir. Bunlardan biri Rubûbiyyet tevhididir ki o da -melekler, nebîler ve başkaları değil- Allâh Subhânehu'nun yaratmak ve çekip çevirmede tek olmasıdır. Bu kaçınılmaz bir hakikattir. Ancak bu kişiyi İslam'a sokmaz, aksine insanların çoğu bunu ikrar etmektedir. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlere hükmeden kimdir? ölüden diriyi çıkaran; ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir? Onlar Allâh'tır diyecekler. O halde O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız? de." (Yûnus, 10/31)

Kişiyi İslam'a sokacak tevhid, İlâhiyyet tevhididir ki o da yakınlaştırılmış bir meleğe veya gönderilmiş bir nebîye değil, Allâh'tan başkasına ibadet etmemektir.

Bunun sebebi de şudur: Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem gönderildiğinde cahiliyye insanları Allâh ile beraber başka şeylere ibadet etmekteydi. Bazıları putlara ibadet ederdi, bazısı Îsâ'ya dua ederdi, bazıları da meleklere dua ederdi. Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem onları bundan nehyetti ve onlara Allâhu Teâlâ'nın kendisini Allâh'ın birlenmesi ve melekler olsun, nebîler olsun kimseye dua edilmemesi için gönderdiğini haber verdi. Herkim ona tabi olur ve Allâh'ı birlerse, Lâ İlâhe İllallâh'a şehadet etmiş olur. Her kim de ona isyan eder, Îsâ'ya veya meleklere dua eder, onlardan yardım ister ve onlara iltica ederse, Allâh'tan başka kimsenin yaratmayacağını ve rızık veremeyeceğini ikrar etmesine rağmen Lâ İlâhe İllallâh'ı inkâr etmiştir.

Bu konudaki söz oldukça uzar, ancak özeti konunun âlimler arasında icma edilmiş bir konu oluşudur.

Ne zamanki bu ümmet arasında şu buyruğuyla Nebî'si Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in haber verdiği şeyler cereyan etti:

"Siz, kendinizden öncekilerin yoluna kulaç kulaç tabi olacaksınız, hatta onlar keler deliğine girseler bile siz de ona gireceksiniz."2

Bu ümmetten öncekiler de Allâhu Teâlâ haber verdiği gibi:

"Hahamlarını ve rahiplerini Allâh'tan başka rabler edindiler." (et-Tevbe, 9/31)

Ne zamanki sapmış insanlar, sıkıntı ve rahat anlarında Abd'ul Kâdir el-Geylânî, Ahmed el-Bedevî, Adî bin Musâfir ve ibadet ve salah ehlinden benzerleri gibi salihlere dua ettiler; her taifeden ilim ehli onlara -yani Allâh'tan başkasına dua edenlere- karşı sert sözler kullanarak onları engelledi.

Bunu hoş görmeyen salihlere gelince onlar bundan münezzehtir. İlim ehli buna benzer meselelerde bunların büyük şirk ve putlara ibadet etmek olduğunu beyan etmiştir. Allâh Subhânehu gönderdiği rasûlleri ve indirdiği kitapları yalnız kendisine ibadet edilmesi ve kendisiyle beraber bir başka ilaha dua edilmemesi için gönderip indirmiştir.

Allâh ile birlikte güneş, ay, salihler ve salihlerin suretlerine göre tasvir edilmiş timsaller gibi başka ilahlara dua edenler, onların yağmuru indirdiklerine veya bitkileri yetiştirdiklerine itikat etmiyorlardı. Onlar ancak meleklere ve salihlere ibadet edip "bunlar Allâh'ın katında bizim şefaatçilerimizdir" derlerdi. Bundan dolayı Allâh, rasûlleri ve kitapları Allâh'tan başkasına hem ibadet duasıyla hem de yardım isteme duasıyla dua etmeyi nehyetmesi için gönderip indirdi.

Bil ki zamanımızdaki müşrikler, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem zamanındaki kâfirleri de aşmışlardır, zira o zamanki kâfirler meleklere, evliyaya ve salihlere dua eder, onların şefaatini ve onlara yakın olmayı isterlerdi ve bununla beraber işin bütünüyle Allâh'a ait olduğunu ikrar ederlerdi. O zamanki kâfirler ancak rahat zamanlarından onlara dua eder, sıkıntı zamanlarında ise duayı Allâh'a has kılarlardı. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Denizde size bir sıkıntı dokunduğunda Allâh dışında bütün dua ettikleriniz kaybolur. Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz." (el-İsrâ, 17/67) ayetin sonuna kadar.



2- Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no: 7320; İbnu Mâce, Hadis no: 3994.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[Rasûllerin Ulûhiyyet Tevhidine Davet Etmesi]

Bil ki; Tevhid, Allâh Subhânehu'yu ibadette birlemektir. Bu, Allâh'ın kullarına kendisiyle gönderdiği bütün Rasûllerin dinidir. Rasûllerin ilki Nûh Aleyh'is Selâm'dır. Allâh onu kavmi salihler -ki onlar da Vedd, Suvâ, Yegûs, Ye'ûk ve Nesr'di- hakkında aşırıya gittiğinde göndermiştir. Rasûllerin sonuncusu ise Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'dir. O, bu salihlerin putlarını kırandır. Allâh onu ibadet eden, hacceden, sadaka veren ve Allâh'ı çokça zikreden bir kavme göndermiştir, ancak onlar melekler, Îsâ, Meryem ve diğer salih insanlardan müteşekkil mahlukattan bazısını Allâhu Teâlâ ile kendi aralarına vasıtalar koyarak şöyle derlerdi: "Onlardan isteğimiz bizi Allâh'a yakınlaştırmalarıdır ve Allâh katında şefaatçi olmalarını istiyoruz."

Allâhu Teâlâ Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'i onlara, babaları İbrâhîm Aleyh'is Selâm'ın dinini tekrar getirmek ve onlara bu takarrübün ve itikadın yalnızca Allâhu Teâlâ'nın hakkı olduğunu, bu konuda -diğerleri bir yana- yakınlaştırılmış bir melek ve gönderilmiş bir nebîye dahi bir şey yöneltilemeyeceğini haber vermek için göndermiştir. Yoksa bu müşrikler, Allâhu Teâlâ'nın tek ve ortağı olmayan yaratıcı olduğuna, Allâh'tan başkasının yaratıp rızık veremeyeceğine, hayat verip öldüremeyeceğine, yedi kat gök ve sakinlerinin, yedi kat yer ve sakinlerinin O'nun kulları, O'nun tasarrufu ve kahrı altında olduklarına şahitlik ediyorlardı.

