İmam Zehebî Rahimehullâh, el-Uluvv kitabında dedi ki: Üstat Ebu'l Kâsım el-Kuşeyrî dedi ki: Ebû Alî ed-Dekkâk'ı şöyle derken işittim: Zâhir bin Ahmed el-Fakîh'i şöyle derken işittim: Eş'arî Rahimehullâh'ın başı kucağımda olduğu halde vefat etti. Ruhunu teslim ederken şöyle diyordu: "Allâh Mu'tezile'ye lanet etsin, onlar sulandırdılar ve uydurdular!"[237]Hafız [Hücce] Ebu'l Kâsım İbnu Asâkir, Tebyînu Kezib'il Mufterî fimâ Nusibe ile'l Eş'arî adlı eserde şöyle dedi:"Allâh'ın rahmeti üzerine olsun, Ebu'l Hasan kendisinden nakledilenlerde söz konusu edildiği şekilde güzel bir akideye sahip, marifet ve tenkit ehli tarafından mezhebi doğru bulunan, benimsediği kanaatlerin pek çoğunda ileri gelen âbidlerin kendisine muvafakat ettiği, cahil ve inatçı kimseler dışında kimsenin mezhebini tenkit etmediği bir kişi olduğuna göre, onun itikat ettiği hususların da güvenilir bir şekilde nakledilmesi kaçınılmazdır. Böylelikle onun dinî bakımdan akidesinin sıhhati hususunda durumu bilinebilsin. Bu sebeple onun el-İbâne adlı eserinde zikrettiklerine kulak verin, zira o şöyle diyor:"Bir ve Azîz, Mâcid, tek başına tevhid edilen, her türlü övgülerle övülen, kulların sıfatlarının Kendisine erişemediği, benzeri ve dengi bulunmayan Allâh'a hamdolsun..."Ve devamında İbnu Asâkir eserinin giriş kısmını zikretti ve bu girişte Eş'arî, Mu'tezile'ye, Kaderiyye'ye, Cehmiyye'ye, Harûrîler'e, Râfizîler'e ve Mur'cie'ye reddiye yapıp Mu'tezile'nin Allâh'ın Kitabına, Rasûl'ünün sünnetine ve sahabenin icmasına muhalefet ettiğini açıkladı. [238] Nihayet Eş'arî şöyle dedi: "Eğer bir kimse şöyle derse: Siz Mu'tezile'nin, Kaderiyye'nin, Cehmiyye'nin, Harûriyye'nin, Râfizîler'in ve Mürcie'nin görüşlerini inkâr ettiniz. Şu hâlde sizin sahip olduğunuz görüşü ve din olarak kabul ettiğiniz inancı bize öğretiniz!Ona şöyle denilir: Bizim sahip olduğumuz görüş ve din olarak benimsediğimiz inanç, Allâh'ın Kitabı'na, Allâh'ın Nebî'si Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in sünnetine, sahabeden, tabiînden ve hadis imamlarından rivayet edilenlere sarılmaktır. Biz bunlara bağlıyız ve Ahmed bin Hanbel'in -Allâh yüzünü ak etsin- üzerinde bulunduğu yolu görüş ediniyoruz. Onun sözlerine muhalif olanlardan da uzak dururuz. Zira o, faziletli imam ve kâmil bir reistir. Öyle ki Allâh, dalaletin zuhur ettiği bir zamanda onunla hakkı apaçık ortaya koydu, kendisiyle doğru yolu gösterdi ve kendisiyle bidatçilerin bidatini, kalpleri eğri olanların eğriliğini ve şüphecilerin şüphelerini dizginledi. Allâh'ın rahmeti bu öncü imam ve insanların anlamasını sağlayan büyük zatın ve bütün Müslümanların imamlarının üzerine olsun. (Âmîn!)Görüşümüzün özeti şudur: Bizler Allâh'ı, meleklerini, kitaplarını, rasûllerini, Allâh katından gelenleri ve güvenilir kimselerin Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den naklettiklerini ikrar ederiz. Bunlardan