Tevhide Davet

TEVHİD VE ŞİRKİN BEYANI HAKKINDA MAĞRİP EHLİNE MEKTUP | İBNU ABD'İL VEHHÂB

Başlatan Subul’us Selâm, Dün, 20:52

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 13 Ziyaretçiler konuyu incelemekte.

Subul’us Selâm


رِسَالَةٌ إِلَى أَهْلِ الْمَغْرِبِ فِي بَيَانِ التَّوْحِيدِ وَالشِّرْكِ

Tevhid ve Şirkin Beyanı Hakkında Mağrip Ehline Mektup1

Şeyh'ul İslam Muhammed bin Abd'il Vehhâb Rahimehullâh

Allâh ruhunu takdis etsin ve kabrini aydınlatsın, Şeyh'in Mağrip ehline gönderdiği bir mektubu vardır. İçeriği şu şekildedir:

Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla.

Hamd Allâh'a aittir. O'na hamd eder, O'ndan yardım diler, O'ndan bağışlanma diler ve O'na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden O'na sığınırız. Allâh'ın hidayete erdirdiğini saptıracak, saptırdığını da hidayete erdirecek yoktur.

Şehadet ederim ki Allâh'tan başka -ibadete layık, hak- ilah yoktur, O tektir ve ortağı yoktur ve yine şehadet ederim ki; Muhammed O'nun kulu ve Rasûlü'dür.

Her kim Allâh'a ve Rasûlü'ne itaat ederse doğru yolu bulmuş, her kim de Allâh'a ve Rasûlü'ne isyan ederse sapıklığa düşmüş olur ve ancak kendisine zarar vermiş olur, Allâh'a ise hiçbir zarar veremez. Allâh Muhammed'e, ailesine ve ashabına çokça salat ve selam eylesin.

Bundan sonra:

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Bu, benim yolumdur; ben ve bana uyanlar basiretle Allâh'a çağırırız. Allâh'ı tenzih ederim. Ben asla müşriklerden değilim." (Yûsuf, 12/108)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Eğer Allâh'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (Âl-i İmrân, 3/31)

Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Rasûl size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin." (el-Haşr, 59/7)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'dan razı oldum." (el-Mâ'ide, 5/3)

Allâh Subhânehu dinini kemale erdirdiğini ve Rasûl'ü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in diliyle tamamladığını haber vermiştir.

Bizler Rabbimizden bize indirilene sarılmakla, bidat çıkarmayı, fırkalaşmayı ve ihtilafa düşmeyi terk etmekle emrolunduk, nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Rabbinizden size indirilene uyun; O'ndan başka velilere uymayın. Ne kadar az öğüt dinliyorsunuz!" (el-A'râf, 7/3)

Yine Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İşte bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun, sizi O'nun yolundan ayıracak yollara uymayın. Kendinizi korumanız için işte size böyle tavsiye ediyor." (el-En'âm, 6/153)

Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, ümmetinin kendisinden evvelki ümmetlerin yolunu karışı karışına arşını arşınına takip edeceğini haber vermiştir.2

Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu Sahîhayn'da ve başka yerlerde sabit olmuştur:

"Sizden öncekilerin gittiği yolu karışı karışına, arşını arşınına izleyeceksiniz. Hatta onlar bir kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de ona gireceksiniz. Dediler ki: Ey Allâh'ın Rasûl'ü! Yahudileri ve Hıristiyanları mı kastediyorsun? Şöyle buyurdu: Başka kim olabilir ki?"3

Bir diğer hadiste Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ümmetinin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını, biri hariç hepsinin Cehennemde olacağını haber verdi. Dediler ki: "O fırka kimdir ey Allâh'ın Rasûl'ü?" Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bugün benim ve ashabımın üzerinde olduğu yolu takip edenler."4

Bu bilindiği zaman, her yeri kaplamış ve sonradan ortaya çıkmış belaların ne olduğu bilinir. Bu belaların en büyüğü, Allâh'a ortak koşmak, ölülere yönelmek ve yeryüzünün ve göklerin Rabbi dışında kimsenin gücünün yetmediği düşmanlara karşı yardım için, ihtiyaçların görülmesi için, sıkıntıların giderilmesi için ölülerden istemektir. Adak adayarak ve kurban keserek onlara yaklaşmak, sıkıntıların giderilmesi ve menfaatlerin talep edilmesi hususunda onlardan medet ummak ve bunların dışında Allâh'tan başkasına yöneltilmesi caiz olmayan ibadet çeşitlerini onlara yöneltmek de böyledir.