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kendileriyle savaştığı müşriklerin buna tanıklık ettiklerine dair delil istiyorsan, Allâhu Teâlâ'nın şu kavlini oku:

"De ki: Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Ya da kulak ve gözlere malik olan kimdir? Ölüden diriyi çıkaran ve diriden ölüyü çıkaran, her türlü işi düzene koyan kimdir? Diyecekler ki: Allâh'tır. De ki: Öyleyse (O'na karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?" (Yûnus, 10/31)

Yine Allâhu Teâlâ'nın şu kavlini oku:

"De ki: Eğer biliyorsanız söyleyin bakalım yeryüzü ve onda bulunanlar kimindir? Diyecekler ki: Allâh'ındır. De ki: Öyleyse hiç öğüt almaz mısınız? Yine de ki: Yedi kat göklerin Rabbi ve yüce Arş'ın Rabbi kimdir? (Bunların hepsi) Allâh'ındır, diyecekler. De ki: Öyle ise (O'na karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Yine de ki: Eğer biliyorsanız söyleyin, her şeyin mülkiyet ve yönetimi elinde olan, her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir? Diyecekler ki: (Bunların hepsi) Allâh'ındır. De ki: Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz?" (el-Mu'minûn, 23/84-89)

Bunun dışındaki, bunların hepsini ikrar ettiklerine yakinen delalet eden, bunun onları Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kendisine davet ettiği tevhide sokmadığına dair diğer ayetleri de oku.

Onların inkâr ettikleri tevhidin, günümüz müşriklerin itikat diye isimlendirdikleri ibadet tevhidi olduğunu anladığında... Nitekim Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in kendileriyle savaştığı müşrikler de gece gündüz korkarak ve umarak Allâh Subhânehu ve Teâlâ'ya dua ederlerdi, sonra da aralarından bazıları meleklere, nebilere ve salihlere, salih oldukları ve Allâh Azze ve Celle'ye yakın oldukları için şefaat etsinler diye dua ederlerdi, Lât gibi salih bir adama veya Îsâ gibi bir nebîye dua ederlerdi.

Yine Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in bu uğurda onlarla savaştığı ve onları ibadeti Allâh'a has kılmaya davet ettiğini de anladığında... Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Mescidler yalnız Allâh'ındır. O hâlde Allâh ile birlikte hiçbir kimseye dua (ibadet) etmeyin!" (el-Cinn, 72/18)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Gerçek dua, ancak O'na yapılır. O'ndan başka dua ettikleri ise onlara hiçbir şekilde icabet edemezler." (er-Ra'd 13/14) ayetin sonuna kadar.

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in dinin bütünüyle Allâh'ın olması, duanın bütünüyle Allâh'ın olması, kurbanın bütünüyle Allâh'ın olması, adak adamanın bütünüyle Allâh'ın olması, istigasenin bütünüyle Allâh'ın olması ve ibadet çeşitlerinin tümünün bütünüyle Allâh'ın olması için onlarla savaştığını anladığında... Yine onların rubûbiyyet tevhidini ikrar etmelerinin onları İslâm'a sokmadığını ve kanlarını ve mallarını helal kılan şeyin, onların meleklere, nebîlere ve salihlere, onlardan şefaat isteyerek ve bununla Allâh'a yakınlaşmayı isteyerek yönelmeleri olduğunu anladığında... İşte bunları anladığında, Rasûllerin kendisine davet ettiği ve müşriklerin ikrar etmekten yüz çevirdikleri tevhidin ne olduğunu anlamış olursun.

İşte bu tevhid, senin Lâ İlâhe İllallâh sözünün manasıdır. Onlara göre ilah, bu işler için kendisine yönelinen varlıktır, ister bu bir melek, nebî, veli, ağaç, kabir yahut cin olsun. Onlar ilah ile yaratıcı, rızık verici ve çekip çeviriciyi kastetmemekteydiler. Daha evvel sana zikrettiğim gibi onlar, bunların Allâh'a ait olduğunu ikrar ederlerdi. Onlar ilah kelimesi ile günümüz müşriklerin "Seyyid (efendi)" ile kast ettiklerini kast ediyorlardı.

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem onları Lâ İlâhe İllallâh olan kelime-i tevhide davet ederek geldi. Bu kelimeden maksat manasıdır, mücerret lafzı değildir. Cahil kâfirler, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in bu kelimeyle maksadının Allâh'a bağlanarak O'nu birleyip Allâh'tan başka ibadet edilenleri inkâr edip beraat etmek olduğunu biliyorlardı. Zira onlara Lâ İlâhe İllallâh deyin deyince şöyle dediler:

"İlahları tek bir ilah mı kıldın? Gerçekten bu şaşılacak bir şeydir." (Sâd, 38/5)

Sen bu cahil kâfirlerin bu kelimenin manasını bildiklerini anladığın zaman, bu kelimenin manası hususunda bu cahil kâfirlerin bile anladığını anlamayan ve bu kelimenin manasının, manasından hiçbir şeye kalple itikat etmeden harflerini telaffuz etmek olduğunu zannedip de İslam iddiasında bulunanlara şaşılır. Aralarındaki mahir olanlar ise bu kelimenin manasının, Allâh'tan başka yaratan, rızık veren, hayat veren, öldüren ve işleri çekip çeviren yoktur, olduğunu zanneder. Lâ İlâhe İllallâh'ın manası hakkında kâfirlerin cahillerinin bile kendisinden daha âlim olduğu bir adamda hiçbir hayır yoktur!
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[Salihlere ve Başkalarına Dua Etme Şirki, Putperestlerin Şirkinin ta Kendisidir]

Sana söylediğim bu şeyleri kalp marifetiyle anladığında, Allâh'ın kendisi hakkında şöyle buyurduğu şirki de anladığında:

"Şüphesiz Allâh kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz bunun aşağısını dilediğine bağışlar." (en-Nisâ, 4/48) Ayetin sonuna kadar.