hiçbir şeyi reddetmeyiz. Allâh'ın bir ilâh olduğunu, tek ve yek olduğunu, eşsiz ve samed olduğunu, Kendisinden başka hiçbir ilâh olmadığını, eş ve çocuk edinmediğini, Muhammed'in O'nun kulu ve Rasûlü olduğunu, cennetin hak olduğunu, cehennemin hak olduğunu, kıyametin şüphesiz bir şekilde mutlaka geleceğini, Allâh'ın kabirde olanları dirilteceğini ve Allâhu Teâlâ'nın arşının üzerinde istiva ettiğini ikrar ederiz, nitekim O şöyle buyurmuştur:﴿الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى﴾
"Rahman Arşa istivâ etti." (Tâ Hâ, 20/5)Yine Allâh'ın bir yüzü olduğunu da ikrar ederiz, nitekim O, şöyle buyurmuştur:﴿وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ﴾
"Yalnız Rabbinin, celâl ve ikram sahibi yüzü baki kalacaktır." (er-Rahmân, 55/27)Yine Allâh'ın iki eli olduğunu da ikrar ederiz, nitekim O, şöyle buyurmuştur:﴿بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ﴾
"Bilakis, O'nun iki eli de açıktır." (el-Mâ'ide, 5/64)Yine Allâh'ın keyfiyetsiz olarak iki gözü olduğunu da ikrar ederiz, nitekim O, şöyle buyurmuştur:﴿تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا﴾
"Gözlerimizin önünde akıp gidiyordu." (el-Kamer, 54/14)Herkim Allâh'ın isminin Kendisinden başka bir şey olduğunu iddia ederse, onun sapmış olduğunu da ikrar ederiz. Yine Allâh'ın ilmi olduğunu da ikrar ederiz, nitekim O, şöyle buyurmaktadır:﴿أَنْزَلَهُ بِعِلْمِهِ﴾
"Onu kendi ilmi ile indirmiştir." (en-Nisâ, 4/166)Allâh hakkında kudreti isbat ederiz. Yine Allâh hakkında işitme ve görmeyi de isbat edip, Mu'tezile'nin, Hâricîler'in ve Cehmiyye'nin nefyettiği gibi bunları nefyetmeyiz.Deriz ki: Hiç kuşkusuz ki Allâh Azze ve Celle'nin kelamı mahlûk değildir. Yeryüzünde, hayır veya şerden hiçbir şey Allâh'ın dilemesi dışında olmaz. Kulların amelleri mahlûktur ve Allâh tarafından takdir edilmiştir. Nitekim O, şöyle buyurmuştur:﴿وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ﴾
"Sizi de yaptığınız şeyleri de Allâh yarattı." (es-Sâffât, 37/96)Şüphesiz hayır ve şer Allâh'ın kazası ve takdiriyledir.Deriz ki: Hiç kuşkusuz ki Kuran, Allâh'ın mahlûk olmayan kelamıdır. Kim Kuran'ın yaratılmış olduğunu söylerse kâfir olur. Dolunay gecesinde ayın görüldüğü gibi, Kıyamet gününde Allâh'ın -Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den gelen rivayetlerde olduğu gibi müminler tarafından- gözlerle görüleceğine itikat ederiz.Deriz ki: hiç kuşkusuz ki mümin, Allâh'ı gördüğü zaman, kâfirler O'ndan perdelenir. Nitekim Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:﴿كَلَّا إِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَ﴾