İbadet çeşitlerinden herhangi birisinin Allâh'tan başkasına yapılması, bütün ibadet çeşitlerini Allâh'tan başkasına yöneltmek gibidir, zira Allâh Subhânehu kendisine ortak koşulanlar arasında ortaklar edinmekten en uzak olandır. Allâhu Teâlâ amelleri, ihlas ile yapılmadıkça kabul etmez. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Öyleyse, dini O'na tahsis ederek Allâh'a kulluk et! Bil ki halis din Allâh'ındır. Ondan başka veliler edinenler: Biz bunlara, bizi Allâh'a yaklaştırmalarından başka bir sebeple kulluk etmiyoruz derler. Allâh, anlaşmazlığa düştükleri konuda aralarında hükmü verecektir. Şu kadar var ki Allâh; yalancı, inkârcı kimseye yol göstermez." (ez-Zumer, 39/2-3)

Allâh Subhânehu, ancak veçhi için halis kılınan dinden razı olacağını haber vermiştir. Allâh, müşriklerin meleklere, peygamberlere ve salihlere kendilerini Allâh'a daha çok yaklaştırsınlar ve Allâh katında şefaatçileri olsunlar diye dua ettiklerini haber vermiştir, yine yalancı ve inkârcı kimseye hidayet etmeyeceğini de haber vermiştir. Allâh bu iddialarında ve küfürlerinde onları yalanlamış ve şöyle buyurmuştur:

"Şu kadar var ki Allâh; yalancı, inkârcı kimseye yol göstermez." (ez-Zumer, 39/3)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Allâh'tan başka kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere kulluk ederler ve: Bunlar Allâh katında bizim şefaatçilerimizdir, derler. De ki: Allâh'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Allâh, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir." (Yûnus, 10/18)

Böylece Allâh, kendisi ile Allâh arasında vasıtalar edinen ve onlardan şefaat isteyen kimsenin onlara kulluk ettiğini ve onları Allâh'a ortak koştuğunu haber vermiştir. Bunun sebebi ise şefaatin bütünüyle Allâh'a ait olmasıdır. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Şefaatin hepsi Allâh'ındır." (ez-Zumer, 39/44)

O'nun katında izni olmadan kimse şefaat edemez. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir?" (el-Bakara, 2/255)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığı kimselerden başkasına şefaat fayda vermez." (Tâ-Hâ, 20/109)

Allâh Subhânehu ancak tevhidden razı olur. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Onlar, O'nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler." (el-Enbiya, 21/28)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Allâh'tan başka inandıklarınıza yalvarın. Onlar ne göklerde ne de yerde zerre miktarı bir şeye malik değildirler. Ve oralarda hiçbir ortaklıkları yoktur. Allâh'ın, onlardan bir yardımcısı da yoktur. Katında izin verdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermez." (Sebe, 34/22-23)

Şefaat haktır, ancak dünyada Allâhu Teâlâ'dan başkasından şefaat talep edilmez. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Mescitler Allâh'ındır. O halde Allâh ile birlikte başkasına dua etmeyin." (el-Cin, 72/18)

Allâhu Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:

"Allâh'ı bırakıp, sana fayda da zarar da veremeyecek olan şeylere yalvarma! Eğer böyle yaparsan kesinlikle zalimlerden olursun!" (Yûnus, 10/106)

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şefaat edenlerin efendisiyken, Makâm-ı Mahmûd'un sahibiyken, Âdem Aleyh'is Selâm ve diğerlerinin hepsi onun sancağının altındayken, Rasûlullâh bile Allâh'ın izni olmadan şefaat edemezken, hatta ilk başta bile şefaat edemeyecekken, bilakis "gelip Allâh'a secde ederek yere kapanır, sonra Allâh'ın ona öğreteceği bir hamd şekliyle O'na hamd eder ve sonra ona denilir ki: (Ey Muhammed!) Başını kaldır, söyle, işitileceksin; iste, istediğin sana verilecektir; şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır! Sonra ona bir had çizilir ve sonra cennete sokulurlar."5 (Peygamberimizin hali bile böyleyken,) diğer enbiya ve evliyanın durumu nicedir?

Bu zikrettiklerimize Müslümanların âlimlerinden hiçbiri muhalefet etmemiştir. Bilakis selef-i salihin olan sahabe ve onlara tabi olanlar, dört imam ve onların yoluna uyup menhecleri üzerine ilerleyenler bu zikrettiklerimiz hakkında icma etmişlerdir.

Öldükten sonra nebîlerden ve evliyadan şefaat talep etmeye, kabirlerin üzerlerine kubbeler yaparak ve lambalar yakarak kabirlerini tazim etmeye, kabirlerinde namaz kılmaya, kabirlerini bayram yerine çevirmeye, kabirlerine bekçiler ve adak adamaya dair sadır olan şeylere gelince, bunların hepsi Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in gerçekleşeceğini haber verdiği ve sakındırdığı sonradan ortaya çıkan şeylerdendir. Nitekim hadiste Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu geçer:

"Ümmetimden bir grup müşriklere katılmadıkça ve ümmetimden bazı topluluklar putlara tapmadıkça kıyamet kopmayacaktır."6

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem tevhidin her yönünü en iyi şekilde muhafaza etmiş, şirke ulaşan her bir yolun önünü kapatmış, kabirleri kireçlemeyi ve üzerlerine bina yapılmasını yasaklamıştır. Nitekim bu, Muslim'in Sahihi'nde Câbir Radiyallâhu Anh hadisinde sabittir.