Yine Allâh'ın kendisiyle baştan sona tüm rasûlleri gönderdiği ve Allâh'ın hiç kimseden, kendisinden başka hiçbir dini kabul etmediği Allâh'ın dinini anladığında ve insanların çoğunun günümüzde bu hususta cehalet içerisinde olduğunu anladığında, bu sana iki fayda sağlar:

Birinci fayda, Allâh'ın fazlı ve rahmetine sevinmektir. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Bunlar, Allâh'ın fazlı ve O'nun rahmetiyledir. İşte buna sevinsinler. Bu onların biriktirdiklerinden hayırlıdır." (Yûnus, 10/58)3

Yine sana büyük korku hususunda fayda sağlar. Zira sen, bir insanın dilinden çıkan bir söz ile küfre gireceğini anladığında, oysa bu sözü söylerken cahil olma ihtimali de vardır ancak cehaletinden dolayı mazur değildir4, yine müşriklerin zannettiği gibi bu sözü söylerken kendisini Allâh'a yaklaştırdığını düşünme ihtimali de vardır... Bilhassa da Allâh, salahları ve ilimleriyle beraber Mûsâ'nın kavminin şöyle dediğini haber verdiğini sana ilham ederse:

"Onların ilahları gibi bize de bir ilah yap." (el-A'râf, 7/138)

İşte bunları anladığında, senin korkun ve seni bundan ve benzerlerinden koruyacak şeylere karşı hırsın büyümüş olur.

Şunu bil ki; Allâh Subhânehu hikmetinden dolayı, bu tevhid ile göndermiş olduğu her bir nebîye illa ki düşmanlar var etmiştir. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Böylece, Biz, her nebîye insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Birbirlerini aldatmak için yaldızlı sözler telkin ederler." (el-En'âm, 6/112)

Bazen, tevhid düşmanlarının çokça ilmi, kitabı ve hücceti olabilir. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Rasûlleri onlara, beyyinelerle geldiği vakit, yanlarında bulunan ilimden dolayı (kibir içinde) sevindiler." (Gâfir, 40/83)

Bunu iyice anladığında ve Allâh'ın yolunda fesahat, ilim ve hüccet ehlinden birçok düşmanın oturmuş olduğunu anladığında, nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Tehdit ederek Allâh'ın yolundan çevirmek üzere her yol üstüne oturmayın." (el-A'râf, 7/86) Ayetin sonuna kadar.

Bu durumda senin üzerine vacip olan, Allâh'ın dininden, kendisiyle bu şeytanlara karşı savaşacağın bir silah olacak şeyi öğrenmendir ki bu şeytanların imamları ve başları Rabb'in Azze ve Celle'ye şöyle demişti:

"Ben onlar için senin dosdoğru yolunun üzerinde oturacağım. Sonra onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından yaklaşacağım. Sen de onların çoğunu şükreder bulamayacaksın." (el-A'râf, 7/16-17)

Fakat sen Allâh'a yönelir ve Allâh'ın hüccetlerine ve beyyinelerine kulak verirsen sakın korkmayasın ve üzülmeyesin!

"Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır." (en-Nisâ, 4/76)

Muvahhidlerden bir avam, bu müşriklerin alimlerinden bin tanesine galip gelir! Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Bizim ordularımız kesinlikle galip gelecektir." (es-Sâffât, 37/173)

Allâhu Teâlâ'nın ordusu, tıpkı kılıç ve mızrak ile galip oldukları gibi hüccet ve lisan ile de galiptirler. Asıl korkması gereken kişi, bu yolda yürüdüğü hâlde beraberinde bir silahı olmayan muvahhittir. Allâhu Teâlâ bizlere -her şey için bir açıklayıcı, bir rahmet ve Müslümanlara müjde olan- kitabını ihsan etmiştir. Bundan dolayıdır ki batıl sahibinin getirdiği her delile, Kuran'da onu nakzedip batıllığını ortaya koyan bir şey vardır! Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım." (el-Furkân, 25/33)

Bazı müfessirler şöyle demişlerdir: Bu ayet, batıl ehlinin kıyamete kadar getireceği her bir delili kapsar.



3- Ayette geçen Allâh'ın fazlı, müfessirlerce Allâh'ı tanımak, Kuran ve İslam olarak açıklanmıştır. Yine ilahî rahmet ibaresi de Allâh'tan muvaffakiyet, İslam ve Kuran olarak tefsir edilmiştir. (Mâverdî, en-Nuket ve'l Uyûn, 2/440) Hülasa şeyh Rahimehullâh, kişinin Marifetullâh'a ve İslam'a sahip olduğu için sevinmesi gerektiğini ifade etmektedir.

4- Şeyh Mansûr el-Buhûtî Rahimehullâh'ın şerh düştüğü İknâ metninde, Mürted'in Hükmü Babı'nda şöyle geçmektedir:

"Bir kişi bir küfür söz söyler de anlamını bilmezse küfre düşmez." (Buhûtî, Keşşâf'ul Kinâ, 14/228)

Şeyh Muhammed bin Abdilvehhâb Rahimehullâh'a, bu ibarenin manası kişi bir küfür sözü söyler de onun açıklamasını bilmezse mi küfre girmez yoksa söylediği sözün onu küfre sokacağını bilmezse mi küfre girmez, diye sorulunca şöyle cevap verdi:

"Bir kişi bir küfür söz söyler de anlamını bilmezse," ibaresinin, bir kişinin anlamını bilmediği bir söz söylemesi hakkında olduğu açık ve nettir. Ancak sözün kişiyi küfre soktuğunu bilmeyerek söylemesine gelince, bu hususta Allâh'ın şu buyruğu yeterlidir:

"Özür beyan etmeyin, iman ettikten sonra küfre düştünüz." (et-Tevbe, 9/66)

Onlar Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e özür beyanında bulunmuşlardı, o sözün kendilerini küfre sokmayacağını zannederlerdi. Allâh'ın şu buyruklarını işitmesine rağmen bu ibareyi bu şekilde hamledene (küfür sözünü söyleyen kişinin, söylediği söz sebebiyle küfre gireceğini bilmiyorsa küfre düşmez diyene) şaşırmalı!