"Hayır, onlar şüphesiz o gün Rabb'lerinden perdelenmişlerdir." (el-Mutaffifîn, 83/15)Deriz ki: Hiç kuşkusuz ki İslam, imandan daha geniştir. Her İslam, iman değildir. Allâhu Teâlâ'nın kalpleri evirip çeviren olduğuna, kalplerin O'nun parmaklarından iki parmağı arasında olduğuna, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den gelen rivayette geldiği gibi gökleri bir parmağının, yerleri de bir parmağının üzerine koyacağına da itikat ederiz.İmanın, söz ve amel olduğuna, arttığına ve eksildiğine itikat ederiz. Nakil ehlinin rivayet ettiği, dünyanın semasına nüzul etmek ve Rabbin 'İsteyen var mı? Bağışlanma isteyen var mı?' demesiyle alakalı tüm rivayetleri de tasdik ederiz. Zeyğ ve dalalet ehlinin dediklerinin tersine, nakil ehli tarafından nakledilen ve ispat edilen diğer rivayetleri de tasdik ederiz. Allâh'ın izin vermediği bir bidati Allâh'ın dininde ihdas etmeyiz. Bilmediğimiz bir şeyi Allâh hakkında söylemeyiz.Deriz ki: Şüphesiz Kıyamet günü Allâh gelir, nitekim Allâh şöyle buyurmuştur:﴿وَجَاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا﴾
"Melekler sıra sıra olduğu zaman Rabbin geldiği vakit." (el-Fecr, 89/22)Şüphesiz Allâh, kullarına dilediği şekilde yaklaşır, nitekim Allâh şöyle buyurmuştur:﴿وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ﴾
"Biz ona şah damarından daha yakınız." (Kâf, 50/16)Yine Allâh şöyle buyurmuştur:﴿ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى ۞ فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى﴾
"Sonra yaklaştı, (yere doğru) sarktı. O'nunla arasındaki mesafe iki yay kadar yahut daha az kaldı." (en-Necm, 53/8-9)" [239] Nihayet Eş'arî şöyle dedi: "Herhangi bir bidate çağıran herkesten ayrılmak ve heva ehlinden uzaklaşmak gerektiğini düşünürüz. Görüşlerimizden anlattıklarımızın ve geriye kalanların, konu konu, tek tek hepsinin delillerini zikredeceğiz." [240] Daha sonra İbnu Asâkir şöyle demektedir: "Allâh'ın rahmeti üzerinize olsun! Şu akide üzerinde tefekkür ediniz! Ne kadar açık ve ne kadar nettir. Bunu şerh edip açıklayan bu imamın faziletini siz de itiraf edin!"Alıntı sona erdi. [241] Şems'ud Dîn ez-Zehebî Rahimehullâh dedi ki: "Şayet kelam ile uğraşan arkadaşlarımız, Ebu'l Hasan'ın görüşünü kabul edip ona bağlanacak olsalardı, güzel bir iş yapmış olurlardı. Ama onlar, ilk filozofların eşya hususunda derine daldıkları gibi derine dalıp mantığın arkasında yürüdüler. Allâh'tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur!" [242] [Ebu'l Hasan el-Eş'arî, ilk başta Mu'tezilî idi. Ebû Alî el-Cubbâ'î'den ilim edinmişti. Sonra ondan ayrıldı ve sünnet uğrunda kelamcı oldu. Hadis imamlarının görüşlerinin cumhuruna muvafakat etti ki bu görüşlerini biz naklettik. Kendisi zekasıyla parlardı.324 H senesinde, 64 yaşında vefat etti. Allâhu Teâlâ kendisine rahmet eylesin. (Âmîn.)]
[237] Zehebî, el-Uluvv, sf. 200, no: 541; ayrıca İbnu Asâkir, Tebyînu Kezib'il Mufterî, sf. 148.
[238] İbnu Asâkir, Tebyînu Kezib'il Mufterî, sf. 152.
[239] İbnu Asâkir, Tebyînu Kezib'il Mufterî, sf. 157-161.
[240] İbnu Asâkir, Tebyînu Kezib'il Mufterî, sf. 162-163.
[241] İbnu Asâkir, Tebyînu Kezib'il Mufterî, sf. 163.
[242] Zehebî, el-Uluvv, sf. 222, no: 541.