Yine Muslim'in Sahihi'nde Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in Alî bin Ebî Tâlib Radiyallâhu Anh'ı gönderdiği ve düzlemediği hiçbir yükseltilmiş kabir bırakmamasını ve tamsetmediği hiçbir heykel bırakmamasını emrettiği sabittir.7

Bu sebepledir ki âlimlerin birçoğu Rasûl Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e masiyet üzere kurulduğu için kabirler üzerine inşa edilmiş kubbelerin yıkılmasının vacip olduğunu söylemişlerdir.

İşte, insanlarla bizim aramızda ihtilafı gerekli kılan şey bunun ta kendisidir. Bu iş onların gözünde o kadar büyüdü ki bundan dolayı bizi tekfir ettiler, bizimle savaşıp canlarımızı ve mallarımızı helal kıldılar. Bu Allâh onlara karşı bize yardım edip, bizi onların üstüne muzaffer kılıncaya kadar devam etti.

İşte bu, bizim insanları davet ettiğimiz ve kendilerine Allâh'ın Kitabı, Rasûlü'nün Sünnet'i ve selef-i salihin imamlarının icmasını hüccet olarak ikame ettikten sonra Allâh Subhânehu ve Teâlâ'nın şu kavline uyarak onlarla savaştığımız meseledir:

"Yeryüzünde fitne (şirk) kalmayıp din, tamamıyla Allâh'ın oluncaya kadar onlarla savaşın." (el-Enfâl, 8/39)

Her kim hüccet ve beyan ile davete icabet etmezse onunla kılıç ve mızrak ile savaşırız. Nitekim Allâhu Teala şöyle buyurmaktadır:

"Andolsun Biz, rasûllerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allâh'ın, Kendisine ve Rasûllerine gayba inanarak yardım edenleri bilmesi içindir. Şüphesiz Allâh kuvvetlidir, daima üstündür." (el-Hadîd, 57/25)

İnsanları meşru bir şekilde cemaatle namaz kılmaya, zekâtı vermeye, ramazan ayının orucunu tutmaya, Allâh'ın haram evini haccetmeye çağırır, iyiliği emredip kötülükten de sakındırırız. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Eğer onlara yeryüzünde imkân ve güç verirsek, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler, kötülüğü yasaklarlar. İşlerin sonu Allâh'a aittir."
(el-Hac, 22/41)

İşte bu bizim inandığımız ve kendisiyle Allâh'a itaat ettiğimiz şeydir. Herkim bununla amel ederse Müslüman kardeşimizdir. Onun lehine olan bizim lehimize, onun aleyhine olan da bizim aleyhimizedir.

Biz aynı zamanda Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in sünnetine ittiba eden ümmetinin asla sapıklık üzere birleşmeyeceğine, onun ümmetinden Allâh'ın emri onlar bu hâldeyken gelinceye kadar hak üzere yardım görmüş bir topluluğun mutlaka var olacağına ne onları terk edip gidenlerin ne de onlara muhalefet edenlerin onlara bir zarar veremeyeceklerine inanırız.

Allâh, Muhammed'e salat etsin.




1- Er-Rasâil'uş Şahsiyye, 17. Mektup, sf. 110-115; ed-Durar'us Seniyye, 1/83-88.

2- Buhârî, Hadis no: 7319.

3- Buhârî, Hadis no: 3456; Muslim, Hadis no: 2669.

4- Tirmizî, Hadis no: 2641.

5- Buhârî, Hadis no: 4476; Muslim, Hadis no: 193.

6- Yakın lafızlarla Tirmizî, Hadis no: 2219; Ebû Dâvûd, Hadis no: 4252; Ahmed, Hadis no: 22395.

7- Muslim, Hadis no: 969.
"Eğer cahil ısrar ederse, büyüklenirse, sapıklığında ve dalaletinde kararlıysa, körlüğü hidayete seçmişse ve içerisine düşüp kendisi hakkında cedelleştiği şey, kendisini işleyen şahsı Müslümanlar fırkasından müşrikler zümresine çıkaran büyük şirk kapsamındansa, bu durumda adil hüküm, kılıçtır!" (el-Feth'ur Rabbânî min Fetâvâ'l İmâm eş-Şevkânî, 1/185)

🡱 🡳

Benzer Konular (5)