"(Dünya hayatında, çalışmaları boşa gitmiştir,) oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı!" (el-Kehf, 18/104)

"Hiç kuşkusuz ki onlar, Allâh'ı bırakıp şeytanları dost edinmiş ve kendilerini doğru yolda sanmışlardı" (el-A'râf, 7/30)

"Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkoyarlar, bunlar da hidayete erdiklerini sanırlar." (ez-Zuhruf, 43/37)

Bunu söyleyen kişi, bunların kâfir olmadığını mı zanneder? Ancak bu meselelerdeki açık cehalet ayıplanmaz, zira bu meselelere dair ilim garip kalmıştır." (Mu'ellefât'uş Şeyh, 4/58-65; ed-Durar'us Seniyye, 10/125)
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[Şeyh Muhammed'in Kimleri Tekfir Ettiği ve Kimlere Karşı Savaştığının Açıklanması]

Velhasıl, bizim hakkımızda insanları tevhide davet edip şirkten sakındırdığımız hususlar dışında anlatılanların hepsi birer bühtandır. Muhaliflerin reislerinden sadır olan şeyler de ne gariptir! Ben onlara Allâh'ın kelamını ve müfessirlerin Allâhu Teâlâ'nın şu kavilleri hakkında zikrettiklerini açıkladığımda:

"Onların dua ettikleri de Rablerine daha yakın olmak için vesile ararlar." (el-İsrâ, 17/57) Ayetin sonuna kadar.

Yine Allâhu Teâlâ'nın şu kavli:

"Onlar Allâh katında bizim şefaatçilerimizdir derler." (Yûnus, 10/18)

Allâhu Teâlâ'nın şu kavli:

"Biz onlara sadece bizi Allâh'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." (ez-Zumer, 39/3)

Yine Allâh'ın şu kavlinde kâfirlerden zikrettiği ikrarlarını açıkladığımda:

"De ki: Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Ya da kulak ve gözlere malik olan kimdir? Ölüden diriyi çıkaran ve diriden ölüyü çıkaran, her türlü işi düzene koyan kimdir?" (Yûnus, 10/31) Ayetin sonuna kadar.

Bunların dışındaki ayetleri de açıkladığımda şöyle dediler: "Bizim ve bizim gibi olanların, Allâh'ın, Rasûl'ün ve bizden önceki mütekaddim âlimlerin kelamı ile amel etmesi caiz olmaz. Biz ancak müteahhir âlimlerin söylediklerine itaat ederiz."

Onlara ne zamanki şöyle dedim: "Ben, Hanefî'yle Hanefîlerden müteahhirlerin sözleriyle tartışırım; keza Mâlikî, Şâfi'î ve Hanbelî'yle de hepsiyle onların itimat ettikleri müteahhir alimlerinin kitapları üzerinden tartışırım." Onlar bundan yüz çevirdiklerinde her mezhebin mensubuna kendi âlimlerinin sözlerini naklettim ve onlara kabirlerin yanında dua etmek ve o kabirlere adak adamak gibi işler açığa çıktığında söyledikleri her şeyi zikrettim. Onlar bütün bunları öğrenip tahkik ettiler, ancak bu sadece onların nefretini arttırdı.

Tekfire gelirsek; ben rasûllerin dinini bilen, bildikten sonra o dine söven, insanları ondan alıkoyan ve bununla amel edene düşmanlık gösteren kimseyi tekfir ediyorum. İşte ben bu kişiyi tekfir ederim. Allâh'a hamd olsun ki ümmetin çoğunluğu bu hal üzere değildir.

Savaşa gelirsek; biz bugüne kadar hiç kimseyle canı ve dokunulmazlığı koruma dışında savaşmadık. Onlar bizim yaşadığımız yere yanımıza geldiler ve orada yerleşke bırakmadılar. Lakin biz onların bazıları ile mukabele ve kötülüğün cezası onun misli bir kötülüktür düsturunca çarpışıyoruz. Rasûl'ün dinini öğrendikten sonra ona açıktan dil uzatanlara karşı da savaşırız.

Sizin için bu meselenin, içinde hiçbir şüphe olmayan hak olduğu açıklığa kavuştuysa ve insanlar arasında bunun yayılmasının, erkeklere ve kadınlara bunun öğretilmesinin vacip olduğu açıklığa kavuştuysa, Allâh kendisi üzerindeki vacibi yerine getiren, Allâh'a tövbe eden ve nefsi aleyhine itirafta bulunan kimseye rahmet etsin! Şüphesiz günahından tövbe eden kimse, günahı olmayan kimse gibidir. Allâhu Teâlâ'dan bizleri ve sizleri sevdiği ve razı olduğu amellere iletmesini dileriz. Vallâhu Alem!
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


Bilinmesi Vacip Olan Beş Meseleye Dair Bir Risale

Yine -Allâh Ruhunu Arındırsın ve Mezarını Nurlandırsın- Şeyh'ul İslam Muhammed bin Abd'il Vehhâb'a ait ibaresi şu şekilde olan bir risale mevcuttur:

Beş şeyi bilmek senin üzerine vaciptir:


[Allâh'a Ortak Koşulmasına Karşı Uyarmak]

Birincisi

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'i "Hidayet ve hak din ile..." (et-Tevbe, 9/33; es-Saff, 61/9) gönderdiğinde Allâh'ın onu kendisi ile gönderdiği ilk kelime (vahiy), Allâhu Teâlâ'nın şu kavli olmuştur:

"Ey örtüye bürünen (Peygamber), kalk ve uyar! Rabbi'ni yücelt!" (el-Müddessir, 74/1-3)

"Uyar!" ayeti; "Allâh'a ortak koşulmasına karşı uyarmak" manasındadır.

Hâlbuki müşrikler, şirki Allâhu Teâlâ'ya yaklaşma vesilesi edindikleri bir din kılmışlardı. Bunun yanı sıra, sayılamayacak kadar çok zulümleri ve fâhiş işleri (çirkin hayâsızlıkları) ise yaptıklarının masiyet (günah) olduğunu bilerek icra ediyorlardı.

Her kim, Allâhu Teâlâ'nın, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e; onları zina etmek, anne ve kız kardeşlerle nikahlanma gibi hususlarda uyarmadan önce, kendisi ile Allâhu Teâlâ'ya yaklaştıklarını iddia ettikleri dinlerine karşı uyarmasını emrettiğini iyice kavrar ve onların işlemekte olduğu şirkin gerçek yüzünü anlarsa hayretler içinde kalır. Bilhassa da onların şirkinin günümüzde birçok insanın işlediği şirkten daha hafif olduğunu anladığı zaman!

Zira Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksızca yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra ona kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O'na dua ettiğini unutur ve O'nun yolundan saptırmak amacıyla Allâh'a eşler koşmaya başlar. De ki: Küfrünle biraz (dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen, ateş ehlindensin." (ez-Zümer, 39/8)
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[Tevhid, Dini İhlas ile Allâhu Teâlâ'ya Has Kılmaktır]

İkincisi

Onları şirke karşı uyardığı vakit, aynı zamanda onlara tevhidi emretmiştir. Tevhid, dini ihlas ile Allâhu Teâlâ'ya has kılmaktır.

Allâhu Teâlâ'nın şu kavlinin manası da budur:

"Rabbi'ni yücelt!" (el-Müddessir 74/3) Yani; "ihlaslı bir şekilde Allâhu Teâlâ'yı yücelt!"

Bu ayet ile Ezan'ın tekbiri ya da benzeri şeyler kast olunmamıştır. Zira bunlar Medine döneminde meşru kılınmıştır.

Bir kimse ihlâs içerisinde olmadıkça şirki terk etmesinin bir faydasının bulunmadığını anladığında ve ihlâsın manasını iyice kavradığında insanların çoğunun zannettiği şekilde ihlâsın (ibadeti Allâh'a has kılmanın) ve salih kimselere dua etmeyi terk etmenin, onların değerini düşürmek olduğu görüşünün tıpkı Hristiyanların Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'i, -Îsâ Aleyh'is Selâm'ın Allâh'ın kulu ve elçisi olduğunu ve Allâhu Teâlâ ile birlikte Îsâ Aleyh'is Selâm'a ibadet edilmemesi gerektiğini söylediğinde- Îsâ Aleyh'is Selâm'a dil uzatmakla itham etmesi gibi olduğunu anladığında...

Bütün bunları anlayan, İslâm'ın garipliğinin de farkına varır. Bilhassa da; âlim olduğunu iddia edenlerin yaptıkları şeyleri; bu bahsettiğimiz meseleye [meselenin ehline]5 düşmanlıklarını ve bunu din edinenleri tekfir etmelerini, Ebû Tâlib Türbe'si ve benzeri ile Kevvâz Türbe'si ve benzeri türbelere tapanlarla beraber onlara (tevhid ehline) karşı verdikleri mücadeleyi, keza onların tabi oldukları şeyleri terk ettiğimiz için, onlara bizim kanlarımızın ve mallarımızın helal olduğuna dair fetva vermelerini ve onlar sizin dininizi inkâr ediyor, demelerini kalbinde iyice canlandırarak düşünürse...

Bu konuyu ve bir önceki anlattığımız hususu ancak; onların bu meselenin (tevhidin) ehline karşı ve müşriklere karşı nasıl muamelede bulunduklarını zihninde canlandırarak (ve mukayese ederek) gerçek manada anlayabilirsin...

Bundan sonra, "İslam Dîni'nin sadece marifetten (bilgiden) ibaret olmadığı" gerçeğini, zira İblîs'in ve Firavun'un onu bildiğini, aynı şekilde Yahudilerin "...kendi öz oğullarını bildikleri gibi onu (Rasûlullâh'ı) bildiklerini..." (el-Bakara 2/146), (buna rağmen Müslüman sayılmadıklarını da) anlarsın. Muhakkak İslam (bilmek ve ardından) bununla amel etmek; sevmek, buğz (nefret) etmek ve bu yolda babaları ve oğulları dost edinmeyi terk etmektir.6




5- Bu parantez içi ilave ed-Durar'us Seniyye'de yer almaktadır.

6- Tıpkı şu ayeti kerimede buyrulduğu gibi:

"Ey iman edenler, eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin!.." (et-Tevbe, 9/23)
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[Rasûl Aleyh'is Selâm, Tasdik Edilmesi ve Kendisine Uyulması İçin Gelmiştir]

Üçüncüsü

Bütün kalbinle, Allâh Subhânehu'nun; Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'i yalanlanması ve kendisine isyan edilmesi için değil, tasdik edilmesi ve kendisine uyulması için gönderdiğine inanmalısın.

Hele bir de âlim olduğunu iddia eden kimselerin tevhidi ikrar ettiklerini ve tevhidin, Allâh'ın ve Rasûlü'nün dini olduğunu ikrar (kabul) ettikleri hâlde, ona (tevhid akidesine) dahil olan herkesin canları ve malları helal olan Hâricî olduklarını, tevhide buğzedenlerin, ona dil uzatanların ve insanları tevhidden uzaklaştıranların da hak üzere olduğunu söylemelerini ve bunun gibi şirki ikrar edişlerini ve (buna rağmen) "bizim ibadet ettiğimiz hiçbir türbe yoktur!" demelerini, bilakis onların türbecilerle beraber yürüttükleri cihadın (!) maruf (herkesçe bilinen, geçerli) bir cihad olduğu ve onlara muhalefet eden kimsenin ise malının ve kanının helâl olacağı iddialarını da düşünürsen!..

İşte insan bu üçüncü meseleyi hakkıyla anladığında; onların (söz konusu müşriklerin), "Tevhid, Allâh'ın ve Rasûlü'nün dinidir, lakin ona buğz ve düşmanlık kaçınılmazdır. Türbeperestlerin yaptıkları şirktir, lakin onlar Sevâd'ul A'zam'dır (büyük çoğunluktur) ve onlar hak üzeredir" kelâmlarını kabul etmesi ve onlar şirk işliyor dememesi (bunu kabul etmemesi) hasebiyle velev ki bir günlüğüne dahi olsa kalbinde (bu zıdları) bir araya topladığını anlar. Delilikten daha beter olduğu hâlde kalpte bu zıdların bir araya gelmesi, Allâhu Teâlâ'nın kudretinin en büyüklerinden ve sana, Allâh'ı ve senin kendi nefsini tanıtan şeylerin en büyüklerindendir. Nefsini tanıyan ve Rabbini de tanıyan kimsenin ise işi tamama erer (kemâle ulaşır). (Bu zıtların bir günlüğüne dahi olsa bir kalpte toplanması böyle büyük bir şeyken) bu iki zıddın Sâlih'in, Hayevân'ın7 ve benzeri kişilerin kalbinde, yirmi seneden fazla bir zaman boyunca bir arada bulunduğunu bildiğinde, durum nicedir?



7- İsmi geçen kişiler, Şeyh Rahimehullâh döneminde yaşayan bazı şahıslar olsa gerek. Vallâhu Alem.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[İslam Uğruna İşlense de Şirk, Amelleri Boşa Çıkarır]

Dördüncüsü

Bilirsin ki Allâhu Teâlâ, Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e şöyle vahyetmiştir:

"And olsun ki sana da ve senden öncekilere de şöyle vahyolundu: Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın!" (ez-Zümer 39/65)

Bununla beraber onlar (Mekke müşrikleri) -isteklerinin yerine getirilmesi durumunda İslam'ı kabul edeceklerine dair söz vererek- Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'i bir tek şirk kelimesi söylemeye ya da bir tek şirk ameli işlemeye ikna etmek (ayartmak) için çalıştılar [çalıştıklarını sen de görebilirsin, bilakis]8 şimdi sen, ihlas sahiblerinin en üstünü, en güzel amellerin sâhibi (olan Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in), şirk kelimesini -şirkten hoşlanmadığı hâlde sırf bu kimselerin İslâm'a girmelerini sağlamak için- telaffuz ettiğinde "amelleri boşa çıkacaklardan ve hüsrana uğrayanlardan" olacağını bildiysen, kendisini onlardan biri gibi gösteren, bu tarz (şirk içeren) yüz kelimeyi, ticaretinin kârlı olması ya da tıpkı Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in ve ashabının, Allâh ona Mekke'yi fethettirene kadar, haccetmekten alıkonmaları gibi Tevhid ehli hac yapmaktan engellendiğinde bu sözleri hac yapmak için söyleyen kimsenin hâli nice olur?

Her kim bunu iyice kavrarsa Allâh Azze ve Celle nezdindeki Tevhid'in önemi ve şirkin önemi o kimseye açılır. Fakat bunu dört yılda öğrenebilirsen, senin için çok iyi! Bundan kastım tam bir marifettir (bilgidir), tıpkı senin istem dışı da olsa bir damla idrarın çıktığında kâmil (eksiksiz yerine getirilmiş) tahareti bozduğunu bildiğin gibi!




8- Bu parantez içi ilave ed-Durar'us Seniyye'de yer almaktadır.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[Rasûl Aleyh'is Selâm'ın Getirdiği Şeylerin Tümüne İman Etmek]

Beşincisi

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in getirdiklerine bir kısmını diğerinden ayırmadan tümüyle iman edilmesi farz kılınmıştır. Her kim bir kısmına iman eder de diğer kısmını inkâr ederse hakiki manada kâfirdir. Bilakis, Kitab'ın tümüne iman etmek kaçınılmazdır.

Bunu öğrendiysen; (bil ki) kimileri namaz kılıyor ve oruç tutuyor, birçok muharrematı (yasaklanmış ameli) terk ediyor ancak -buna uymanın doğru olduğunu iddia ederek- kadınlara mirastan pay vermiyor. Bilakis eğer onlardan biri onların âdetlerine muhalefet ederek kadınlara mirastan pay verse onların kalpleri bu ameli reddeder. Veyahut da kadının, iddetini kocasının evinde geçirmesi gerektiğini ve Allâhu Teâlâ'nın şöyle buyurduğunu bilmesine rağmen inkâr eder ve de kadının, (boşandığı) kocasının evinde kalmasının uygun olmadığını ve kadının evden çıkarılması gerektiğini iddia ederler:

"...Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar; ancak açık 'çirkin bir hayâsızlık' göstermeleri durumu başka..." (et-Talâk 65/1)

Allâhu Teâlâ'nın bu şekilde şeriat kıldığını (hükmettiğini) bilmelerine rağmen İslam selamı ile selamlamayı da inkâr ediyor, cahiliye selamını sırf böyle alıştıkları için İslam selamına tercih ediyorlar. Bu kimseler, -masiyet (günah) işleyen, farzları terk eden, mesela zina eden yahut ebeveynine karşı iyilikle muameleyi terk edip (bunu yaparken) hataya düştüklerini ve Allâhu Teâlâ'nın doğru hükmettiğini itiraf edenlerin aksine- küfre düşmüşlerdir. Zira (Kitab'ın) bir kısmına iman etmişler ve diğer bir kısmını inkâr etmişlerdir.

Bil ki; sana, uyman için bu üç misali verdim. İnsanlar arasında bunun gibi, Allâh'ın Kur'ân'da çizdiği sınırlara muhalefet ettikleri şeyler çoktur. Onlar nezdinde ailelerinin alışkanlıkları olan şeyler maruf olarak addedilir. Eğer bir kimse, Allâh'ın (Kitabı'nda) zikrettiği bir şeyi yapar veyahut da onların âdetlerini terk ederse o kimseyi kınar ve onu sefihlikle (akılsızlıkla) suçlarlar. Bu ise kendisinin hata ettiğini ve Allâh'ın (Kitâbı'nda) zikrettiğine iman ettiğini itiraf ederek; bir hata işleyenin veyahut da bir ameli terk eden kimsenin aksinedir.

Bil ki; bu beşinci mesele, günümüzde İslâm'ın garipliği sebebiyle insanlar için en çok tehlikeli olan hususlardandır. Vallâhu A'lem (Allâh en doğrusunu bilendir)! 
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


Nifakın İki Kısmı ve Münafıkların Sıfatları Hakkında Bir Risale

Şeyh Muhammed bin Abdilvehhâb -Allâh onu Firdevs-i Â'lâ'ya yerleştirsin- dedi ki:

Allâh sana rahmet etsin, bil ki; Allâhu Teâlâ, Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'i gönderip onu hicret ve zaferle izzetlendirdiğinden beri insanlar üç kısma ayrılmıştır:

1. Müminler Kısmı: Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e zahiren ve batınen (gerek dış görüntü olarak gerekse de iç âlemlerinde) iman etmiş olanlardır.

2. Kafirler Kısmı: Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'i inkâr ettiklerini açıkça ortaya koyanlardır.

3. Münafıklar Kısmı: Zahirde Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e iman etmiş (gözükmekle beraber), batınen (iç âlemlerinde) iman etmemiş olanlardır.

Bundan dolayıdır ki Allâhu Teâlâ, Bakara Suresi'ne ilk dört ayette müminlerin vasıflarını, daha sonra iki ayette kâfirlerin vasıflarını ve nihâyet on üç ayette de münafıkların vasıflarını anlatarak başlamıştır.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası


[Büyük Nifak ve Küçük Nifak]

İman, küfür ve nifaktan her birisinin asılları ve şubeleri olduğuna Kitab ve Sünnet delalet ettiği gibi, kendisinden nakledilen hadiste de Alî bin Ebî Tâlib Radiyallâhu Anh bunu bu şekilde açıklamıştır.

Nifakın bir kısmı Büyük Nifak/en-Nifâk'ul Ekber'dir ki bunun sahibi ateşin en alt tabakasında bulunacaktır.9 Abdullâh bin Ubeyy ve diğerlerinin nifakı gibi. Rasûl'ü tekzib ettiğini (yalanladığını) ortaya koymak veya Rasûl'ün getirdiklerinin bir kısmını inkâr etmek ya da Rasûl'e buğzetmek yahut da Rasûl'e tabi olmanın gerektiğine dair itikadın bulunmayışı, Rasûl'ün getirdiği dinin başarısızlığına sevinmek, Rasûl'ün dininin galibiyetine üzülmek ve benzeri gibi ancak Allâhu Teâlâ ve Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e düşman olan kişilerin sahip olacağı hasletlerdir.

Bu hasletler Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem zamanında mevcut olduğu gibi ondan sonraki dönemlerde daha da artmıştır. Çünkü Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem zamanında imanın gerekleri daha kuvvetliydi. İmanın gerekleri kuvvetli olmasına rağmen (o dönemde) nifak mevcutsa imanın daha zayıf olduğu sonraki dönemlerde nifakın var olması ise daha evladır.

İşte bu anlatılanlar büyük nifakla alakalıdır. Bundan Allâh'a sığınırız.

Küçük Nifak/en-Nifâk'ul Asgar'a gelince bu, amellerdeki nifak ve benzerleridir. Konuşunca yalan söylemek, söz verince sözünde durmamak veya emanet verildiği zaman emanete hıyanet etmek gibi. [Sahîhayn'da geçen]9 meşhur hadiste, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu üzere:

"Münafığın alameti üçtür; Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edilince ihanet eder. Namaz kılsa da oruç tutsa da Müslüman olduğunu iddia etse de böyledir."11




9- Zira Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Doğrusu münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar..." (en-Nisâ, 4/145)

10- Parantez içi ilave ed-Durar'us Seniyye'de mevcuttur.

11- Muslim, Hadis no: 59'da Ebû Hureyre Radiyallâhu Anh'dan.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

Tevhîd Müdafaası

[Münafıkların Sıfatları]

Cihaddan yüz çevirmek de yine bu bâbdandır. Çünkü bu amel Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in bildirdiği üzere münafıkların hasletlerindendir:

"Savaşmadan ve içinden savaşı geçirmeden (Allâh yolunda savaşma arzusu duymadan) ölen kimse, nifaktan bir şube üzere ölür." Muslim rivayet etmiştir.12

Allâhu Teâlâ, "Fâdıha/Kusurları ortaya çıkaran sure" diye isimlendirilen Berâ'e (Tevbe) Suresi'ni indirmiştir. Zira bu sure münafıkları ayıplayıp bütün suçlarını ortaya çıkarmıştır. Tıpkı İbnu Abbâs Radiyallâhu Anh'ın dediği gibi:

"O (Tevbe Sûresi), el-Fâdiha'dır (iç yüzleri açıklayıp rezil edendir). Öyle ki onlar, (rezil etmedik) kimse bırakmayacağını zannedinceye kadar: "Onlardan, onlardan..." diye buyruklar inip durdu."13

Mikdâd İbn'ul Esved Radiyallâhu Anh'dan rivayete göre şöyle demiştir: "Bu sure 'Behûs (Araştıran)' Suresi'dir. Zira bu sure münafıkların sırlarını araştırıp ortaya çıkarmaktadır."

Katâde Rahimehullâh şöyle demiştir. "Bu sure 'Musîra (döküp saçan)'dır. Zira münafıkların bütün rezilliklerini döküp saçmaktadır."

Bu sure, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in katıldığı son savaşta, Tebûk Gazvesi gününde nazil olmuştur. Allâhu Teâlâ, İslam'ı izzetli ve üstün kılmıştır. Münafıkların durumlarını ise bu savaşta ortaya çıkarmıştır. Bu surede onları korkaklık ve cimrilikle vasıflandırmıştır. Korkaklık cihadı terk etmek, cimrilik ise Allâh yolundaki infakta cimrilikte bulunmaktır.

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Allâh'ın kendilerine fazlından verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunu kendileri için hayırlı sanmasınlar, aksine bu onlar için şerdir..." (Âl-i İmrân, 3/180)

Yine şöyle buyurmaktadır:

"Kim o gün, savaşmak için bir yana çekilmek ya da diğer bir gruba katılmak gibi durumlar hâricinde kâfirlere arkasını dönerse (kaçarsa) Allâh'ın gazabına uğrar..." (el-Enfâl, 8/16)

Allâhu Teâlâ'nın onları bu savaşta korkak ve dehşete düşmüş olarak isimlendirmesine gelince; Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Gerçekten sizden olduklarına dair Allâh'a yemîn ederler. Oysa onlar sizden değillerdir. Aksine onlar ödleri kopan (korkak) bir topluluktur. Eğer onlar bir sığınak bulsalardı..." (et-Tevbe, 9/56–57) yani, kale ve sığınak gibi yerlere sığınırlardı;

"...veya (gizlenecek) mağaralar..." (et-Tevbe, 9/57) Yani, suyun çekildiği gibi gizlenebilecekleri mağaralarda gizlenirlerdi;

"...yahut girilecek bir yer (delik)..." (et-Tevbe, 9/57) Yani bu, içine girmenin insanı uğraştıracağı yerdir. Velev ki meşakkat ve sıkıntı çekerek olsa da;

"...oraya kaçarlardı..." (et-Tevbe, 9/57) Yani, cihaddan (oraya kaçarlardı);

"...hem de koşarak." (et-Tevbe, 9/57) Yani, kendilerini hiçbir şeyin geri çeviremeyeceği bir koşmayla koşarlardı. Tıpkı yük yüklendiği zaman dizginin onu geri çeviremediği koşan at gibi.14

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Müminler ancak o kimselerdir ki; onlar, Allâh'a ve Rasûlü'ne iman edip hiç şüphe etmeyen ve Allâh yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenlerdir. İşte sadıklar (doğrular) onlardır." (el-Hucurât, 49/15)

Allâhu Teâlâ müminleri, iman eden ve cihad eden kimselerle sınırlandırmıştır. Ve Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Allâh'a ve Ahiret Günü'ne iman edenler, senden izin istemezler..." (et-Tevbe, 9/44)

İşte (bu ve devamındaki) iki ayet15 mümin bir kimsenin cihadı terk etmek için izin istemeyeceğine dair Allâh'tan bir haberdir. Bu hususta izin isteyenler ise ancak Allâh'a iman etmeyen kimselerdir. Bu böyleyse hiç izin istemeden cihadı terk edenin durumu nasıldır?

Allâhu Teâlâ:

"Verdiklerinin kabul olunmasına engel olan..." (et-Tevbe, 9/54) kavlinden:

"...ve (mallarından) ancak istemeye istemeye infak etmeleridir." (et-Tevbe, 9/54) kavline kadar onları cimrilikle vasfetmiştir.16

Allâh Tebâreke ve Teâlâ'nın istemeye istemeye infak eden kimseye karşı olan zemmi (kınaması) böyleyse infak etmeyi baştan terkeden (hiç infak etmeyen) kimse hakkındaki kınaması nasıl olur?

Allâhu Teâlâ münafıkların Medine'ye yaklaştıkları vakit müminler için bazen şöyle söylediklerini haber vermiştir:

"İşte bu sizin uğursuzluğunuz yüzünden başımıza gelmiştir. Sizler insanları bu dine davet ettiniz. Bu din için savaşıp onlara muhalefet ettiniz."

Bazen de şöyle söylemektedirler:

"Sizler, bize şurada durmayı işaret ettiniz, ancak biz sizinle sefere çıkmış olsaydık bize bu isabet etmezdi."

Bazen de şöyle demektedirler:

"Sizler azlığınız ve zayıflığınıza rağmen düşmanlarınızı dağıtmak istiyorsunuz. Sizi dininiz aldattı."

Bazen de şöyle derler:

"Sizler akılsız mecnunlarsınız, kendinizi ve beraberinizdeki insanları da helâk etmek istiyorsunuz."

Bazen de buna benzer çeşitli kötü (aşağılayıcı, incitici) kelimeler söylerlerdi. Allâh Azze ve Celle ise onlar hakkında şu kavliyle haber vermiştir:

"Bunlar, düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlar. Eğer, birlikler yeniden gelse bedevilerin arasına kaçıp sizinle ilgili haberleri onlardan sormak isterler. Zaten sizin içinizde olsalar bile ancak çok az savaşırlardı." (el-Ahzâb, 33/20)

Allâh Tebâreke ve Teâlâ onları şu üç vasıfla vasıflandırmıştır.

Birinci Vasıf: Onlar, -korkuları [onlardan dehşete düşmeleri]17 sebebiyle- birliklerin beldeden gitmediklerini zannediyorlardı. Bu durum kalbinde hastalık bulunan korkak kimsenin hâlidir. Çünkü böyle kimselerin kalbi, korkutucu haberi tasdik etmeye, güven haberini ise tekzib etmeye meyyaldir.

İkinci Vasıf: Birlikler geldiği zaman, sizin aranızda bulunmamayı, bilakis çölde bedevilerin arasında bulunup "Medine'den ne haber var, insanların durumu nedir?" diye sizin haberlerinizi sormayı temenni ederler.

Üçüncü Vasıf: Birlikler geldiği zaman, onlar da sizin aranızda bulunacak olurlarsa çok az savaşırlar.

Bu üç vasıf insanlardan çoğuna uymaktadır.




12- Yakın lafızlarla, Muslim, Hadis no: 1910'da Ebû Hureyre Radiyallâhu Anh'dan.

13- Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no: 4882; Muslim, Hadis no: 3031.

14- Ayetleri topluca verecek olursak, Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Gerçekten sizden olduklarına dair Allâh'a yemin ederler. Oysa onlar sizden değillerdir. Aksine onlar ödleri kopan (korkak) bir topluluktur. Eğer onlar bir sığınak veya (gizlenecek) mağaralar yahut girilecek bir yer (delik) bulsalardı, oraya kaçarlardı hem de koşarak." (et-Tevbe, 9/56–57)

15- İki ayetin tamamı mealen şu şekildedir:

"Allâh'a ve Ahiret Günü'ne iman edenler, Allâh yolunda malları ve canlarıyla cihad etme hususunda senden izin istemezler. Senden izin isteyenler ancak Allâh'a ve Ahiret Günü'ne inanmayan ve kalpleri şüpheye düşmüş, şüpheleri içinde bocalayan kimselerdir." (et-Tevbe, 9/44-45)

16- Ayetin tamamı mealen şu şekildedir:

"Verdiklerinin kabul olunmasına engel olan şey; Allâh ve Rasûlü'nü inkâr etmeleri, namaza üşenerek kalkmaları ve (mallarından) ancak istemeye istemeye infak etmeleridir." (et-Tevbe, 9/54)

17- Parantez içi ilave ed-Durar'us Seniyye'de mevcut olup metinde yer alan "korkuları" ibaresi yerine kullanılmıştır.
قَالَ ابْنُ عَقِيل رَحِمَهُ اللهُ: «إذَا أَرَدْت أَنْ تَعْلَمَ مَحَلَّ الْإِسْلَامِ مِنْ أَهْلِ الزَّمَانِ فَلَا تَنْظُرْ إلَى زِحَامِهِمْ فِي أَبْوَابِ الْجَوَامِعِ، وَلَا ‌ضَجِيجِهِمْ فِي الْمَوْقِفِ بِلَبَّيْكَ، وَإِنَّمَا اُنْظُرْ إلَى مُوَاطَأَتِهِمْ ‌أَعْدَاءَ الشَّرِيعَةِ.»
İbnu Akîl Rahimehullâh dedi ki: "Zamane insanlarda İslam'ın yerini bilmek istersen, camilerin kapısındaki izdihamlarına ve mevkıfte Lebbeyk diye bağırtılarına bakma! Yalnızca onların şeriat düşmanlarıyla uzlaşmalarına bak!" (İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şerîa, 1/237)

🡱 🡳

Benzer Konular (5)